Çin Halk Cumhuriyeti
Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın en kalabalık ülkesidir. Yüzölçümü bakımından ise üçüncü gelir. Doğudan batıya yaklaşık 5.000 km, kuzeyden güneye ise yaklaşık 5.500 km uzanır. Sınır komşuları Kuzey Kore, SSCB, Moğolistan, Afganistan, Pakistan, Nepal, Bhutan, Hindistan, Birmanya, Laos ve Vietnam’dır. Çin Denizi (bak. ÇİN DENİZİ) ile 4.345 km kıyısı vardır. Çin 21 yönetim bölgesi ile içlerinde Tibet, Xinjiang (Sinkiang) ve İç Moğolistan’ın da bulunduğu beş özerk bölgeye aynlır. Kuzeydoğudaki yönetim bölgeleriyle birlikte bu özerk bölgelere Dış Çin de denir. Bunlar, düşman saldırılarından korunmak için 2.000 yılı aşkın bir süre önce yapılan Çin Seddi’nin öte yanında yer alırlar. 1949’dan beri yönetimde Çin Komünist Partisi (ÇKP) bulunmaktadır. Bir zamanlar Formoza olarak bilinen Tayvan Adası doğu kıyısı açıklarındadır. Ayrı bir ülke olan Tayvan’a Milliyetçi Çin de denir. Tayvan’ın resmi adı Çin Cumhuriyeti’dir.
Doğal Yapı ve İklim
Kuzey, batı ve güneyindeki çöller ve yüksek dağlar Çin’in çevresinde doğal engeller oluşturur. Doğusundaki Kuzey Çin Ovası ülkenin en geniş düzlüğüdür. Batıda Tibet Yaylası bulunur. Dünyanın en yüksek dağlarıyla çevrili olan bu yaylanın yüksekliği 4.000 metreyi aşar. Tibet’e “dünyanın damı” da denir. Güneyde Himalaya Dağları, kuzeybatıda ise Karanlık Dağlar (Kunlun), Tanrı Dağları (Tien Şan) ve Altay Dağları yer alır. Dünyanın en yüksek noktası olan Everest Tepesi Çin-Nepal sınırındadır. Kunlun ile Altay sıradağları arasında bir zamanlar Çin Türkistanı olarak bilinen Xinjiang (Sinkiang) bölgesi uzanır. Çin’in doğusunda da dağlar ve tepeler vardır, ama burası batı bölgesine göre daha düz bir alandır.
ÇİN HALK CUMHURİYETİ'NE İLİŞKİN BİLGİLER
YÜZÖLÇÜMÜ: 9.572.900 km2.
NÜFUS: 1.064.135.000 (1987).
BAŞKENT: Pekin (Beijing).
YÖNETİM: Bağımsız halk cumhuriyeti.
DOĞAL YAPI: Çin üç ana bölgeye ayrılır. Güneybatısı
yüksek bir yayla, kuzeybatısı geniş havzaların yer al-
dığı dağlık bir bölgedir. Doğusu alçak ovalardan olu-
şur. Doğudan batıya doğru akan Yangtze (Yang-çe)
Irmağı ülkeyi ikiye ayırır.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Tarım. Pirinç, buğday, mısır, mey-
ve, şekerkamışı, soyafasulyesi, domuz, koyun, keçi,
sığır, balık. Madenler: Çinko, bakır, kurşun, kalay,
ungsten, demir cevheri, nikel, boksit, altın.
SANAYİ: Çimento, çelik, yapay gübre, şeker, giyim, sa-
at, bisiklet, dikiş makinesi, televizyon. Dış ülkelere
satılan önem li ürünler: Petrol ve petrol ürünleri, ta-
hıl kırması, dokuma, ipek, çay, işlenmiş besin mad-
deleri.
ÖNEMLİ KENTLER: Şanghay, Pekin, Tianjin (Tiençin),
Shenyang (Şenyang), VVuhan, Kanton (Guangzhou),
Chongqing (Çungking), Harbin, Chengdu (Çengtu),
Xi'an (Sian).
EĞİTİM: Bütün çocuklar altı yıllık temel eğitimden ge-
çer; bunların ancak üçte biri ortaöğrenim görür.
Çin’in ovalarını, dört ırmak ve kolları sular. Kuzeydoğuda, kuzeye doğru akan Songhua (Sungari) Irmağı ile güneye doğru akan Liao Ho (Liao Irmağı) dağlarla çevrili bir düzlükten akarlar. Her ikisi de Tibet’ten doğan Sarı Irmak (Huang He) ile dünyanın üçüncü büyük ırmağı olan Yangtze (Yang-çe), Tianjin’ den (Tiençin) güneyde Şanghay’a uzanan geniş bir ova oluştururlar.
Doğu Çin’in kuzey ve güneyi birbirinden çok farklı iki bölgeye ayrılır. Doğudan batıya uzanan ve Huang He ile Yangtze ırmaklarının havzalarını birbirinden ayıran Qinling (ÇinLinğ) Dağları bu iki bölge arasındaki sınırı çizer. Bu dağlar önemli bir iklim farklılığına da neden olur.
Kuzey Çin’de yazlar yağışlı, kışlar kurak geçer. Kuzeydeki ovada kışlar, aynı enlemde bulunan dünyanın başka bölgelerine göre daha soğuktur. Yılda en az bir ay boyunca sıcaklık donma noktasının altında kalır. Güneye gidildikçe havalar ısınır. Yangtze Vadisi’nde kışlar az yağışlı ve oldukça ılımandır. En güneyde ise havalar bütün yıl boyunca sıcaktır. Haziran-eylül arasında güneyden güneydoğuya esen yaz musonları bol yağmur getirir.
Yüksek dağları, düz ovaları, bataklık deltaları ve bomboş çölleriyle böylesine büyük bir ülkede bitki örtüsü de bölgeden bölgeye çok değişir. Güneyde bambular ve renk renk çiçek açan bitkilerle bezenmiş astropikal ormanlara rastlanır. Kuzeydeki dağlarda ise ladin ve çam yetişir. Doğal bitki örtüsü yoğun yerleşim bölgelerinde zaman içinde yok olmuştur. Dünyanın birçok yerinde anayurdu Çin olan çeşitli çiçekler, bodur ağaçlar, ağaçlar ve süs bitkileri yetiştirilmektedir.
