Ekonomi
Ekonomi, insanların yarattığı değerlerin ve ülkelerin zenginliklerinin nasıl ortaya çıktığını; bunların nasıl bölüşüldüğünü inceleyen bir toplum bilimidir.
Fiyatların neden inip çıktığı, neden bazı firmaların ötekilerden daha fazla kâr ettiği, bir hükümetin hangi vergileri toplayacağına nasıl karar verdiği ekonomi alanında ortaya çıkan bazı soru türleridir. Bu soruları yanıtlamaya çalışan ekonomi bilimiyle uğraşan kişilere iktisatçı adı verilir.
Hemen hemen herkes çocukluk döneminden başlayarak her istediği şeye sahip olamayacağını, istekleri arasında bir seçim yapması gerektiğini öğrenir. Benzer bir biçimde çok zengin bir sanat koleksiyoncusu da dünyadaki bütün değerli tabloları satın alamayacağını bilir. İşte iktisatçılar insanların sınırsız olduğunu varsaydıkları isteklerini sınırlı gelirleriyle nasıl karşıladıklarıyla; yaptıkları seçimler için ne kadar çalışmaya ve para harcamaya hazır olduklarıyla ilgilenir.
Ekonomi biliminde insanların satın aldıkları şeyler mallar ve hizmetler olarak iki bölüme ayrılır. Mallar ekmek, araba gibi nesnelerdir. Hizmetler ise bankacılık, sigorta ve televizyon programları gibi hizmetlerdir. Bu mal ve hizmetleri satın alan kişilere tüketici denir.
Mal ve hizmet yaratma süreci üretim olarak adlandırılır. Buğday üreten çiftçi de, öykü yazarı da üretim sürecinde yer alır.
Üretimde kullanılan ve üretim güçleri olarak bilinen üç temel öğe vardır. Üretimin temel öğelerinden biri işgücüdür. İnsanlar işgüçlerini kullanmazlarsa hiçbir üretim olmaz. İkinci ana öğe, doğal üretim gücü olarak da tanımlanan topraktır. Toprak hem tarımsal üretim, hem de kentleşme ve sanayi için gereklidir. Ekonomide toprak kavramı aynı zamanda petrol, madenler ve öteki hammaddeler gibi doğal kaynakları da içerir. Üretimin üçüncü öğesi sermayedir. Sermaye üretimde kullanılan makine, fabrika gibi malvarlıklarını ve üretimi gerçekleştirmek için gerekli olan parayı içerir.
Yalnızca işgüçlerini satarak üretime katkıda bulunanların gelirine “ücret” ya da “maaş”; topraklarını kiraya verenlerin gelirine “rant” ya da “kira”; sermaye sahiplerinin gelirine de “kar” denir. Sermaye sahipleri karlarının bir bölümünü, daha çok üretebilmek için yeni makine ya da fabrika almaya yatırırlar.
Mal ve hizmet üreten firma ya da şirketler sanayi olarak bilinen grup içinde toplanır. Otomobil, giyim, ilaç gibi mal üreten sanayilere yapım sanayileri; bankacılık, turizm gibi hizmet veren sanayilere ise hizm et sanayileri denir.
Mikroekonomi
Ekonomi biliminin mikroekonomi bölümü tüketicilerin ve firmaların davranış biçimlerini inceler. Tüketicilerin gelirlerini var olan mal ve hizmetler arasında nasıl bölüştürdüğünü araştınr. Firmalar hangi malı üreteceklerine karar verirken, tüketicilerin o malı hangi fiyattan, ne kadar istedikleri önemlidir. Bir malın fiyatı düştükçe o mala olan talep artar.
Bunların yanı sıra mikroekonomi ücret farklılıklarını, sendikalar ile hükümetlerin ücretler ve çalışma koşullarını nasıl etkilediğini de açıklamaya çalışır. Mikroekonomi ile ilgilenen iktisatçılar, firmalara ürünlerini olabilecek en düşük maliyetle üretip üretmedikleri ve bunların doğru fiyattan satılıp satılmadıkları konusunda önerilerde bulunabilirler. Bazen de bir firma için kârlılığın artışına yol açan bir davranış, toplumun zararına olabilir. Maliyetini düşürmek için çevre kirliliğine neden olan bir firmanın davranışı buna bir örnektir.
