Şarkı
Şarkı, insan sesiyle oluşturulan bir müzik parçasıdır. Şarkının en önemli özelliği ezgisinin sözcüklerden oluşmasıdır. Bu sözcüklere “güfte” ya da “şarkı sözü” denir. Bir şarkıda, güfte denen ve sözcüklerden oluşan bir ilk yapı ile bu güftenin müziğe uyarlanmasıyla ortaya çıkan ve “beste” denen ikinci bir yapı vardır. Şarkı dendiği zaman güfte ve besteden oluşan bu ikili yapı akla gelir. Hiç anlamı olmayan sözcük ya da ses birimlerinden de oluşan şarkılar olmakla birlikte, şarkı belirli bir anlam taşıyan sözcük dizilerinden oluşur.
Çok eski dönemlerden beri insanların şarkı söylediği bilinmektedir. Dinsel törenlerde, toplu çalışmalarda, askerlerin yürüyüşleri sırasında söylenen şarkılar yapılan iş ya da eylemin bir parçası gibiydi. Özellikle dinsel
törenlerde şarkının önemli bir yeri vardı. İnsanlar sevgi, acı, sevinç, keder gibi değişik duygularını anlatmak için şarkıya başvurdular. Böylece şarkı zamanla gelişti ve müzik alanında kendine özgü bir yer edindi. Temel
yapısında büyük bir değişme olmamakla birlikte bazı kurallara bağlandı. Bizim türkü dediğimiz halk şarkılarından ayrı bir yapı kazandı. Bu nedenle “insan sesi için bestelenmiş parça” ya da “insan sesi tarafından
seslendirilen parça” diye tanımlanmaya başlandı.
Avrupa’da bilinen en eski şarkılar 11. yüzyıldan kalmadır. Fransa’da ortaya çıkan bu ürünler gezgin halk şairlerinin ya da ozanların ve destan şairlerinin ürünleridir. Bu dönemde Fransa’nın güneyinde ve kuzeyindeki
ozanlara farklı adlar veriliyordu. Bu ozanlar, sanatlarını sergilemek ve izleyenleri eğlendirmek için bir kaleden bir başkasına gider ve bu nedenle de gezgin bir yaşam sürerlerdi. Kısaca ozan dediğimiz bu şair müzikçiler
konusunda FRANSIZ EDEBİYATI’nda daha geniş bilgi bulabilirsiniz. Bu dönemde Almanya’da da aynı işlevi yerine getiren ozanlar (minstrel) vardı.
İngiltere’de Kraliçe I. Elizabeth döneminde, İtalya’dan gelen yeni bir şarkı türü ortaya çıktı. “Madrigal” adı verilen bu şarkı türü, herhangi bir çalgıyla eşlik edilmeyen iki, üç ya da dört ses için yazılmıştı. Aynı dönemde İngiltere’de tek ses için bestelenmiş ilginç şarkılar da vardı. Kederli ya da neşeli ve hoş tonlarla dolu bu şarkılara ayre deniyor ve bu şarkılar bir çeşit telli saz olan lavta eşliğinde söyleniyordu.
Sonraki 200 yıl (17. ve 18. yüzyıllar) boyunca, besteciler çoğunlukla operalar yazdılar ya da çalgılar için besteler yaptılar ve solo denen tek ses için bestelenen şarkılar üzerinde pek durmadılar. Haydn, Mozart ve Beethoven gibi bestecilerin yazdığı çok az şarkı vardır. Bu şarkılar operalardaki aryalara benziyorlardı. Bununla birlikte, 19. yüzyılın ilk yıllarında şarkıyı layık olduğu yere getiren Beethoven olmuştur. Bundan sonra tanınmış besteciler çok çeşitli türlerde şarkılar bestelemişlerdir.