Ayrıca, Çin’de hayvan varlığı da oldukça çeşitlidir. Güneyde kaplan, maymun ve semenderler yaşar. Güneybatıda görülen dev panda, küçük panda ve keçiye benzer bir çeşit antilop olan takin gibi hayvanlara dünyanın başka hiçbir yöresinde rastlanmaz. En güzel sülünlerin bazıları Çin’in batı kesimlerinde yaşar. Ayrıca, tarihöncesi zamanlardan kalma küçük timsahlar dünyada yalnızca Yangtze Havzası’nda bulunur.
Nüfus ve Kentler
Çin’de 1 milyarın üzerinde insan yaşar; bu da dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biridir. Nüfusunun yüzde 94’ünü, aynı kültür ve dili paylaşan Han Çinlileri oluşturur. Bunların çoğu doğudaki verimli alanlarda ve nüfusun yoğun olduğu kentlerde yaşar. Nüfusun kalan yüzde 6’sı, içlerinde Uygurlar, Moğollar, Tibetliler’ in de bulunduğu 50’ye yakın değişik halktan oluşur. “Ulusal azınlıklar” olarak adlandırılan bu halklar kendi dillerini konuşmakta ve kültürlerini sürdürmektedir. Han Çinlileri’nden 20 milyon kadarı Çin dışında, dünyanın çeşitli ülkelerinde, özellikle de Güneydoğu Asya’da yaşar.
Çin’in en büyük kenti olan Şanghay, Yangtze Irmağı’nın ağzında kurulmuştur. Büyük gemiler Yangtze’yi izleyerek Nanjing (Nanking), Wuhan ve Chongqing (Çungking) kentlerine kadar ulaşabilir. Bu üç kentin nüfusu da 2 milyonun üzerindedir. Çin’in ikinci en kalabalık kenti başkent Pekin’dir (Beijing). Pekin Sarı Irmak ovasının kuzey bölümünde kurulmuştur. Kentin güneybatısındaki Tiençin (Tianjin) liman kenti Hai Irmağı kıyısında yer alır. Tiençin Çin’in en büyük üçüncü kenti ve Sarı Irmak ovasının en önemli limanıdır. Güney Çin’deki en önemli liman ise Sikyang Irmaği deltasında bulunan Guangzhou’dur (Kanton).
Çin’in öteki büyük kentleri, yönetim bölgelerinin başkentleri ya da sanayi ve ticaret merkezleri olarak önem kazanmışlardır. Kuzeydoğuda Harbin ve Shenyang (Şenyang), Sichuan (Seçvan) eyaletindeki Chengdu (Çengtu) ile Kunming bunlar arasındadır.
Çin halkının çoğunluğu tarım yapılan küçük kasabalarda ya da köylerde yaşar. Birkaç kilometre arayla kurulmuş olan köyler birbirlerine patikalarla bağlanmıştır. Köyler genellikle çiftçilerin ürünlerini sattıkları pazarların yer aldığı kasabaların çevresindedir.
Çin’deki evlerin yapımında çok çeşitli malzemeler kullanılır. Çiftlik evleri, genellikle, kerpiçten yapılır, çatıları ise otla ya da kiremitlerle örtülür. En güney bölgesinde birçok ev hasır ve bambulardan yapılırken, kuzeydeki kimi çiftçiler ise mağara evlerde yaşarlar. Kentlerde, halk betondan çok katlı bloklardaki küçük dairelerde yaşar. Konut sıkıntısı, çok kalabalık olan Çin’in başlıca sorunlarındandır. Göl, ırmak ve limanlardaki koylarda binlerce dibi düz kayık ve deniz evi, hasır ya da çadır bezinden çatılarıyla, birçok Çinli için barınak işlevi görür.
Kuzey Çin’de kışın ısınmak her zaman büyük bir sorundur. Köy evlerinde üzerlerine yatak serilen tuğladan örülü kerevetler vardır. Bunların altında ateş yakılarak ısınılır. Birçok yerde tezek ve saman yakıt olarak kullanılır.
Çin’in bütün kentlerinde kiremit örtülü, köşeleri yukarıya doğru kıvrık, narin çatıları olan tapmak ve pagodalara rastlanır. Kentlerde yayalarla bisikletliler sürekli bir akış içindedir. Ana caddelerde otobüs, kamyon ve arkalarında yük çeken bisikletler görülür.
Dil ve Din
Çin’de 50’den fazla dil konuşulur. En yaygın dil Han lehçesidir. Ne var ki, bir Hanlı’nın konuştuğu lehçe bir başka bölgede anlaşılamayabilir. Çinliler bölgeler arasındaki lehçe farklarını gidererek iletişimi kolaylaştırmak amacıyla Mândarin dilini “ortak dil” olarak kullanmaya başlamışlardır. Mandarin dili Pekin yöresinde konuşulan Han lehçesidir. Mandarin Çincesi aynı zamanda yazı dilidir.
2.000 yıldan uzun bir süredir Konfüçyüs’ün öğretileri Çin’de en yaygın din olmuştur. İÖ 6. yüzyılda Konfüçyüs tarafından geliştirilen bu dinde komşularla iyi geçinilmesi, ana baba ve aile büyüklerine saygı gösterilmesi öğütlenir. Ailenin önemi vurgulanır. Çin’de yaygın olan öbür önemli dinler Budacılık ve Taoculuk’tur.
Aile Yaşamı
Konfüçyüs’ün öğretilerine uygun olarak Çin’ de geniş aile biçiminde yaşama geleneği vardı. Eskiden büyük dedelerden en küçük torunlara kadar bütün aile bir çatı altında yaşar ve geçimlerini birlikte sağlarlardı. Ailenin başkanı ve kesin yöneticisi ailedeki en yaşlı erkek olurdu.
Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra geniş aile yerini çekirdek aileye bırakmaya başladı. Genç çiftlerin çoğu artık evliliklerinin ailelerince düzenlenmesini istemiyordu. Boşanma ve yeniden evlenme olağan kabul edilmeye başlandı; kadınlar yasa önünde erkeklerle eşit sayıldı.
Yemek, Çin toplumu için yaşamın en büyük zevklerinden biridir. Bıçak ve çatal icat edilmeden önce yüzyıllar boyunca Çinliler yemeklerini çubuklarla yediler. Pekin ördeği, iştah açıcı kokulu otlarla pişirilen domuz eti, kuş yuvası ve köpekbalığı yüzgeci çorbaları ünlü Çin yemeklerindendir. Ama Çinliler’in çoğu pirinç ve sebzeli Çin makarnası ile karnını doyurur. Yemeklerin çoğu uzun saplı, üstü açık ve yuvarlak tavalarda, odun ya da mangal kömürü ateşinde pişirilir.
Tarım ve Sanayi
Çinliler’in çoğunluğu çiftçilikle geçinir. Toprakların ancak yüzde 15’i ekilebilir alanlardır. Ekim yapılabilecek alanları büyütmek için tepeler teraslandırılır. Güney Çin’de aynı tarladan yılda iki, kimi zaman da üç kez ürün alınır.
Tarım Ürünleri. Çin’deki en önemli tarım ürünleri pirinç ve buğdaydır. Pirinç için sıcak bir iklim ve sulak tarlalar, bu nedenle de bol su gerekir. Güney Çin’de bunların her ikisi de bulunur ve hemen hemen bütün düzlüklerde pirinç ekilir. Pirinç su içinde yetiştiği için topraklar küçük havuzları andıran “çeltik tarlalan ” biçimindedir. Çinli çiftçiler yalınayak pirinç fidelerinin dikimini yaptıktan sonra, birkaç hafta süreyle tarlaları su altında bırakırlar. Pirinç tarlaları mandaların çektiği sabanlarla sürülür.
İklimin ılık olduğu güneyde pirincin yanı sıra çay ekimi de yapılır. Dışarı satılan ürünler arasında pamuk, şekerkamışı, tatlı patates, meyve ve sebzeden başka çay da önemli bir yer tutar. Güneydeki çiftçiler, düzlük alanları pirince ayırmak için, öbür ürünleri dağ yamaçlarındaki teraslarda yetiştirirler. Güney Çin’in özelliklerinden biri de dutluklardır. Dut ağaçlarının yaprakları ile ipekböceği beslenir. İpekçilik geleneksel Çin sanayilerinin en önemlilerindendir.
Kuzeyde başlıca ürün buğdaydır. Darı, mısır, soyafasulyesi; meyve ve sebze Kuzey Çin’ in tarım ürünlerindendir. Bazı yerlerde pamuk ve yerfıstığı da yetiştirilir:
Çiftlik hayvanları. Sığıtlarin beslenebilmesi için gerekli topraklar tarım için kullanıldığından, Çinliler çok sığır beslemezler. Çiftçilikte en çok, yararlanılan manda ise yaygın olarak beslenir. İç Moğolistan, Xinjiang (Sinkiang) ve Tibet’teki geniş otlaklar hayvan besiciliğine elverişlidir. Hemen hemen Çin’deki tüm koyun, sığır ve atlar bu bölgelerde yetiştirilir. Çiftçilerin çoğu tavuk, ördek ve domuz beslerler.
Kuraklık ve Seller. Çinli çiftçiler hızla artan nüfusu besleyebilmek için bitmeyen bir savaş vermek zorundadırlar. Yağmurun azı kuraklığa, fazlası ise su taşkınlarına neden olur ve her ikisi de sonunda büyük kıtlıkların yaşanmasına yol açar. Sarı Irmak sık sık taşarak Çin’de görülen en kötü su baskınlarını yaratır. 4.800 km uzunluğunda olan bu ırmak oldukça sığdır ve denize bol bol tortu ve çamur taşır. Suyun akış hızı yavaş olduğu için taşıdığı tortuların çoğu ırmağın dibinde birikir; böylece ırmak yatağı sürekli yükselir. Taşmasıni önlemek için Çinliler ırmak kıyılarına setler yapmışlardır. Ne var ki, suyun gücüyle setler zaman zaman yıkılır ve taşan sular çevreye yayılır. Bu gibi durumlarda milyonlarca köylü topraklarını bırakarak yüzlerce kilometre uzağa kaçmak zorunda kalır. Bu nedenle Sarı Irmak “Çin’in Kederi” olarak anılır. Kuraklık ve su taşkınlarının birlikte görüldüğü 1959-61 arasındaki “Üç Acı Yıl”da çok sayıda insan açlıktan öldü. Çin’de sık sık depremler de görülür. 1976’da Tânğshan (Tangşan) kentini yıkan depremde en az 650 bin kişinin öldüğü sanılmaktadır.
Sanayi. Çin yönetimi sanayinin gelişmesini, ülkenin yoksulluktan kurtulmasını sağlayacak en önemli araçlardan biri olarak görmektedir. Ülkede sanayi 1949’dan bu yana büyük bir gelişme göstermiştir. Ne var ki, batı ile karşılaştırıldığında görece geridir.
Bazı madenler bakımından zengin olan Çin’de her maden yeterince bulunmaz. Kuzeyde geniş kömür yatakları ve çeşitli bölgelerde demir cevheri vardır. Kuzeydoğuda ve ayrıca Wuhan ile Baotou’da büyük demir ve çelik kuruluşları hızla gelişmektedir. Sinkiang’da ve Qinghai bölgesinde petrol bulunmuştur.
Çin’deki her liman kenti aynı zamanda pamuk eğirme ve dokuma, ipekli giyim ve besin işleme gibi hafif sanayilerin merkezidir. Evlerde hasır şapkalar, özenle cilalanmış ağaç eşya, işlemeler ve yelpazeler yapılır.
