Antropoloji
Antropoloji, İnsanın ve insan topluluklarının incelenmesini konu alan bilim dalı. Birçok antropolog, insanın toplumsal yaşantısını ve kültürünü incelerken, bazıları da, oldukça teknik bir alt bölüm olan fiziksel antropolojide, insanın evrimsel biyolojisini incelerler.
ANTROPOLOJİNİN İÇERİĞİ VE ÇALIŞMA ALANI
Tarihsel bakımdan, antropologlar öncelikle Batılı olmayan insanlarla ilgilenmişlerdir. Bu uzak insanların (başlangıçta antropologlar bu insanları "ilkel" diye nitelendirmişlerse de, günümüzde bu nitelendirmeden kaçınılmaktadır) ve yaşadıkları çevrenin incelenmesi, antropolojiyi öbür bilim dallarından ayırmıştır. Antropoloji bir tür doğal tarih olarak, Avrupa'nın genişleme sınırlarının ötesinde karşılaşılan insanların incelenmesi olarak başlamıştır ve antropologlar bu yaklaşımı sürdürerek, uygarlık tarihini başlangıcından günümüze yeniden oluşturmak için, geleneklerin kayıtlarını tutmuşlar ve gereç toplamışlardır.
Bununla birlikte, 1930 yıllarından başlayarak, antropolojinin toplum bilimleriyle daha doğrudan ilgili olduğu düşünülmeye başlandı. Antropologlar toplumları ve yaşama biçimlerini, kuramsal genellemeler, süreçsel düzenlilikler ve nedensel bağlantı ve değişmeleri çıkarmak için çözümlemeye, karşılaştırmaya giriştiler. Bu açıdan, bir antropolog, bir halkın siyasal örgütlenme biçimi ile inandığı doğa üstü varlık çeşidi arasındaki bağlantılarla ilgilenebilir; büyüyle ilgili inançlar ile aile yapısının özel çeşitleri arasındaki ilişkileri inceleyebilir ya da kadının toplumdaki konumunun, geçim ekonomisinde oynadığı işlevle ilgili olup olmadığını belirlemeye çalışabilir. Bu düzenlilik ve bağlantı arayışları ayrıca, insanların farklılıklarına ışık tutarak, farklılığın temelindeki insan doğasını ve evrenselliği aydınlatabilir.
Antropoloji, bazı temel noktalarda toplumbilimden, ruh bilimden ve öbür toplum bilimlerinden ayrılır, ikinci Dünya Savaşı'na kadar antropologlar özellikle kabile insanlarını (Amerika Kızılderilileri, Büyük Okyanus adalıları, Avustralya yerlileri) incelemişler, bu halkların arasında yaşayarak, onların yaşama biçimlerine katılıp, inceleyerek, antropolojinin kavramlarını, kuramlarını ve yöntemlerini geliştirmişlerdir. Antropolojinin öbür toplum bilimlerinden ayrıldığı temel noktalardan biri budur: Öbür toplum bilimlerinin kuram ve yöntemleri, öncelikle Batı toplumu içinde geliştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana antropologlar, gün geçtikçe Latin Amerika, Asya ve Avrupa'daki köylü topluluklarım incelemeye yönelmişlerdir ve günümüzde birçoğu, Üçüncü Dünya ülkelerindeki ve Avrupa'daki kent düzenlemelerini incelemektedirler. Aynı dönemde, pek çok toplumbilimci, siyaset bilimci, ekonomi uzmanı ve ruhbilimci de Üçüncü Dünya'yla ilgili çalışmalar yapmışlardır; ama ilgi alanlarının bu yaklaşmasına karşın, antropolojinin bakış açısı, kültür farklılıklarının, yerel akrabalık bağları ve toplumla ilgisi açısından araştırılması bakımından ve kendine özgü araştırma üslubu ve yöntemi bakımından, hiç değilse bir ölçüde öbür toplum bilimlerininkiyle farklılığını korumuştur.
