ALP ARSLAN
(ölümü 1072) Selçukluların ikinci hükümdarıdır ve Malazgirt Savaşı’nda Bizanslılar’ı yenip Türkler’in Anadolu’da yerleşmesini sağlayarak Türk tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Selçuklu Devleti’nin kurucularından Horasan Valisi Çağn Bey’in oğlu ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in yeğeni olan Alp Arslan, bu devletin kuruluş dönemindeki güç koşullarda yetişti. Doğum tarihini çeşitli kaynaklar 1029 ile 1032 yılları arasında gösterir. Tarih yazarlarının çok yiğit bir savaşçı olarak tanımladıkları hükümdar çok küçük yaşta ata binip ok atmayı öğrendi. İlk gençlik yıllarında katıldığı savaşlardaki başansıyla dikkati çekti ve babasının ölümünden sonra Horasan valiliğini üstlendi.
Tuğrul Bey 1063’te ölünce Selçuklu ülkesinde taht kavgaları başladı. Oğlu olmayan Tuğrul Bey Alp Arslan’ın kardeşlerinden Süleyman’ı kendine veliaht seçmişti. Nitekim sultanın ölümü üzerine veziri Kunduri, veliaht Süleyman’ın sultanlığını ilan etti. Ama bir yandan Alp Arslan, öte yandan yeğeni Kutalmış ile amcası İnanç Yabgu sultanlığın kendi hakları olduğunu savunarak bu karara karşı çıktılar. Türk beylerinin ve Selçuklu hanedan üyelerinden çoğunun desteklediği Alp Arslan kardeşini, amcasını ve yeğenini yenerek 1064’te hükümdarlığını ilan etti. Bu kez de kardeşi Kavurd ve öbür akrabalarından bir bölümü Alp Arslan’ın sultanlığını tanımayarak ayaklandılar. Alp Arslan bu ayaklanmaları kısa sürede bastırdı ve Horasan valiliği sırasında danışmanı olan Nizamülmülk’ü kendisine vezir yaparak ülkede düzeni sağladı.
Alp Arslan tahta çıktığında Selçuklu Devleti’nin toprakları İran, Horasan ve Afganistan (Toharistan) ile sınırlıydı. Yalnızca dokuz yıl süren kısa saltanatında ülkesinin sınırlarını genişleten Alp Arslan’ın hükümdarlığı Selçuklular’ın güçlenme ve yayılma dönemidir.
1064’te Kafkasya ve Anadolu üzerine yürüyen Alp Arslan bu ilk seferinde ordusunu iki kola ayırarak birinin başına kendisi geçti, öbürünü de oğlu Melikşah ile veziri Nizamülmülk’ün komutasına verdi. Alp Arslan’ın kuvvetleri Tiflis ile Çoruh arasında kalan bölgeyi, öbür kuvvetler de Aras havzası ile Van dolaylarındaki birçok Bizans kalesini ele geçirdiler. Daha sonra ordunun iki kolu birleşerek Ani Kalesi ile Kars’ı aldı. Bu arada, Kirman valisi olan kardeşi Kavurd yokluğundan yararlanarak ayaklandığı için Alp Arslan İran’a geri dönmek zorunda kaldı. Ertesi yıl Ceyhun Irmağı’ m geçerek Türkistan topraklarına girdi ve Hazar Denizi kıyılarındaki Türk boyları üzerine sefer düzenledi. Ama bu kez de Gürcüler Kafkasya seferinde aldığı yerleri yeniden ele geçirmişlerdi. 1068’de ikinci kez Gürcistan’a girerek Gürcüler’in bütün kalelerini aldı ve Tiflis’te bir uçbeyliği kurdu.
Anadolu’da ele geçirilen yerlerin bütün Türkmenler’i barındırmaya yeterli olmadığını düşünen Alp Arslan artık Suriye ve Mısır üzerine bir sefer düzenlemenin gerekli olduğuna inanıyordu. Suriye ve Mısır’daki Fatımi egemenliğinin zayıflamış olmasını da fırsat bilerek 1070’te Mısır’a doğru yola çıktı. Önce Azerbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya geçerek Malazgirt Kalesi’ni aldı ve kısa bir kuşatmadan sonra Halep’i ele geçirdi. Tam Mısır üzerine yöneldiği sırada Bizans İmparatoru Romenos Diogenes’in büyük bir orduyla Azerbaycan’a doğru ilerlediğini öğrendi. Bunun üzerine ordusunun bir bölümünü Suriye’de bırakarak geri dönen Alp Arslan, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Ovası’nda karşılaştığı Bizans ordusunu bozguna uğratarak büyük bir zafer kazandı (bak. MALAZGİRT SAVAŞI).
İran’a döndükten sonra ordusunu yeniden toparlayarak 1072’de Türkistan’daki Karahanlılar üzerine yürüyen Selçuklu sultanının bu son seferi oldu. Alp Arslan’ın kuşatmasına uzun süre direnen Balzam Kalesi komutanı teslim olduktan sonra huzura çıkarıldığında, çizmesine sakladığı bir bıçakla sultanı ağır yaraladı. Alp Arslan, oğlu Melikşah’ı sultan olarak tanımaları için devletin ileri gelenlerinden söz aldı ve birkaç gün sonra öldü. Alp Arslan’ın hükümdarlığı döneminde veziri Nizamülmülk’ün yerleştirdiği kuramlarla devlet sağlam temeller üzerine oturtuldu. Bilim ve düşüncenin gelişmesi için kurulan Nizamiye medreselerinde Şirazi, Gazali, Şâşi gibi bilginler ders verdiler. Büyük dil bilgini Kâşgarlı Mahmud da Divanü Lügati’t-Türk adlı yapıtını o yıllarda yazmaya başladı.