Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Armoni

  • Okunma : 414

ARMONİ, Müzik, genellikle melodi ve armoni’den oluşur. Melodiyi art arda duyulan tek notalar dizisi olarak düşünebiliriz; armoni ise birden fazla notanın aynı anda çalınmasıyla oluşur. Müzikçiler, bir müzik parçasının nota yazısında (notasyon) melodiyi soldan sağa doğru, armoniyi ise yukarı ve aşağı doğru okurlar. Böylece ortaya çıkan ses bileşimi müzik parçasının bütününü oluşturur.

Akorlar ve Aralıklar

Birlikte çalınan notalar dizisine akor denir. Müzikçiler armoni sözcüğünü çoğu zaman, müziğin akışı boyunca akorların birbirini izleyiş biçimini belirtmek için kullanırlar. Akorlar birbirini izlerken müzikte gelişim denen durumu oluşturur. Bu akor gelişimlerinin yapılışı müziğin nasıl ses vermesi gerektiği konusunda değişik zamanlarda konulan kurallarla düzenlendi. Günümüzde bilinen ve yaygın olarak kullanılan majör ve minör akorlar sisteminin başlangıcı 16. yüzyıla kadar gider. Bu sistemi anlamak için, önce aralıklar üzerine bilgi edinmemiz gerekir.

Aralık, iki nota arasındaki uzaklığa verilen addır. En küçük aralık, yarım ton (yarım ses) olarak adlandırılır. İki yarım ton bir tam tona (bir tam sese) eşittir. Akorlar, bir tek ya da birbirine eklenmiş birden çok aralık olarak da düşünülebilir. Dinlendiği zaman, bazı aralıklar kulakta uyumlu (konsonant, dinlendirici), bazıları ise uyumsuz (disonant, rahatsız edici) etkiler bırakır.

Majör-minör sisteminde, akorlar genellikle üç ya da dört notadan oluşur. Majör akorlar bir majör üçlü ile ardından seslendirilen, başka bir deyişle üzerine konulan bir minör üçlüden, minör akorlar ise bir minör üçlü ile onun üzerindeki bir majör üçlüden oluşur. Yarım ses kısaltılmış akorlar da birbirinden üç yarım ton ayrı üç ya da dört notadan oluşur. Bu son akor tipi genellikle kısaltılmış yedili akor olarak adlandırılır. Başka yarım ses yedililer de vardır. Bütün bu yedililer kulağa tamamlanmamış gibi gelir, sanki kendisini izleyecek bir akora gerek duyar. Müzikçiler bu tür yedililerin “çözülmelerinin” yani uyumlu bir akorla izlenmelerinin gerektiğini belirtirler. Yedililere ek olarak çeşitli altılı türleri de vardır. Bunların da birçoğu, üzerlerine konulacak uyumlu akorlara doğru çözülmesi gereken uyumsuz akorlardır.

Armoni Kuramı

16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar 300 yıldan uzun bir süre boyunca, batılı besteciler yalnızca kabul edilmiş kurallara uyan majör-minör sistemlerini kullandılar. Örneğin, uyumlu akorlar bir müzik yapıtını başlatıp bitirmeli ve bu yapıt içindeki önemli noktalarda da kullanılmalıydı. Bununla birlikte, büyük besteciler düzenli bir biçimde bu kuralları kırdılar. Müzik yapıtının akorlarını oluşturan notaların perdeleri yapıt boyunca bulunan perde tarafından belirleniyordu. Bu perdeye anahtar adı verildi.

Günümüzdeki armoni kuramım, 1722’de armoni hakkında ünlü bir kitap yazan Fransız besteci Jean Philippe Rameau’ya (1683-1764) borçluyuz. Rameau, armoniyi daha yumuşak ve daha ince bir hale getirebilmek için akorların notalarını değişik biçimlerde yeniden düzenlemeyi düşünen ilk müzikçidir.

Armonideki Değişiklikler

19. yüzyılda Richard Wagner gibi besteciler, karmaşık akor gelişimlerini kullanmaya başladılar; bu gelişimlerde uyumsuz akorlar alışılmış yolla çözülmüyordu. Böylece tonalite (bir müzik yapıtının belirli bir anahtar üzerine kurulu olması düşüncesi) önemini yitirmeye başladı. Daha sonraki besteciler, örneğin Fransız İzlenimciler Debussy ve Ravel, neredeyse bir ressamın bir manzarayı belirtmek için kullandığı renkler kadar zengin armoniler kullandılar. Yapıtlarını zaman zaman, bitonalite (iki tonluluk) denilen nota yazma sistemiyle bestelediler; bu sistemde bestenin aynı anda iki anahtarı birden bulunuyordu. AvusturyalI besteci Arnold Schönberg, daha da ileri giderek öğrencileri Anton von Webern ve Alban Berg ile atonalité adı verilen anahtarsız sistemi geliştirdi. Schönberg’in sisteminde geleneksel armoni düşünceleri yıkılmıştı. Sistem, oktavın 12 notasının her birini eşit önemde görüyordu. Bu, uyumluluk ve uyumsuzluk düşüncesinin bırakılması, müziğin onlar yerine nota (ton) dizilerine bağımlı olması demekti. Schönberg’in sistemi, dizisel sistem ve 12 ton (ya da 12 nota) sistemi adlarıyla bilinir. (Ayrıca bak. Schönberg, Arnold.)

Günümüz müziğinde çeşitli besteleme yöntemleri kullanılmaktadır. Ancak müzikçiler Schönberg’in bulduğu sistemin yanı sıra geleneksel armoniyi de öğrenmeyi sürdürüyorlar.

Kontrpuan

Kontrpuan, geleneksel armoninin önemli bir parçasıdır. İlk olarak, bestecilerin 15. ve 16. yüzyıllarda çoksesli müzik yapıtları bestelemeye başlamasıyla önem kazandı. Çoksesli müzikte aynı anda birbirinden bağımsız olarak yürüyen birkaç parça bulunur. Bu türden iki ya da daha çok parçanın aynı anda duyulması sistemine kontrpuan denir. Parçalar, içerdikleri notalar birbirine karşıt olarak duyuldukları için durmaksızın değişen uyumlu ya da uyumsuz armonilerden kurulmuştur.

Armoninin öteki yönleri gibi kontrpuan da müziğin dönemine ve biçimine bağlı olarak katı kurallarla kullanılmıştır. 16. yüzyılın büyük İtalyan bestecisi Giovanni Pierluigi da Palestrina, gelecek kuşaklara çok iyi bir örnek olarak hizmet eden ve benzerliğinden ötürü günümüzde hâlâ öğretilen mükemmel bir kontrpuan örneği verdi. 15. ve 16. yüzyılların bestecileri için büyük önem taşıyan kontrpuan, Alman besteci J. S. Bach’ın kontrpuanı neredeyse mükemmellik derecesine çıkardığı 17. yüzyıl sonu ile 18. yüzyıl başlan arasında yeniden önem kazandı. Kontrpuan, Bach’tan bu yana armoninin genel çerçevesi olarak kaldı; ama hiçbir zaman Bach döneminde olduğu kadar güçlü bir rol oynamadı.