Cenab Şahabeddin
(1870-1934), Edebiyat-ı Cedide Akımı’nın Tevfik Fikret’ten sonra en ünlü şairidir. Manastır’da doğan Cenab Şahabeddin, babası Binbaşı Osman Şahabeddin Bey Plevne Savunması’nda şehit düşünce annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Babası gibi asker olmak istediğinden öğrenimini askeri okullarda sürdürerek 1880’de Gülhane Askeri Rüştiyesi’ni, 1889’da Askeri Tıbbiye’yi bitirdi ve hekim yüzbaşı oldu. Başarılı bir öğrenci olduğundan uzmanlık eğitimi için Paris’e gönderilerek burada dört yıl deri hastalıkları konusunda çalışma yapması sağlandı. Yurda dönüşünden sonra Karantina İdaresi’nde, Mersin’de, Rodos’ta ve Cidde’de hekimlik yaptı. Ama Cenab Şahabeddin’in amacı, genç yaşlardan beri ilgi duyduğu edebiyatla ve özellikle de şiirle uğraşmaktı. Son görevi sıhhiye müfettişliğinden 1914’te kendi isteğiyle emekli oldu. Daha sonraki yıllarda Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nde çeviri, batı ve Osmanlı edebiyatı dersleri verdi. 1918’de gazeteci yazar Süleyman Nazif ile birlikte Hadisat gazetesini çıkardı.
Önceleri yenilik yanlısı olan Cenab Şahabeddin daha sonra dilde, edebiyatta eskiyi sürdüren bir tavır almış, siyasal alanda da tutuculuğu benimsemişti. Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşı’na karşı olumsuz tutum unu gösteren yazılarını Peyam-ı Sabah gazetesinde yayımlıyordu. Öğrencileri bu tutumuna tepki gösterince 1921’de okulu bırakmak zorunda kaldı. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştıktan sonra tutumunu değiştirdiğini gösteren yazılar yazdıysa da inandırıcı olamadı. Bundan sonra siyasetten uzak, yalnız bir yaşam sürdürdü. Fransızca, Arapça, Farsça bilen ve yabancı dil öğrenmeyi bir tutku haline getiren Cenab Şahabeddin yaşamının bu döneminde Almanca, İtalyanca ve İngilizce de öğrendi. Türkçe sözlük hazırlığı beyin kanamasından ölmesiyle yarıda kaldı.
Cenab Şahabeddin’in şiire ilgisi tıp öğrencisiyken başlamıştı. O yıllarda şair Muallim Naci ile tanışmış ve şiir sanatının, özellikle de Divan şiirinin inceliklerini öğrenmeye koyulmuştu. 15 yaşındayken şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Daha 17 yaşındayken de ilk ve tek şiir kitabı olan Tâm âfı çıkardı. Bu ilk şiirlerinde olduğu gibi sonraki şiirlerinde de Cenab Şahabeddin için ana tema doğadır ve doğadaki sesleri şiirlerinde yansıtmak gibi ilginç bir amacın peşindedir. Cenab Şahabeddin, Divan şairlerinden esinleniyordu ama, aynı zamanda Fransız sembolist (simgeci) şiirin etkisindeydi. Bütün şiirlerini aruzla yazmasına karşılık^tek bir aruz kalıbına bağlı kalmıyor, her dizede başka kalıplar kullanıyordu. Serbest müstezat denilen bu şiir biçiminin Tevfik Fikret’ten sonra başarılı bir uygulayıcısıydı. 1891’de yayımlanmaya başlayan Servet-i Fünun dergisinin yönetimini 1895’te Tevfik Fikret aldıktan sonra Cenab Şahabeddin de bu derginin yazarlarından biri oldu.
Cenab Şahabeddin, içerik yönünden Türk şiiri için yenilik sayılan tutumunu Edebiyat-ı Cedide topluluğu içinde de sürdürdü ve yazılarıyla savundu. Öte yandan hece veznini küçümseyen, dilde yenileşmeye şiddetle karşı çıkan yazılan da yayımlandı.
Türk şiirinde ilk kez bir Fransız şiir biçimi olan sone’yi kullanan şair olarak da tanınan Cenab Şahabeddin son şiirlerinde yalınlaşmaya özen gösterdi.
Cenab Şahabeddin gezdiği yerlerle ilgili izlenimlerini, Hac Yolunda (1909), Afak-ı Irak (1915), Avrupa Mektupları (1919), makalelerini Evrak-ı Eyyam (1915) adlı kitaplarında topladı. Ayrıca şairin Yalan (1911’de yazıldı, 1913’te oynandı ama basılmadı), Körebe (1917), Küçük Beyler veya Derse Devam Edelim (daha sonra Züppeler adıyla operet oldu) adlı oyunları, Vilyam Şekspiyer (1931) adlı William Shakespeare üzerine bir incelemesi vardır.