Dolaşım sistemi
Dolaşım sistemi, Canlılarda çözünmüş maddelerin (oksijen, karbon diosit, besinler ve atıklar) bedenin her yanına taşınmasını sağlayan sistem. Canlı ne kadar basitse, dolaşım sistemi de o kadar basit olur. Buna karşılık, dolaşım sisteminin evrimi, karmaşık organizmaların gelişmesine olanak sağlamıştır. Bütün canlıların yaşamında metabolizmanın sürmesi bakımından yaşamsal önem taşıyan dolaşım sisteminin işlevi, çözünmüş maddelerin bir alandan öbürüne yayınma yoluyla geçmesini sağlamaktır. Böyle olmasına karşın, bir hücreli bir canlıda bile bu tür bir yayınma, tek başına bedenin metabolizma gereksinmelerini karşılayamayabilir. Bundan dolayı, yayınma süreçlerine maddelerin hücre zarından etkin taşınmasıyla yardım edilir.
Birkaç hücre boyutunda olan hayvanlarda, orta boşluk ya da sölom çoğunlukla, hayvanın içinde yaşadığı suyu, bedenin içine ve dışına doğru hareket ettirir. Daha büyük ve daha karmaşık olan hayvanlardaysa, içinde bir sıvının dolaştığı borulardan oluşan özelleşmiş bir sistem gelişmiş, omurgasızlarda bile söz konusu bu sıvı, oksijeni ve başka maddeleri taşımaya uyum sağlamıştır. Daha ileri canlılarda, bu sıvı "kan" diye adlandırılır ve hemoglobin hücreleri içerir. İlkel canlılarda, sıvının hareketi, sıvıyı içeren damarların sağımsal hareketleriyle sağlanabilir; daha ileri canlılardaysa, sıvıyı sistemin tümüne, kastan yapılmış kalp pompalar.
Gelişmiş omurgalılarda dolaşım sistemi çok karmaşıktır: Birleşerek dört odalı tek bir kalp oluşan iki tane iki odalı pompa. Kalbin bir yanı, kanı, solunum sisteminin akciğer atardamarlarına ve toplardamarlarına pompalama (kan, akciğerlerde, çevreyle gaz değiş tokuşuna uğrar) işlevini yerine getirir. Kalbin öbür yanıysa, kanı dokulara oksijen ve besin maddeleri sağlaması için bedenin öbür yerlerine pompalar. Kalp etkinliğinin ve kan akışının denetimi karmaşık bir olgudur ve dolaşım sisteminin taşıdığı özellikler, canlıların çok değişik zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmelerine olanak verir.
OMURGASIZLARDA DOLAŞIM SİSTEMLERİ
Daha ilkel canlılardaki dolaşımın tipik örneği, süngerlerdeki ve selenterelerdeki dolaşımdır. Bu canlıların içinde yaşadıkları su, beden çeperindeki deliklerden orta boşluğa doğru çekilir. Suyun akışı kirpikçiklerin düzenli hareketleriyle sürdürülür ve suyun "boşaltım deliği" (osculum) adı verilen bir delikten yukarı doğru dolaşımı sağlanır. Bu tür dolaşım, beden hücrelerinin içinde yüzdükleri sıvının oksijen ve besin maddelerinin tükenmeyeceği bir biçimde yeniden dolmasını sağlar.
Daha yüksek derecede gelişmiş canlılarda, söz gelimi yosun hayvanlarında, iplik kurtlarında ve tekerlekli kurtlarda, sıvılar ilkel orta boşluk (psödosölom) içinde, genellikle beden hareketleriyle hareket ettirilir. Bazı ilkel yumuşakçalarda, orta boşluk, gerçek kalbin bir ön taslağı sayılabilecek kalp zarı boşluğu olarak işlev görür. Bu boşluk kanallar aracılığıyla üreme bezlerine ve böbreklere bağlıdır.
Eklem bacaklıların çoğunda, tulumlularda ve birçok yumuşakçada, hemolenfi (ilkel kan), edimsel damarların ve özelleşmiş bir dolaşım organı olan hemosölün içine pompalayan, gelişmiş bir kalp vardır. Bu canlılarda hemolenf, doku boşluklarına geçip, sonra genişlemiş boşlukların (sinüsler) içinden kalbe döner.