Tarım ve dokuma ürünleri ile tungsten gibi, çeliğin sertleştirilmesi için alaşıma katılan metaller Çin’in başka ülkelere sattığı ürünler arasındadır. Makineler, bazı hammaddeler ve gübre ise dışarıdan satın alınır.
El Sanatları. Çin çanak çömlek, yeşim, altın, gümüş, mine işi, dokuma ve lake gibi el sanatı ürünleriyle tanınmıştır. Çin çamuru olarak bilinen kaolini kullanarak seramikten çok daha ince çanak çömlek üretimi İÖ 2. yüzyılda, yani Avrupa ülkelerinden yaklaşık 2.000 yıl önce Çin’de gerçekleştirilmiş ve adına Çin porseleni denmiştir. Çin’in yüzyıllardır sürdürdüğü eski el sanatlarından biri de ipek dokumacılığıdır.
Ulaşım. Gelişme göstermekle birlikte, daha çok ırmaklar ile karayollarına dayanan ulaşım yeterli değildir. Demiryoluyla kuzeybatı ve güneybatı Çin’e ulaşmak için çalışmalar sürmektedir. Birçok tren hâlâ buharlı lokomotifle çalışır. SSCB’yi boydan boya geçen TransSibirya Demiryolu’nun bir kolu İrkutsk’tan aşağıya yönelerek Moğolistan üzerinden Pekin’e kadar uzanır. Çin’in kendi ulusal havayolu vardır. Uluslararası havalimanı Pekin’dedir. Köylüler mallarını taşımak için deve, at arabası, yük hayvanı kullanırlar.
Çin’de kıyı taşımacılığı önemlidir. Sarı Deniz kıyılarında ve çoğu liman kentinde yapılan ticaret hemen hemen tümüyle bu tür taşımacılığa dayalıdır.
1930’larda Japonya ile savaş sırasında Çinliler karayolu yapımına önem vermişlerdi. Bunların en ünlüsü güneybatıya doğru, Çin’ deki Kunming’den Birmanya’daki Laşio kentine uzanan Birmanya Yolu’dur. Yönetim Çin sınırlarının ötesine, güneydoğuda Vietnam ile Laos’a kadar uzanan karayolu ve demiryolu yapımına büyük önem vermiştir.
Tarih
Çin uygarlığı, dünyada kesintisiz olarak süren en eski uygarlıklardan biridir. Yaklaşık 5.000 yıldır süren uzun tarihinin önemli bir özelliği de öbür ülkelerden yalıtılmış coğrafi konumudur. Çin dört bir yanından, dış dünya ile ilişkisini sınırlayan doğal engellerle ya da çorak topraklarla çevrilidir. Bunun bir sonucu olarak Çinliler tarih boyunca ülkelerini, Çince’de dünya kültürünün merkezi ya da “Orta Krallık” anlamına gelen, Zhongguo olarak kabul ettiler. Yaklaşık 2.000 yıl önce Çin dünyanın en ileri ülkelerinden biriydi. Çin uygarlığının beşiği San Irmak ile Wei Irmağı’ nın birleşme noktasıydı.
Çin’in İÖ 2953’te başlayan destanlaşmış bir tarihi vardır. O zamandan bu yana, o dönemin büyük hükümdarlarının adları ile onların başarılarına ilişkin öyküler kuşaktan kuşağa geçmiştir. Örneğin., bir takvim yaptığı ve yazıyı icat ettiği söylenen Fu Xi, ağaçtan saban yapan Shen Nong, halka ipekböceği beslemeyi ve dut ağacı yetiştirmeyi öğreten Sarı İmparator Huang Di bunlar arasındadır. Yine Sarı Irmak’ın taşarak tarlaları sular altında bırakmasını önleme yöntemlerini halka öğreten Büyük Yu da bu efsane dönemdendir.
Shang ve Zhou Hanedanları
İÖ 1766’dan 1123’e kadar olan Shang (Şang) hanedanı döneminde Çin yazısı gelişti. (Hanedan aynı aileden gelen hükümdarlar kuşağına denir.) Pek fazla değişmeden günümüze kadar gelen Çin kültür ve geleneklerinin temeli Shang’ların yerini alan Zhou (Çoğ) imparatorları döneminde (İÖ 1122-256) atıldı. Konfüçyüs, Mengzi ve Lao Ze gibi düşünürlerin yetiştiği bu dönemin son zamanları Çin felsefesinin Altın Çağı’dır. Konfüçyüs insanların barış ve uyum içinde nasıl bir arada yaşayabileceklerine ilişkin öğütler veren bir kitap yazmıştır.
Qin Hanedanı
İÖ 221’de Shi Huang Di rakiplerini yenilgiye uğratarak bütün ülkeyi birleştirdi ve Qin hanedanını kurdu. Ülkenin adı da bu hanedandan gelir. Ülkeye herkes için geçerli olan bir yasa, para birimi, karayolu sistemi, ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile yazı dilini kazandıran Shi Çin’i İÖ 221’den 210’a kadar yönetti. Çin Şeddi onun zamanında tamamlandı. Halka eski geleneklerini unutturabilmek için, Konfüçyüsçü bilim adamlarınca yazılan bütün kitapların yok edilmesini buyurdu. Bu zararlı eylem tarihe “kitapların yakılması” olarak geçti.
Shi Huang Di’nin mezarı dünyanın ilgi çekici arkeolojik kalıntılarından biridir. Arkeologlar 1974’te Shaanxi (Şensi) eyaletinin başkenti Xi’an’ın (Sian) yaklaşık 40 km doğusundaki Li Dağı’nda yaptıkları kazılarda mezarı korumakta olan bir ordu buldular. Pişmiş kilden gerçek boyutlarına uygun olarak yapılmış bu orduda zırhlı piyade, okçu, mızrakçı, arabalı asker ve atlıların toplam sayısının 7.000 olduğu sanılmaktadır. Shi Huang Di Çin’in ilk ve en etkin imparatorlarından biri olmakla birlikte hanedanı uzun sürmedi. Oğlu, General Liu Bang’ın önderliğindeki bir ayaklanmada öldürüldü ve general İÖ 206’da Han hanedanını kurdu.