KÜLTÜREL ANTROPOLOJİ
Toplumsal kültür sistemlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi, genel olarak (özellikle de ABD'de) kültürel antropoloji diye adlandırılır. Antropoloji'nin bu dalına etnoloji de denir. Kültür, kuşaklar boyunca aktarılan bir düşünceler sistemidir (dünya, kurallar ve davranış biçimleri, amaçlar ve onları gerçekleştirme yolları üstüne varsayımlar). İnsanların kültür mirası -yaşama biçimleri konusundaki düşünceleri- gerçekten yaşadıkları biçime yön verir: Bahçıvanlık, hayvancılık ya da avcılık biçimleri ve topluluklarını örgütleme biçimleri. Kültür düşüncelerinin yaratıldığı uygulama, aynı zamanda çevre sisteminin yapısı -hastalıklar, yemekler, çevrede yaşayan halklar, vb.- tarafından da etkilenir.
İnsan topluluklarının örgütlenmesi -akrabalık ve evlilik bağları, aile yapıları, mülkiyet hakları sistemi ve siyasal düzen- bu toplulukların toplum yapısını oluşturur; birçok antropolog, özellikle İngiliz okulundan yetişmiş olanlar, toplum yapısının karşılaştırmalı incelemesiyle ilgilidirler ve kendilerini "sosyal antropolog" diye adlandırırlar.
Ah dallar: Kültürel antropoloji geniş bir kategoridir ve bazen antropolojik dilbilimi ya da Batılıların yerleşmeleri dışındaki dillerin incelenmesini içerdiği gibi, Tarihöncesi arkeolojisini, yani yazılı kayıtlar öncesi insan geçmişini de içerir. Ayrıca, en dar anlamıyla bile, pek çok alt dalı vardır: İnsan çevrebilimi (insanın çevre sistemine uyumunun karşılaştırmalı incelenmesi), siyasal antropoloji (siyaset kurum ve süreçlerinin karşılaştırmalı incelenmesi); ekonomik antropoloji (üretim ve mübadele sistemlerinin karşılaştırmalı incelenmesi); yapısal-simgesel antropoloji (zihnin deneyimlerini biçimlendirme ve bilgiyi düzenleme yollarının, özellikle ayin törenleri ve efsanelerde dile getirildiği biçimiyle incelenmesi); ruh bilimsel antropoloji (Batılı olmayan toplumlardaki ruhsal deneyimin [özellikle çocukluktaki] ve düşüncenin incelenmesi), hukuk antropolojisi (toplumsal denetim, uyuşmazlıkların çözümü ve hukuk süreçlerinin karşılaştırmalı incelenmesi), kent antropolojisi (kentlerdeki insan deneyimlerinin ve toplumsal ilişkilerinin incelenmesi); uygulanması antropoloji (antropolojinin güncel sorunlara uygulanması;sözgelimi,toplumun yeniden örgütlenmesinin araştırılması ve çok dilli, çok kültürlü eğitimin kolaylaştırılması).
Yeni ilgi alanları oluştukça, antropolojinin içinde ve dışında, başka alt dallar da ortaya çıkmaktadır. Sözgelimi, yakın dönemde çarpıcı bir dal olan kadın antropolojisi (kadının deneyimlerinin ve toplumdaki konumunun karşılaştırmalı incelenmesi) ve tıbbi antropoloji (sağlık, hastalık ve ilaçların karşılaştırmalı incelenmesi) alt dalları ortaya çıkmıştır.
Not: 1971 yılına kadar dış dünyanın tanımadığı Tasadaylar, Filipinler'in uzak bir yağmur ormanında yaşarlar. Bazı antropologlar, bu topluluğun mağaralarda yaşayan ve taştan ya da ağaçtan yapılan ilkel aletler kullanan avcı ve toplayıcı insanlar olduklarını ileri sürmektedirler.
