Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Birinci ve İkinci Meşrutiyet

  • Okunma : 531

BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET, Hükümdarların mutlak yetkilerinin anayasa ve meclisle sınırlandırıldığı yönetim biçimine “meşrutiyet” denir. Osmanlı Devleti anayasalı ve meclisli yönetim düzenini 1876’da I. Meşrutiyet ve 1908’de II. Meşrutiyet dönemlerinde benimsemiştir.

Birinci Meşrutiyet

Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda büyük bir ekonomik ve siyasal bunalıma girmişti. 17. yüzyıldan beri toprak kaybeden imparatorluğun gelirleri giderlerini karşılayamıyordu. Avrupa devletleriyle imzaladığı serbest ticaret antlaşmalarıyla, Avrupa’dan satın alman malların gümrük vergileri son derece azaltılmıştı. Ülke pazarlarını dolduran Avrupa malları daha ucuz olduğu için, bu durum yerli sanayinin de gerilemesine neden olmuştu.

Osmanlı padişahlarının ve zenginlerin gösterişli yaşamları için gereken para ile art arda girişilen savaşların yol açtığı harcamalar, ancak yabancı bankalardan ve devletlerden borç alınarak karşılanabiliyordu.

Bu ekonomik sıkıntıların yanı sıra özellikle 1789 Fransız Devrimi’nden sonra hızla yayılan özgürlükçü düşünceler ve ulusçuluk akımı, bütün çokuluslu devletler gibi Osmanlılar’ı da sarsmıştı. Çeşitli halkların yaşadığı Balkanlar’da 19. yüzyılda birçok ayaklanma çıktı. Türk kökenli olmayan halklar bağımsızlık mücadelesine giriştiler. Birbirleriyle çıkar çatışması içinde olan Avrupa devletleri ile Çarlık Rusya’sı da Balkanlar’da ve Ortadoğu’ da söz sahibi olmak için bu ayaklanmaları destekliyor, Osmanlı İmparatorluğu’nun içişlerine karışarak bazı reformların yapılması için baskı yapıyorlardı.

19. yüzyılın ilk yarısında, Tanzimat döneminde başlayan, Islahat Fermanı’yla süren, batılılaşma adı verilen ve Avrupa ülkelerine benzemek için yapılan reformları bazı aydınlarla devlet adamları da destekliyordu (bak. Islahat FermanI; Tanzimat).

Aralarında Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi aydınların da yer aldığı Yeni Osmanlılar adı verilen grup, Avrupa ülkelerinin çoğunda benimsenen anayasal kralhk ya da meşrutiyet idaresini Osmanlılar’ın da benimsemesini istiyordu.

1876’ya gelindiğinde Osmanlı Devleti dış borçlarım ve faizlerini ödeyemeyecek durumda olduğunu açıkladı. Bu bunalım sırasında Midhat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876’da Abdülaziz’i tahttan indirdiler; yerine V. Murad’ı geçirdiler. Ne var ki, yeni padişahın şehzadeliği dönemindeki kapalı yaşamı ruhsal dengesini bozmuştu. Abdülaziz’in ölümü (bak. AbdÜLAZİz) ve ardından gelişen olaylar yeni padişahın ruhsal bunalımını yoğunlaştırdı. Bunun üzerine anayasayı hazırlayarak meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren II. Abdülhamid tahta geçirildi.

Bu sırada Bosna-Hersek isyanları Bulgaristan ve Sırbistan’a sıçramış, Çarlık Rusya’sı Osmanlılar’a isteklerinin hemen yerine getirilmesini isteyen bir ültimatom vermişti. Yeni bir savaşın çıkmasından endişelenen öbür Avrupa ülkeleri, Balkan sorunlarını tartışmak ve gerekli gördükleri yenileşme programını hazırlamak üzere İstanbul’da bir konferansta bir araya geldiler. 23 Aralık 1876’da konferansın toplandığı gün II. Abdülhamid anayasayı (Kanun-ı Esasi) açıklayarak meşrutiyeti ilan etti.