Bu tür gelişmenin son aşaması, derisi dikenliler, sülükler, solucanlar, çok kıllılar ve yumuşakçalarda görülen kapalı dolaşım sistemidir. Kapalı dolaşım sistemlerinde, taşınma ortamı, omurgasızlardaki hemolenf gibi, tam bir kapalı devre oluşturan özelleşmiş damarlarla sınırlıdır.
Omurgasızların kalpleri, sağımsal hareketlerle iş gören basit damarlardan, kasılıcı kasları bulunan, kendi boşlukları içinde basınç yaratan gerçek kalplere kadar değişir. Omurgasızların bile, dolaşım sistemleri üstünde önemli ölçüde bir denetimleri vardır; bu sistemlerdeki basınç ve sıvı akışı ölçümleri, harekete, çevre ısısına, vb. etkilere oldukça büyük bir uyum olduğunu ortaya koymaktadır.
OMURGALILARDA DOLAŞIM SİSTEMLERİ
Omurgalılar kapalı bir dolaşım sistemleri bulunmasıyla ayırt edilirler; bu sistemlerin en gelişmiş olanı, insanın temsil ettiği yüksek derecede gelişmiş primatlardadır. Omurgalılardaki kapalı sistemler, öbekten öbeğe önemli ölçüde değişir; bazıları, tek bir sistem halinde birleşmiş solunum organlarıyla ve genel beden dokularıyla bir düzenlenmiştir. Daha ileri omurgalılarda, kan kalpten çift geçiş yapar; birinci geçişte kanı solunum organlarına (solungaçlara ya da akciğerlere), ikincisinde de bedenin öbür dokularına taşır.
Omurgalıların çoğunluğunda, klorokruorinler (demirli porfirinle bileşmiş bir pigment), hemeritrinler (demirli,ama porfirinle bileşmiş olmayan pigment) ya da hemosiyanin (bakırlı bir solunum pigmenti) içeren dolaşım sıvıları bulunur. Bütün bu pigmentler, dolaşımdaki sıvının oksijen taşıma yeteneğini artırır. Çok ender istisnalar bir yana, omurgalılarda kan, son derece etkili bir oksijen taşıma aracısı olan ve bir proteine (globin) bağlı bir demir-porfirinden (heme) oluşan hemoglobin içerir.Bazı omurgasızlarda da hemoglobin bulunmakla birlikte,bu hemoglobin genellikle dolaşım ya da sölom sıvısında çözünmüş durumdadır. Yüksek derecede gelişmiş omurgasızlarda (derisi dikenliler ve daha yüksek omurgasızlar) hemoglobin, özel kan hücreleri içinde bulunur. Omurgalılarınsa tümünde, bu tür hücreler içinde hemoglobin vardır.
Yuvarlak ağızlılarda ve kelebeklerde kalp, kanı solungaçlara iter; sonra, sırt aortu aracılığıyla bedenin geri kalan bölümlerine dağıtır. Bu ilkel hayvanlarda bile başlıca kan damarları üstünde nispeten ilerlemiş bir denetim vardır ve kalp verimi, egzersizin getirdiği gereksinmelere göre ayarlanır.Bazı ilkel omurgalılarda (keski solungaçlılar ve yuvarlak ağızlılar) kalbin içinde, yeniden dolmasına yardım eden bir negatif basınç oluşur. Kemikli balıklarda bu tür bir doluş desteği bulunmaz. Bazı yuvarlak ağızlılarda, sıvıyı yarı açık boşluklara (sinüsler) hareket ettirmeye yardımcı ikincil kalpler bulunur.
İki yaşayışlılarda ve sürüngenlerde, kalp üç odacıklıdır (iki kulakçıklı, bir karıncıklı); ama akış düzeni, kalbin iki ayrı pompa gibi etkili işlev görmesine olanak sağlar. İki yaşayışlılarda, timsahlarda, iguanalarda, vb. hayvanlarda, kalpte kanın soldan sağa geçmesini sağlayan delik, hayvanın dalmaya, aşırı sıcağa, vb. durumlara uyum yapmasına yardımcı bir işlev görür.