Yöntembilim: Antropoloji yönteminin temeli, alan çalışmasıdır: Bir toplumda uzun süre oturmak ve günlük yaşama sık sıkıya katılmak. Gözlemci genellikle, hukuk süreçleri, akrabalık, evlilik, toplum örgütlenmesi ve geçim etkinliklerini kavramasına yardımcı olacak ayrıntılı notlar tutar.
Antropologlar uygun durum ve zamanlarda öbür toplum bilimlerinin yöntemlerini de kullanırlar: Gözlem; konuşma ve soruşturmalar; istatistik kalıpları bulmak için bilgilerin bilgisayarla çözümlenmesi. Ne var ki,Batı'da çok iyi işleyen bu yöntemlerin(soruşturma gibi) çoğu, antropologların çalıştıkları toplumlarda, verimsiz ya da uygunsuz olmaktadır.
Öbür dallarla ilişki: Kültürel antropoloji, son derece uzmanlaşmış bir bilim dalı olmaktan çok, bireşim yapıcı bir bilim dalıdır. Bu bir ölçüde, antropologların çalışmalarının yapısından kaynaklanmaktadır: Küçük ölçekli topluluklarda, din, siyaset ve ekonomi, birbiriyle içiçedir; dolayısıyla, birbirinden ayrı olarak incelenemezler. İkinci bir etmen de, bu bilim dalının geniş bakış açısından kaynaklanmaktadır: Antropoloji, insanın kökeniyle, kültürlerin doğuş ve gelişmesiyle, geniş ölçekli çağdaş değişikliklerle ilgilidir. Ayrıca antropoloji, hem toplum bilimleri hem de biyoloji temel alınarak kurulduğu için, başlıca ilgi alanlarından biri biyolojik ve toplumsal-kültürel etkilerin, birbirlerini karşılıklı etkilemeleri olmuştur.
Geçmişte antropologlar, insanın yapısıyla, ekonomiyle, toplumla ya da ruh bilimle ilgili önerilmiş kuramların belli bil kabile için doğru çıkmadığını göstererek toplum bilimlerine karşı olumsuz tavır almışlardır; ama yakın donemde, bilim dalları arasındaki sınırlar yıkılmıştır ve antropologlar daha olumlu bir tutuma girmişlerdir: Çevre sorunları, nüfus patlaması, azgelişmişlik, kentin getirdiği toplumsal çözülme, yoksulluk ve hastalıklar gibi sorunlar, tek bir bilim dalının edinemeyeceği ölçüde deneyim ve kavrayış genişliğini gerektirmektedir. Topluluklardaki toplumsal yaşamın dokusu ve kültür geleneklerinin doğasıyla ilgili antropoloji kavramı, gerekli bakış açısını sağlamaktadır.
Kültürel antropolojinin, toplum bilimleriyle olduğu kadar, edebiyat bilimleriyle de yakın bağları vardır. Simgeciliğin, sanatın, efsanelerin, ayin törenlerinin, dinin antropoloji açısından incelenmesi, deneyimli bilim adamlarının yapacakları etnografya incelemelerinin yanı sıra, sık sık edebiyat eleştirmeni, sanat tarihçisi ve filozofun ustalıklarını da gerektirir. Bir kültür, belirgin bir yaşam felsefesini, bir dünya görüşünü ve bir değerler sistemini birleştirir; dolayısıyla antropolojinin bulguları, hem felsefe, hem de toplum bilimleri için önemli bir kaynaktır.
Fiziksel antropoloji: Fiziksel antropoloji, insan türünün, Homo sapiens'lerin biyolojik evrimini inceleyen uzmanlık dalıdır. Ana amacı, insan soyunun ilk atalarından başlayarak, geçirdiği evrimi belgelemektir. Buzul çağı Avrupa'sında yaşamış Neanderthal insanının, sonra Cava ve Çin'de yaşamış Homo erectus fosillerinin, en son da Afrika'da Australopithecus' un kalıntılarının bulunmasını sağlayan araştırma çalışmaları (insanın kökenlerinin başarılı biçimde geriye doğru izlenmesi), bilimsel serüven öykülerinin en ilgi çekicilerinden biridir.
