Halid Ziya Uşaklıgil
(1866-1945). Çağdaş anlamda Türk romanının ilk ve başarılı örneklerini veren Halid Ziya öykülerinde de aynı çizgiyi izlemiştir.
İstanbul’da doğan Halid Ziya Uşaklıgil, kökleri eskilere uzanan ve Uşakizadeler diye bilinen Uşaklı bir aileden gelen halı tüccarı Hacı Halil Efendi’nin oğludur. Mercan mahalle mektebinde başladığı ilköğrenimini Fatih Askeri Rüştiyesi’nde sürdürdü. 10-12 yaşlarında Leyla ile Mecnun, Âşık Garip gibi öykülerin anlatıldığı kitapları okuyan Halid Ziya babasıyla birlikte gittiği Gedikpaşa’daki Osmanlı Tiyatrosu’nun oyunlarını ilgiyle izlemekteydi. Bunlar onun edebiyatla kurduğu ilk ilişkilerdi. Babasının işlerinin bozulması üzerine ailesi İzmir’e taşınınca eğitimini 1878’de İzmir Rüştiyesi’nde sürdürdü. Bu arada özel dersler alarak Fransızca da öğreniyordu. Katolik rahiplerin yönettiği bir papaz okulunda yatılı okumaya başladı. Bu okuldaki eğitimi Fransız klasiklerini ve çağdaş Fransız edebiyatını tanımasına yardımcı oldu. Yabancı dilini geliştiren Halid Ziya Fransızca’ dan çeviriler yapmaya başladı. Bu arada bazı edebi yazılarını İstanbul’a göndererek Hazine-i Evrak adlı dergide “Mehmed Halid” adıyla yayımlamaktaydı.
Son sınıfta okuldan ayrılarak bir süre babasının yanında çalışan Halid Ziya aynı yıl bir arkadaşıyla birlikte Nevruz adlı bir dergi yayımlamaya girişti. Dışişlerinde görev almak amacıyla İstanbul’a gitti. Girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca İzmir’e döndü. Daha sonra Osmanlı Bankası’nda çalışmaya başladı. Bir yandan da İzmir Rüştiyesi’nde Fransızca dersleri veriyordu. Bu arada gene arkadaşlarıyla birlikte Hizmet gazetesini çıkarmaya başladı. Bu gazetede düzyazı şiir (mensur şiir), öykü ve roman türlerinde yazdığı ilk yapıtlarını yayımladı. 1893’te İstanbul’a taşınarak Reji İdaresi’nde başkâtip oldu. Recaizade Mahmud Ekrem’in aracılığıyla Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılan Halid Ziya, Mai ve Siyah (1897) romanını Servet-i Fünun dergisinde tefrika ettirmeye başladı. Servet-i Fünun kapanıncaya kadar bu dergide Aşk-ı Memnu (1900) ve Kırık Hayatlar (1924) romanlarıyla birçok öykü ve makale yayımladı. Servet-i Fünun içinde Edebiyat-ı Cedide Akımı dışlanınca öbür arkadaşları gibi Halid Ziya da II. Meşrutiyet’e kadar hiçbir şey yayımlamadı. II. Meşrutiyet’ten sonra bir süre Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nde batı edebiyatı dersleri verdi. 1909’da mabeyn başkâtibi, 1911’de Âyan Meclisi üyesi oldu. Siyasal görevlerle Almanya ve Romanya’ya giden Halid Ziya İttihat ve Terakki’ nin düşmesinden sonra Reji İdaresi’ne geçerek yönetim kurulu başkanlığını yürüttü. Cumhuriyetten sonra Yeşilköy’deki köşküne çekilen yazar yaşamının sonuna kadar burada yaşadı. Bu süre içinde eski yapıtlarının yeni basımlarıyla ilgilendi; anılarını yazdı ve büyük zamanını okuyarak geçirdi.