İNSANDA DOLAŞIM SİSTEMİ:
İnsan kalbi, dölüt yaşamının ilk dönemlerinde çalışmaya başlar; doğumdan sonra ve kişinin bütün yaşam dönemi boyunca çalışmayı sürdürür; yalnızca ölümle durur. Kalp atışının 2 ya da 4 dakikadan uzun süre durması, kalıcı beyin yıkımına yol açar. Kalbin kendi kasına kan sağlaması da sürekli çalışmasına bağlıdır; bu akış birkaç dakikadan uzun süre kesilirse, kalp kası çok fazla zarar görüp, bir daha çalışmayacak biçimde durabilir.
İnsanda dolaşım sistemi, iki büyük dolaşım (akciğer dolaşımı ya da küçük dolaşım ve sistemik ya da büyük dolaşım) biçiminde örgütlenmiştir. Herdolaşımın kendi pompası vardır; her iki pompa, tek bir organ (kalp) halinde bütünleşmiştir. Kalbin sağ yanı kanı akciğer dolaşımına, sol yanıysa büyük dolaşıma pompalar.
Beden dokularından dönen kan, kalbin sağ yanının üst odacığı olan sağ kulakçığa dökülür. Bu odacığın kasları kasılınca, kanı kalbin sağ yanının büyük pompalama odacığı olan sağ karıncığa geçmeye zorlar. Karıncık kası kasılınca, kanı akciğer atardamarı içinden, akciğer içindeki küçük kan damarlarına gönderir. Bu küçük akciğer damarları içinde kan, havadan çok ince zarlarla ayrılmış bir durumdadır. Burada basit yayınma aracılığıyla, oksijen kana girer, karbon dioksitse kandan ayrılır. Ardından, bu temizlenmiş ve tazelenmiş kan, sol kulakçığa geçer.
Sol kulakçıktan kan, sol karıncığa geçer. Sol karıncığın kas çeperi çok güçlüdür ve kasıldığı zaman kanı oldukça büyük bir basınçla, aort adı verilen büyük atardamar aracılığıyla, büyük (ya da sistemik) dolaşıma iter. Sol karıncığın kasılma güçleri tarafından aort içinde oluşturulan basınç, kanı bedenin bütün dokularına, gereksinmelerini karşılayacak miktarlarda götürmeye yetecek büyüklüktedir.
Aortun, kanı bedenin çeşitli bölümlerine taşıyan birçok kolu vardır. Bu kolların da tümü daha küçük kollara ayrılır; bu daha küçük kollar da, sonunda milyonlarca küçük kan damarı ortaya çıkacak biçiminde kollara ayrılmayı sürdürür. Dolaşımın en küçük atardamarlarına, "atar damarcık" (arteriol) adı verilir. Düz kas dokusunun çok fazla olduğu atar damarcıklar, kasılma ya da gevşeme yetenekleri nedeniyle, dokulardaki kan akımını düzenlemekte önemli rol oynarlar.
Atar damarcıklardan geçen kan, tek bir hücre kalınlığında olan ve "kılcal damar" adı verilen çok küçük damarlardan oluşan bir yatağa geçer. Kılcal damarların çeperlerinin çok ince olması nedeniyle, içlerindeki kan ile dokuların sıvıları arasında, besin maddeleri ve atık ürünler değiş tokuşu kolayca gerçekleşir. Böylece, kılcal damarlara giren atardamar kanı (temiz ya da taze kan), bunların içinden geçerken toplardamar kanı haline gelir.
Kılcal damarlar, toplardamar kanını, toplar damarcık adı verilen küçük borulara dökerler; toplar damarcıklardan küçük toplardamarlara, küçük toplardamarlardan da daha büyük toplardamarlara dökülen kan, sonunda iki büyük toplardamar (üst ana toplardamar ve alt ana toplardamar) aracılığıyla kalbe döner (bu toplardamarlar sağ kulakçıkta son bulurlar); böylece büyük dolaşım tamamlanır.
Dolaşım sistemi içindeki tek yönlü akımı, kalpte ve toplardamarlarda bulunan kapakçıklar sürdürür. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında, kanın karıncıktan geriye, kulakçığa dönmesini önleyen üçlü kapakçıklar (triküspit) yer alır. Akciğer atardamarının sol üst karıncığa giriş deliğinde de, kanın sol karıncığa geri dönmesini önleyen bir yarım ay kapakçık takımı bulunur. Aynı biçimde, kalbin sağ yanındaki ikili kapakçıklar sol karıncıktan sağ kulakçığa kan akışını önlerler; bir başka yarım ay kapakçıkları takımı da, kanın aorttan sol karıncığa geri dönmesini engeller. Bazı toplardamarlarda da yarım ay kapakçıklar bulunur ve kasılan kasların toplardamarlar üstüne yaptığı basınç, bu kapakçıkların hareketleriyle birlikte, toplardamar kanının kalbe dönüşünü artıracak bir etki yapar.