İnsanoğlunun evrim çizgisinin yeniden yapılandırılması, sürmekte olan bir keşif sürecidir: Hemen her yıl, önemli yeni bulgular ele geçirilmektedir. Mineralleşmiş kemiklerin (fosil) oluşturduğu kanıtlar, atom çağı teknolojisiyle birleştirilerek, eski kalıntıların yaşı belirlenmekte ve insanlar, goriller, maymunlardan oluşan primatların biyokimyasıyla karşılaştırmalar yapılmaktadır. Nispeten daha yeni bir ilgi alanı, insan olmayan primatların incelenmesidir: Doğadaki ve laboratuvardaki davranışları; insanlar tarafından öğretilen iletişim sistemlerini öğrenme ve kullanma yetenekleri; kendi toplum gruplarının örgütlenmesi.
Fiziksel antropoloji, modern insanın nispeten daha yeni evrimsel farklılıklarıyla da ilgilenmektedir. İnsan topluluğunun genetiği ve çevrenin baskılarına uyarlanması, modern araştırmaların ana odaklarından biridir. Geleneksel fiziksel antropoloji, ağırlıklı olarak antropometriye, yani kafatası biçimlerinin, boyun ve öbür beden özelliklerinin ölçümüne dayanmaktaydı. 1950 yıllarından bu yanaysa ilgi, genetik özelliklere kaymıştır: Kan grupları, anormal hemoglobin tipleri, genetik temelin bilinen öbür işaretleri. İnsan topluluklarının genetik araştırmaları sayesinde antropologlar, insanların genel tarih içinde genel hareketleri,evlenme yoluyla karışmaları ve farklılaşmaları konularında bilgi elde edebilmektedirler.
Dünya nüfusunun genetik işaretlerinin karşılaştırılması sonucunda, eski kökenlerin ve bağların gösterilebileceği yolundaki umutlarsa, boşa çıkmıştır: Ortaya çıkan görünüm karmaşıktır ve bir topluluktaki genetik düzenlemelerin bazen, oluşan doğal ayıklanma yoluyla hızlı biçimde değişmesi yüzünden, daha da karmaşıklaşmaktadır. Bazı fiziksel antropologlar, topluluklar arasındaki ilişkileri bulmak için beden ölçümlerinin kullanılmasına (ama bu kez bilgisayarla ve gelişmiş istatistik yöntemleriyle donanmış olarak), geri dönmüşlerdir.
Çağdaş topluluklarla ilgili araştırmalarında, çevre baskılarına (yükselti, güneş ışınları, sıcaklık, soğuk hastalıklar) doğal ayıklanma yoluyla bedensel uyum sağlama konusunda haritalar hazırlamaktadırlar.
Aynı hayvan türünden toplulukların, farklı yerel çevrelere uyum sağlaması yoluyla oluşan farklılaşmalara, "ırk" adı verilir. Ama, antropologlar, ırk terimini insanlar için kullanmak gerektiğinde, çok sakımmlı davranmaktadırlar. Geçmişte genetik açıdan çok farklı ve yerel evrim tarihi karmaşık topluluklar, deri rengi ya da saç tipi gibi dış özelliklerine dayanılarak, aynı ırktan sayılmışlardı. Modern evrimci biyologlar, tipten çok süreçle ilgilidirler; bazı antropologlar, insanları ırklara ayırmanın, yalnızca çok basitleştirilmiş tiplemeler ortaya çıkarmakla kalmayıp, insanların eşit olmadıkları yolundaki temelsiz savları da yüreklendirdiğini ileri sürmektedirler.
