Cinsellik Ve Eşey
Gelişmiş canlılarda bütün bireyler, üreme olayında birbirini tamamlayan erkek ve dişi olarak iki karşıt gruba ayrılır. İnsanda kadın ile erkeği, atlarda kısrak ile aygırı, sığırlarda inek ile boğayı ya da bir kümesteki tavuklar ile horozları çoğu kez ilk bakışta birbirinden ayırt etmeye yarayan belirgin fiziksel özellikler vardır. Ama gelişmiş canlılarda, özellikle insanda bireyler arasındaki bu ayrım fiziksel özelliklerle sınırlı kalmayıp ruhsal ve toplumsal birçok kavram ve olguyu da beraberinde getirir. Konunun bu değişik boyutları nedeniyle, erkek-dişi ayrımından doğan bütün kavram ve olguları karşılamak üzere dilimizde iki ayrı terim yerleşmiştir: Bunlardan biri cinsiyet ya da biyologların önerdiği karşılığıyla eşey, öbürü de cinsellik ya da batı dillerinden gelen daha geniş kapsamlı, ama çoğu kez eşanlamlı olarak kullanılan karşılığıyla seks sözcükleridir. Cinsiyet ya da eşey dendiğinde, bir türün bütün üyelerini erkek ve dişi bireyler olarak ayırt etme olanağı veren kalıcı fiziksel özellikler anlaşılır. Cinsellik terimi ise, eşeyli canlılarda üremeye ve cinsel doyuma ulaşmaya yönelik bütün bedensel etkinlikler ile bıina bağlı bütün ruhsal ve toplumsal olguları içerir. Bu maddede insanın cinselliği ve eşeysel özellikleri anlatılacak, insandaki ve bütün öbür memelilerdeki üreme olayı ise ayrı bir madde olarak ÜREME başlığı altında ele alınacaktır.
20. yüzyıla gelinceye kadar insanın cinsel davranışları konusunda pek az şey biliniyordu. Çünkü cinsellik, üzerinde konuşulması hoş görülmeyen, hatta “ayıp” sayılan çok özel bir konuydu. Oysa bugün batı toplumlarında insanlar cinsellik konusunda çok daha rahat ve açık davranabiliyor, hatta birçok ülkede okul çağındaki çocuklara cinsel eğitim veriliyor. Bizim toplumumuzda bu konunun bir “tabu” olmaktan çıktığı öne sürülemezse de, cinselliğin ve cinsellik konusundaki bilimsel tartışmaların 50 yıl öncesine oranla çok daha doğal karşılandığı söylenebilir.
Eşeyin Belirlenmesi
Ailede yeni bir bebek beklendiği zaman çocuk kız mı, erkek mi olacak diye herkesin nasıl merak ettiğini çoğunuz kendi deneyimlerinizden bilirsiniz. Doğacak bebeğin kız ya da erkek olmasını, daha doğrusu eşeyini belirleyen özel bir kromozom çiftidir; bunlara eşey kromozomları denir. Kromozomlar hücre içinde bulunan ipliksi yapılardır. Bu kromozomlar canlının ana babasından alacağı bütün kalıtsal özellikleri, sözgelimi göz ve saç rengini, boyunu, el ve ayak biçimini, kişilik yapısını belirleyen genleri taşır. Eşey kromozomları üzerindeki genler de bebeğin erkek mi yoksa kız mı olacağını belirler.