Han Hanedanı
400 yıl boyunca Çin’i yöneten Han hanedanı sırasında Çin tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı. Bugün bile Çinliler kendilerine “Han halkı” derler. İmparatorluk sınırlan, güneybatının ve Mançurya’nın bir bölümünü, kuzeyde ise günümüzde Kore’ye bağlı toprakların bir parçasını içine alacak biçimde genişledi. Çin orduları Batı Asya’ya bağlanan yolların denetimini ele geçirdi. Hazar Denizi’nin kıyısında bulunan krallıklar Çin imparatoruna bazı ayrıcalıklar tanıdı. Çin uygarlığı Hindistan’dan ve Orta Asya’dan gelen dinsel ve sanatsal etkilerle zenginleşti.
Çin toplumu, Han hanedanından başlayarak “bilge görevliler” ya da “mandarin”lerin desteğindeki bir imparator tarafından yönetildi. Bu görevliler toprak sahipleri sınıfı içinden seçilir, Konfüçyüs öğretisine ilişkin zorlu bir sınavdan geçirildikten sonra göreve alınırlardı.
Sui Hanedanı
İS 221’de Han hanedanının devrilmesinden sonra yaklaşık dört yüzyıl süren karışık bir dönem yaşandı. Bir yandan generaller Çin’e egemen olmak için kendi aralarında savaşırlarken, öbür yandan da Hunlar, Moğollar ve Türkler Orta Asya’dan Kuzey Çin Ovası’na durmadan akınlar düzenliyorlardı. Bu saldırılar sonunda Çinliler’i Yangtze Irmağı’nın güneyine sürmeyi başardılar ve kuzeyde kendi krallıklarını kurdular. Ne var ki, bu krallıklann çoğu zaman içinde Çinlileşti ve İS 589’da Çin tümüyle tek bir hanedanın, Sui hanedanının yönetimi altında yeniden birleşti.
Tang Hanedanı
İS 618’de Li Shimin, Sui hanedanını devirdi. Li Shimin daha çok büyük Tang hanedanının kurucusu İm parator Tai Zong olarak bilinir. Çin imparatorlarının en ünlülerinden biridir. Yaklaşık 300 yıl (İS 618-906) yönetimde kalan Tang hanedanı zamanında Han hanedanından bile daha parlak bir dönem yaşandı. Bu dönemde imparatorluk toprakları genişletildi; değişik ırk, kültür ve dinlerden halklarla ilişkiler kuruldu ve sonradan batılı toplumları şaşkınlığa uğratacak bir yönetim sistemi kuruldu.
Bu dönem, aynı zamanda, sanat ve edebiyatın doruğa ulaştığı, yaratıcı etkinliklerin geliştiği bir dönem oldu. Birçok ülkeden imparatorun Sian yakınlarında Changan’da bulunan sarayına gelen bilim adamı, sanatçı, şair ve müzisyenlerle Sian uygar dünyanın m erkezi durumuna geldi. 2. yüzyılda Han hanedanı döneminde Çin’e giren Buda öğretisinin Çin sanatı ve düşüncesi üzerindeki etkileri giderek arttı. Çin uygarlığı Asya’nın en uzak köşelerine kadar ulaştı. Bu dönemde Japonlar Çin yazı karakterlerini kendi yazı dillerinde kullanmaya başladılar.
Çin’i yöneten en büyük imparatorlardan bazıları Tang hanedanı içinden çıktı. Li Shimin’in yanı sıra, 712-756 arasında hüküm süren Ming Huang hem güçlü bir savaşçı, hem de sanatı geliştiren bir imparator olarak çok önemlidir. Ne var ki, ardından gelenler yetersiz ve yeteneksizdi. Ağır ilerleyen bir çöküş döneminin sonunda, 906’da Tang hanedanı yıkıldı.
Song Hanedanı
Kısa süreli hanedanların birbirlerini izlediği 53 yıllık bir kargaşa döneminin ardından Song hanedanı kuruldu. Bu hanedan 960’tan 1279’a kadar yönetimde kaldı. Bu dönem sanat, felsefe ve edebiyattaki gelişmelerle ünlendi. Ne var ki, siyasal açıdan ülkeye yönelik saldırıların ve toprak kayıplarının yaşandığı sorunlu bir dönem oldu. Kuzey Çin Ovası’nda Moğol krallıkları yeniden kuruldu. 1127’de Song’lar güneye sürüldüler ve Hangzhou’yu yeni başkent yaptılar. Kuşatılmış olmalarına karşın, bu dönemde güzel kentler kurdular ve büyük bir deniz ticaret filosu geliştirdiler.
Moğol İmparatorluğu
Moğol İmparatorluğu’nun yükselişi Song hanedanının çökmesine yol açtı. Moğol Hükümdarı Cengiz Han geniş bir imparatorluğun kurulmasıyla sonuçlanan seferlere girişti. 1212’de Çin topraklarına saldırıya geçti. 15 yıl sonra öldüğünde, Moğol İmparatorluğu’nun sınırları Doğu Avrupa’dan Sarı Deniz’e kadar uzanıyordu. Torunu Kubilay Han Çin’in ilk Moğol imparatoru olarak 1260’ta tahta çıktı. Çin’i bütünüyle ele geçirerek Yuan hanedanını kurdu (1280-1368). Bugünkü Pekin’in yakınlarında bulunan Shantu’yu (Şandu) başkent yaptı.
Batıya Çin’e ilişkin ilk bilgileri veren AvrupalI gezgin Marko Polo Kubilay’ı gelmiş geçmiş en zengin ve güçlü hükümdar olarak tanımlar. Çin için Moğol imparatorlarının yönetiminde geçen ilk 50 yıl barış ve bolluk dönemi olmuştur. Bu yıllar rahiplerin ve tüccarların Çin’den Roma’ya uzanan İpek Yolu’nda hiçbir engellemeyle karşılaşmaksızın, özgürce ve güvenlik içinde yolculuk edebildikleri yıllardı.
