Victoria
(1819-1901). İngiltere’nin 64 yıl boyunca kraliçesi olan Victoria, ülkenin en uzun süre başta kalan hükümdarıdır. Alexandrina Victoria, Londra’da Kensington Sarayı’nda dünyaya geldi. Babası, III. George’un dördüncü oğlu Kent Dükü Edward, annesi ise Alman Prensesi Victoria idi. Çocukluğunda Drina adıyla çağrılan Victoria, babasının ölümünden sonra Kensington Sarayı’nda annesi ve Alman dadısı Louise Lehzen’in gözetiminde yetiştirildi. Victoria 1837’de, 18 yaşındayken IV. William’ın ardından tahta çıktı.
İngiltere’de halk, bir dizi yaşlı ve pek de saygıdeğer bulunmayan kraldan sonra genç bir kraliçenin tahta geçmesini coşkuyla karşıladı. Kraliçe Victoria, Başbakan Lord William Melbourne’un da yardımlarıyla devlet işleriyle yakından ilgilenmeye başladı. Katı bir disiplin altında geçen çocukluk döneminden sonra özgürlüğünün tadını çıkaran Victoria, saraya ilişkin konularda dadısı Lehzen’in önerilerini önemsemekle birlikte, annesini tümüyle siyaset dışında tuttu. Victoria 1838’de Westminster Abbey’de görkemli bir törenle taç giydi. Aynı yıl, emekçi sınıfların sorunlarını temel alan Çartistler, parlamento reformunu amaçlayan altı maddelik bir bildirge yayımladılar. Kraliçe Victoria’nın bu dönemdeki taraflı tutumu halkın ona duyduğu ilginin sönmesine yol açtı. 1840’ta ömrü boyunca sevgiyle bağlı kalacağı kuzeni Prens Albert ile evlendi.
Prens Albert, sakin ve çekingen kişiliği nedeniyle ilk başta İngilizler tarafından pek sevilmedi. Ama, aslında aydın ve akıllı bir insandı. Zamanla, özellikle de siyasal konularda kraliçenin danışmanı ve ülke yönetiminde en önemli yardımcısı oldu. Kendini siyasal partiler arasında tarafsız kalmaya zorlayan Victoria, sade yaşamı, görev bilinci, ulusal değerlere verdiği önemle halk arasında eski saygınlığını yeniden kazandı.
Aile yaşamına ve kamu görevlerine giderek daha fazla bağlanan Victoia’nm, Prens Albert ile evliliğinden dördü erkek, beşi kız, dokuz çocuğu oldu. İskoçya’nın dağlık bölgelerini çok seven Victoria, tatillerinin çoğunu Prens Albert ile birlikte Balmoral’daki ve Osborne’ daki evlerinde geçirdi. Bu yıllar kraliçenin yaşamındaki en mutlu yıllardı. Sanayi Devrimi’nin yol açtığı çok sayıda sorunun gündemde olduğu bu dönemde, yoksul İskoçyalılar arasında yaşamaktan hoşlanan, Charles Dickens’ın romanlarını okuyan Victoria toplumsal sorunlara karşı ilgisiz kaldı, onu daha çok dış siyaset ilgilendiriyordu. Prens Albert’in 1861’de, 42 yaşında ölümünden sonra içine kapanan, yalnızca siyah giysiler giyen ve Londra’da oturmayı reddeden kraliçe uzun süre yas tuttu. Halk arasına çıkmadığı ve kraliyet törenlerine katılmayı reddettiği için halkın arasındaki ünü yavaş yavaş azaldı. Gazetelerde hakkında eleştiriler çıkmaya, parlamentonun bazı üyeleri de bir cumhuriyet yönetiminden söz etmeye başladı. Victoria bu uyarı ve eleştirilere şiddetle karşı çıktı. Siyaset işleriyle çok fazla uğraşmak zorunda olduğunu, bir de sık sık halk arasına çıkarsa sağlığının bozulacağını düşünüyordu.
1874’te Benjamin Disraeli’nin başbakan olması kraliçeyi biraz rahatlattı. Victoria, Disraeli’nin Büyük Britanya İmparatorluğu topraklarını genişletmekten yana olan siyasetini onaylıyordu. 1876’da Başbakan Disraeli’ nin desteğiyle Hindistan İmparatoriçesi ilan edilmesi Victoria’yı çok sevindirdi.
1887’de Victoria’nın tahta geçişinin 50. yılı görkemli törenlerle kutlandı. Victoria, Londra sokaklarında şık siyah giysisi içinde halkını selamlayarak dolaştı. Halk bazı şikâyetlerine karşın, Victoria’yı yalnızca kraliçeleri olarak değil, aynı zamanda görkemli bir imparatorluğun başı olarak da görmekteydi. 10 yıl sonra 1897’de saltanatının 60. yıl kutlamaları yapıldı.
Victoria artık yaşlanmıştı, ama dünya olaylarıyla yakından ilgilenmeyi sürdürdü. 1900’de, 80 yaşının üzerindeyken, Güney Afrika’da, askeri açıdan büyük zararlara yol açan Güney Afrika Savaşı’nda çarpışan İrlandalılar’a teşekkür etmek için İrlanda’ya gitti. Aynı yıl sağlığı bozulmaya başlayınca Osborne’a geri döndü. Victoria’nın ölmesiyle birlikte bir çağ da kapanmış oldu.
Kraliçe Victoria birçok yönden, özellikle de çocuklarına karşı oldukça sertti. Günümüzde Victoria dönemi olarak adlandırılan saltanat yıllarında İngiltere’de geçerli birçok özelliği, kraliçenin kişiliğinde de bulmak olanaklıdır. Bu dönem içtenlik, saygın ve kişilikli davranış, görev sorumluluğu, çalışkanlık, tutumluluk gibi erdemlerin yanı sıra, tutuculuk, tartışma özgürlüğünün kısıtlanması, gösteriş düşkünlüğü, gerçekleri görmekten kaçınma gibi olumsuz özellikleri de barındırmıştır.