Ne var ki, 1876 Anayasası’nda egemenlik hiçbir kısıtlama olmaksızın padişahındı. Yürütme yetkisine tümüyle sahip olan padişah, sadrazam ve vekilleri istediği gibi atayıp, görevden alabiliyordu. Vekillerin meclise karşı hiçbir sorumluluğu yoktu. Padişah ayrıca yabancı devletlerle antlaşma imzalamak, savaş ve barış ilan etmek, ordu ve donanmaya komuta etmek, yasaları uygulamak, resmi dairelerin çalışmalarını düzenlemek gibi yetkilere de sahipti. Padişah bunlara ek olarak meclisin çalışmalarını kısaltıp, uzatmaya; gerektiğinde yeniden seçilmek üzere kapatmaya da yetkiliydi. Ayrıca “kamu yararı için” gerekli gördüğü kişileri sürgüne gönderme yetkisine de sahipti.

Yeni anayasaya göre âyan (toplumun ileri gelenleri) ve milletvekili (mebus) meclisleri Genel Meclis’i oluşturuyordu. Âyan Meclisi’nin başkan ve üyeleri doğrudan padişah tarafından yaşamlarının sonuna kadar görevde kalmak üzere atanıyordu. Milletvekilleri ise her 50 bin Osmanlı yurttaşına bir kişi düşmek üzere seçimle göreve geliyordu. Genel Meclis padişahın buyruğuyla kasımda açılıyor, mart başında çalışmalarını bitiriyordu. Her iki meclis de, öbürü açık olmadığı zaman toplanamamaktaydı.

Genel Meclis kuramsal olarak yasama yetkisini kullanmakla yükümlüydü. Ama yasa önerisinde bulunmak ve bu öneriyi tartışma hakkı padişahın iznine bağlıydı. Anayasaya göre tüm yasaların meclislerden geçmesi zorunluydu. Ama padişahın onaylamadığı yasalar yürürlüğe giremiyordu. Ayrıca padişah, meclislerin açık olmadığı zaman, devleti ve kamu düzenini korumak amacıyla, anayasa hükümlerine uygun olma koşuluyla yasa çıkarabilme hakkına da sahipti. Kısaca, 1876 Anayasası padişahın yetkilerini gerçek anlamda sınırlamıyordu.

II. Abdülhamid iç ve dış baskılar yüzünden anayasayı hazırlatarak meşrutiyeti ilan etmiş ve Midhat Paşa’yı sadrazam yapmıştı; ama durumdan pek memnun değildi. İlk işi, tedirgin olduğu Midhat Paşa’yı 1877 Şubat’ında Malta’ya sürmek oldu. Ardından çıkan Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek 1878 Ha-ziran’ında ilk milletvekili meclisini dağıttı. Ocak 1878’de seçimleri yaptırarak ikinci kez bu meclisi topladıysa da yoğunlaşan eleştiriler üzerine 13 Şubat 1878’de meclisi yeniden kapatarak, seçimleri süresiz erteledi; ama Âyan Meclisi’ne dokunmadı (bak. ABDÜLHAMİD II). Böylece I. Meşrutiyet sona eriyordu.

Abdülhamid ülkede söz, yazı ve toplanma özgürlüklerini kaldırdı. Baskı rejimini sürdürebilmek için meşrutiyetten ve yenileşmeden yana olanların üzerinde yoğun baskılar başladı. İmparatorluğun sınırlarını Batı Avrupa'dan gelecek her türlü düşünceye karşı elinden geldiğince kapatmaya çalıştı. Bu arada Midhat Paşa’yı çağırarak önce Suriye, ardından İzmir valiliklerine atadıktan sonra, Abdülaziz’ in ölümünden sorumlu tutarak kurdurduğu özel mahkemede ölüme mahkûm ettirdi. Midhat Paşa’nın yaşamı yabancı elçiliklerin araya girmesiyle kurtulduysa da, daha sonra sürüldüğü Mekke yakınlarındaki Taif’te öldürüldü.

