Mahmud II
(1785-1839). Osmanlı Devleti’nin 30. padişahı olan II. Mahmud İstanbul’da doğdu. Babası 27. Osmanlı Padişahı I. Abdülhamid, annesi Nakşıdil Sultan’dır. Babası 1789’da ölünce Mahmud’un çocukluğu ve gençliği amcasının oğlu III. Selim’in padişahlığı döneminde geçti. Mahmud, III. Selim’in yenilikçi girişimlerini yakından izledi ve destekledi. Erkek çocuğu olmayan III. Selim de çok
sevdiği yeğeninin eğitimiyle özel olarak ilgilendi, iyi yetişmesi için çalıştı. Ne var ki, III.Selim 1807’de Kabakçı Mustafa Ayaklanması sonucunda tahttan indirildi. Yerine geçen Mahmud’un ağabeyi IV. Mustafa ayaklanmacılarla işbirliği yaparak III. Selim’in kurduğu Nizam-ı Cedid ordusunu dağıtmaya girişti. Bunun üzerine Rumeli’ye kaçan Nizam-ı Cedid yanlıları Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşa’nın çevresinde toplanarak bir güç oluşturdular.
III. Selim’i yeniden tahta çıkarmak amacıyla Haziran 1808’de yola çıkan Alemdar Mustafa Paşa İstanbul’a gelip Kabakçı Mustafa’yı ve yandaşlarını dağıtınca IV. Mustafa, Topkapı Sarayı’nda tutulan III. Selim’i öldürttü. Şehzade Mahmud saray ağalarının yardımıyla kaçmayı başardı. Topkapı Sarayı’na gelen Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’in öldürülmüş olduğunu görünce 28 Temmuz 1808’de IV. Mustafa’yı indirip Mahmud’u tahta çıkardı. II. Mahmud da Alemdar Mustafa Paşa’yı sadrazamlığa getirdi.
Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’da çok sıkı önlemler alması, II. Mahmud’un da Nizam-ı Cedid’i canlandırmak amacıyla Sekban- ı Cedid adını verdiği yeni bir ordu kurmaya kalkışması yeniçerilerin ayaklanmasına yol açtı. Alemdar Mustafa Paşa’nın 1808’de ölümüyle sonuçlanan ayaklanma sırasında II. Mahmud da yeniden tahta çıkarılmasını önlemek için ağabeyi eski Padişah IV. Mustafa’yı öldürttü. Böylece Osmanlı hanedanında başka erkek kalmadığından tahtın tek sahibi oldu. II. Mahmud Yeniçeri Ocağı’na dokunmayacağına, Sekban-ı Cedid’i de dağıtacağına söz vererek ayaklanmayı yatıştırdı.
II. Mahmud, III. Selim’in başlattığı yenilik hareketlerini sürdürebilmek için güçlü bir yönetim kurmanın gerektiğini anlamıştı. Ama bunu başarması kolay olmadı. İç sorunlar kadar dış sorunlar da atılımlarmı zorlaştırdı. Dış sorunların başında savaşlar ve ayaklanmalar geliyordu. 1809’da başlayan Osmanlı-Rus Savaşı ancak 1812’de Fransa İmparatoru I. Napolyon’un Rusya’ya saldırması üzerine imzalanan Bükreş Antlaşması ile sona erdi. 1804’ten beri süren Sırp ayaklanması 1817’de yatıştırılabildi. Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa 1805’te patlak veren Hicaz’daki Vehhabi ayaklanmasını uzun savaşlardan sonra 1818’de kesin olarak bastırdı. Yunanistan’ın Epir bölgesinde başına buyruk bir yönetim kuran Tepedelenli Ali Paşa da 1822’de yenilgiye uğratıldı. 1821’de önce Eflâk’da ardından da Mora’da patlak veren Yunan ayaklanması 1822’de bağımsızlık ilanıyla sonuçlandı. Osmanlı Devleti’nin elindeki ordu ve donanma bu olaylara karşı duracak güçte değildi. II. Mahmud gene Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan yardım isteyerek 1825’te Yunanistan’a karşı harekete geçti. 1827’de Atina ele geçirildi ve bağımsız Yunan Devleti’ne son verildi. Ama bu olaya büyük tepki gösteren İngiltere, Fransa ve Rusya’nın birleşik donanması 20 Ekim 1827’de Mora Yarımadası’nın güneybatı ucundaki Navarin’ de demirlemiş olan Osmanlı-Mısır donanmasını bir baskınla yok ettiler. Ardından 1828’de Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açtı.
