İsmet İnönü
İsmet İnönü
Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. cumhurbaşkanı (11 Kasım 1938-14 Mayıs 1950)
Doğumu: 1884, İzmir
Babası: Mehmet Reşit Bey
Annesi: Cevriye Hanım
Ölümü: 25 Aralık 1973, Ankara
Gömüldüğü yer: Anıtkabir, Zafer alanı, Sütunlu sundurma, Ankara
Döneminin başbakanları: Celal Bayar (Kasım 1938-Ocak 1939) Refik Saydam (Ocak 1939-Temmuz 1942) Şükrü Saraçoğlu (Temmuz 1942-Ağustos 1946) Recep Peker (Ağustos 1946-Eylül 1947) Hasan Saka (Eylül 1947-Mayıs 1950)
Türk subayı ve devlet adamı (İzmir 1884-Ankara 1973). Mehmet Reşit Bey'in oğlu olan İsmet İnönü (tam adı Mustafa İsmet İnönü'dür), ilköğrenimini Sivas'ta gördükten sonra, rüştiyeyi (1895), Harbiye'yi (1903) bitirdi, Erkânıharbiye Okulu'na girerek, Fransızca ve Almanca öğrendi. Osmanlı devletinin içinde bulunduğu çöküntüyü ve güç durumu dış basından izleme olanağı buldu. Erkânıharbiye Okulu'nu bitirince (1906) Edirne'deki II. Ordu'da görev alıp, Ferik Cevat Paşa'nın daimi kurmay subaylığına getirilerek, verdiği tabiye ve topçuluk dersleri yüksek rütbeli subaylar tarafından izlendi. Derin askerî bilgisine ve başarılı bir subay olmasına karşın, ülkenin siyasal durumuyla ilgili görüşlerinden ötürü iki kez ihtar alıp, İttihat ve Terakki'ye üye oldu. Ali Fuat Bey (Cebesoy), Fethi Bey (Okyar), Refet Bey (Bele) ve Mustafa Kemal'le yakınlık kurdu. Edirne süvari tümeni kurmay subaylığına (1908) getirilip, 31 Mart Olayı sonrasında Hareket Ordusu İstanbul'da duruma egemen olunca, Şevket Turgut Paşa'nın buyruğuna verildi. Edirne'ye dönüp, subayların ordudaki görevlerine dönmeleri konusunda M. Kemal'le görüş birliğine vardı.
Yemen ayaklanmasını (1910) bastırmakla görevlendirilen Ahmet İzzet Paşa'yla Yemen'e gidip (1910), binbaşılığa yükseltildi. İmam Yahya'yla yapılan barış görüşmelerini yürüterek, diplomatlıktaki ustalığıyla dikkati çekti. Çatalca'daki genel karargâha atanıp (1913), Harekât şubesinde görev alarak, Bulgarlar'ın ele geçirdikleri Edirne'nin kurtarılmasında yararlık gösterdi. Avrupa devletlerinin araya girmesiyle İstanbul'da barış görüşmeleri başlayınca, bir buçuk ay izin alarak, Kâzım Karabekir'le birlikte Avrupa gezisine çıktıysa da, Avrupa'da savaşın patlak vermek üzere olduğunu anlayıp, hemen İstanbul'a döndü; İstanbul'a ayak bastığı gün genel seferberlik ilan edildi (4 Ağustos 1914).
Seferberlik hazırlıkları görevli olduğu 3. şubede yapıldığından, seferberlik ordusunun örgütlenmesine katkıda bulunup, Liman von Sanders komutasındaki I. Ordu'ya atandı. 19. Tümen'de görevli olan Mustafa Kemal'le buluşup, Almanların yanında savaşa girilmesinin bir serüven olacağı görüşünde birleşti. Hükümetin savaşa katılma kararı alması üstüne genel karargâhta görev alıp, yarbaylığa yükseldi (1914), Enver Paşa'nın güvenini kazanıp, 1. şube müdürlüğüne getirildi (1915). Ahmet İzzet Paşa II. Ordu komutanlığına getirilince, onunla birlikte Diyarbakır'a gidip (1917), kolordu komutanı Faik Paşa şehit düşünce, öbür subayların genel isteğiyle kolordu komutanlığına vekâlet etmeyi kabul etti ve saldırıya geçen Rus birliklerini durdurdu.
Ahmet İzzet Paşa hastalanınca (1917), kolordu komutanı M. Kemal'in ordu komutan vekili olarak bölgeye gelmesiyle M. Kemal'le ilk kez birlikte çalışma olanağı buldu. Suriye cephesindeki 20. Kolordu komutanlığına atanıp, kısa süre sonra İstanbul'a çağrılarak, Halep'te kurulan ordunun 3. Kolordu komutanlığına getirildi (ordu komutanlığına da M. Kemal getirildi). İngilizler çok üstün kuvvetlerle 3. Kolordu'ya saldırınca (31 Ekim 1917), geri çekilerek Kudüs yolunu kesmekle görevlendirilip, Mondros Mütarekesi'ne (Ekim 1918) kadar bu cephede savaştı. Ağır hastalanması üstüne İstanbul'a gönderilip, iyileşince Harbiye Nezareti müsteşarlığında, daha sonra da Barış Hazırlıkları Komisyonu müsteşarlığında bulundu. İstanbul'a gelen (1919) Mustafa Kemal'le sık sık buluşup, Anadolu'da savaşımı sürdürme kararını paylaşarak, Mustafa Kemal'in Anadolu'ya geçmesinden sonra, Ahmet İzzet Paşa'nın yakını olması sayesinde iyi haber alma olanaklarına ve gerektiğinde etkili önlemler alma yeteneğine sahip olması nedeniyle İstanbul'da kaldı ve Harbiye Nezareti'nin çeşitli komisyonlarında çalıştı. İstanbul'un işgal edilmesi (16 Mart 1920), Mebusan Meclisi'nin dağıtılması (18 Mart) ve M. Kemal'in Millet Meclisi'nin Ankara'da toplanmasını önermesinden sonra, Ankara'ya giderek (1920), 23 Nisan 1920'de açılan ilk TBMM'nin oluşturduğu ilk hükümette.
