Fabrika
Fabrika, malların üretildiği yerdir. İlk fabrikalar, 18. ve 19. yüzyıllarda Sanayi Devrimi sırasında kuruldu. Bu eski fabrikalar karanlık, gürültülü ve sağlıksız yerlerdi. Oysa, günümüzde fabrikalar tasarlanırken, hem makinelerin verimli bir biçimde kullanılabilmesi, hem de çalışan işçilerin can güvenliğinin sağlanabilmesi için aydınlatma ve havalandırma sistemleri kurulmaktadır. Yasalarla, işçilerin sağlıksız koşullarda, uzun saatler boyunca çalışmaları engellenmiş; iş güvenliği önlemlerinin alınmasını sağlayan kural ve yönetmelikler çıkarılmıştır. Bu yönetmeliklere uyulup uyulmadığını denetleyen denetçiler vardır. Kurallara aykırı davranan fabrika sahipleri yargılanabilir, para cezasına çarptırılabilir, hatta işyerleri kapatılabilir.
Fabrikalarda ham ya da yarı işlenmiş maddeler üzerinde çalışılır ve sonunda ya ayakkabı gibi işlenmiş bir ürün ya da bir taşıt aracı gövdesi gibi yarı işlenmiş bir parça ortaya çıkar. Yarı işlenmiş ürünler başka bir fabrikaya yeniden işlenmek üzere gönderildiği gibi, bir başka malın üretiminde parça olarak da kullanılabilir. Bu yolla büyük miktarlarda mal üretme işine “seri üretim ” denir.
Taşıt gövdelerini üreten fabrikalar, ürettikleri malın çok yer kaplaması nedeniyle geniş bir alanda kurulur. Bu fabrikalarda, üretilecek parçaların çizimlerinin yapıldığı tasarım bölümünden sonraki ilk bölüm, başka fabrikalardan getirilen çelik levhaların saklandığı hammadde deposudur. Bundan sonra sırasıyla, levhaların uygun biçimlerde kesilmesi işini yürüten kesim; taşıtın gövdesine biçim veren büyük ve güçlü makinelerin bulunduğu pres; çeşitli parçaları birleştiren kaynak; bitmiş gövdenin daldırma ya da püskürtme yöntemiyle renklendirilmesini sağlayan boya bölümleri gelir. Sonuçta pırıl pırıl boyanmış gövdeler motor, tekerlekler ve öteki parçalarla birlikte üretim sürecinin yeni bir evresinin gerçekleştirileceği başka bir fabrikaya gönderilir.
Fabrika içinde değişik girdi ve parçaları bir yerden bir yere aktarmak için raylı taşıtlar ya da yürüyen merdivenler gibi durmaksızın işleyen taşıyıcı bantlar kullanılır. Bu sisteme “montaj hattı” denir. Bazen bu işi, insan eli değmeden, bilgisayar denetimli makineler yapar.
Fabrikanın montaj yapılan bölümüne üretim alanı da denir. Öbür bölümleri ise ödemeleri yapan, hammadde alımlarıyla uğraşan ve üretilen malları pazarlayan kişilerin çalıştığı yerler, araştırma ve kalite kontrol bölümleri ile depolardır.
Büyük fabrikalarda kantinler ve sağlık bölümleri de vardır. Ayrıca, işçilerin boş zamanlarını değerlendirebilecekleri ve spor yapabilecekleri birimler de bulunabilir.
İlk Fabrikalar
İlk fabrikalarda üretimin gerçekleşmesini sağlayan enerji akarsuyun çevirdiği su çarklarından ya da yel değirmenlerinde olduğu gibi rüzgârdan elde edilirdi. Fabrikalar ancak buhar makinesi bulunduktan sonra suyun bulunmadığı yerlerde de kurulabildi. 19. yüzyılın sonunda, buhar makinelerinin yerini elektrik motorları aldı.
