Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ

  • Okunma : 329
ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ Resim

ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ dendiğinde genellikle yalnız Alm anlar’ın değil AvusturyalIlar, İsviçreliler gibi Almanca konuşan bütün Avrupa halklarının sanat ve müzik etkinlikleri anlaşılır. Bu halkların olaylarla dolu siyasal tarihleri kültürlerinde de derin izler bırakmıştır.

Alman Sanatı

“Alman” olarak nitelenebilecek ilk sanatsal etkinlikleri Frank Kralı ve Karolenj İmparatorluğu’nun kurucusu Şarlman (742-814) başlattı (bak. ŞARLMAN). Okuma yazma bilmeyen Şarlman (Büyük Kari) bilgili insanlara çok düşkündü. Başkent A achen’a Avrupa’nın her yanından ve O rtadoğu’dan sanatçıları ve bilim adamlarını çağırarak ilk Hıristiyanlık döneminin kültürünü örnek alan yapıtlar yaratmalarını istedi. Bugün Karolenj Dönemi olarak anılan bu dönemin sanatçıları, eski yapıları ve elyazmalarını taklit ettiler; özellikle de fildişi oymacılığını geliştirdiler. A ynca gelecek yüzyılların sanatçılarını etkileyecek özgünlükte yapıtlar verdiler.

    Alman Kralı I. O tto’nun 962’de Kutsal Roma-Germen imparatoru olmasından 11. yüzyılın başına kadar süren dönemin Alman sanatı üstündeki etkisi çok uzun sürdü. Sanatçının duygularını dışa vurmasının ya da yapıtlarında yansıtmasının (bak. DIŞAVURUMCULUK) önem kazandığı Otto döneminde, katedrallerin mimarisinde, bezenmesinde ve elyazmalarının süslenmesinde gelişmeler oldu.

    “Roma türünde” anlamına gelen Romanesk sanat 1050 ile 1200 yılları arasında tüm Avrupa’da, en çok da katedral yapımında yaygınlık kazandı. Romanesk mimarinin özelliği, insanlann Tanrı’nın evinde duyması gerektiğine inanılan korku ve saygıyı uyandıracak büyük ölçekli, ezici bir mekâna sahip olmasıydı.

    Romanesk’i izleyen Gotik sanat, 12.-16. yüzyıllar arasında Avrupa’yı etkisi altına aldı. En çok kilise mimarisinde kendini gösteren Gotik sanat türünün sipsivri, süslü kilise kuleleri kadar oymalı ahşap mihrapları ve vitraylan da dikkat çekicidir. Heykeller, özellikle de sütun olarak kullanılan insan heykelleri Gotik sanatın başlıca özelliklerindendir. 1230-40 yıllarından kalma Bamberg’li Binici günümüze ulaşan en eski heykellerden biridir. At üstündeki bir insanı canlandıran bu dev heykel Almanlar’m Gotik sanata yaklaşımlannı gösterir.

    Rönesans Almanya’ya 1500’lerde ulaştıysa da büyük bir sanatsal dönüşüme yol açmadı. Gotik sanat etkisini sürdürdü. Ama bazı sanatçılar her iki türün karışımından ilginç yapıtlar ortaya çıkardılar. Johannes Gutenberg’in 1440’ta matbaayı bulmasından sonra tahta kalıplarla basılarak çoğaltılabilen sanat ürünleri kitaplarda yer almaya başladı ve böylece halka ulaşması kolaylaştı.

    1500-1650 yılları üstün yetenekli ressamların ortaya çıkmasına tanık oldu. Bunlar arasında portre ressamı (Genç) Hans Holbein’ı (1497-1543), çağdaş peyzajın (manzara resmi) babası Albrecht Altdorfer’i (1480-1538), (Yaşlı) Lucas Cranach’ı (1472-1553) ve peyzaj sanatına yoğun duyarlık katan Albrecht Dürer’i (1471-1528) sayabiliriz. Dürer çeşitli alanlarda yarattığı yapıtlarıyla gerçek bir Rönesans sanatçısıydı. İtalya’da doğan Rönesans düşüncesinin Almanca konuşulan kuzeyi etkilemesi onun sayesinde olmuştur.

    17. yüzyılda İtalya’dan esinlenilen Barok ve Rokoko sanatı son derece süslü ve özellikle fresklerde (duvar resimleri) parlak renklerin kullanıldığı, yapıların içinde ise özgün mekân değişikliklerinin denendiği bir sanat akımı oldu.

