Henry Moore
(1898-1986). 20. Yüzyılın önde gelen sanatçıları arasında yer alan İngiliz heykelci Henry Moore, ana konu olarak insan figürünü işlediği anıtsal heykeller yaptı. Bunlar, klasik güzellik anlayışıyla çelişen, yaşıyormuşçasına canlı, insanı çağrıştırmakla birlikte, rüzgârın ve havanın etkisiyle pürüzlerinden arınarak yavaş yavaş tarihöncesi bir yaratığa ya da dev bir taşa dönüşecekmiş izlenimi veren yapıtlardır.
Bir madencinin yedinci çocuğu olarak Yorkshire’daki Castleford’da doğan Henry Spencer Moore’un heykelciliğe ilgisi çok küçük yaşta başlamıştı. Londra’daki Kraliyet Sanat Yüksekokulu’nda öğrenimini sürdürürken sık sık gittiği British Museum’da tarihöncesi, Eski Mısır, Asur, Sümer, Eski Yunan ve Afrika heykellerini inceleme olanağı buldu. Özellikle Kolomb öncesi Amerika sanatından etkilendi. 1925’te bir burs kazanarak altı aylığına İtalya’ya gitti. Orada Masaccio’nun sade ve yalın fresklerini büyük bir hayranlıkla inceledi. 1921-39 arasında oyma yöntemiyle heykeller yaptı. Pablo Picasso, Georges Braque ve Constantin Brancusi’nin yapıtlarına ilgi duyarak soyutlamaya yöneldi. Çakıl taşları, denizkabukları, hayvan kemikleri gibi doğanın organik ve doğal biçimlerinden esinlenirken, kullandığı taş, tahta ya da tunç gibi gereçlerin de doğal dokusuna uygun biçimler aradı. Yaptığı bir dizi uzanmış kadın heykelini doğayla özdeşleştirdi. Bu uzanmış kadın figürlerinde göğüs ve dizler tepeleri çağrıştırıyor, oyuklar bir dağ yamacındaki kovuklara benziyordu. Heykeller alçalıp yükselen kıvrımlarıyla sanki doğanın ayrılmaz bir parçasıydı.
II. Dünya Savaşı sırasında heykel yapmak için gereçler bulmakta güçlük çeken ve atölyesibombalanan Moore, hava akınlarından korunmak üzere metrolara sığınan insanların resimlerini yaptı. Bundan sonra madenci desenleri çizdi. 1943’te St. Matthew Kilisesi için yaptığı Madonna ve Çocuk heykelinden sonra bir dizi ikili ya da üçlü aile grupları yaptı.
Moore savaştan sonra taş ve metal heykelleriyle dünya çapında ün kazandı. 1965’te İtalya’da Carrara taşocaklarının yakınma taşındı. Londra’daki Tate Galerisi’nde 1968’de sergilenen son yapıtları, dev soyut mermer oymalardı. Bu yapıtlardaki oyuklar, ağır kütle etkisini bozarak, soluk alırmışçasına ferahlık yaratıyordu. Bunlar, Moore’un dediği gibi “betimleme ya da çağrışım olarak değil” , yalnızca biçim olarak algılanan heykellerdi.
Henry Moore’un en ünlü heykelleri arasında Uzanan Figür (1938), Uzanan Kadın (1930), Aile (1948-49) ve Atom Parçası (1964-66) sayılabilir.