Ondan sonra yavaş yavaş Moğollar’ın çöküş dönemi başladı. Barutun icadıyla birlikte Çinliler’in yalnızca ok ve yay kullanan Moğol atlılarından korkuları kalmadı. Kubilay’ın ölümünden sonra ülkeyi yönetenler dürüstlükten ayrıldılar ve rüşvet almaya başladılar. Köylüler açlıktan ölürken, toprak ağaları ve devlet görevlileri zenginleştiler. Sarı Irmak’ın taşmasını önleyen setlerin bakımı önemsenmedi ve büyük su baskınları oldu; ardından ayaklanmalar çıktı. Eski bir Budacı rahip olan Zhu Yuanzhang (Çu Yuan Çang) ayaklanmanın önderi olarak 1368’de Pekin’i ele geçirmeyi başardı. Moğollar Gobi Çölü’ne kaçtılar. Zhu Yuanzhang son Çin hanedanı olan Mingler’in ilk imparatoru oldu.
Ming Hanedanı
Ming hanedanının yönetimi (1368-1644) görkemli başladı. Moğollar’ın askeri yönetim uygulaması kaldırılarak, Çin bir kez daha bilge görevlilerce yönetilmeye başladı. 1405’te İmparator Yonglo başkenti Nanking’den Pekin’e taşıdı. Orada Cennet Tapmağı ile imparatorların yaşadığı Yasak Kent’te saraylar yaptırdı. Bu yapılar çağlar boyunca hayranlık uyandırdı. Sanat etkinlikleri gelişti. Opera ve tiyatro oyunları yaygınlaştı. Coğrafya ve tarih alanında yeni çalışmalar yapıldı.
Bu dönemde Asya ve Avrupa arasındaki karayolu bağlantısı kesildi, ama Çin’den Afrika kıyılarına kadar uzanan 30’un üzerinde ülkeye denizaşırı seferler düzenlendi. Çin’in uluslararası konumu güçlendirildi.
Mançular
15. yüzyılın sonlarında Çin, yeni bir çöküş dönemine girdi. Kıyı halkı Çinli ve Japon korsanların saldırılarından çok tedirgin oldu. Bu yüzden hükümet, halkı çiftliklerini ve evlerini terk ederek iç kesimlerde güvenli yerler aramaları için zorlamak durumunda kaldı. Çin Seddi’nin kuzeyinde göçebe kabileler bir Mançu şefinin önderliğinde birleştiler. Bu şef Mançu hanedanını kurdu ve Shengyang’ı (Şenyang) başkent ilan etti. 16. yüzyılın sonlarında Mançular Çinliler için giderek büyüyen bir tehlike olmaya başladılar. Bu sırada bir Çinli general Mançular’dan Çin’deki bir ayaklanmanın bastırılması için yardım isteğinde bulununca, Mançu imparatoru ordusunu Pekin’e soktu ve savaşmaksızm yönetimi ele geçirdi.
Mançu hanedanı yönetiminin ilk 150 yılında, geçmiş Tang hanedanının parlak dönemlerini yeniden canlandırdı ve Çin’i önceki dönemlerden daha da güçlü ve zengin bir ülke yaptı. Bu hanedanın imparatorlarından Kangxi (Kang Şi; 1661-1722) ile torunu Qian-long (Çien-long; 1736-96) Çin tarihindeki en ünlü imparatorlar arasındadır. Qian-long’un imparatorluk döneminin sonuna doğru, sorunlar birikmeye başlamıştı. Bir kez daha gerileme dönemine giren Çin’de bu gerileme 19. yüzyıl boyunca sürdü. Halk artan vergilerden, düzenbaz ve çıkarcı memurlardan bezmişti. Tarımla uğraşan köylüler işledikleri toprağı toprak sahiplerinden çok yüksek bir kira ödeyerek kiralıyor ve ürün iyi olmasa bile ailelerini aç bırakmak pahasına bu kirayı ödemek zorunda kalıyorlardı. Çin halkı için yaşam çetin ve acımasızdı. Bu durum haydutların ve korsanların saldırılarıyla daha da ağırlaşıyordu. 1850’de Taiping Ayaklanması olarak bilinen büyük bir iç savaş çıktı. Bu savaş 1864’e kadar sürdü ve ülkenin üçte ikisinin yıkımına yol açtı. Savaş sırasında 20 milyon kişinin yaşamını yitirdiği sanılmaktadır.
Avrupa ülkeleri ile Japonya, bu gerileme döneminde Çin’den sınırlarını yabancı tüccarlara ve misyonerlere açması yolunda isteklerde bulunmaya başladılar. 1514’te bir Portekiz gemisinin Guangzhou’ya (Kanton) gitmesi Avrupa-Çin denizyolu ticaretinin başlangıcı olmuştu. İlk dönemden başlayarak Çin ile ticaret yapan yabancı tüccarlar işlerini kendi yasa ve geleneklerine göre yürüttükleri ayrı topluluklar içinde yaşadılar. Örneğin, Portekizlilerin Makao’da bu tür bir yerleşim birimi oluşturmalarına izin verildi; bugün hâlâ bir Portekiz kenti olan Makao, Hong Kong’un 64 km batısında kuruldu. 18. yüzyılın başlarında Doğu Hint Kumpanyası’nin Kanton’da bir ticaret bölgesi kurmasına izin verildi ve kısa sürede Çin’deki tüm dış ticaretin yaklaşık beşte dördü İngiliz tüccarların eline geçti.
19. yüzyılın başlarında sanayileşmiş bulunan İngiliz ekonomisi fabrikalarının ürettikleri mallar için yeni pazarlar aramaya koyulmuştu. İngilizler Çin’den çay ve ipek alıyorlar, ama Çin hükümeti dış ticareti sıkıca denetlediği için, Çin İngiltere’den fazla mal almıyordu. Böylece İngiliz tüccarlar aldıkları çay ve ipliğin bedelini gümüşle ödemek zorunda kalıyorlardı. Ayrıca ticaretlerinin Kanton limanının dışına çıkamayışı da bu tüccarları kızdırıyordu.