    18. yüzyılın sonuna doğru Avrupa’da Yeniklasikçilik ve Romantizm akımları öne çıktı. Sadelik ve doğallıktan yana olan bu akımlar, görkemli Barok ve Rokoko sanatına bir tepki niteliğindeydi (bak. KLASİKÇİLİK VE YENİKLASİKÇİLİK; ROMANTİZM). Bu dönemin önde gelen sanatçıları arasında Anton Raphael Mengs’i, Henry Fuseli’yi, Caspar David Friederich’i ve Philipp Otto Runge’yi sayabiliri

    20. yüzyılda Almanlar’ın, sanatı duyguların dışavurumu olarak algılama eğilimi, bir grup genç Dışavurumcu sanatçıyla yeniden canlandı. Bu sanatçılar yapıtlarında duyguları canlı çizgilerle, renklerle ve simgelerle yansıttılar. Bu sanatçıların çalışmalarını önce I. Dünya Savaşı kesintiye uğrattı. Daha sonra II. Dünya Savaşı sırasında Adolf Hitler’in “yoz” olmakla suçlayarak yapıtlarını yasakladığı bu yetenekli sanatçıların başlıcaları Ernst Kirchner, Emil Nolde, AvusturyalI Oskar Kokoschka, Gerçeküstücü (Sürrealist) Max Ernst, Paul Klee, Max Beckmann ve Rus kökenli Wassily Kandinsky idi (bak. GERÇEKÜSTÜCÜLÜK).

    Walter Gropius’un yukarıda adı geçen sanatçılardan bazılarıyla birlikte kurduğu Bauhaus adlı okul, mimarlığın çeşitli sanat dallarıyla bir arada, yaratıcı bir uyum içinde uygulanması ilkesine yönelik eğitim programıyla daha sonra çağdaş sanat üzerinde dünya çapında etkisi olan bir akım haline dönüştü. Bu okul ve akım da 1933’te Naziler tarafından yasaklandı; ama daha sonra Gropius tarafından A B D ’de yeniden kuruldu.

    I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yeni Gerçekçilik (Neue Sachlichkeit) olarak nitelenen bir sanat akımı doğdu. Bu akımın kuruculanndan Otto Dix ve George Grosz resimlerinde savaşın acımasızlığını ve yoksulluğun insanlar üstündeki etkilerini çarpıcı bir gerçekçilikle işledikleri için Nazi Almanyası’nda yapıtları yasaklandı.

Alman Müziği

Orta Avrupa’nın Almanca konuşan uluslarının müziğe tartışılmaz katkısı, başkaca çok az ulus tarafından gerçekleştirilmiştir. Avusturya ve Almanya öbür uluslardan daha çok besteci yetiştirmiş ve müzik alanında önemli gelişmeler sağlamıştır.

    Alman müziğinin doğuşu 12. yüzyıla rastlar. O yıllarda gezgin şarkıcılar yazdıkları lirik şiirleri besteler, hem çalar hem söylerlerdi. Bunlardan en ünlüsü W alther von der Vogelweide’dır (bak. A lm a n E debİy a t i). Alman müziğinin başlangıcının bir başka kaynağı ise 10.-13. yüzyıllar arasında Batı Avrupa’da yergiler, şiirler ve şarkılar söyleyerek dolaşan gezgin öğrencilerdi. 19. yüzyılda Bavyera’daki Benediktbeuern Manastırı’nda bulunan 13. yüzyıla ait bir elyazmasındaki dizeler ünlü Carmina Burana'yı gün ışığına çıkarttı. Ortaçağda şiirlerin çoğu ve onlara eşlik eden müzik içkiye, eğlenceye ve aşka övgüydü.

    13. yüzyılın sonuna doğru müzik artık Alman kültürünün önemli bir öğesi olmuştu. Gelişmekte olan Alman kentlerinin önde gelen kişileri müzikçiler için, üyelik, çalışma koşulları, bestelerin nasıl yapılacağı gibi konuların katı kurallarla belirlendiği lonca örgütleri kurdular. Lonca üyeleri usta şarkıcı olarak tanımlanıyordu ve içlerinde en ünlüsü Nürnberg’li Hans Sachs idi.

    15. yüzyılda bugünkü Fransa’da kurulan Burgonya Krallığı’nda çoksesli müzik gelişmeye başladı. Çalışma yaşamının büyük bir bölümünü İtalya’da geçiren Flaman doğumlu Heinrich Isaac (1450-1517), bu tür müzik yapanlar arasındaki ilk önemli ulusal müzikçidir. Heinrich Isaac’ın bir Alman halk şarkısından dört bölümlük yeni bir düzenlemeyle bestelediği Innsbruck, Senden Ayrılmalıyım adlı parçası uluslararası üne kavuşan ilk Alman müziği oldu.