Makroekonomi
Makroekonomi bir ülke ekonomisinin işleyişini bütünüyle ele alır. Ekonomik yaşamda insanlar birbirlerine bağımlı olduğu için bir kişinin harcaması, ötekinin kazancını oluşturur. Buna gelirin dairesel akışı denir. Daha basit bir deyişle, insanlar firmalardan mal ve hizmet satın alırlar; firmalârsa kazandıkları parayla çalışanların ücretlerini öder, öbür üretim araçlarına yatırım yaparak kazançlarını artırmayı amaçlar.
Bir ülkenin ekonomisini açıklayabilmek için, tek tek kişilerin değil, toplumun bütününün gelirini nasıl kazandığına ve harcadığına bakmak gerekir. Örneğin çok sayıda insan yerli üretim yerine, yabancı araba ya da çamaşır makinesi satın alırsa, yerli malı üreten firmaların kârları düşebilir ve fabrikalar kapanabilir. Kazancını yerli sanayiden sağlayan insanlar işsiz kalabilir. Bu durum da öteki sanayileri etkiler. Başka ülkelere daha fazla para ödendiği için, bir bütün olarak ulusun zenginliği azalabilir.
İktisatçılar için bir ülkenin zenginliğinin önemli bir ölçütü ulusal gelirdir. Ulusal gelir, belirli bir dönem boyunca, genellikle bir yıl içinde, üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeridir. Ulusal geliri düşük olan ülkeler a zgelişmiş ülkeler olarak adlandırılırken; ABD, SSCB, İngiltere ve Japonya gibi daha zengin ülkelere gelişmiş ya da sanayileşmiş ülkeler denilmektedir. Bir ülkenin zenginliğinin zaman içinde artmasına iktisadi büyüme denir.
Ekonomi biliminin kapsadığı konulardan biri de devletin ekonomik yaşamdaki rolüdür. Devletler sağlık, eğitim, ulaşım gibi alanlara yatırım yapmak için vergi toplar. Çağdaş devletin görevleri arasında vergi adaletini sağlamak, işsizliği ve enflasyonu önlemek de vardır.
Ekonomik İlişkilerin Gelişimi
Kazançlarını eskiden basit üretim araçları ile sağlayan insanların ekonomik ilişkileri teknolojik yeniliklerle birlikte gelişti. Bütün gereksinimlerini üretmek yerine, daha iyi yapabildikleri ürünleri üretmeye başladılar. Böylece işbölümü sayesinde uzmanlaşma arttı, çeşitli zanaatlar ortaya çıktı, ticaret gelişmeye başladı.
Daha önceleri yalnızca ülke içi gereksinimleri karşılamak için üretim yapan küçük işyerleri, başka ülkeler için de üretim yapan büyük sanayi kuruluşlarına dönüştü.
Toplumların gelişme süreci boyunca her ülkenin kendi içinde olduğu gibi, ülkeler arasında da bir işbölümü düzeni kuruldu. Uluslararası işbölümü de dünya ülkelerini ekonomik bakımdan birbirine bağladı.
Bugün hemen hemen bütün ülkeler birbiriyle ticaret yapar. Uluslararası ticaret ödemelerinde döviz adı verilen yabancı paralar kullanılır. Zengin ve ekonomisi güçlü olan ülkelerin parası öbürlerine göre daha değerlidir.
Ekonomik Bunalımlar
Ekonomik bunalım dendiğinde hemen şu durumlar akla gelir: İşsizlik, ülke kaynaklarının tam olarak kullanılamaması, enflasyon, işyerlerinin kapanması.
20. yüzyılda pek çok ülkeyi etkileyen iki büyük ekonomik bunalım yaşandı. 1929-33 bunalımında başta ABD olmak üzere birçok ülkede fabrikalar ve bankalar kapandı, milyonlarca insan işsiz kaldı. İşsiz kalan kitleler, gelirleri olmadığı için mal ve hizmet talep edemeyince satılamayan mallar fabrikaların zarar etmesine ve kapanmasına yol açtı. 1979- 83 arasında da yüksek petrol fiyatlarının sanayileşmiş ülkelerde yaşanan bunalımı daha da ağırlaştırdığı görüldü.
Ekonomik bunalımların nedenlerine ilişkin çok farklı görüşler vardır. Ama bunalımların bazı temel özellikleri belirtilebilir. Talep yetersizliğinden kaynaklanan bunalımların yanı sıra, enflasyon, yatırımların azalması, dışarıdan alman ürünlerin pahalanması, dış borç yükü, başka ülkelere yeterince mal satılamaması gibi öğeler de iktisadi bunalım nedenleri arasındadır. Bunalımların aşılması için ise hükümetler önlemler almaya çalışır.