Homeros
Homeros, İlk ve en büyük eski Yunan şairi. Yaşamı konusunda pek bilgi bulunmayan Homeros'un (Homer de denir) doğduğu yer olarak yedi ayrı kent gösterilirse de, Eskiçağ yazarlarına göre İzmir'de doğmuş, önceleri adı Melesigenes'ken, gözleri görmez olunca "kör" anlamına gelen Homeros adını almış ve Sakız'da yaşamış, pek çok yolculuk yapmıştır. Söylentiye göre Euboia'da, Amphidamas'ın cenaze töreni için şairler arasında yapılan bir yarışmada Hesiodos'la; yarışmış ve Delphoi kâhininin kendisine bildirdiği gibi İos'ta ölmüştür. Herodotos'a göre, İ.Ö. IX. yy'ın ortalarında yaşamıştır. İlyada ve Odysseia destanlarının yanı sıra, günümüzde kaybolmuş olan ve Truva savaşlarının başlangıcından, Yunanlı komutanların yurtlarına dönüşleri ile Odysseus'un ölümüne kadar geçen olayları anlatan epik çevrimsel şiirlerin de mal edildiği Homeros'un, düşsel bir kişi olduğunu ileri süren uzmanlar da vardır.
"Homeros şiirleri" denen şiirlerin tümünü tek bir şairin yazmış olması olanaksız görünmektedir. Eskiçağ yazarlarını bile düşündürmüş olan Homeros sorunu, çağdaş yazarlar arasında pek çok tartışmaya yol açmıştır: Homeros yeni eklemelerle genişlemiş bir yapıtın ilk çekirdeğini ortaya koymuş çok eski bir şair midir? Yoksa, daha geç bir tarihte yaşamış ve geleneğin getirdiği ayrıntıları tek bir bütün halinde birleştirmiş bir şair midir? Her iki tez de eşit derecede akla yakın kanıtlarla savunulmuştur. Ama hangisi doğru olursa olsun, Homeros şiirlerinin çeşitli bölümleri arasında temel bir tutarsızlık olduğunu kabul etmek gerekir. Yapay ve kozmopolit bir dille yazılmış bu yapıtlar, birbirini izlemiş birçok kuşağın katkıda bulunduğu karmaşık bir yapıt olarak görünür.
Maddi uygarlıkla, betimlenen konut tipleriyle, tanrılarla ilgili ayrıntıların incelenmesiyle, çeşitli dönemlerin tabakalarının üst üste geldiği anlaşılabilir ve bu tabakalar yer yer, arkeoloji bulgularına dayanılarak tarihlendirilebilir. Bazılarının Helen öncesi edebiyattan alındığı sanılan en eski öğeleri tarihlendirmek güçse de, İlyada ve Odysseia’nın kesin biçimlerini büyük ölçüde ancak VII. yy'da aldıkları, o tarihten sonra da, İskenderiye'deki bilgelerin yapıtın metnini saptamalarına kadar yeni eklemelerin sürdüğü söylenebilir.