Claude Monet
(1840-1926). Tüvit ya da benzeri bir kumaş parçasına yakından baktığımızda, dokumanın çeşitli renklerde ipliklerden oluştuğunu görürüz. Belli bir uzaklıktan düz yeşil renkte görülen bir parça, gerçekte mavi, kahverengi, sarı ve hatta turuncu ve kırmızı iplikler içeriyor olabilir. Gözün bu yolla belli bir uzaklıktan küçük renk kırıntılarını birbirine karıştırarak algıladığını fark eden Claude Monet, resimlerinde fırça darbeleriyle oluşturduğu değişik renklerde noktalarla istediği izlenimi uyandıracak renk ve ışık etkisini yaratmayı başardı.
Paris’te doğan Monet dönemin ünlü ressamlarının atölyelerinde çalıştı. Ne var ki, o zamanlar geçerli olan resim kurallarına uymak istemediği için bir süre sonra kendi düşüncesi doğrultusunda resim yapmaya başladı. Bu sırada tanıştığı Auguste Renoir, Alfred Sisley ve Frederic Bazille gibi ressamlarla 1874’te Paris’te açtığı sergide yer alan İzlenim: Gündoğumu (1872) adlı tablosu İzlenimcilik Akımı’na adını kazandırmış oldu. İzlenimci ressamlar nesneler belli anlarda nasıl görünüyorsa, onları öyle resmetmek amacındaydılar. Resimlerini yaptıkları nesnelerin gerçekte nasıl oldukları önemli değildi. Sözgelimi, bazı ağaçlar uzakta oldukları için mavimsi bir renkte görünüyorsa, onları yeşile değil maviye boyadılar.
Monet, ışığın değişik zamanlarda bir nesnenin görünümünü nasıl değiştirdiğini göstermek için aynı temayı günün değişik zamanlarında ve yılın değişik mevsimlerinde işledi. Rouen Katedrali’nin önyüzünün 17 değişik resmini yapmış olması buna örnektir. Monet’nin bir başka özelliği de açık havada resim yapmaya önem vermiş olmasıdır. 16. yüzyıldan beri manzara resimleri yapılmasına karşın bunlar kapalı atölyelerde gerçekleştiriliyordu.
1890’a kadar yaşamı zorluk içinde geçen Monet’nin bu tarihten sonra resimleri beğenilmeye ve kabul görmeye başladı. Bahçesindeki küçük havuzda yetiştirdiği nilüferler ona yeni bir esin kaynağı oldu. 20 yıldan uzun bir süre bu nilüferler bazen puslu, bazen berrak bir atmosfer içinde tuvallerinde yer aldı. Görme duyusunun iyice zayıflamasına karşın neredeyse ölünceye kadar resim yapmayı sürdüren sanatçının ünlü yapıtları arasında Yabani Gelincikler (1873), Saint-Lazare Garı (1877) Giverny’de Saman Balyaları (1884), Nilüfer Havuzu (1899-1906) ve beşi 1986’da Paris’te Musee d’Orsay’a taşman Rouen Katedrali dizisi (1892-94) vardır.