Çingeneler
Çingeneler, gerçek yurtları belli olmayan esmer tenli göçebe topluluklardır. İlk olarak 1505’te İrlanda’da, 1514’te de İngiltere’de nüfus kayıtlarına resmen girmişlerdir. Aynı dönemde, Avrupa’nın birçok ülkesinde gezgin çalgıcı ve falcılardan oluşan kimi göçebe toplulukların kayıtlarına rastlanır. Günümüzde dünyanın dört bir yanma yayılmış olan Çingeneler’in büyük bölümü Avrupa’nın güney kesiminde toplanmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Amerika’ya da göç eden Çingeneler yaşadıkları her ülkede değişik adlarla anılırlar.
Bazı Çingeneler kendilerine “Rom ” derler, “Rom ”, Çingenece’de (Romani dili) “erkek” ya da “koca” anlamına gelir. Eski bir Hint dili olan Sanskritçe’yle ilişkisi bulunduğu düşünülen bu dilin sözcük dağarcığında Yunanca, Türkçe ve Farsça sözcükler de vardır. Buna bağlı olarak, Çingeneler’in anayurtlarının Hindistan olduğu sanılmaktadır. Ama kökenleri hâlâ tartışma konusudur. Çingeneler’in de kendi tarihleri ile ilgili hiçbir kayıtları yoktur. Çoğu yaşadıkları ülkenin dilini konuşur, öbürleri ise Çingenece ile yaşadıkları yörede konuşulan dilin karışımı olan bir lehçe kullanırlar. Örneğin, Fransa’dakilerin bir bölümü ve Almanya’daki Çingeneler Romani ve Almanca karışımı bir dil konuşurlar. İngiltere ve Fransa’dakilerin başka bir bölümünün ise İspanyolca ile karışık bir lehçesi vardır.
Çingene sözcüğü yerleşik düzeni olmayan göçebe insanları çağrıştırır. Oysa günümüzde Çingeneler’in çok azı göçebe bir yaşam sürer. Bazıları kendi istekleriyle göçebeliği bırakmış, oturdukları ülkenin yaşam biçimini tümüyle özümsemiş, hatta çingene olmayan insanlarla evlenmişlerdir. Bazıları ise yerleşik bir yaşama geçmeye zorlanmışlardır.
Çingeneler’in büyük bir bölümü gelenek, görenek ve topluluklarının yönetim biçimlerini korumuştur. İlk olarak 19. yüzyılda Avrupa’da, sayıları 10-100 aile arasında değişen Çingene toplulukları şefler seçmeye başladı.
Çingeneler’in kendilerine özgü yasaları vardır. Genellikle yaşadıkları toplumun dinsel inançlarını benimserler. Ne var ki, kutsama, düğün ve ölü gömme törenlerinde kendi gelenek ve törelerini sürdürürler.
Çingeneler eskiden göçebe yaşamlarına uygun işlerde çalışırlardı. Önsezilerinin güçlü olduğuna inanıldığı için kadınlar falcılık yapar, dilenir ya da dans ederdi. Erkekler ise çalgı çalar, kap kacak lehimciliği, hayvan ticareti, hayvan eğiticiliği gibi işlerle uğraşır, bir işten öbürüne kolaylıkla geçebilirlerdi. Göçleri sırasında, artık atlarla çekilen arabalar yerine kamyon ya da karavanlar kullanmaya başladılar. Eski uğraşlarının yerini meyve toplama, asfalt dökme, kullanılmış araba ticareti, sirklerde hayvan bakıcılığı ya da eğiticiliği, hurda maden ve antika eşya alım satımı gibi işler aldı. Birçok Çingene müzik ve dans sanatını zenginleştirecek katkılarda bulundu. Bazı ünlü İspanyol gitaristleri ve flamenko dansçıları Çingene ya da yarı Çingene’dir. Çingeneler sepetçilik, porselen ya da bakır işçiliği gibi el sanatlarında da çok ustadırlar.
Çingeneler’in göçebe yaşamları yerleşik toplumlarınkinden çok farklı olduğu için, yerel halk tarafından sık sık hırsızlık, büyücülük, çocuk kaçırma gibi eylemlerle suçlanmışlar hatta cezalandırılmışlardır. 1554’te İngiltere’de Çingene olduğu söylenen herhangi bir kişinin asılması işten bile değildi. Ne var ki, birçok ülkeden sürülmelerine karşın, Çingeneler bir süre sonra bu ülkelere geri dönmeyi başarırlardı. Hemen hiçbir yerde istenmeyen bu insanlar II. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından büyük bir kıyıma uğratıldılar. Yaklaşık 500 bin Çingene, aşağı ırktan oldukları gerekçesiyle Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’daki Nazi kamplarında yok edildi.
Yarı göçebe, yarı yerleşik bir topluluğun nüfus sayımının doğru bir biçimde yapılması oldukça güçtür. Yapılan tahminlere göre bugün dünyadaki Çingeneler’in sayısı 2-3 milyon dolayındadır.
Müzik ve dansa büyük katkıları olmasına karşın, Çingenece’nin yazılı bir dil olmayışı yüzünden edebiyat yapıtları yoktur.