Eflatun
Eflatun, Eski Yunan filozofu (Atina İ.ö. 428-ay.y. İ.Ö. 348/347). Soylu bir ailenin oğlu olan Eflatun (ya da Platon), parlak bir öğrenim görerek, sanatın her dalında kendini gösterdi (çok genç yaşta şiirler, trajediler yazdı); Kratilos'tan bilim dersleri aldı. Sokrates'le tanışınca (İ.ö. 407) felsefeye yönelip, gerek beden, gerek kafa yapısı bakımından siyasete yatkın olmadığından, o karışık yıllarda siyasetten uzak kaldı. Demokrasiyi küçümserken, Otuzlar Meclisi'yle iktidara gelen dostlarının yönetimini daha da beter buldu. Sokrates'in ölümünden sonra Megara'da Eukleides'in yanına çekildi; sonra yolculuklar yaparak Kyrene'de matematikçi Theodoros'la tanıştı. Mısır'a bir yolculuk yapıp, İtalya'ya giderek Tarento ve Lokroi'deki pythagorasçı çevrelerle ilişki kurdu. İ.Ö. 388'e doğru Dionysos'un kaynı Dion tarafından, Syrakusai tiranına erdem dersleri vermesi için Syrakusai'ye çağrıldı; ama Dionysos'u pek etkileyemedi. Atina'ya dönerek, Akademi Gymnasionu'nda Yunanistan'ın dört bir yanından gelen öğrencilere ders verdi. İ.Ö. 367 ve İ.Ö. 361'de iki kez daha Sicilya'ya gittiyse de, Genç Dionysos'u da etkilemeyi başaramadı ve felsefe ile tiranlığı bağdaştırmaktan vazgeçti. Atinaya dönüp, Akademi'de ders vermeyi sürdürerek, söylentiye göre, bir şölen sırasında öldürüldü.
EFLATUN'UN YAPITLARI
Eflatun'un bütün yapıtları günümüze kalmıştır: Felsefe ve felsefeyle bağlantılı konularda yazılmış 26 diyalog. Karşılıklı konuşmalar biçiminde yazıldıkları için bunlara "diyalog" denirse de, tümünü diyalog diye adlandırmak belki doğru olmaz; çünkü, sözgelimi Sokrates'in mahkemede yaptığı konuşmayı içeren Savunma ve daha birkaç yapıtı, temelde monologdur. Gene de, tarihsel kişilere dayansın ya da dayanmasın,bütün yapıtlarını kişilerin ağzından yapılan konuşmalar biçiminde yazdığı için, tümü bu anlamda tiyatrovaridir. Birkaçı dışında, diyalogların tümünde, Sokrates odak kişidir.
İlk diyaloglar: Diyalogların kesin tarih sırası belirsizdir; ama üslup ve konu dikkate alınarak kabaca üç dönem belirlenebilir. İlk diyaloglar (İ.Ö. 399'dan sonra yazılmışlardır) Sokrates'in yaşamı ve öğretisiyle ilgilidirler. Üçünde (Euthyphron, Savunma ve Kriton), Sokrates'in mahkemenin hemen öncesindeki, mahkeme sırasındaki ve mahkeme sonrasındaki tutumu anlatılır. İlk yazılar, ortaya konan sorunlara açık ve belirli çözüm getirilmemiş bir dizi kısa diyalogdan oluşur. Diyalog türünün özelliğine uygun olarak, Eflatun, Sokrates'e "X nedir?" biçiminde sorular sordurur; Sokrates tartışılan konuya (X'e) ilişkin örnekler değil, X'in ne olduğunu, temel doğasını yani biçimini bilmek istediğini ısrarla belirtir. Kharmides1 te "Ölçülü olmak nedir?", Lakhes'te "Cesaret nedir?", Euthyphron'da "Dindarlık nedir?" konuları tartışılır. Bazı uzmanlar, Devletin ilk kitabının, başlangıçta "Adalet nedir?" sorusuna ayrılmış bu tür bir diyalog olduğunu ileri sürmektedirler.
Diyaloglarda Sokrates, en önemli şeyin, her konuda temelde yatan özü kavramak olduğuna inanır; ama kendisinin böyle bir anlayışa sahip olduğunu iddia etmez, "Bilmediğimi biliyorum" der. Sorular sorar; soruları yanıtlar ve yeniden sorular sorar. Bu sorgulama yöntemiyle, hem karşısındaki tartışmacının başlangıçtaki sözlerinin çelişkilerini gösterir, hem de bilgisizliğini ortaya koyar. Genellikle karşısındaki tartışmacılar "kerametleri kendinden menkul" uzmanlardır (sözgelimi Corgias ile Protagoras'ın baş kişileri önde gelen sofistlerdir), bu yüzden de sözcüklerin doğru tanımını vermedeki yetersizlikleri özellikle dikkat çekicidir. Savunma'da Sokrates kendi görevini bu bilgisizliği sergilemek biçiminde tanımlar ve gerçek bilgeliğe ulaşmak için bu sergilemeyi zorunlu bir başlangıç olarak görür. Diyaloglar bilgisizlikle, yani tartışmalar bir sonuca ulaşmadan bitiyor gibi görünse de, her yapıtın tartışarak karşıt düşüncelerden doğruya varma yöntemi olan diyalektik yapısı, tartışılan kavramlara ilişkin çok yönlü ve ince bir anlayışın varlığını ortaya koyar.