İzmir’de ilk romanını kaleme aldığı yıllarda Fransa’da Gerçekçilik ve Doğalcılık akımları yaygındı. Halid Ziya Tanzimat dönemi romancıları gibi Romantizm’e değil, çağdaşı olan bu yeni akımlara yakınlık duydu. Hizmet gazetesinde 1885’te dizi olarak yayımlanan, masum bir genç kızın aldatılışını ve çektiği acıları anlatan Sefile adlı ilk romanı ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklandığı için yarım kalmış ve kitap haline getirilememiştir.
Halid Ziya’nın Nemide (1889), Bir Ölünün Defteri (1889), Ferdi ve Şürekâsı (1894) adlı yapıtları İzmir’de yazdığı gençlik dönemi romanlarıdır. İlk iki romanında konu üç kişi arasındaki acıklı bir sevgi öyküsüdür. Her iki romanda da başkişi öbür iki kişinin mutlu olmaları için kendini feda eder. Yazarın bu yapıtları o güne kadar yazılmış Türk romanlarının bazı özelliklerini yineler. Ortam İstanbul’da bir zengin evidir. Olay Osmanlı toplumunun kapalı yapısından ötürü tek bir aile çevresinde geçer. Ama bu romanlar yazarın sonraki çalışmalarında görülecek kişilerin ipuçlarını verir. Halid Ziya’nın bu gençlik dönemi yapıtları içinde en başarılısı Ferdi ve Şürekâsı'dır. Roman kişilerinin ustalıkla dengelenmiş yoğun çizimleri, ekonomik koşulların etkileri, yapıtı Romantizm’in çizgilerine girmekten kurtararak ona gerçekçi bir çerçeve sağlar.
Halid Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah adlı yapıtı hem yazarın, hem de Türk romanının olgunluğa doğru önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Yazar bu romanında o dönemin basın dünyasını, gazeteciler, şairler, yayımcılar ve yazarlar çerçevesinde ele alır. Bu dünyanın gerçekleri karşısında yenik düşen Ahmed Cemil’in düşleriyle onu gittikçe burgacına alan gerçeğin çatışması romandaki kurgunun kaynağıdır. Mai ve Siyah iyimserlik ile karamsarlığın, amaçlanan ülkü ile ekonomik zorunluluğun çatışmasıdır. İlk büyük Türk romanı kabul edilen Aşk-ı Memnu yazarın da başyapıtıdır. Romanda, zengin ama yaşlı Adnan Bey’le parası için evlenen genç ve güzel Bihter bir süre sonra kocasının yeğeni Behlül ile yasak bir aşk yaşamaya başlar. Genç bir insanın yalnızca zenginliğe değil, sevgiye de gereksinimi olduğunu geç anlamıştır. Ama Behlül bu ilişkiden bıkıp Adnan Bey’in kızı Nihal’le evlenmek isteyince Bihter tüm ilişkilerini açığa çıkarır ve kendini öldürür. Nihal babasının yanma dönerek onunla yaşamaya başlar, Behlül ise kaçar. 1909’da Sabah gazetesinde tefrika edilen N esl-i Ahir de kitap olarak 1990’da yayımlanmıştır. Halid Ziya bu yapıtında aşktan başka düşünce ve sorunları olmayan, yaşamlarını çalışmadan sürdüren hazıryiyici ve batıya özenen bir toplum kesiminin yaşamını yansıtmıştır. Romandaki oldukça karmaşık ilişkiler, romanın kişileri arasındaki nesnel ve duygusal bağlantılara ustaca örülmüş tüm hareketler, betimlemeler ve ruh çözümlemeleri olayın akışını hızlandıracak biçimde, ölçülü ve dengeli olarak işlenmiştir. Yapıtta olayın örülüşü, dış ve iç dünyaların anlatımındaki denge son derece yetkindir.
Halit Ziya Uşaklıgil’in öbür öykü kitaplarının başlıcaları şunlardır: Bir Muhtıranın Son Yapraklan (1889), Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası (1889), Bir Yazın Tarihi (1898), Solgun Demet (1901), Hepsinden Acı (1934), Kadın Pençesi (1939). Ayrıca, Yunan Tarih-i Edebiyatı (1912), Latin Tarih-i Edebiyatı (1912), Sanata Dair (1955, 3 cilt) adlı inceleme ve deneme yapıtları da vardır.