Güçlü bir mikroskopla bakıldığında insandaki eşey kromozomlarından bazılarının X, bazılarının Y harfine benzediği görülür. Bu nedenle bilim adamları eşey kromozomlarını biçimlerine göre X ve Y kromozomları olarak adlandırmışlardır. İnsan vücudunun her hücresinde, bir çifti eşey kromozomu olmak üzere, 23 çift (46) kromozom bulunur. Dişilerde bu eşey kromozomlarının ikisi de X ’tir (XX çifti). Erkekte ise eşey kromozomlarından birisi X, öbürü Y’dir (XY çifti). Buna karşılık eşey ya da üreme hücrelerinde, yani dişinin yumurta hücresi ile erkeğin sperma hücresinde bulunan kromozom sayısı, vücudun bütün öbür hücrelerinden farklı olarak çiftten teke düşer. Demek ki her eşey hücresinde 46 yerine yalnızca 23 kromozom bulunur: 22 kromozom çiftinin birer teki ve bir tek eşey kromozomu. Dişide eşey kromozomları XX olduğu için, yumurta hücresindeki bu kromozom ancak X olabilir. Oysa erkeğin eşey kromozomları XY olduğuna göre, bir sperma hücresinde öbür 22 kromozoma ek olarak bazen bir X, bazen bir Y kromozomu bulunabilir. Bu nedenle, dişinin yumurta hücresi Y kromozomu taşıyan bir sperma hücresiyle döllendiğinde, XY eşey kromozomlarını taşıyan bu döllenmiş yumurtadan doğan bebek erkek olur. Ama yumurta hücresini dölleyen sperma hücresi bir X kromozomu taşıyorsa, döllenmiş yumurtada iki X kromozomu bulunacağından bebek kız olur. Böylece, döllenme sonucunda dünyaya gelecek dişilerin bütün vücut hücrelerinde iki X (XX), erkeklerinkinde ise bir X, bir Y kromozomu (XY) bulunur.
Cinsel Gelişme Evreleri
Erkekler ve kızlar doğuştan birbirinden değişik fiziksel özellikler taşır. Erkeklerde erbezleri (testisler), kızlarda yumurtalıklar ve öbür üreme organları gibi birincil eşeysel özellikler her iki cinste birbirinden farklıdır. Gene de yaklaşık 10-12 yaşma kadar dış görünümleri birbirlerine öylesine benzer ki, aynı giysileri giyip, saçlarını aynı biçimde kestirdiklerinde hangisinin kız, hangisinin erkek olduğunu söylemek oldukça güçtür. Ama çocukluk çağından çıkıp cinsel yönden olgunlaşmaya başladıkları ergenlik döneminde ikincil eşeysel özellikler belirmeye başlayınca, kızlar ile erkekler arasında ayrım artık kolayca görülebilir.
İkincil Eşeysel Ö zellikler. Ergenlik döneminin başlangıcında, beynin tabanındaki hipofiz bezi horm on denen bazı özel maddeler salgılamaya başlar. Bu hormonlar kızlarda yumurtalıkları uyararak ilk âdet (aybaşı) kanamalarının başlamasını, yumurta hücrelerinin olgunlaşmasını ve östrojen denen dişilik hormonunun salgılanmasını sağlar. Erkeklerde ise erbezlerini uyararak sperma üretimini ve testosteron denen erkeklik hormonunun salgısını başlatır. Bu dönemde kızlar ve erkekler hızla, ama genellikle çok orantısız biçimde büyürler. Özellikle kolları ve bacakları öyle çabuk uzar ki, aynı gövdenin bir parçası değilmiş sanılabilir.
Kızlarda memeler gelişmeye ve uçları belirginleşmeye başlar. Hem deri altında yağ biriktiğinden, hem de doğum sırasında bebeğin kolayca geçebilmesi için leğen kemiği genişlediğinden kalçalar dolgunlaşır. Bütün bu değişikliklerle genç kız çocukluktan çıkıp kadınsı bir görünüme bürünür. Sesi biraz kalınlaşır; koltuk altlarında ve karnın bacaklarla birleştiği yerde kıllar, yüzünde de fark edilemeyecek kadar incecik ve yumuşak tüyler belirir.
Erkek çocuklar da birtakım değişiklikler geçirerek erkekliğe ilk adımlarını atarlar. Kasları, omuzları ve göğüsleri genişler. Gırtlakta âdemelması denen bir çıkıntı belirir, ses telleri kalınlaşır. Bu nedenle sesleri biraz boğuk ya da “çatlak” çıkmaya başlar. Konuşurken seslerini denetleyemediklerinden gırtlaklarından bir an tiz bir çocuk sesi, hemen ardından kalın bir erkek sesi çıkması o dönemde erkek çocuklar için bir sıkıntı ve utanç kaynağı olur. Ama bu dönem kısa sürer ve ses normal tınısını alır. Koltuk altlarında, üreme organı bölgesinde, göğüste, hatta bazen omuzlarında kıllar belirir. Seyrek ve ince de olsa sakal ve bıyıklan çıkmaya başlar. Ama başlangıçta her gün tıraş olmaları gerekmez; haftada bir iki gün yeterlidir. Kamış (penis) ve erbezleri irileşir, sperma üretimi başlar.