Tüm bu bestecilerin en büyüğü, yeni ve şiirsel bir şarkı türü yaratmış olan Schubert’tir. Bu yeni şarkı türüne Almanca’da lied adı verildi. Schubert 600’den fazla lied yazdı; bunlarda, sıcak ve dokunaklı duyguları dile
getirdi. Ayrıca Goethe ve Schiller’in şiirlerini de besteledi. Schubert’ten birkaç yaş küçük olan Schumann da çok sayıda şarkı yazdı. Schumann, Heinrich Heine ve Joseph von Eichendorff gibi bazı şairlerin şiirlerini besteledi. Daha sonraki şarkı bestecileri arasında AvusturyalI Hugo Wolf vardı. Özellikle Goethe ve Eduard Mörike’nin şiirleriyle yaptığı bestelerde, güfte ile beste arasındaki uyum konusunda büyük titizlik gösterdi.
Brahms, Richard Strauss ve Gustav Mahler, şarkıları bugün de sık sık duyulan bestecilerdir.
Bu arada Fransız besteciler, akıcı ve müzikal tınılarla dolu, şanson adlı bir şarkı türü yarattılar. Fransızca’nın sesi, Almanca’nınkinden tümüyle farklıydı ve Fransız besteciler doğal olarak, kendi dillerinin özelliklerine uygun müziği yazmayı denediler. 19. yüzyıl Fransa’sında, belki en büyük şarkı yazarı Henri Duparc’tı. 1870’lerde sağlığı bozulmadan önce yalnızca 12 şarkı yazmış olmasına karşın, bu şarkılar sanatçının olağanüstü ürünleriydi. Onu, Gabriel Faure ve 20. yüzyılda Debussy, Ravel ve Francis Poulenc izledi.
19. yüzyılın en güzel Rus şarkıları arasında, Modest Mussorgski’nin küçük bir çocuğun yaşamından kesitler veren Çocuk Odası adlı şarkı dizisi vardır. Mussorgski, Goethe’nin Fausfunun Rusça’ya çevrilmiş bir özetinden
yaptığı Mefistofeles ’in Pire Şarkısı adlı bestesiyle de tanınır. Çaykovski ve Aleksandr Borodin’in de güzel şarkı besteleri vardır.
İngiltere’de 19. yüzyıl boyunca en sevilen şarkılar “balad” adı verilenlerdi. Kimse bunlara neden balad dendiğini bilmiyordu, çünkü eski baladlara benzemiyorlardı ve müzik açısından da pek güzel değillerdi.
Yüzyılın sonunda birkaç besteci şarkı bestesine yenilik getirdi. Arthur Somervell, güfte olarak Tennyson’ın Maud adlı şiirinden kaynaklanan bir şarkı dizisi yazdı. Vaughan Williams ve John Ireland, A. E. Housman’ın şiirlerinden birkaçını, özüne bağlı kalarak başarıyla besteledi. Asıl adı Philip Heseltine olan Peter Warlock ise W. B. Yeats’in şiirlerini besteledi. Michael Tippett iki şarkı bestesi yazdı: Çocukluk Döneminin Sonu (1943) ve Kalplerin İnancı (1951). Benjamin Britten, Serenad (1943), Ninnilerin Büyüsü (1947) ve Nocturne (1958) adlı şarkı besteleriyle ünlüdür. Birkaç tane folk şarkısı düzenlemesi de yapmıştır.
Türkiye'de Şarkı
Klasik Türk müziği repertuarının büyük bölümünü oluşturan dindışı sözlü parçalara da şarkı denir. Klasik fasılda, şarkılardan önce seslendirilen kâr, murabba ve semai gibi sözlü yapıtların melodik yapısı şarkılarınkinden daha ağdalıdır. Bu yapıtlarda bazen usul değiştirilerek, bazen de değiştirilmeden, ritmik ve
melodik yapıları karşıtlık oluşturan bölümler art arda getirilmiştir. Şarkıların tersine olarak, kâr, murabba ve semai gibi yapıtlarda, asıl güftenin dışında kalan ve “ten nen ni yel lel li” gibi anlamsız heceler ya da “canım,
ömrüm, mirim” gibi sözcükler (çok seyrek olarak da hece ölçüsüyle yazılmış basit manzumeler) üzerine bestelenmiş “terennüm” bölümleri vardır. Bu terennümler çoğunlukla, asıl güftenin melodisine oranla hafif ve canlı melodilerle seslendirilir. Şarkılarda ise, genellikle böyle bir terennüm bölümü bulunmaz.