İkinci Meşrutiyet

II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimi altında, meşrutiyet yönetiminin kurulmasından yana olanlar ve özellikle yüksekokul öğrencileri, tüm polis baskısına karşın gizli gizli çalışmaya başladılar. Jön Türk adı verilen aydınlar yurt-dışında çıkardıkları yayınlarda da II. Abdülhamid’e karşı mücadeleye giriştiler (bak. JÖN Türkler). 1905 sonrasında Jön Türk hareketi askeri çevreleri de etkisine aldı. Kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti 1908’de Abdülhamid’i tahttan çekilmeye zorlayarak meşrutiyeti yeniden kurmak amacıyla eylemlere başladı (bak. İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ).

İlk hareketi Yüzbaşı Resneli Niyazi Bey başlattı. Taburu ile Manastır dolaylarında dağa çıkarak II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimine karşı mücadele edeceğini açıkladı. Onu Binbaşı Enver Bey (Enver Paşa) izledi. Ardından İttihat ve Terakki önde gelenleri 23 Temmuz 1908 sabahı Selanik hükümet konağım işgal ettiler. Ayaklanmanın tüm ülkeye yayılacağından çekinen II. Abdülhamid, aynı gün II. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı.

Yapılan seçimlerle oluşan meclis 17 Aralık 1908’de padişahın nutkuyla açıldı. Ama II. Meşrutiyet dinci çevrelerle, İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtlarının İstanbul’da ayaklanmasıyla kesintiye uğradı. 31 Mart Olayı olarak anılan bu ayaklanma, Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun 24 Nisan 1909’da İstanbul’a girmesiyle bastırılabildi. 27 Nisan’da yeniden toplanabilen meclis II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine ve yerine V. Mehmed Reşad’ın geçirilmesine karar verdi. Bundan sonra meclis yoğun bir yasama çalışmasına girerek II. Meşrutiyet’in siyasal ve hukuksal yapısını belirleyen 1876 Anayasası’ndaki değişiklikleri gerçekleştirdi.

Yapılan değişikliklerin en önemlisi padişahın yürütme yetkisinin sınırlandırılmasıydı. Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) uygulamalarından meclise karşı sorumluydu. Ayrıca meclis hükümeti denetleyebilecekti. Mecliste açılan bir soru sonucunda oyçokluğu ile güvenoyu alamayan vekil düşmekteydi. Eğer güvenoyunu vekiller heyetinin başkanı alamazsa, o zaman hükümet düşüyordu.

Meclisin yasama gücü de artırılmıştı. Yeni yasa önermeye artık vekiller heyetinin yanı sıra her iki meclis de yetkili kılınmıştı. 1876 Anayasası’na göre meclis başkanını ve iki yardımcısını padişah seçerken, yapılan değişiklikle meclis kendi yöneticilerini seçme hakkını kazandı. Padişahın gene meclisi kapatma yetkisi vardı; ama yapılan değişiklikler kapatmayı hem koşullara bağlamıştı, hem de üç ay içinde yeni seçimlerin yapılmasını zorunlu kılmıştı. Barış, savaş, Osmanlı yurttaşlarının temel hak ve özgürlükleri gibi bazı alanlardaki kararları meclisin onaylaması gerekiyordu.

II. Meşrutiyet dönemi İttihat ve Terakki’nin yönetiminde geçti. İç politikada Osmanlıcılık yerine Türkçülük temel alındı (bak. Türkçülük). Bu dönemde, Osmanlı Devleti ekonomisinde ve dış siyasetinde Almanya’ya büyük ölçüde bağımlı oldu.

10 yıl süren ve 21 Aralık 1918’de sona eren II. Meşrutiyet döneminde Osmanlılar üç savaşa girdiler; Trablusgarp, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı. Yenilgi ve büyük toprak kayıplarıyla çıkılan bu savaşların ardından Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden silindi.