Not: Modem insanın ilk atalarının Australopithecus africanus ve A. robustus , "austrolopithecines" adı verilen, günümüzden 5,5-1,5 milyon yıl önce Afrika'da yaşamış bir insan öncesi yaratık cinsine dayandığı ileri sürülmektedir. Australopithecus'lar iki ayak üstüne dik olarak yürüyebiliyorlardı; ama genel görünüşleri şempanzeyi andırıyordu. Homo erectus türünün bir üyesi olan Pekin insanı. Doğu Asya yakınlarında, günümüzden 500 000-250 000 yıl önce yaşıyordu ve büyük bir olasılıkla taş aletler ve ateşi kullanıyordu. Genellikle ilk Homo sapiens'lerden olduğu kabul edilen Steinheim insanı, Avrupa'da günümüzden 200 000 yıl önce yaşamaktaydı; Neanderthal insanı, yani Homo sapiens neanderthalensis , Avrupa, Asya ve Afrika'da günümüzden 100 000-40 000 yıl önce yaşamıştır; atalarıyla karşılaştırıldığında, oldukça yüksek bir zekâsı olduğu düşünülmektedir. Kromanyon insanının (Homo sapiens sapiens), fosilleri Avrupa'da birçok yerleşme bölgesinde bulunmuştur. Günümüzden 40 000 yıl önce ortaya çıkan, bu anatomi açısından modem insan, taş ve kemikten alet yapımı, resim, oymacılık ve avcılığın yanı sıra, doğum ve ölüm gibi durumlarda yapılan ayin törenlerini içeren bir kültür geliştirmiştir.
ANTROPOLOJİNİN TARİHİ
Antropolojiye benzer çalışmaların kökeninin, Mısır, Mezopotamya, Çin, Hindistan, Orta Amerika gibi eski uygarlıklara, çiftçi ya da göçebe topluluklar olarak çevrede yaşayan ve imparatorluk tarafından egemenlik altına alınıp yönetilen insanların bulunduğu dönemlere kadar dayandığı kuşku götürmez: Eski Yunanlılar ve Romalılar döneminde, uygarlığın sınırlarında yaşayan "ilkel" insanlarla ilgili ciddi gözlemlerin kayıtları tutulmuştur. Batı antropolojisinin tarihiyse, doğrudan doğruya Aydınlanma dönemi Avrupa düşüncesine ve felsefeci eğitimcilere, özellikle de, uzak insanlar konusunda, linsanın yapısı,uygarlık ve toplum konusunda düşünmek için parçalar halinde raporlardan yararlanan Jean-Jacques Rousseau'ya dayanır.
Avrupa'nın Yeni Dünya'ya doğru genişlemesi de, günümüzde hâlâ antropoloji klasikleri arasında yer alan kapsamlı raporlar yazılmasını sağlamıştır. Meksika'nın İspanyollar tarafından sömürgeleştirilmesi, korkunç bir yıkımın yanı sıra, Aztek kültürüyle ilgili görkemli etnografya bilgileri de sağlamıştır. Kuzey Amerika'daki ilk cizvit rahipleri de Kızılderili kültürü konusunda zengin kayıtlar tutmuşlardır. "Bilinmeyen dünya"da Avrupalı nüfus arttıkça, yabancı insanlar ve gelenekleriyle ilgili kayıtlar (gezginler, ama özellikle de misyonerler tarafından üretilmişlerdir) da, zaman içinde artmıştır.
Antropoloji kuramının gelişmesi: XIX. yy'ın ikinci yarısında, "ilkel" diye adlandırılan insanlarla ilgili bilgiler yığını bir ölçüde toplum felsefesindeki ve biyolojideki geniş kuramlar sayesinde, karşılaştırmalı kuramsal şemalar halinde birleştirilmeye başlandı. Ana tema evrimdi: İnsan kültürünün gelişmesini, başlangıçtaki ilkel karmaşıklıkta "vahşi" durumundan, "barbarlık" sürecinden geçerek, evrim yoluyla "uygarlığa" ulaşması biçiminde yeniden yapılandırılması.
