Camille Pissarro
(1830-1903). İzlenimci ressam Camille Pissarro, Batı Hint Adaları’ndan St. Thomas’ta doğdu. Ticaretle uğraşan varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğuydu. 12 yaşında Paris’e gönderildi ve orada beş yıl eğitim gördü. Daha sonra babasının yanında çalışmak üzere St. Thomas’a döndü. Babası ressam olmasına izin vermeyince, önce sanatçı bir arkadaşıyla birlikte Venezuela’ya kaçtı. Ama sonunda babasından izin alarak 1855’te Paris’e gitti.
Pissarro orada ünlü ressam Jean-Baptiste Camille Corot’dan manzara resmi yapmasını öğrendi. Pierre-Auguste Renoir, Claude Monet ve Paul Cezanne gibi İzlenimci ressamlarla dostluk kurdu. Bir süre Paris yakınlarındaki Louveciennes köyünde yaşadı ve orada çok sayıda manzara resmi yaptı. İzlenimci ressamlar günün değişik saatlerinde ışığın sudaki yansımalarını resimlerken, Pissarro toprağın, ağaçların, köy evlerinin resmini yaptı. Resimlerini öteki İzlenimci ressamlar gibi parçalı ve kesik fırça vuruşlarıyla yapıyordu. Toprağın resmini yapmayı çok sevdiği için ufuk çizgisini resmin üst bölümlerine yerleştirip gökyüzüne daha az yer bırakıyordu. Fransız yazar Emile Zola sanatçının resimleri için, “Pissarro’nun resimlerinde toprağın derinden gelen sesini duyarsınız” demişti.
1870’te Fransa-Prüsya Savaşı çıkınca İngiltere’ye gitti ve orada Julie Vellay ile evlendi. İngiltere’de kaldığı bir yıl boyunca İngiliz manzara resmini tanıma fırsatını bulan Pissarro, bir yandan da çevresinde gördüklerini tuvale geçirdi. Kristal Saray, Londra (1871) adlı tablosunu o dönemde yaptı. Daha sonra Fransa’ya dönerek Paris yakınlarındaki Pontosie köyüne yerleşti. Bundan sonraki 12 yıl boyunca çevredeki kır ve köy yaşamını, tarlaları, çalışan köylüleri resimledi. En soğuk kış günlerinde bile hep açık havada çalıştı.
İzlenimci ressamlar arasında, resimleri çok satılan sanatçılardan biri Pissarro’ydu, ama gene de geçim sıkıntısı çekiyordu. 1885’te tanıştığı Georges Seurat’nın etkisiyle bir süre noktacılık tekniğini benimsedi. Ama çok geçmeden bu tekniğin doğayla doğrudan ilişkisini engellediğini öne sürerek İzlenimci üsluba geri döndü. Sanatçının 1892’de Paris’te açtığı başarılı sergi bir ressam olarak ününün artmasını ve parasal durumunun düzelmesini sağladı.
1890’larda göz iltihabı yüzünden açık havada çalışamaz oldu. Ama gene de resim yapmayı sürdürerek penceresinden gördüklerini tuvaline geçirdi. O dönemdeki en önemli yapıtları Sabah, Gün Işığında İtalyanlar Bulvarı (1897) ve Paris, Monmartre Bulvarı’nda Gece’dir (1897).