Anestezi
Anestezi, Genellikle cerrahi girişimlerden önce uygulanan ve bedenin tümünü ya da bir bölümünü ağrıya duyarsızlaştıran işlem. Anesteziye (uyuşturma da denir), uygulanış biçimine göre, bilinç yitimi eşlik edebilir ya da etmeyebilir. Anesteziyle ve anestezi yaratan maddelerle (anestezikler) ilgilenen uzmanlık dalı anestezi bilim (ya da anesteziyoloji) diye adlandırılır. Anestezi sonrasında bazı sorunlar ve yan etkiler ortaya çıkabilirse de, modern anestezi teknikleri genellikle, ağrı olmadan ve çok az ihtilatlı karmaşık cerrahi girişimler yapılmasına olanak sağlamıştır.
ANESTEZİNİN TARİHİ
Anestezi uygulanmadan önce, çok az cerrahi girişim yapılıyor, yapılan girişimler de, uyuşturulmamış kişide ortaya çıkan ağrı ve şok nedeniyle, birkaç dakikalık girişimlerle sınırlanıyordu. Bu yüzden hekimler, yüzyıllar aradılar. Batıda alkol ve afyon bileşikleri kullanıldı. İnkalar deri üstüne koka yaprakları özü (kokain) sürmeyi denediler. Çinliler afyon kullandılar. Çok ender olarak da sinir köklerine doğrudan basınç ve soğuk uygulaması yapıldı. Ama bu yöntemlerin tümü yalnızca yerel etki gösteriyordu. 1846'da Boston'daki Massachusetts General Hospital'da diş hekimi William Morton'un, dietil eter kullanarak bir hastasının çenesinden ağrısız girişimle ur çıkarmayı başarması "tıpta devrim" (Crawford W. Long adlı Georgialı bir hekim de 1842'den başlayarak eter kullanmış, ancak sonuçları ancak 1849'da yayınlanmıştır) diye nitelendirildi ve yöntem hızla yaygınlaşarak, 2 yıl içinde ABD ve Avrupa'da yaygın biçimde uygulanmaya başlandı.
GENEL ANESTEZİ
Genel anestezi boyunca, uyuşturucu ilaçlar, beyni etkileyerek cerrahi uyarıya karşı ağrıya duyarsızlaşma ve bilinç yitimi yaratırlar. Hasta yalnızca verilen ilaç kesildiğinde uyanır; uyandığında da anestezi boyunca geçen olayları anımsamaz.
Solunum yoluyla verilen ilaçlar: Bazı genel anestezi maddeleri hastaya solunum yoluyla verilir. Bu maddeler gaz ya da uçucu sıvılar olabilir. Anestezi gazları hastaya verilmeden önce, ölçülen oranlarda oksijenle karıştırılırlar. Anestezi sıvılarıysa buharlaştırıcılar içine yerleştirilir. Solunum yoluyla verilen maddelerden yalnızca ücü (nitröz oksit, halotan ve enfluran) yaygın biçimde kullanılır. "Gülme gazı" da denen nitröz oksit, 1799'da İngiliz kimyacı Sir Humphrey Davy tarafından bulunmuştur. Tek başına kullanıldığında hastaların çoğunda anestezi oluşturmaz; ama bazı başka anestezi maddeleriyle karıştırılıp verilebilir. Yan etkileri çok azdır: Soluk alamama; oksijen yitimi. 1956'dan başlanarak anestezide kullanılan halotan (Fluothane) daha güçlüdür ve tek başına kullanılabilir. Ancak, genel anestezinin niteleyici yan etkilerini oluşturma olasılığı daha yüksektir: Öldürücü olabilen karaciğer iltihabına (halotan hepatiti) yol açabilir. 1972'de kullanılmaya başlayan enfluranın (Ethrane) özellikleri ve yan etkileri halutanınkilere benzer; buna karşılık karaciğer iltihabına yol açmaz. Yalnız, derin anestezi sırasında, beyindeki elektrik etkinliğini yüksek tutar; nitekim, bazı hastalarda beyin elektroları sara etkinliği kaydetmiştir. 1981'de kullanılmaya başlanan isofluran (Florane), halotan ve enflurana benzer özellikler gösterir.
Damar içi ilaçlar: Bazı genel anestezi ilaçları, damar içine verilirler. Tiopental (Pentotal), tiamilal (Surital) ve metoheksital (Brental) gibi barbitürik asit türevleri (barbitüratlar), anesteziyi hızlı başlatmaları (30-90 saniye) nedeniyle yaygın biçimde kullanılırlar. Yalnız etkileri kısa sürede (5-10 dakika) geçtiğinden, yalnızca kısa süreli cerrahi girişimlerde ya da anesteziyi başlatmak (sonra başka ilaçlarla sürdürülür) için kullanılırlar. Nitröz oksit, narkotikler ve kas gevşeticilerle birlikte kullanılmaları, birçok cerrahi girişim için yeterli anestezi oluşturabilir.
Bir yatıştırıcı olan diazepam (Valyum), damar içine yüksek dozda verildiğinde anestezi oluşturabilir. Barbitürik asit türevlerine göre dolaşım ve solunum üstünde daha az etki gösterir; bilinç yitimi oluşturmak için gereken diazepam dozu, hastadan hastaya değişir. Bir genel anestezi maddesi olmadığı halde ketamin de bir çok anestezi sisteminde (özellikle kısa süreli girişimlerde) kullanılabilir. Ama verildiği erişkin hastaların % 10-15'inin bilincini tam olarak yitirmediği ve çoğunlukla rahatsız edici düşler gördükleri kaydedilmiştir.