Kanın kalbe akışını sağlamak için gerekli bütün enerjiyi, kalp kasının kasılması sağlar. Kanın hareketi, sıvı akışına ilişkin fizik ilkelerine uygun bir yol izler. Buna göre kan hep, basıncı yüksek olan yerden, basıncı alçak olan yere akar.
Not: İnsanda dolaşım sistemi, kalp, atardamarlar ve toplardamarlardan oluşur ve iki dolaşım sistemine (küçük dolaşım ve büyük dolaşım) ayrılır. Küçük dolaşım sistemi, kalpten akciğerlere oksijen bakımından yoksul kan taşıyan (mavi) akciğer atardamarlarından başlar; akciğerlerde kandaki karbon dioksit bir atık ürün olarak serbest kalır. Oksijen akciğerlerde emilir ve akciğer toplardamarları oksijen bakımından zengin kanı (kırmızı) kalbe döndürür. Büyük dolaşım sistemi, kanı bedenin bütün bölümlerine taşır. Oksijen bakımından zengin kan, kalpten bedenin çeşitli yerlerine en büyük atardamar olan aortla taşınır. Kan, küçük atardamarlardan (atar damarcıklar)kılcaldamarlara geçer; kılcal damarlarda oksijen ve besin maddeleri, kandan beden dokularına geçer. Hücresel yıkım ürünleri ve karbon dioksit, kılcal damarlar tarafından toplanarak, toplardamarlara dökülür. Bedenin en büyük toplardamarı olan ana toplardamar, kanı geriye, kalbe taşır. Kan damarları besinleri mide ve bağırsaklardan emerler; karaciğer ile dalak, kan depoları ve süzme sistemleri olarak işlev görürler. Böbrekler, bedenin tuz ve su dengesini koruyarak kandan zehirli maddeleri süzerler. Kalp, beyin ve akciğerler, yaşamsal işlevlerini sürdürmek için büyük miktarda kan alırlar. Şahdamarı, kanı beyne taşır.
Kalp: Kalp iki kas kitlesinden yapılmıştır. Bunlardan biri, iki karıncığı (kalbin alt yanında bulunan odacıkları) oluşturur. Bu kaslar, hücrelerinin protoplazma telekleriyle birbirlerine bağlı olmaları bakımından, özgün bir nitelik taşırlar. Bunun sonucu olarak, her kas kitlesi, tek bir kasılıcı birim olarak iş görür ve kalp kasının bir kasılıcı biriminde başlayan hareket, kas kütlesinin öbür yanlarına otomatik olarak yayılır. Dolayısıyla, her iki karıncık gibi, her iki kulakçık da aynı zamanda kasılır ya da gevşer.
Kalbin iki yanı, kalp bölmesiyle birbirinden ayrılır. Erişkinde kulakçıklar arası bölme ile karıncıklar arası bölme tamamlanmıştır; dolayısıyla iki yan, anatomik ve işlevsel olarak birbirinden ayrı iki pompalama birimidir. Normal olarak, sağ kulakçığın sinoatriküler (sinatriyal) düğüm adı verilen özelleşmiş bir bölgesinde, düzenli aralıklarla, "aksiyon potansiyeli" diye adlandırılan bir elektrik akışı oluşur. İki kulakçık etkin bir biçimde tek bir kassal birim oluşturduklarından, aksiyon potansiyeli kulakçıklara yayılır; kısa bir süre sonra, kulakçık kası, aksiyon potansiyeli tarafından uyarılarak kasılır.