    16. yüzyılda Alman müziği Reform hareketinden büyük ölçüde etkilendi (bak. Reform ). Martin Luther (1483-1546) tanınmış Alman halk müziği ezgilerini yazdığı ilahilere uyarladı. 1539-56 yılları arasında Nürnberg’de, içinde zamanın en sevilen bestecilerinden Heinrich Isaac ve öğrencisi Ludwig Semfl’den (1490-1543) de parçalar bulunan bir şarkı kitabı yayımlandı. Venedik’te öğrenim gören Hans Leo Hassler (1564-1612) kilise müziği ve çoğunlukla çalgısız olarak çeşitli perdelerden söylenen şarkılar (madrigal) besteledi. 17. yüzyılın en önemli Alman bestecisi olan Heinrich Schütz (1585-1672) de Venedik’te öğrenim gördü. Çok sayıda dinsel koro müziği besteleyen Schütz, günümüze ulaşamayan ilk Alman operası Dafne’nin (1627) de bestecisidir.

    17. yüzyılda, kimi kilise orgcularının besteleri oldukça karmaşık ve zor parçalardan oluşuyordu. Kuzey Almanya’da DanimarkalI Dietrich Buxtehude (1637-1707) ve Johann Pachelbel’in (1653-1706) yetiştirdikleri orgcular, dönemin en büyük bestecisi Johann Sebastian Bach’ı (1685-1750) büyük ölçüde etkilemiştir. Org ve klavsen çalmakta usta olan Bach aynı zamanda keman da çalardı ve çalgılar için bestelenmiş (enstrümantal) parçalan kendisinden öncekilerden çok daha iyi kavramıştı. Doğduğu yer olan Saksonya’dan hemen hiç ayrılmamış olmasına karşın Fransız ve İtalyan müziğini iyi tanırdı. Enstrümantal parçalannm yanı sıra orkestra ve koro için olağanüstü bir ustalıkla bestelenmiş çok sayıda yapıtı vardır. Bach’ın dehası, var olan müzik biçimlerini, özellikle de kısa bir temanın aralıklarla yinelenişi olan fü g ’ü yetk in leştirm iş olm asında y atar (bak. BACH AİLESİ).

    Bach’ın çağdaşı olan, enstrümantal ve orkestra müziği bestecisi Georg Friedrich Hândel (1685-1759) de çok yetenekliydi. Bach’ın aksine çok seyahat etti. İtalya gezisinden sonra 1726’da İngiliz yurttaşı oldu ve Londra’ya yerleşti. İtalyan operaları, İncil’den alınmış konulan içeren koro ve orkestra için yazılmış uzun oratoryolar besteledi (bak. Hândel, Georg Friedrich).

    Bach ve Hândel’den sonraki en önemli gelişme senfoninin doğuşudur. Johann Wenzel Anton Stamitz’in (1717-57) Mannheim Sarayı’nda kurduğu orkestranın, senfoninin yaratılışında ve biçimlenişinde büyük payı olmuştur. J. S. Bach’ın oğlu Cari Philipp Emanuel Bach’ın (1714-88) ise çağdaş sonatın gelişmesine katkısı büyüktür. Çalışmalannı Paris ve Viyana’da sürdüren Christoph Willibald Gluck (1714-87) ise ilk önemli Alman opera bestecisidir.

    18. yüzyılın sonlannda ve 19. yüzyılın başlarında Viyana Avrupa’nın başlıca müzik merkezi durumuna geldi. Joseph Haydn (1732-1809), Wolfgang Amadeus Mozart (1756-91) ve Ludwig van Beethoven (1770- 1827) gibi büyük besteciler Viyana’da sonat, senfoni, yaylı çalgılar dörtlüsü gibi müzik türlerine en yetkin “klasik” biçimleri kazandırdılar.