1930’larda fabrika sahipleri makineler arasında bağlantılar kurarak üretimi hızlandırabileceklerini keşfettiler. Örneğin, otomobil motorunun silindir gövdesi son biçimini alana kadar bir metal işleme makinesinden ötekine taşınıyordu. Otomobil üreticileri bu gövdeleri, makineler arasında el değmeden taşımayı, böylece daha az işgücü kullanmayı ve zaman kazanmayı başardılar. Bu işi yapabilmek için de otomatik denetim sistemleri kurdular. Örneğin, artık bir makine, işlenmesi gereken parça önüne geldiğinde kendiliğinden çalışıyor, iş tamamlandığında ise gene kendiliğinden duruyordu. 1936’da makinelerin bu biçimde, kendi kendine iş yapabilmelerini tanımlayan yeni bir sözcük kullanılmaya başlandı: Otomasyon.
Otomasyon
Fabrikalarda basit otomatik denetim sistemleri daha önceleri de, özellikle 18. yüzyılın sonlarında Sanayi Devrimi’ni izleyen yıllarda kullanılmıştı. Ama bugünkü anlamıyla otomasyon ancak 1950’lere gelindiğinde sağlanabildi. Bu büyük gelişmeyi, II. Dünya Savaşı (1939-45) sırasında gerçekleştirilen teknik buluşlar sağladı.
Otomasyonu anlayabilmek için, insan vücudunun çalışma düzenini düşünmek yararlı olur. Önünüzde, elinize almak istediğiniz bir bardak olduğunu düşünün. İlk önce, bardağı elinize almayı tasarlarsınız. Daha sonra beyniniz, bardağı nasıl alacağına karar verir. Eğer solak değilseniz, bardağı sağ elinizle kaldıracaksınız demektir. Bu işi, üzerinde düşündüğünüzü anlamadan yaparsınız, çünkü beyninizde sağ elinizi kullanmanızı söyleyen bir program vardır. Eliniz niçin bir başka yere değil de doğrudan bardağa gider? Çünkü, gözleriniz sürekli olarak elinizi izler ve izlenimlerini beyne iletir. Beyin de otomatik olarak kola yeni emirler vererek elin bardağa ulaşmasını sağlar. Göz duyum aracı, el ve kol ise uygulayıcı'dır.
Otomasyon kullanan bir makinede de bu anlatılan sistemin bir benzeri vardır. Buna bilginin geri beslenmesi diyoruz. Örneğin, üretimin bir aşamasında, matkapla delinmesi gereken parçaların art arda geldiğini düşünün. Yürüyen bantlarla taşman parçalar makinede teker teker delinir. Makinedeki duyum aracı bu işlemi izler ve durumu denetim aygıtına bildirir. Denetim işin iyi yapılıp yapılmadığını, programında daha önceden var olan örnekle de karşılaştırarak anlar. Eğer bir yanlışlık varsa, düzgün işleyişi sağlayacak olan uygulayıcı aygıtı yeniden ayar eder.
Bu tür bir geri besleme mekanizması, sabun tozu paketlerinin ağırlığını ayarlayan makinelerde, kimya ve petrol rafinelerinde ve fabrikalardaki makinelerin denetiminde kullanılmaktadır. Günümüzde bazı makineler, bilgisayarlarca denetlenir. İnsan yardımı yalnızca bunların çalıştırılıp durdurulmasında ve yedek parçalarının sağlanmasında gerekir.
Otomasyon malların daha hızlı ve daha az kayıpla üretilmesini sağlar. Bazı kimyasal maddeler, üretim sürecinde gerekli çeşitli duyarlı denetim uygulamaları yüzünden yalnızca bu yöntemle üretilebilmektedir. İnsanın hızı, bir yandan üretim sürecini izlerken, öte yandan gerekli denetim ayarlarını yapmakta yetersiz kalmaktadır. Oysa otomasyonla bu iki işi aynı anda yapabilmek olanaklıdır.