Karıncıklar da tek, ama karıncıklarınkinden farklı bir kas kütlesi oluşturur. Aksiyon potansiyeli kulakçıklar ile karıncıkların birleşme yerine ulaştığı zaman, elekrik akışını, ileti için özelleşmiş bir başka bölge olan kulakçık-karıncık düğümü iletir. Elektrik akışı, hafif bir gecikmenin ardından, karıncık kasına, iletim için özelleşmiş olan bir başka kas telcikleri demeti (His demeti ve Purkinje sistemi adı verilir) aracılığıyla iletilir. Karıncığın kasılmasını, gene, karıncığın aksiyon potansiyeli izler. Bu yapı biçiminden de açıkça anlaşılacağı gibi, kalbin iki bölümünün kasılması arasında geçen kısa bir gecikmeyle, her iki kulakçık eşzamanlı olarak, her iki karıncık da eşzamanlı olarak kasılacaklardır.
Kulakçıkların kasılmasından önce, kan çoğunlukla pasif yollardan, karıncıkları doldurur. Dolayısıyla, kulakçık kasılması, kalbin pompalama eyleminde küçük bir rol oynar; yalnızca karıncığın dolmasını tamamlar ve kalp, kulakçıkların kasılmadıkları sırada bile çok iyi işlev görür. Kalp kasının bir özelliği de otomatikliğidir. Otomatiklik, kalbin herhangi bir bölümünün, kalp atışını başlatacak aksiyon potansiyeli yaratabileceği anlamına gelir. Normal olarak, kalp atışının doğduğu yer, sinatriyal düğümdür. Bunun nedeni, yapısal özelliği sonucu, elektrik yükü boşalımlarının burada, kalbin başka bölümlerinden daha büyük olmasıdır.
Kalbin her kasılışında, sol karıncıktan fışkırtılan kan miktarına kalp atış hacmi (SV) denir. Bunun miktarını belirleyen bazı etkenler vardır. Söz konusu etkenlerin en önemlisi, kasılmadan önce karıncık içine dolmuş bulunan kan miktarıdır. Dolayısıyla, kalbin hızlı dolumu, daha büyük atım hacmiyle sonuçlanır; daha uzun dolum süresi(yavaş kalp hızı) de aynı sonucu verir. Kalp hızı (HR) ya da kalp atım hızı, kalbin bir dakika içindeki kasılma sayısıdır. Dinlenme durumundayken normal kalp hızı dakikada 72 dolayındadır. Kalp verimi (CO), kalbin bir dakikada pompaladığı kan miktarıdır ve atım hacminin (SV) kalp hızıyla (HR) çarpımına eşittir. Buna göre, atım hacmi dakikada 70 ml, kalp hızı da normalse, kalp verimi dakikada 5 040 ml olacatır. Ortalama erişkinlerde toplam kan hacmi 5 000 mİ olduğundan, bu denklem (CO = HR x SV), her dakika içinde bedende dolaşan kanın toplam hacmini gösterir.
Kalp verimi, hem atım hacminin, hem de kalp hızının değiştirilmesiyle ayarlanabilir. Eğitimli bir atletin kalp hızı, egzersiz yaptığı sırada dakikada 150 vuruşa kadar çıkabilir ve atardamar kanının kalbe dönüşü, atış hacmi 170 ml olacak biçimde artabilir. Bunun sonucu olarak söz konusu, koşullarda atış hacmi, 25 500 ml'dir. Bu, dinlenme değerinin yüzde 400 üstünde bir artıştır. Yorucu etkinliği olanaklı kılan, pompalama eyleminin uyum yeteneğidir.
Aort içindeki basınç yaklaşık 100 torr'dur (0,14 kg/ cm²). Fırlatılan kanın basıncının, kanı aort içinde hareket ettirebilmesi için, bu değerden büyük olması gerekir. Sol karıncığın kasılmasıyla kalbe iletilen basınç enerjisi (basınç kez hacme eşittir), kalp tarafından yapılan iş için gerekli temel enerji kaynağını oluşturur. Sağ karıncık, sol karıncığın yaptığı işin yaklaşık altıda birini yapar; çünkü akciğer atardamarı içindeki basınç, aorttaki basıncın yaklaşık altıda biri kadardır. Ayrıca, kalbin, kana hareket verebilmesi için enerji harcanması gerekir. Böylece, kalbin yaptığı toplam iş, W - 7/6 PV + mv² denklemiyle elde edilir.ıBurada W bir dakikada yapılan iş, P aort basıncı, V kalp verimi, m bir dakikada kalbin pompaladığı kan kütlesi (yaklaşık olarak kalp verimine eşittir), v de kanın kapakçıklar arasındaki deliklerden geçtiği sıradaki ortalama hızıdır. Dinlenme durumunda kalbin yaptığı iş, bedenin toplam enerji harcamasının yaklaşık olarak yüzde 5'ini oluşturur. Kalp rezervi, kalbin direnme durumunda gerekenden fazla olan durumlar için yapabileceği iş miktarıdır. Hastalıklı bir kalpte, kalp verimi önemli ölçüde azalmış olabilir. Söz gelimi, egzersiz ve heyecan, kalp rezervinin sağlayabileceğinden daha büyük bir kalp verimini gerektirebilir; Kalp yetmezliği bunun sonucudur. Tam bir kalp vuruşuna, bir "kalp çevrimi" adı verilir. Yukarda ana çizgileriyle verilen olgular, çevrimin özelliklerini oluşturur.