Olgunluk dönemi diyalogları: Akademi'nin kuruluşundan sonra yazılmış olan bu diyaloglarda, Sokrates'in konuşmalarında kesin ve net öğretiler daha açık biçimde belirmeye başlar. Eflatun'un en büyük yapıtı sayılan Devlet de bu dönemdeki diyalogların içindedir. Adaletin özü üstüne bir tartışmayla başlayan bu diyalog, ülküselleştirilmiş bir siyasal topluluk tasarısı ile böyle bir topluluğun hükümdarlarına uygun eğitimden söz eder. Adalet, her şeyin doğasına en uygun işlevi yerine getirmesinin bir ilkesi, eylemin ve varlığın özel yargı ilkesi olarak açıklanır. Siyasal açıdan bu ilke, yurttaşların kendilerine en uygun görevleri yerine getirdikleri bir toplumda somutlaşır; bireysel insan ruhu açısından bu ilke, ruhun her bölümü özel bir uygun işlevini yerine getirdiğinde ortaya çıkacaktır. Her iki durumda da akıl, yönetici olmalıdır; ama hem siyasal toplulukta, hem de bireysel ruhta, adalet ile ölçülülük, uyum ve kendini denetleme, ülküsel biçimde bir arada bulunurlar; bu da bütün öğelerin yapılması gerekenler üstünde anlaşmalarıyla sonuçlanır. Bundan dolayı, akıl yönetimi bir tiranlık değil. mutlulukla birleşmiş birey ile toplumun uyumlu yönetimidir. Eflatun olgunluk dönemindeki yapıtlarında, varlığın ve anlamanın (anlık) özünü veren açıklamalar olarak, ilk yazılarında gölgede kalan biçimler kuramını geliştirmiştir. Biçim, X varlığının bireysel örneğini açıklayan bir ilke olarak sunulur; kendinde şey olan bu X varlığı, X adıyla anlam kazanır; bu da X olma anlayışının aşkın nesnesidir. Biçimler, bireysel değişen nesneler dünyaSinı ve bağımlı olduğu değişmeyen varlık alanını oluştururlar. İyi'nin biçimi eşsiz bir Konumdadır ve bir bütün olarak varlıktan ve düşünülür dünyadan sorumludur.
Theaitetos’la anlamanın doğası açıklanır. Sözü edilen tanımların eleştirisi, anlamanın (ya da bilginin), şeyleri yalnızca algılama ya da basit zihinsel fark edişle tanımayı değil, varlığıyla ilgili değerlendirmeleri de içerdiğini gösterir. Phaidon ve Şölen, sırasıyla, ölüm ve sevgi (aşkı konularını ele alan, dramatik bakımdan özenli parçalardır. Sokrates'in son saatlerini anlatan Phaidon, ruhun doğası üstüne düşünceler ortaya koyar ve ruhun bedenden ayrılarak ölümü hazırladığı sırada filozofun portresini çizer. Dramatik bakımdan güçlü olan Sözen'de, Sokrates sevgiyi, güzele ve iyiye yönelmiş yaratıcı çekim olarak tanımlar.
Son diyaloglar: Eflatun'un Syrakusai'den döndükten sonra vazmaya başladığı diyaloglarda Sokrates geri plandadır. Sofistte ve Devlet Adamfnda baş kişi, Elea'dan gelen adı belirtilmeyen biridir. Sofist, anlamanın belirli bir görünümünün, varlık ve yokluk açıklamalarına nasıl dayandığını ve tikeller ile biçimlerin arasındaki ilişkiyi gösterir. Parmenides'te, biçimler kuramı titiz bir incelemeden geçirilir ve biçimlerin varlıklarını açıkladıkları şeylerle aynı türden olamayacaklarını gösteren tartışmalar ortaya konur. Timaios, evrenin kökeninin ve doğasının yarı mitolojik bir betimlemesini verir, Philebos, iyi yaşamdaki hazzın yeri üstüne düşünceler içerir. Eflatun'un en uzun ve son yapıtı olan Yasalar'da (Nomoi), ülküsel bir kent-devlet için örnek bir anayasayla ilgili düşünceler ortaya konur.
EFLATUN'UN DÜŞÜNCELERİ
Eflatun'un düşüncelerinin merkezi akıldır; ona göre akıl, hem değişen görünür dünyanın algılanışını ve bu dünyaya egemen olan düzeni açıklar; hem de siyasal ve bireysel düzeyde uyumlu ve mutlu bir yaşam yaratır. Sokrates'in, "erdemin anlamının (anlık'ın) bir biçimi olduğu ve iyi yaşamanın da bilgide temellenmesi gerektiği yolundaki görüşü, felsefe eğitiminin akıl ile tutku arasında bir uyum sağladığı, aklın arzulara yabancı bir şey olarak değil, onun doğal rehberi ve kaynağı olduğu denetimli bir yaşam görüşü olarak özetlenebilir. Anımsama öğretisine göre, öğrenme, ruhun yaratılıştan önce sahip olduğu bilgeliğin anımsanmasıdır. Bu, Eflatun'da kapalı kalmış bir görüştür; çünkü akıl da, onun açıkladığı görünür düzende, insan ruhuna yabancı değildir.