Evlenme kayıtlarını ve aile geleneklerini açıklamak ve tek bir evrim çizgisine dönüştürmek için, oldukça kurgusal şemalar geliştirildi. Bu kurgular arasında, çarpıcı düşünce biçimi ve parlak yorumlarıyla E.B. Tylor'ın, karşılaştırmalı araştırmalarıyla İngiliz hukukçusu Sir Henry Maine'in (1822-88) ve eski Yunanlılar ile Romalılar konusundaki derinlemesine çözümlemeleriyle Fransız Fustel de Coulanges'ın geliştirdikleri sayılabilir. ABD'de de Lewis Henry Morgan, akrabalık ve aile konularındaki karşılaştırmalı araştırmalarıyla XX. yy'ın temellerini attı.
XIX. yy'ın bitişiyle üç gelişme (İngiltere'de, ABD'de ye kıta Avrupası'nda) sonraki gelişmeleri yönlendirdi Ingiltere'deki gelişme, W.H.R. Rivers'ın Güney Büyük Okyanus konusunda akrabalık, aile ve evlilik sistemlerini inceleyen, öncü çalışması oldu. Bu çalışma, bir tür karşılaştırmalı toplumbilim çalışmasıydı. ABD'deki gelişme, Franz Boas'ın Eskimolar arasında yaptığı, kültür, dil ve biolojiyi kapsayan kalıplar oluşturduğu çalışmasıdır. Fransa'da da Emile Durkheim, Marcel Mauss ve öbür meslektaşları, sınırdaki kabilelerden gelen raporları, toplumsal yapı ile insanın din ve ayin törenleriyle yarattığı düşünce dünyası arasındaki karşılıklı ilişkileri yorumlamakta kullanmışlardır.
Not: Franz Boas'ın, Eskimo ve Kızılderili topluluklarıyla ilgili etnografya incelemeleri, antropologlara, bilimsel yöntemler geliştirmeleri konusunda esin kaynağı olmuştur.
Fransız antropologu Claude Lévi-Strauss, antropolojiye, dil bilim yöntemi yapısalcılığın, çözümleyici yaklaşımını getirmiştir.
İngiltere'de sosyal antropoloji: İngiltere'de A.R. Radcliffe-Brown, Rivers'ın evlilik ve akrabalık konularındaki görüşlerini, Durkheim'ın ayin törenleri konusundaki görüşleriyle birleştirdi. Önemli bireşim çalışması, toplumun sistemli bütünleşmesini ve bu bütünlüğün sağlanmasında ayin törenlerinin işlevini vurguladı. Bilimsel karşılaştırmalı toplumbilim görüşü ve başarılı öğretmenliği, kurama dayalı araştırmalar yapan bir araştırmacı kuşağının yetişmesini sağladı.
İngiliz antropolojisini etkileyen ikinci güç, Bronislaw Malinowski'nin yapıtı oldu. Polonyalı bilim adamı Malinowski, Trobriand adalarında ( Papua Yeni Cine) çok çekici bir üslupla, değerli bir alan çalışması yapmıştı. Bireylerin gereksinmeleri üstünde duran Malinowski'nin işlevselciliği ile grupların katılmasını vurgulayan A. R. Radcliffe- Brown'ın çalışmaları, Afrika'daki kabile toplumlarım titiz bir alan çalışması ve toplumbilimsel iç görülerle belgeleyen bir antropologlar kuşağı (özellikle . E.E. Evans-Pritchard ve Meyer Fortes) tarafından birleştirildi.