Kalp sesleri kalp çevriminin temel özelliğini oluştururlar ve kalbin çalışmasını değerlendirmede önem taşırlar. Bu sesler, kalp kapakçıklarının kapanmasından kaynaklanır. Başlıca iki ses vardır. Bunlardan birincisini kulakçık-karıncık kapakçıklarının kapanması, İkincisini de akciğer atardamarı ile aortun yarımay kapakçıklarının kapanması çıkarır. Ses titreşimlerine neden olan, bu kapakçıkların esnek telcikleridir. Hekim bir stetoskop aracılığıyla bu sesleri dinleyerek kalbin, özellikle de bu sesleri çıkaran kapakçıkların durumu konusunda önemli sonuçlar çıkarabilir.
Kan damarları: Bedendeki en büyük kan damarı aorttur. Aortun çeperleri kalındır ve güçlü bir esnek gereçten yapılmıştır. Aortun öncelikli işlevleri, kanın gecici olarak depolanması için bir depo işlevi görmesi ve kanın büyük dolaşıma dağıtılmasıdır. Aort yukarı ve arkaya doğru kavis yapar (aort kavsi); sonra omurganın yanından aşağı, karın boşluğuna inerek bacaklar ve ayaklarda son bulur. Bütün bu yol boyunca, "atardamarlar" diye adlandırılan büyük damarlar biçiminde dallara ayrılır. Her dal da daha küçük atardamarlara (atar damarcıklar) ayrılır; buna karşılık atardamar yatağının toplam kesit alanı, bölünme ilerledikçe büyür. Atar damarcıklarda esnek doku daha az, kas dokusu daha fazladır: Aslında aşağı yukarı bütünüyle düz kaslardan oluşurlar (bu, kan akışının denetimi bakımından önem taşır).
Atar damarcıklar, dokularla çok yakın ilişki içinde olan kılcal damarlar yatağına kan sağlarlar. Bu kıl caldamarlardan birçoğu, bir alyuvarın (çapı yaklaşık 7 mikron), içinden güçlükle geçebileceği darlıktadır. Kılcal damar çeperlerindeki delikler, su, şeker, çözünmüş gazlar ve öbür küçük moleküllerin geçebilecekleri genişlikte, buna karşılık, daha büyük molekülleri alıkoyacak darlıktadır. Bu nedenle, kılcal damarlar, doku sıvılarının oluşumuna katkıda bulunan bir süzgeç işlevi görürler.
Toplar damarlar: Çok ince çeperlidirler ve düşük basınçların etkisindedirler. Bazı büyük toplardamarlarda, dıştan, kasılan kaslardan gelen basıncın yardımıyla, kalbe toplardamar kanının dönüşünü artırmaya yardımcı olan kapakçıklar bulunur.
Not: Bedenin her yanında kan dolaşımını sağlayan damarlar olan atardamarlar ve toplardamarlar benzer yapıdadırlar; bununla birlikte, atardamarların kalpten pompalanan kanın basıncına karşı koyabilmesi için, sağda da görüldüğü gibi, daha kalın çeperleri vardır. Bir kan damarının iç gömleği (iç tabakası) bir epitel hücreleri katı , bir bağ dokusu katı (ve bir esnek doku katından oluşur. Orta gömlek, düz kastan, dış gömlek bağ dokusundan oluşur. Damarın kendisi için gerekli kanı, kılcal damarlar sağlar.