Erkânıharbiyei Umumiye vekilliğine getirildi; orduyu kurmak ve yönetmekle görevlendirildi (bu arada İstanbul hükümeti, M. Kemal'i ve İsmet Bey'i yokluklarında idam cezasına çarptırdı), Yunanlılar Ege'de genel saldırıya geçerek ilerlemeye başlayınca (22 Haziran 1920), Batı cephesinin, burada kazanılacak başarı ya da başarısızlık savaşın sonucunu değiştirecek kadar önem kazanması üstüne, Batı cephesi komutanlığına getirildi. Ayaklanan Çerkez Ethem'in Kütahya'da, Yunanlıların İnönü'de yenilgiye uğramasından (9 Ocak-11 Ocak 1921) sonra mirlivalığa (tuğgeneral) yükseldi. 31 Mart-1 Nisan 1921'de gene İnönü'de yapılan savaşta Yunanlıları ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda bıraktı (kazandığı bu çok önemli iki zaferden ötürü, sonradan Atatürk tarafından "İnönü" soyadı verildi.
Kurtuluş Savaşı sonuna kadar Batı cephesi komutanlığında kalıp, Büyük Taarruz'un hazırlanmasında Mustafa Kemal ve Fevzi (Çakmak) paşalarla çalıştı. Mudanya Mütarekesi sırasında TBMM hükümetini temsil edip (3 Ekim 1920), TBMM tarafından Dışişleri bakanlığına getirildi. Lozan'da toplanan barış konferansına Dışişleri bakanı olarak başkanlık etti ve Lozan Antlaşması'nı imzaladı (24 Temmuz 1923). Millet Meclisi'nin ikinci döneminde de Dışişleri bakanlığına getirilip, cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanlığına atandı. Kasım 1924'te sağlık nedeniyle istifa edip, Şeyh Sait isyanı patlak verince ikinci kez başbakanlığa getirilerek (Ekim 1925), 25 Ekim 1937'ye kadar aralıksız bu görevi sürdürdü. Bu oniki yıllık süre içinde, devrimlerin yapılmasına ve yerleştirilmesine, Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temeller üstüne oturtulmasına, cumhuriyet rejiminin iyice benimsenmesine büyük katkılarda bulundu. Ne var ki, Atatürk'le görüş ayrılığına düştüğünden, 25 Ekim 1937'de başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.
Atatürk ölünce (10 Kasım 1938) cumhurbaşkanlığına seçilip (11 Kasım), İkinci Dünya Savaşı sırasında uyguladığı siyasetle, çeşitli dış baskılara karşın Türkiye'yi savaşa sokmamayı başardı. Çok partili rejime geçiş çalışmalarını başlatıp, 1950 seçimlerini Demokrat Parti'nin kazanmasından sonra, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) başkanı olarak muhalefete geçti. 27 Mayıs 1960'ta ordu yönetime el koyunca, Kurucu Meclis döneminde yeni Anayasa'nın hazırlanmasında, yönetimin sivillere devredilmesinde rol oynayıp, 27 Ekim 1961'de yapılan seçimlerde CHP en çok milletvekili çıkarınca, cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi (10 Kasım 1961). Adalet Partisi'yle (AP) birinci koalisyon hükümetini (10 Kasım 1961 - 25 Haziran 1962), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve Yeni Türkiye Partisi'yle (YTP) ikinci koalisyon hükümetini (25 Haziran 1962-25 Aralık 1963) ve tarafsızların desteğiyle üçüncü koalisyon hükümetini (25 Aralık 1963-6 Şubat 1965) kurdu.
6 Şubat 1965'te bütçenin mecliste reddedilmesi üstüne görevi Suat Hayri Ürgüplü'ye devredip, muhalefete geçerek, 1965 seçimlerinde "ortanın solu" düşüncesine ağırlık verdi. 1969 seçimlerinden sonra, Bülent Ecevit'le görüş ayrılığına düştü; 12 Mart'tan sonra, Erim hükümetinin desteklenmesini istemesi üstüne, genel sekreter Bülent Ecevit bu isteğe karşı çıkarak genel sekreterlikten istifa etti. Genel sekreterliğe getirilen Şeref Bakşık ile Kâmil Kırıkoğlu da Ecevit'in görüşlerini paylaşınca, CHP kurultayını olağanüstü toplantıya çağıran İsmet İnönü, kurultayda da Ecevit'in görüşlerinin desteklenmesi üstüne parti genel başkanlığından istifa etti (8 Mayıs 1972),Ecevit'in genel başkan seçilmesinden (30 Haziran) sonra, 4 Kasım 1972'de CHP'den, 14 Kasım'da da milletvekilliğinden istifa edip, Anayasa'nın verdiği haktan yararlanarak Cumhuriyet Senatosu'na girdi (16 Kasım). Aralık 1973'te sağlığının hızla bozulması sonucu 25 Aralık'ta öldü ve Bakanlar Kurulu kararıyla Anıtkabir'e gömüldü.