Şarkılar biçim bakımından, güftedeki dizelerin sayısına göre birkaç türe ayrılır. Şarkıların büyük çoğunluğu dört dizelidir. Bunların güfteleri ya Divan edebiyatındaki “şarkı” türünden şiirlerin ilk kıtasıdır ya da bir gazelden seçilir. Gazelden seçilen üç beyit üzerine bestelenen altı dizeli şarkılarda, birincisi üçüncü, İkincisi de beşinci dizeler olmak üzere iki meyan vardır. İkinci, dördüncü ve altıncı dizeler nakaratı oluşturur, yani tümü
de aynı melodiyle seslendirilir. Ama altı dizeli bazı şarkılarda meyanhane, üçüncü ve beşinci dizelerden başka, dördüncü dizeyi de kapsar. Bu yapıdaki şarkılarda, dört dizeli şarkılarda olduğu gibi, nakarat tüm şarkı boyunca iki kez yinelenir.
Yaygınlık bakımından, dört dizeli şarkıları iki ya da daha çok kıtalı şarkılar izler. Kıtaların dize sayısı değişir, ama çokluk dört dizelidir. Çok kıtalı şarkılar biçim açısından Türk halk müziğindeki türkülere benzetilebilir.
Yalnız çalgıların seslendirdiği bir aranağmeden sonra ilk kıta okunur; aranağme yinelendikten sonra, ilk kıtanın melodisiyle ikinci kıta seslendirilir. Varsa üçüncü ve dördüncü kıtalar da aynı düzenle icra edilir. Bu tür şarkılarda meyan kıtaların üçüncü dizesidir. Ama böyle olmayan çok kıtalı şarkılar da vardır. Sözgelimi, birinci kıtanın ilk iki dizesi zemin, üçüncü ve dördüncü dizeleri nakarat, ikinci kıtanın ilk iki dizesi meyanhane, son
dizeleri ise yine nakarattır. İlk kıta zemin, ikinci kıta nakarat, üçüncü kıta meyanhane olabilir. İkinci kıta, nakarat olarak üçüncü kıtadan sonra bir kez daha seslendirilir.
Dört, beş ve altı dizeli şarkıların güfteleri büyük çoğunlukla aruzla yazılmıştır. Çok kıtali şarkıların güfteleri ise, hemen hemen her zaman hece ölçüsüyledir.
Dört, beş ve altı dizeli şarkılarda, dizeler arasında çoğu kez kısacık saz payları yer alır. Bunlar genellikle kalıplaşmış motiflerdir.
Şarkılarda en çok ele alman konu ya da kavramlar aşk, sevgili, ayrılık, kavuşmadır. Şarkılar bestelendikleri dönemin beğeni ve anlayışını, kâr, murabba, semai, peşrev, sazsemaisi gibi türlerden daha çok yansıtır. Her dönemde, tutulan besteciler en çok şarkı türünde yapıt vermişlerdir. Tanburi Mustafa Çavuş dışta tutulursa, Hacı Arif Bey’den (1831-85) önceki besteciler şarkıya ağırlık verseler bile, öteki türlerde de sözlü yapıtlar bestelemişlerdir. Hacı Arif Bey ve daha sonrakiler ise hemen hemen yalnız şarkı bestelemişlerdir. Dolayısıyla şarkı türü özellikle 19. yüzyılda gelişmiştir.
Başlıca şarkı bestecileri Tanburi Mustafa Çavuş, Hacı Arif Bey, Rifat Bey, Şevki Bey, Rahmi Bey, Şemseddin Ziya Bey, Mahmud Celâleddin Paşa, Lem’î Atlı, Bimen Şen, Suphi Ziya Özbekkan, Selahattin Pınar ve Cevdet Çağla’dır.