Aort ile büyük atardamarların esnek bir kan deposu gibi işlev görmesi, kalbin bunların içine fışkırttığı kanın ürettiği basıncın düşmesine yarar. Dinlenme durumunda basınç salıntısı ya da vuru basıncı yaklaşık 40 torr'dur (0,056 kg/cm²). En yüksek basınç (sistolik basınç ya da kalp kasılma basıncı) yaklaşık 120 torudur (0,168 kg/ cm²). En az basınç (diyastolik basınç ya da kalbin gevşeme dumundaki basıncı), kanın kalpten ikinci fışkırışına kadar merkez rezervuardan boşalmasıyla ulaşılan basınçtır ve yaklaşık 80 torrdur (0,112 kg/cm²). Ortalama atardamar basıncı, belirtildiği gibi, yaklaşık 100 torr'dur. Uygulamada, kan akışını yaratan etkili basınç budur. Ortalama basınç, büyük atardamarlarda aşamalı bir biçimde, küçük atardamarlardaysa daha hızlı biçimde azalır. Atar damarcıklardan geçerken kan basıncında belirgin bir düşme, kılcal damarlardaysa ılımlı bir düşme vardır.
Kılcal damarların atardamarlarla ve toplardamarlarla ağızlaştıkları uçlardaki basınçlar arasındaki fark, sıvının atardamar ucunda doku boşluklarına doğru hareketini, toplardamar ucunda da kılcal damarların içine doğru hareketini sağlar. Bu olgu, beden doku sıvılarının denetimi bakımından önem taşır.
Dolaşım sistemi içindeki kan akışı: Genel olarak, kanın akışı, sıvıların akış yasalarını izler. Temel yasa, aşağıdaki denklemle gösterilir:
akış = basınç ÷ direnç
Kalp-damar fizyolojisinde, akış değeri olarak genellikle kalp verimi alınır; basınç, ortalama atardamar basıncıdır; dirençse, küçük kan damarları içindeki, özellikle de atar damarcıklar içindeki akışa dirençtir. Daha ayrıntılı bir biçimde, ağdalı sıvıların esnek olmayan borular içinden akışına uygulanan denklem, Poiseuille denklemi diye adlandırılır. Bu denklemle kan akışı, kabaca tanımlanabilir. Bununla birlikte, söz konusu denklem, akışkanın Newton tanımına uyan gerçek bir akışkan olduğunu kabul eder; oysa kan böyle bir akışkan değildir; denklem aynı zamanda boruların katı olduğunu varsayar; oysa kan damarlarının çeperleri katı değildir; ayrıca deklem akışkanın ağdalılığının değişmez olduğunu kabul eder; oysa kanın ağdalılığı değişmez değildir. Gene de, kan akışının denetimi konusunda yaklaşık da olsa bilgi edinmek bakımından, Poiseuille denklemi yararlıdır.
Kanın büyük ve orta büyüklükteki atardamarlar içindeki akışı, nabızla yansır. Nabız, kılcal damarların atardamar uçlarında söner ve zor farkedilecek bir duruma gelir.
Fizyologlar, kan damarları içindeki akışı ve basınç vurusunun iletimini tanımlayan ayrıntılı kuramlar geliştirmişlerdir ve dirençli öğelerin, özellikle de atar damarcıkların etkisi çok iyi anlaşılmıştır.
Kan dolaşımının denetimi: Basınç-akış ilişkisi, kan dolaşımı denetiminin temelini oluşturur. Dolaşımın bütün denetimi, kalp kası ya da atar damarcık düz kası tarafından sağlanır. Kalp verimi, öncelikle kalp hızıyla, atardamar basıncı kalp verimiyle ve çevresel dirençle, yerel doku ağları içinden kanın akışıysa, atardamar kasılması ya da gevşemesiyle denetlenir.
Kalp kası ve dolaşım sisteminin düz kasları, beynin soğaniliğinde bulunan kalp-damar merkezlerinden çıkan sinirler tarafından denetlenir. Bu sinirler de, bedenin birçok bölümünde bulunan duyualıcılardan gelen sinir uyarılarından etkilenirler. Dolaşım işlevi, çok çeşitli çevre koşullarına ve aşırı kas etkinliğine uyum sağlayabilir. Dolaşımın denetimi karmaşıktır ve kuşkusuz, canlılardaki en ileri evrimsel gelişmelerden biridir.