İkincil eşeysel özelliklerin başlangıcı ve bitişi için kesin bir yaş söylenemez. Kızlarda ergenlik genellikle 11-12 yaşlarında başlar ve 17 yaşında yapısal gelişim tamamlanır. Erkekler kızlardan biraz daha geç, genellikle 12-14 yaşlarında ergenlik çağma girer ve 18 yaşma geldiklerinde cinsel gelişmelerini tamamlamış olurlar. Ama bütün bu sınırlar kişiden kişiye büyük ölçüde değişir. Yaşıtlarından daha geç ya da daha erken gelişmeye başlayan bir ergenin bunu sorun haline getirmemesi gerekir. Çünkü kalıtım ve beslenme bu konuda belirleyici bir rol oynar.
Ne yazık ki, gençlerin çok duyarlı oldukları ve dış görünümlerine çok önem verdikleri bir dönemde, ter ve yağ bezlerinin aşırı çalışmasına bağlı olarak vücutta keskin bir ter kokusu, deride yağlanma ve ergenlik sivilceleri belirir. Kızlar memelerinin dikkati çekecek kadar büyümesinden utanır ya da istedikleri biçimde olmayacağını düşünerek üzülürler. Hatta sağ ya da sol memenin öbüründen biraz daha iri olması genç kızları kaygılandırırsa da bu son derece normaldir.
Ergenlik çağma giren genç kız ve erkekler vücutlanndaki bütün bu değişikliklere değişik tepkiler gösterirler. Ana babalarının ve öğretmenlerinin gençleri bu değişikliklere hazırlamaları çok önemlidir. Böylece gençler bu yeni vücutlarına alışarak yetişkinliğe uyum içinde ilk adımlarını atar ve yeni coşkularının üstesinden kolayca gelebilirler.
Cinsel Uyanış ve Cinsel Davranışlar
İnsanın karşı cinsin farkında olması ve cinsel duygularının gelişmesi daha çocukluk döneminde başlar. Beş yaşma basmamış bir çocuk bile kızlar ile erkekler arasındaki ayrımı kavrayabilir ve her iki cinsten arkadaşlarına farklı davranır.
Yeni yetişen bir genç kızın ya da erkeğin karşı cinsten birinin cinsel çekiciliğine kapılması, anlatılması güç birtakım fiziksel ve ruhsal tepkilerin karmaşasıdır. Bu duygu bazen hafif bir ilgi ya da heyecandır; bazen de gün boyunca kişinin aklını ve gece düşlerini dolduracak kadar güçlü olabilir. Gencin cinsel ilgisi yalnızca tanıdığı gerçek kişilere değil, düşsel bir sevgiliye de yönelebilir.
Cinsel ilgi bütün insanlara özgü evrensel bir duygudur; ama cinsel davranış ve deneyimlerin hoşgörü sınırı toplumdan topluma çok değişir. Bazı toplumlarda yetişkinler cinsellik konusundaki bilgileri çocuklardan gizlemeye çalışırken, bazılarında çocukların cinsellik konusunda akıllarını kurcalayan her soruyu yanıtlamak çocuk eğitiminin bir parçası olarak görülür. Böylece çocuklar erken yaşlardan başlayarak, toplumun hangi cinsel davranışları hoş gördüğü, hangilerini kınadığı konusunda ana babaları ve çevrelerindeki öbür büyükler tarafından yönlendirilir.
Genç kızlar genellikle 17, delikanlılar ise 18 yaşında cinsel yönden tam olgunluğa erişirler. Bazı toplumlarda bu yaşa gelen gençlerin evlenip yuva kurmaları beklenir. Ama çağımızda gençlerin çoğu evlenip ana baba olmak için yalnızca cinsel olgunluğun yeterli olmadığının, ruhsal ve ekonomik açıdan kendilerini bir aile kurmaya hazır hissetmeleri gerektiğinin bilincindedir. O yaştaki bir gencin eğitimini bitirmesi için önünde daha uzun yıllar vardır. Bu yüzden ana baba olmanın sorumluluğunu erkenden üstlenmek istemezler. Cinsel güdülerini ve deneyimlerini de, toplumun koyduğu kurallara uyarak, duygusal kız-erkek arkadaşlığı ya da “flört” gibi saf ve tehlikesiz ilişkilerle sınırlı tutmaya çalışırlar.
