Han ve Kervansaray
Han ve Kervansaray eskiden kentler ve ülkeler arasında mal taşıyan kervanlar ile yolcuların konakladıkları, çeşitli gereksinimlerinin karşılandığı yapılara verilen adlardır. Hanlar kervansaraylara göre daha küçüktür ve bazıları da kentlerde yer alır. Hanların ve kervansarayların, yolculukların yaya, at sırtında ya da atlı arabalarla yapıldığı günlerde çok önemli işlevleri vardı. Avrupa’da ilk büyük hanlar Roma döneminde yapılmaya başlandı.
Hanlar yuvarlak taşlarla döşenmiş bir avlunun çevresine yapılırdı. Çok güzel kemerli giriş kapıları olurdu. Ana binanın önemli bir bölümünü mutfak ve ortak oturma yerleri kapsardı. Avlunun iki tarafında, ahşap balkonlara açılan yatak odaları yer alırdı. Avlunun bir tarafında ise ahırlar ve öteki yapılar vardı. Gezici tiyatro toplulukları geldiğinde avluda oyunlar sergilenir, hanlar tiyatro görevi de görürdü. İzleyiciler oyunu balkonlardan izlerdi.
17. yüzyılda başlayan ve yaklaşık 200 yıl süren posta arabalarıyla yolculukların yapıldığı günlerde, her günün sonunda arabalar, yolcuların ve atların dinlenebilmeleri için hanlarda geceliyordu. Bu arada birçok posta arabası servisi de hanlarına daha fazla müşteri çekmek isteyen hancılar tarafından başlatılmıştır.
18. yüzyılda, posta arabalarının uğradığı bazı hanlarda balolar ile öbür etkinliklerin yapıldığı güzel büyük bir salon bulunurdu. Bu dönemde eşkıyalarla işbirliği yapan hancılara da rastlanırdı. Handa konaklayan yolcuların eşyalarının içeriği, yolun ikinci bölümünde bekleyen soygunculara hancı tarafından bildirilirdi.
Bugün hâlâ kullanılan, 13. yüzyıldan kalma güzel ve ilginç hanlar vardır. Bu hanların birçoğunun İki Boyunlu Kuğu, Köpek, Ördek, Eldeki Kuş gibi ilginç adları vardır. Bu adlar eski bir öyküden ya da hanın eskiden ünlü olduğu bir şeyden kaynaklanır. Örneğin, Eldeki Kuş Hanı, eski zamanlarda bileklerindeki şahinlerle, avcıların toplandığı bir handı. Avcıların toplandığı bir başka hanın adı Av, balıkçıların toplandığı hanların adları ise Turna ve Yılan Balığıydı.
Türkler'de Han ve Kervansaray
Ticaret yollarının gelişmesine ve güvenliğine önem veren Türkler Çin ve Hindistan’ı Avrupa’ya bağlayan yolların üstüne birçok han ve kervansaray yapmışlardır. Kervanlar ile tatar adı verilen posta görevlileri uzun yolculuklarda menzil denen bu konaklama yerlerinde dinlenir, yemek yer geceyi geçirirdi. Daha sonra İslam dininin yayılma döneminde, Araplar ele geçirdikleri topraklarda ve sınır boylarında güvenliği sağlamak ve İslam dinini yaymakla görevli askerlerin barındığı küçük kaleler kurdular. Ribat adı verilen bu yapıların çevresi bir savunma duvarıyla çevrilir, avlusuna tek kapıdan girilirdi. Avlu ambarlar, odalar, ahırlar, mescit, sarnıç, gözetleme ve işaret kuleleriyle çevrelenmişti. Ribatların zamanla işlevleri değişti. İslam yaşamında dervişlik kurumunun yaygınlaşmasıyla Mısır, Filistin ve Suriye’dekiler tekke ve zaviyelere dönüştü. Asya’daki ribatlar ise gelip geçen yolcuların ve kervanların dinlenmeleri ve güvenliklerinin sağlanması için tasarlanan kervan saray yapıları olarak gelişti.
Orta Asya’da kurulan ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar döneminde kervan saray yapımı vakıf kurumu olarak devletçe desteklendi. Tarihi bilinen en eski kervansaray olan Ribat-ı Melik Karahanlılar zamanında yapıldı. Buhara-Semerkant arasında yer alan bu yapının kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır.
Han ve kervansaray yapımı daha sonra kurulan Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları gibi Türk devletlerince de sürdürüldü. Kervansaraylar Büyük Selçuklular döneminde büyük bir gelişme göstererek anıtsal bir mimari anlayışla yapılmaya başlandı. Anadolu Selçukluları döneminde “Sultan Han” adı da verilen kervansaraylar sultanların büyüklüğünü ve gücünü simgeleyen görkemli yapılar biçimini aldı. Haçlı Seferleri’yle birlikte Suriye kervan yollarının güvenliğini yitirmesi, 13. yüzyılda Anadolu'dan geçen ticaret yollarının önemini daha da artırmıştı. Ticaretin bu yolların güvenlik altına alınmasıyla gelişeceğini bilen Selçuklular kervansaray yapımını hızlandırdılar.
Kervansaraylar yolcuların her tür gereksinimlerini karşılamak üzere tasarlanmıştı. Aşevi, mescit, hamam, nalbant, araba tamirhanesi, sağlık ocağının yanı sıra bazılarında kitaplık bile bulunmaktaydı. Yolcular kervansaraylarda hiçbir ücret ödemeksizin üç gün yatabilir ve yemek yiyebilirdi. Zengin, yoksul, Müslüman, Hıristiyan ayrımı gözetilmeksizin her yolcuya aynı özen gösterilirdi. Hastalar iyileştirilir, ilaç verilir, yoksul yolcuların bazı gereksinimleri karşılanırdı.
Görünümleri bir kaleyi andıran kervan sarayların kapıları gün batımında kapanır, gün doğarken açılırdı. Bu süre içinde dışarıya çıkılmaz, ama gece gelen yolcular içeri alınırdı. Anadolu'da kervansaraylardan başka amaçlar için de yararlanılmıştır. Bu büyük ve korunaklı yapılar gerektiğinde kışla olarak kullanıldığı gibi hapishane ve sığınak olarak da kullanılmıştır.
Deniz ulaşımındaki gelişmelerle birlikte kervansarayların önemi azaldı. Osmanlılar döneminde kervansaraylar yerlerini kent içi hanlara bıraktı. Kentlerde, zemin katları depo ve ahırlara, üst katları ise odalara ayrılmış hanların yanı sıra, ahırı olmayan hanlarda yapılıyordu. Birinci tür hanlarda yolcular konaklar; ikinci tür hanlar ise bugünkü iş merkezlerini andırırdı. Bu hanların alt katları depo olarak kullanılır, üst katlarında ise tüccarların ya da zanaatkarların odaları bulunurdu.