Geoffrey Chaucer
(yaklaşık 1341-1400). Geoffrey Chaucer İngiltere’nin en büyük şairlerindendir. İlk yıllardaki eğitimine ilişkin bilgi yoktur. Fransızca’yı ve dönemine özgü ortaçağ İngilizce’sini çok rahat konuştuğu, okuyarak kendini geliştirdiği bilinmektedir. Sarayla ilişkisinin erken yaşlarda başladığı sanılan Chaucer 1359’da III. Edward’ın ordusuyla Fransa’ya gitti ve Reims kuşatmasına katıldı. Savaşta tutsak düştü. 1360’ta Kral III. Edward fidye ödeyerek Chaucer’ı kurtardı. 1367’de kralın hizmetine giren Chaucer 1368’de şövalye adayı oldu. 1370’lerde diplomatik görevle Flandre, Fransa ve İtalya’ya gitti. Bu dönemde işlerinin yoğunluğundan yazı yazmaya pek zaman ayıramadığı anlaşılıyor.
Chaucer ilk şiirlerini saray çevresinin beğenileri doğrultusunda ve Fransız şiirinin etkisi altında kalarak yazdıysa da, sonraları kendine özgü bir üslup oluşturmayı başardı. Chaucer’ m ilk özgün yapıtı The Book of the Duchesse’ dir (yaklaşık 1370; “Düşesin Kitabı”).
Kimi eleştirmenlerce en duygulu ve derin yapıtı olarak değerlendirilen Troilus and Criseyde’yı (“Troilos ve Khryseis”) Boccaccio’ nun Filostrato’sundan esinlenerek 1380’lerde yazdı. 8.239 dizelik bu şiir, Truva Savaşı sırasında yaşanan mutsuz bir aşk öyküsünü anlatırken, insanların özgür istemlerini ve kararlılıklarını dile getirir.
Chaucer’ın 1390’lardaki en önemli yapıtı ise The Canterbury Tales’dir (“Canterbury Öyküleri”).
Chaucer bu manzum yapıtını, Aziz Thomas Becket’in Canterbury’deki mezarını görmek üzere Londra’dan yola çıkan 30 kadar hacının, yolda hoşça vakit geçirmek için birbirlerine anlatacakları toplam 120 öyküden oluşturmayı tasarladı. Ne var ki, büyük bir olasılıkla zaman bulamadığı için, bu tasarısını gerçekleştiremedi. Canterbury Tales’ den günümüze dört tanesi bitmemiş 24 öykü kalmıştır. Yapıtın giriş bölümünde hacılar tanıtılır. Aralarında bir şövalye ile uşağı, avlanmayı seven bir keşiş, rahibe, doktor ve kaptan gibi toplumun çeşitli kesimlerinden gelen kişiler vardır. Bu öykülerin en hoşları beş ‘ kocalı Bath’lı bir kadının anlattıklarıdır. Chaucer’ın yarattığı kişilere çağını aşan bir gerçekçilik, mizah ve hoşgörüyle yaklaştığı bu yapıt hem eğlendirici hem de eğitici niteliktedir.
Chaucer’m başlıca özellikleri konularının değişkenliği, üslubu ve insan doğasının karmaşıklığını yansıtmadaki ustalığıdır. Genellikle Latince’nin kullanıldığı bir dönemde Ortaçağ İngilizce’si ile yazması da önemli bir yeniliktir. Öykülerine sinen ince mizah yer yer güldürüye dönüşür. Ne var ki, çok temel ve önemli düşünsel sorunları da irdelemekten geri kalmaz. Bedensel aşkı konu edindiği gibi, tanrısal aşkı da tutkulu bir biçimde dile getirir. 2.000 dizeyi aşan The House o f Fame (yaklaşık 1380; “Ün Evi”) ile The Parliament of Fowls (yaklaşık 1380; “Kuşlar Meclisi”), ünlü şiirleri arasındadır.
Chaucer’m mezarı Londra’da, devlet adamları ve şairlerin gömüldüğü Westminster Abbey’dedir.