Kuşkusuz her toplumun kendine özgü ahlak ölçütleri vardır. Bir toplumda yanlış ve ahlak dışı olarak görülen cinsel davranış ya da eğilimler bir başka toplumda hoşgörüyle karşılanabilir. Hatta çoğu kez aynı toplumun değişik kesimlerindeki ahlak anlayışları birbirinden çok farklıdır. Bu çelişkiler, ergenlik çağındaki gencin hangi davranışın onaylanır, hangisinin yanlış olduğunu kavramasını güçleştirerek bocalamasına neden olur. Üstelik toplumun kızlar ve erkekler için koyduğu kurallar, her iki cinsten beklenen davranış kalıpları da farklıdır. Genç bir erkeğin gece geç saatlere kadar arkadaşlarıyla gezmesi, hatta genç kızlarla flört etmesi “gelişme sürecinin bir parçası” olarak anlayışla karşılanırken, bir genç kızın aynı davranışları toplumun sert tepkisine ve eleştirilerine yol açar.
İnsanların cinsel özgürlüğü konusundaki görüşler yalnız toplumdan topluma değil, zamana bağlı olarak da değişir. Ama tarih boyunca bütün toplumlarda geçerli olan cinsel tabuların başında, aynı ailenin bireyleri arasındaki cinsel ilişki ya da toplumbilimlerdeki terimiyle ensest gelir. Ana baba ile çocuklar ya da kız ve erkek kardeşler arasındaki cinsel ilişki, yalnız yasaların değil ahlak kurallarının da kesinlikle bağışlamayacağı bir davranış olarak her zaman şiddetle kınanmış ve yasaklanmıştır.
Eşcinsellik
İnsanlar doğal olarak karşı cinsten birine ilgi duyar, cinsel güdülerini ve duygularını öbür cinse yöneltirler. Ama bu genel davranış kalıplarının dışına çıkarak kendi cinsinden olanlara ruhsal ve bedensel ilgi duyan kişiler de vardır. Bunlara eşcinsel ya da batı dillerindeki karşılığıyla homoseksüel denir. “Lezbiyen” terimi ise yalnızca kadın eşcinseller için kullanılır. Toplumlar ayrı cinsten bireyler arasındaki cinsel ilişkiyi, yani heteroseksüel ilişkiyi doğal karşıladığı için eşcinseller genellikle toplumdan soyutlanırlar ve eşcinsel ilişki birçok ülkede yasadışı kabul edilir. Biseksüel denen kişiler ise her iki cinsle de, yani hem kadınlarla, hem erkeklerle cinsel ilişki kurma eğilimindedir.
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar
Hastalıklı bir insanın soluğuyla, tükürüğüyle, vücuduna ya da eşyalarına dokunmakla bulaşan birçok hastalık vardır. Ama bazı hastalıklar iki vücudun birbirine değmesiyle değil, yalnızca cinsel birleşmeyle bulaşır. Bunlara, Roma mitolojisindeki aşk tanrıçası Venüs’ün eski adı olan Z ühre’den türetilmiş eski bir terimle “zührevi” ya da yeni karşılığıyla “cinsel yolla bulaşan” hastalıklar denir. Bu hastalıkların etkeni bakteri ya da virüs gibi mikroplar, tekhücreli hayvanlar ya da mantarlardır. Cinsel yolla bulaşan bazı hastalıklar, örneğin frengi ve belsoğukluğu antibiyotiklerle ya da başka ilaçlarla tedavi edilebilir. Ama virüslerden ileri gelen bu tür hastalıkların henüz tedavisi bulunamamıştır. Cinsel yolla bulaşan virüs kökenli bazı hastalıklar, hastanın ömür boyu bu mikrobu taşımasına ve başkalarına bulaştırmasına karşın ölümcül değildir. Oysa gene bir virüsten ileri gelen ve daha çok cinsel yolla bulaşan AIDS hastalığı çoğu kez ölümle sonuçlanır. Uzmanlar AIDS hastalığını, 14. yüzyılda bütün Avrupa’yı kasıp kavuran büyük veba salgınından bu yana toplum sağlığını tehdit eden en büyük felaket olarak görüyorlar.