Carl Jung
(1875-1961). Cari Jung ünlü bir İsviçreli psikiyatrist ve psikologdur. Çağdaş psikiyatriye önemli katkılarda bulunan Jung, İsviçre’de Kesswil’de doğdu. Babası papazdı. Yalnız bir çocukluk geçirirken, gördüğü düşlerden etkilenir, kafasında bir sürü soru canlanırdı. Bilim, özellikle eskiçağ insanları ve din Jung’un büyük ölçüde ilgisini çekiyordu. Hem gözleme dayanan, hem de ruhsal nitelikteki olayları incelemeye yöneldi.
Jung, Basel Üniversitesi’nde tıp öğrenimi görerek 1900’de bu okulu bitirdi. Başlangıçta, o dönemde önemi anlaşılmamış olan psikiyatriye ilgi duymuyordu. Ne var ki, bu konuda okuduğu bir kitap onda büyük bir heyecan ve merak uyandırdı. Zürich yakınlarındaki bir akıl hastanesinde görev alarak, akıl hastalıklarının nedenlerini çözmeye ve bir akıl hastasının zihninde neler olup bittiğini anlamaya çalıştı.
Jung 1907’de AvusturyalI psikiyatrist Sigmund Freud ile tanıştı. Ortak birçok yönleri olduğu için kısa süre içinde yakın arkadaş oldular. Jung, Freud’un psikanaliz kuramının izleyicisi oldu. Ama akıl hastalıklarının nedeni konusunda tümüyle aynı görüşte değildi. Freud, her şeyi erken çocukluk dönemindeki çatışmalara ve cinselliğe bağlarken, Jung hastalık anındaki çatışmaların çözümlenmesinin yararı üzerinde duruyordu. Freud ile Jung’un görüşleri “bilinçaltı” konusunda birleşiyordu. Bilinçaltı, yasaklanmış yaşantıların, anı ve özlemlerin bütünüydü. Psikanalizin amacı bütün bilinçaltı düşünceleri bilince çıkarmaktı. Hasta, bastırdığı bu düşüncelerin bilincine vardığında iyileşmeye başlayabilirdi. Jung bilinçaltını, insanın kendi bilinçaltıyla, atalarından ona kalan bilinçaltını (ortak bilinçaltı) kapsayacak biçimde tanımladı. Kolektif bilinçaltı da denen ortak bilinçaltı, insanların çağlar boyu yaşadığı doğum, beslenme, eş bulma, ölüm gibi evrensel sürekliliği olan olayları kapsıyordu.
Freud ile Jung arasında görüş ayrılığı çıktıktan sonra Jung’un ileri sürdüğü düşünceler analitik psikoloji dalının kurulmasına yol açtı. İnsanları önce içe ya da dışa dönük olmalarına göre ikiye ayıran Jung düşünce, duygu, duyu ve sezi olmak üzere kişiliği oluşturan dört öğeden söz eder. Zihinsel bir işlev olan düşünce insanın kendini, doğayı ve çevresini anlamasını sağlar. Duygularıyla sevinci, kederi, korkuyu yaşar. Duyularıyla dokunur, görür, işitir. Sezi yoluyla daha üstün değerlere erişir. Her insanda bu dört öğe farklı ağırlıklarda ortaya çıkar ve kişiliğinin oluşmasında rol oynar.
Çok gezen, çok okuyan ve psikolojinin yanı sıra çeşitli konularda yazılar yazan Jung yalnızca psikologları değil, çağımızın sanatçılarını, yazarlarını ve tarihçilerini de derinden etkilemiştir.