    19. yüzyılın başında müzik dünyasında piyano en sevilen çalgıydı. Franz Schubert (1797-1828) ve Robert Schumann (1810-56) romantik şiirleri Alman şarkıları (Lied) biçiminde müziğe uyarladılar. Her iki besteci de yalnız piyano için güçlü ve güzel yapıtlar verdiler; unutulmaz orkestra parçaları ve senfoniler bestelediler. Schubert ayrıca yaylı çalgılar dörtlüsünü geliştirdi ve çok güzel koro parçaları besteledi. Johannes Brahms (1833- 97) şarkılar, oda müziği, koro parçaları, konçerto ve senfonileriyle ün kazandı. Felix Mendelssohn (1809-47) çok yetenekli bir oda ve orkestra müziği bestecisi olduğu kadar değerli bir orkestra şefiydi. Unutulmakta olan J. S. Bach’m yapıtlarına yeniden ilgi duyulmasını sağlamak için çok çaba gösterdi.

    Alman opera bestecilerinden Der Freischütz’iın (Nişancı) yazarı Karl Maria von Weber (1786-1826), ölümünden çok kısa bir süre önce 1826’da OberorCu sahneye koydu. Gene de 19. yüzyıl Alman opera sanatının gerçek devi Richard W agner’dir (1813-83). “Müzikli tiyatro” anlayışından hareket eden Wagner’in yapıtlarında sözcükler ve ezgiler büyük bir uyum içinde kaynaşır. Bayreuth’da, operalannın gösterimi için özel olarak yapılan tiyatro binasında günümüzde de Wagner operalan sahnelenmektedir.

    19. yüzyıl Viyana’smda daha hafif müzik türleri olan operetler ve valsler de çok yaygındı. Bu tür müziğin önde gelen yaratıcılan Strauss ailesiydi. Baba Johann Strauss (1804- 49) “Valsin Babası”, oğullanndan Johann Strauss (1825-99) ise “Vals Kralı” olarak bilinir. Oğul Strauss, aralarında dünyaca ünlü Mavi Tuna'mn (1867) da bulunduğu 150’den fazla valsin yaratıcısıdır. Ayrıca polkalar, dans müzikleri ve Viyana operet klasiklerinden sayılan Yarasa'yı (1874) bestelemişti.

    19. yüzyılın sonlan ve 20. yüzyılın başlannda Alman müziğinde büyük değişimler göze çarpar. Wagner müzikal oyunlannda yeni armoniler denedi. Viyana’da Arnold Schönberg (1874-1951), öğrencileri Alban Berg (1885-1935) ve Anton von W ebern (1883- 1945) ile birlikte 12 ton dizisi ya da tekniği olarak adlandırılan yepyeni bir müzik türü geliştirdi. Bu müzikle, o güne kadar kullanılan armoni kurallanna karşı çıkılıyordu. 12 ton müziği 20. yüzyılın elektronik müziğini ve cazı etkilemiştir. Gustav Mahler (1860-1911) ve Richard Strauss (1864-1949) da W agner’in yolundan gittiler. Mahler senfoniler, Strauss ise çoğunlukla operalar besteledi. Her iki bestecinin yapıtları da çok büyük ilgi gördü. Romantik içerikli olan müzikleri genellikle büyük orkestralar eşliğinde çalınır.

    I. ve II. Dünya savaşları arasındaki en önemli akımlardan biri işlevsel m üzik (Gebrauchsmusik) olarak bilinen türdür. Sonradan çok çeşitli türlerde besteler yapmış olan Paul Hindemith (1895-1963), başlangıçta işlevsel türde besteler yaptı. Bu türün en ünlü sanatçısı Kurt Weill’dir (1900-50). Weill, Bertolt Brecht’in Üç Kuruşluk Opera (Die Dreigroschenoper\ 1928) gibi yapıtlarının müziğini yapmıştır.

    Alman müziğinin 20. yüzyıldaki gelişimi Adolf Hitler’in Nazi yönetimi sırasında bir süre engellendi. Ama II. Dünya Savaşı’ndan bu yana müzik sanatı gerek Federal Almanya’da, gerek Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde çok önemli gelişmeler gösterdi. Leipziğ Gevvandhaus Orkestrası, Berlin Filarmoni Orkestrası ve Viyana Devlet Operası dünya çapında ünlü kuruluşlardır. Uluslararası konser ve opera sahnelerinde azımsanmayacak sayıda Alman ve AvusturyalI sanatçı yer almaktadır. Schönberg ve öğrencilerinin açtığı yolu izleyen Karlheinz Stockhausen (doğumu 1928) ve Hans W erner Henze (doğumu 1926) çağdaş müziğe yenilikler getiren en tanınmış. sanatçılardır. Viyana Çocuk Korosu da dünyanın en iyi çocuk korolarından biridir.

ALMAN SANATI VE MÜZİĞİ Resimleri