Bu sırada, İngiliz tüccarlar Çin’e gizlice afyon sokmanın her bakımdan kazançlı olacağını keşfettiler. O dönemde bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan’daki Bengal bölgesinde afyon üretiliyordu. Çinliler’in uyuşturucuya bağımlılığı arttıkça, tüccarlar ülkeye daha da çok afyon soktular. Çin yönetimi afyon kaçakçılığını önlemeye çalıştıysa da, İngiliz hükümeti yardım etmeyi reddetti. Bu olay iki önemli savaşa yol açtı: Birinci (1839-42) ve İkinci (1856-60) Afyon savaşları. Her iki savaş da Çin için yıkım oldu. Kanton’un yanı sıra, antlaşmalı limanlar denilen başka bazı limanlarda da yabancı tüccarların yaşamasına ve ticaret yapmasına izin veren antlaşmalar imzalandı. Çinliler Hong Kong’u İngilizler’e bıraktılar. Misyonerlerin Çin’in her yerinde dinsel örgütler kurmalarına izin verildi. Afyon ticareti eskisi gibi sürdürüldü.
Çinliler “barbar” olarak niteledikleri Avrupalılar’ı yenebilmek için onların bilgilerinden yararlanmaları gerektiğini düşündüler ve yabancı danışmanlar getirterek silah fabrikaları ve tersaneler kurmaya başladılar. Çağdaş bilim ve tekniği öğrenmeleri için dış ülkelere öğrenciler gönderdiler. Ne var ki, Çin 1894’te Japonya karşısında ağır bir yenilgiye uğrayınca, güçlü Avrupa ülkeleri bu fırsattan yararlanarak Çin topraklarında yeni liman ve deniz üsleri elde ettiler. Ayrıca, demiryolları yapma hakkı istediler ve Çin’i, her Avrupa ülkesinin kendi ticaret haklarına sahip olacağı bölgelere ayırmaya kalkıştılar. Çin, tarihi boyunca ilk kez bu denli onur kırıcı bir durumla karşılaşıyordu. Çinliler’in yabancıların içişlerine karışmalarından doğan rahatsızlıkları giderek arttı. Kuzey Çin’de köylüler arasında “Boxer” (Hak ve Uyum Yumrukları) adlı gizli bir örgüt kuruldu. 1900’de Boxer Ayaklanm asını başlatan örgüt “yabancı şeytanlar”ı ülkeden atmak için eyleme geçti. Mançu İmparatoriçesi Cixi’nin desteğiyle Avrupalı misyonerler ve Hıristiyan Çinliler öldürüldü, yabancı temsilcilikler kuşatıldı. Ama yabancı güçlerin askerleri ayaklanmayı bastırdılar ve Çin yönetimi ağır bir savaş tazminatı ödemek zorunda bırakıldı.
Bu süre içinde birçok Çinli’nin artık Mançular’ın ülkeyi çağdaşlaştıracağına, batılı ülkeler ile Japonya’nın gelişmişlik düzeyine yükseltebileceğine inancı kalmamıştı. Çin’de Mançular’ı yönetimden uzaklaştırarak cumhuriyeti kurmayı amaçlayan milliyetçi bir hareket doğdu. Önderliğini doktor Sun Yatsen’in yaptığı bu hareket 191 l ’de yönetimi ele geçirdi.
1912’de Ulusal Halk Partisi ya da Kuomintang’ı kuran Sun Yat-sen Çin’i birleştirmeyi başaramadı. Savaş ağaları birbirleriyle savaşmaya ve durumları zaten çok kötü olan köylülerin mallarını yağmalamaya başladılar. Çin artık merkezi yönetimden tümüyle yoksun ve her zamankinden daha yoksuldu. Sun Yat-sen SSCB’de yeni kurulan Sovyet hükümetinden yardım istedi.
Sun Yat-sen 1925’te ölünce, Kuomintang’ın yönetimine Çan Kay-Şek (Chiang Kai-shek) geçti (bak. Çan Kay-Şek) ve Çin komünistlerinin yardımıyla savaş ağalarını yendi. Komünistlerin çok güçlendiğini düşünen Çan KayŞek 1927 ilkbaharında gizli polis ve ordu aracılığıyla önde gelen komünistleri ve sendika üyelerini tutuklattı. Kalan komünistler Güney Çin’e, köylüler tarafından destekleneceklerini umdukları kırsal alanlara çekildiler.
Uzun Yürüyüş
Bu dönemde Çin komünistlerinin başında Mao Çe-Tung (Mao Zedung) bulunuyordu (bak. Mao Çe-Tung). Mao, Çin’in kurtuluşunun, köylülerin birleşik gücüyle gerçekleştirilecek bir devrime bağlı olduğuna inanıyordu. Güney Çin’de köylülerden askeri birlikler oluşturdu. Bu birlikler toprak ağalarını kovarak, SSCB’deki gibi yönetimine kendilerinin geçtiği “Sovyet”ler kurdular.
1934’te Çan Kay-Şek’in birlikleri komünistlerin bulunduğu bölgeyi kuşattı. Mao ve yandaşları kuşatmayı yararak Kuzey Çin’deki Shaanxi (Şensi) yönetim bölgesine doğru yürüyüşe geçtiler. Bir yıldan fazla süren bu “Uzun Yürüyüş” Çin tarihinin en dikkat çekici olaylarından biridir. Mao ve arkadaşlarının 100 bin kişiyle başladıkları 9.500 kilometrelik yürüyüş, Shaaım ’de 20 bin kişiyle son buldu. Burada komünist bir yönetim kurarak, hükümete karşı mücadele etmek için uygun zamanı kollamaya başladılar.