Balkanlar ve Kafkasya’da karadan, Karadeniz’de de denizden başlayan Rus saldırıları karşısında Osmanlı orduları ve donanması geriledi. Fransa da Yunanistan’ı desteklemek amacıyla Mora’ya asker çıkardı. Osmanlı Devleti 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını tanıdı. Rus orduları doğuda Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar ilerleyince Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. 15 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Tuna Irmağı’nın kuzeyi ile Kafkasya’daki topraklarının büyük bölümünü Rusya’ya bıraktı. Bu fırsattan yararlanan Fransa da 1830’da Cezayir’i işgal etti. Bundan sonraki en önemli dış sorun 1831’de başlayıp ancak 1841’de sonuçlanan Kavalalı Mehmed Ali Paşa ayaklanması oldu.
II. Mahmud dış sorunlarla uğraşırken içeride de önemli olaylar yaşandı. 1808-20 arasında âyanların gücünü kırarak merkezi yönetimi güçlendiren II. Mahmud’un asıl hedefi Yeniçeri Ocağı’ydı. 100 yılı aşkın bir süreden beri savaşlarda hiçbir başarı gösteremeyen, buna karşılık, bir başıbozuk topluluğu halinde özellikle İstanbul’da sık sık ayaklanan, büyük bölümü askerliği unutup esnaflıkla uğraşan ya da zorbalık yapan yeniçerilerin varlığı artık devlet için büyük bir yük olmuştu. 1826’da ulemanın ve devlet adamlarının da desteğiyle harekete geçen II. Mahmud kısa sürede Yeniçeri Ocağı’nı dağıttı. Osmanlı tarihinde Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay) olarak anılan Yeniçeri Ocağı’nın dağıtılmasından sonra II. Mahmud batılı tarzda yeni bir ordu kurmaya girişti. Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Muhammed’in Zafer Kazanmış Askerleri) adı verilen bu ordu kısa zamanda örgütlendi, bazı başarılar da elde etti.
Bundan sonra devlet yönetimindeki değişikliklere hız veren II. Mahmud 1829’da devlet memurlarına fes, pantolon, ceket giyme zorunluluğunu getirdi. Merkez ve taşra örgütlerini düzenledi. Divan-ı Hümayun’un yetkilerini yeni kurulan nezaretlere (bakanlıklara) devretti. Danışma kurulları niteliğinde meclisler oluşturdu. Devletin taşra kuruluşunu eyaletler (geniş iller) biçiminde örgütledi. 1830-31’de ilk nüfus sayımını yaptırarak vergi ve asker kaynağını saptamaya çalıştı. İtfaiye, posta, karantina gibi hizmetleri ülkeye getirdi. 1831’de devletin resmi gazetesi olarak Takvim-i Vekayi’yi çıkarttı. Eğitim alanında da yeniliklere girişildi. İlköğrenim zorunlu kılındı. 1827’de modern tıp öğrenimini başlatan Tıphane-i Amire açıldı. 1834’te yeni ordunun subay gereksinmesini karşılamak amacıyla Mekteb-i Harbiye (bugün Kara Harp Okulu) kuruldu. Batıdaki yenilikleri, gelişmeleri öğrenmek, izlemek için dışarıya öğrenciler, devlet adamları gönderildi. Ülkeye yabancı uzmanlar çağrıldı. Ekonomi alanında önemli atılımların olmadığı bu dönemde, 1838’de önce İngiltere ile ardından da başka Avrupa devletleriyle imzalanan serbest ticaret antlaşmalarının getirdiği ayrıcalıklar, geleneksel üretim yapısının gerilemesine yol açtı.
II. Mahmud bu yenileşme çabalarını sürdürürken Mısır’da bağımsız bir yönetim kuran Kavalalı Mehmed Ali Paşa da egemenlik alanını genişletmeye çalışıyordu. 1832-33 yıllarında ve 1839’da Osmanlı ordularını iki kez yenilgiye uğratan Kavalalı Mehmed Ali Paşa gücünü daha da pekiştirdi. II. Mahmud, bu son yenilginin haberi İstanbul’a ulaşmadan öldü.
Osmanlı Devleti’nin batılılaşması yolunda ilk atılımları yapan II. Mahmud’un açtığı yolda, yerine geçen oğlu Abdülmecid daha büyük bir kararlılıkla yürüdü.