Modern anestezi uygulamasında, önemli iki ilaç grubu daha vardır. Bunların birincisi, morfin, meperidin (Demerol), fentanil gibi uyuşturucu ilaçları içerir. Bu ilaçlar anestezi ilacı değil ağrı kesicidirler; ama anestezi ilaçlarının etkilerini, artırırlar. İkinci grup, sinirden kasa uyarı geçişini önleyen süksinil kolin, d-tubokürarin, gallamin ve pankuronyum gibi kas gevşeticileri içerir.
Anestezi etkisi: Anestezi maddelerinin, çok yönlü etkileri ve merkez sinir sisteminin karmaşık yapısı nedeniyle, genel anestezi maddelerinin etki mekanizmalarını açıklamak güçtür. Bu konuda klasikleşmiş birçok kuram vardır. Etki yeri, temel birimi nöron (sinir hücresi) olan beyindir. Anestezi sırasında, sinir hücreleri arasındaki birleşme yerlerinde iletimin azalması, nörofizyolojik kuramların dayanağı olmuştur. Son araştırmalar da, beyinde özgül bağlanma yerleri bulunabileceğini düşündürmektedir. Biyokimyasal kuramlara göreyse, anestezi maddeleri sinir hücresi içinde enerji üretimini kısıtlamakta, dolayısıyla da uyarı oluşturma yeteneklerini azaltmaktadır. Yakın dönemde bu iki kuram birleştirilerek, enerji üretimindeki azalmanın, metabolizma yollarını kilitlediği, bunun da Caba gibi sinirlerin birleşme yerlerinde iletimi azaltan belirli bazı bileşiklerin üretiminde artışa olanak verdiği öne sürülmüştür. Birçok başka kurama göreyse, anestezi melekülleri sinir hücrelerinin zarlarını etkilemekte, hücre zarlarında çözünen anestezi maddesi molekülleri, zar lipidlerinin ya da proteinlerinin düzenlenmesinde değişikliklere yol açmakta, bu da zar dışına iyon akımını keserek, sinir uyarı iletimini önlemektedir.
Genel anestezi maddeleri, beynin kimyasal bildirileriyle etkileştikleri için, ameliyathanenin soğuk olması, beynin kaslara baskılayıcı uyarılar yapmasına bağlı olarak "titreme refleksi'lne yol açabilir. Denetim altına alınmazsa, ameliyat sonrasında bu tür titreme, bazen ciddi sonuçlar doğurabilir.
YEREL ANESTEZİ
Genel anesteziden farklı olarak yerel (lokal, bölgesel) anestezi, bedenin yalnızca bazı bölümlerini etkiler. Hastanın girişim sırasında bilinci yerindedir; sonradan ameliyathaneyi anımsar; ancak girişim sırasında ağrı duymaz. Yerel anestezi oluşturmak için kullanılan ilaçlardan, sık kullanılan prokain (Novakain), tetrakain gibi maddeler kanda metabolize edilebilirler; etki süreleri, karaciğerde metabolize edilen lidokain, bupivakain ve etidokain yerel anestezi maddelerine göre daha kısadır. Lidokain gibi bazılarıysa, mukoza zarlarından emilirler ve ağız, yutak, burun ya da öbür mukoza zarlarının iç yüzlerini uyuşturmada kullanılabilirler.
Yaygın biçimde kullanılan dört ana yerel anestezi yöntemi vardır: Enfiltrasyon anestezisinde, anestezi maddesi cerrahi girişimin yapılacağı bölgeye sinir veren ana sinirlerin yakınına iğneyle verilir. Bu yöntem diş çekiminden önce diş hekimleri tarafından ya da el ya da kol girişimlerinden önce yaygın biçimde kullanılır. Omurilik yoluyla anestezide, az miktarda yerel anestezi maddesi omuriliğin, içinde beyin-omurilik sıvısının bulunduğu örümceksi zar altı aralığına verilir ve omuriliğe giren sinir köklerini uyuşturur (bu yöntem bedenin alt yanıyla ilgili cerrahi girişimlerde kullanılabilir). Epidural anestezi ve kuyruk sokumu anestezisi, omuriliğin en alt bölümüne anestezi maddesi vermeye dayanır; daha çok doğum sırasında kullanılır.
Yerel anestezi maddeleri bazı ihtilaflara yol açabilirler. Sözgelimi, omurilik yoluyla anestezi ya da epidural anestezi, kan damarlarının normal denetimini engelleyerek, atardamar basıncı (tansiyon) düşmesine yol açabilir. Anestezi maddesinin damara çok yakın ya da çok yüksek dozda verilmesi, kan düzeyini yükselterek, beyinde çeşitli etkiler doğurabilir: Önce sayıklama ve sersemlik durumu geliştir; bunu yön belirleme bozukluğu ya da uyuklama izleyebilir. Kan düzeyi yüksekliğinin sürmesi, bilinç yitimine neden olur.
ÖTEKİ TEKNİKLER:
Bazı kimyasal olmayan yollarla da anestezi oluşturulabilir. Bunların en tanınmışı, hipnozdur; ama hipnoz, hastaların ancak küçük bir yüzdesinde büyük cerrahi girişimler için gereken derinlikte kendinden geçme durumu yaratabilir. Daha çok, küçük girişimler için ya da girişim öncesinde hastanın ameliyata hazırlanması için yararlı olabilir. Akupunkturun da bazı hastalarda cerrahi girişimin gerektirdiği ölçüde anestezi yaratabildiği kaydedilmişse de, hangi hastada etkili olup, hangisinde olmayacağı önceden kestirilemez.