Bu düzen (Eflatun bu düzeni hem varlığın, hem de görünür dünyanın algılanmasının açıklaması olarak görüyordu), biçimler kuramında açık olarak anlatılmıştır. Biçimler hem dünyadaki varlıkların ve dünyanın kendini şu ya da bu varlığın örneği olarak sunmasının ilkeleri, hem de varlığın bu örneklerinin insan tarafından anlaşılmasının ilkeleridir. Eflatun'a göre, görünür dünyanın doğası ve algılanabilirliği, ancak biçimler dünyası olan varlığın kendisinin gerçekten algılanabilir yapısının bir imgesi olarak kavranmasıyla açıklanabilir. Eflatun biçimler ile tikeller ya da varlık dünyası ile görünür dünya arasındaki ilişkiyi, anlaşılması güç bir sorun sayar. Ancak, Herakleı'tos'un göreceliğine ya da Parmenides'in monizmine av olmadan hiçbir kuramın dünyanın bu iki özelliğini kavrayamayacağı konusundaki görüşü kesindir.
İyi'nin biçiminin yönettiği varlıklar dünyasını Eflatun, değerin kaynağı ve kişisel arzunun nesnesi olarak görür. Böylece filozof, biçimlere, yani gerçek haliyle dünyaya âşık biçimde resmedilir. İçindeki varlıkların gerçek ilkesini akış dünyası aracılığıyla görme isteği, temelde bir sevgi (aşk) eylemidir. Bu sevgi iyiye doğru basit bir çekim değil, iyiyi yaratmanın yaratıcı gücüdür. Öbürlerine dönük yönüyle bu, eğitimin gücüdür ve Sokrates'in çevresindeki gençlerle ilişkilerinde resmedildiği gibi, diyalektik süreç aracılığıyla anlamanın ve erdemin doğumunu sağlamaktır.
Yunan geleneğinde genellikle olduğu gibi, Eflatun'da da akıl kendini en açık biçimde Logos'ta (“bilgi") gösterir; bu sözcük ve "dil" sözcüğü, akıl ile varlığı birleştiren araçlar olarak, diyaloglarda hep merkezî konumdadır. Eflatun, dilin hem dünyanın algılanması, hem de dünyanın gerçek varlığını gizlemesi gücüne sahip olması olgusundan etkilenmiştir. Sürekli olarak, dili aldatıcılığından nasıl arındırmalı, sözcüklerin dünyaya bağlılığını nasıl sağlamalı, sorularını ortaya atar. Ona göre, kötü şiir de, kötü söylev de, sözcük ile dünyanın birbirinden kaçınılmaz biçimde ayrıldığı hastalıklı biçimlerdir. Eflatun bu ayrılığın nasıl giderileceği sorusuyla ilgilenir ve bu amaç için düşündüğü temel araç, diyalektiktir; diyalektik, konuşmanın ve anlamanın gerçek biçimini ve eğilimini arındırıp geliştiren ve açıklığa kavuşturan diyalogdur. Diyalektik, diyalogların içinde sunulmuştur; dolayısıyla diyaloglar, filozofun görüşlerinin basit bir biçimde sunulması değil, işbaşındaki filozof ile belirgin biçimde insani ve çok uygar akılcı konuşma eylemiyle uğraşan insanların betimlenmesidir.
EFLATUN GELENEĞİ
Eflatun'un düşüncelerinin etkisi, Eflatuncu geleneğin sonraki yüzyıllarda da süren canlılığında görülür. Helenizmin daha sonraki başlıca filozofları, özellikle Plotinos ve Proklos, eflatuncudurlar. Akademi'nin kapanmasından sonra, Bizans'ta ve İslâm dünyasında yeni eflatunculuk gelişmiş, Ortaçağ boyunca da İtalya'da önemli rol oynamıştır. Rönesans döneminde Batı'da, eflatuncu düşünce yeniden canlanmış, Bizanslı filozof Plethon'un (1355-1452), Eflatun'un yapıtlarını Floransa'ya sokması ve Ficino, vb'nin daha sonraki çeviri ve yorumları, Floransa Akademisi'nde eflatuncu düşünce okulunun gelişmesine elverişli ortamı sağlamıştır. XVII. yy'da İngiltere'de "Cambridge eflatuncuları" adı verilen akılcı ilahiyatçılar, düşüncelerinin çoğunu Eflatun'a dayandırmışlardı. XIX. ve XX. yy'larda Eflatun'un görüşleri, romantizm akımı üstündeki etkisinin yanı sıra, güçlü bir eflatuncu bilim geleneğinin doğmasına yol açmıştır.