Japonya ile Savaş
19. yüzyılın sonlarında Japonya iyi donatılmış ordu ve donanmasıyla güçlü ve zengin bir ülke olmuştu. Asya kıtasına taşan bir imparatorluk kurmak isteyen Japonlar 1931’de Çin’in bir eyaleti olan Mançurya’yı işgal ettiler. Burada kendi denetimlerindeki Mançukoku devletini kurdular. 1937’de Çin’e yeniden saldırıp Pekin’i aldılar. Çan Kay-Şek, Japonlar ve komünistlerle aynı anda savaşmayı göze alamadığı için, Mao’nun Shaanxi’deki ordusuyla birleşmek zorunda kaldı. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Çin-Japon Savaşı da bu büyük savaşın bir parçası oldu ve 1945’te Müttefikler’in Japonya’yı yenmesine kadar sürdü.
Çin Halk Cumhuriyeti
II. Dünya Savaşı’nın sonunda Çin yıkılmış bir ülkeydi. Köylüler 50 yıl boyunca ezilmişlerdi. Yabancı ordular ürünlerini çiğnemiş, çiftliklerini yağmalamıştı. Mao, zengin toprak ağalarının elinden toprakları alıp yoksul köylülere dağıtacağını söylüyordu. Milyonlarca köylü Mao’ya inandı ve komünistlerle birleşti. 1947’de Mao’nun Kızıl Ordu’su ile Kuomintang arasında iç savaş patlak verdi. Komünistler çok geçmeden savaşı kazandı. Çan KayŞek ile yandaşları Tayvan Adası’na çekilmek zorunda kaldı.
1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. İlk iş toprağın paylaştırılması oldu. Toprak ağalarının toprakları köylülere dağıtıldı; kiracılarına kötü ve acımasızca davranmış olan ağalar cezalandırıldı. Yönetim köylüleri, kooperatiflerde birleşmelerinin yararlı olacağına inandırmaya çalıştı. Bu da, tarlalarını ve hayvanlarını birleştirmeleri, işleri de ortaklaşa yürütmeleri anlamına geliyordu.
İkinci görev de sanayinin geliştirilmesi ve modernleştirilmesiydi. Büyük işyerlerine yönetim el koydu. 1952’de Beş Yıllık Plan yürürlüğe girdi. Halk kara ve demiryollarının, fabrikaların, barajların yapımında elbirliğiyle çalıştı. Plan petrol üretiminin üç kat, çelik üretiminin dört kat artmasını sağladı. Böylece, Çin yarım yüzyıllık karmaşa döneminden çıkmaya başladı.
Çin Halk Cumhuriyeti 1951’de Çin’in doğal bir parçası olarak gördüğü Tibet’i aldı; Kore Savaşı’nda (1950-53) Kuzey Kore’yi destekledi. Çin özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya’ daki bağımsızlık isteyen devrimci güçleri destekledi ve yoksul ülkelere yardım etti. Örneğin, Tanzanya’da Tan-Zam Demiryolu’nun yapımına Çinli mühendislerin katkısı oldu. Çinli birlikler, 1962’de Hindistan, 1969’da ise SSCB ile sınır çatışmalarına girdi. Çin kendi nükleer silahlarını ve roketlerini geliştirdi.
1958’de Çin’deki gelişmenin çok yavaş olduğunu düşünen Mao “Büyük Atılım”ı başlattı. Sanayileşme amacından vazgeçilmemekle birlikte, ekonomide ağırlık köylere kaydırıldı. “Komün” denilen, değişik köylerden on binlerce köylünün bir araya toplandığı büyük üretim birimleri kuruldu. Bu birimler tarım ürünleri yetiştirmelerinin yanında kendi sanayilerini kurmaları için de özendirildi. Bu model ilk yıllarda karmaşa ve kaynak harcanmasına neden oldu. Kuraklık ve sellerin yol açtığı üç yıl süren kötü hasat da bu karmaşaya eklenince, açlık baş gösterdi ve ülke çapında büyük zorluklar çekildi.
Mao 1966’da, kapitalist yola dönülmesini önlemek amacıyla “Kültür Devrimi”ni başlattı. Okullar ve üniversiteler kapatıldı; öğretmen ve öğrenciler üretime katkıda bulunmak üzere köylere gönderildiler. Üretimle doğrudan ilişkisi olmayan kafa emeğinin değersiz olduğu düşüncesi yaygınlaştı. “Kızıl Muhafızlar” bu yeni görüşlerin zorbalıkla yaşama geçirilmesine aracı oldular. Bu karışıklık sanayi ve tarımda gerilemeye neden oldu. Karşıt görüşteki komünist gruplar arasındaki yönetim mücadelesi Çin’in bazı kesimlerini iç savaşın eşiğine getirdi. 1968’de Kültür Devrimi’nin amacına ulaştığı açıklandı. İç barış sağlandıkça Çin’in dünyanın geri kalan bölümünden yalıtılmışlığı da yavaş yavaş sona erdi ve 1971’de Birleşmiş Milletler’e katılarak Genel Kurul’da ve Güvenlik Konseyi’nde Tayvan’ın (Milliyetçi Çin) yerini aldı. 1976’da Başbakan Çu Enlay’ın (Zhou Erılai) ve Mao Çe-Tung’ un ölümleriyle birlikte eski önderlik anlayışı sona erdi.
Maocu dönemin sona ermesi büyük değişiklikler getirdi. En güçlüleri Deng Xiaoping olan yeni önderler “sürekli devrimin” sona erdirilmesini istediler. “Dörtly çete” olarak adlandırılan, Mao’nun dul eşi ile üç arkadaşı iktidardan düşürüldü. Deng Xiaoping’in önderliğindeki Çin batıya açıldı; teknoloji, sanayi, inşaat ve ulaştırma alanlarının geliştirilmesi için yardım istedi. Binlerce Çinli bilim ve teknik konularında çalışmak üzere batı ülkelerine ve Japonya’ya gönderildi. Tüketim ve özel girişim konularında batılı ülkelerdeki bazı örnekler benimsenmeye başlandı. 1989’a gelindiğinde Çin’de yeniden toplumsal karışıklıkların başladığı görülmektedir.