ABD okulu: ABD'de Boas, Columbia Üniversitesi'nde Antropoloji bölümünü kurdu ve Ruth Benedict, A.L. Kroeber, Ralph Linton, Robert Lowie, Margaret Mead, Edward Sapir gibi, ABD antropolojisinin öncülerinin yetişmelerini ya da esinlenmelerini sağladı. Söz konusu antropologların farklı biçimlerde geliştirdikleri kültürel antropoloji, kültürün insan davranışlarının incelenmesindeki ağırlıklı önemi üstünde durdu; ruh bilimle ve dilbilimle arasındaki sınırları ortaya koymaya çalıştı. Bu bakış açısı 1950 yıllarında ABD'de antropolojiye egemen oldu. 1940ve 1950yıllarında ABD'de antropoloji, psikanaliz kuramından da etkilendi. Antropologlar, kültürün biçimlendirmiş olduğu çocukluk deneyimleri, yetişkin kişiliği ve kültürel inanç ile gelenekler arasındaki ilişkilerle ilgilenmeye başladılar. ABD'nin antropoloji bilimine önemli bir katkısı da, dünya çapında yüzlerce toplulukla ilgili bilgilerin derlenmesi oldu. Bu bilgiler toplumların örgütlenme biçimleri, geçinme biçimleri, dinsel düşünce ve uygulamalar, vb. gelenekler arasındaki istatistiksel ilişkileri deneylemek için kullanıldı. "Karşılaştırmalı yöntem" diye adlandırılan bu yöntemin ilk kullanıcısı, İngiliz antropologu E.B. Tylor'dır.
Yeni gelişmeler: İngiliz okulundaki sosyal antropoloji ile ABD okulundaki kültürel antropoloji arasındaki boşluk, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, bir ölçüde de olsa doldurulmuştur. Gün geçtikçe artan sayıda alan araştırması ve incelemesi için, dünyanın her yanında serbestçe dolaşan bir uluslararası antropologlar topluluğu ortaya çıkmıştır.
Edmund Leach, Victor Turner ve Mary Douglas gibi İngiliz okulundan antropologların, Clifford Geertz ve David Schneider gibi ABD okulundan antropologların çalışmaları sonucunda, anlam ve simgecilikle ilgili ortak görüş, modern antropolojinin birleştirici teması olmuştur. Fransız antropologu Claude Lévi-Strauss, zihnin yapısının. kültür biçimleri içinde nasıl oluştuğunu açıklayan parlak kuramlar geliştirmiştir. Antropoloji de, Üçüncü Dünya ülkelerinde de gelişmesi sayesinde, daha uluslararası duruma gelmiştir. Hintli, Nijeryalı, Meksikalı, Brezilyalı, EndonezyalI, vb. antropologlar, bu bilim dalına önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Modern antropoloji kuramının öğeleri, kolayca açıklanamayacak kadar çok ve çeşitlidir. Bunlardan bazıları ilk antropologlar tarafından incelenmiş kabile dünyasındaki değişikliklerden etkilenmişlerdir: Üçüncü Dünya'nın sömürgelikten kurtulması; kabile insanlarının köylü, işçi ve kentliye dönüşmeleri ve gelişme süreçleri. Kültürün evrimsel yönden ele alınması, çevre sistemine kültürel uygulanmayla ilgili, kültürün biyolojiyle karşılıklı etkileşmesiyle ilgili ve insanın toplum örgütünün insan olmayan primatlarla ilgili yeni bulguların ışığında değerlendirilmesine yönelik çalışmalar da, daha karmaşık biçimde yeniden ortaya çıkmıştır. Boas'ın çizgisini sürdüren ABD'li antropologlar, dil ile kültür arasındaki ilişkileri -özellikle 1960 yıllarında ortaya çıkan ve kültürün yapısının bir bilgi sistemi olarak haritasını çıkartmaya çalışan kognitif antropolojinin ortaya çıkmasıyla- araştırmayı sürdürmüşlerdir.
Antropologlar gün geçtikçe artan bir biçimde, öbür toplum bilimleriyle ve toplum kuramının geçtiğimiz yıllardaki klasik sorunlarıyla da ilgilenmişlerdir. Sözgelimi "üretimin kapitalizm öncesi biçimleri" konusundaki marksçı düşüncelerin ciddi bir uygulaması, antropolojiyi toplum kuramının sürmekte olan tartışmalarının içine sokmuştur. Bir başka gelişme,antropolbgların inceledikleri topluluklar üstündeki etkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve antropoloji ile sömürgecilik arasındaki bağların araştırılması olmuştur. Bu gelişme, Batılı bilim adamları ile Üçüncü Dünya toplumları arasındaki ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi yolunda bir eleştiriyi de birlikte getirmiştir.