Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Göz ve görme

  • Okunma : 857

Göz ve görme, Göz, göz çukurunda bulunan, iri bir bilye büyüklüğünde, küremsi bir cisimdir. Işığı geçirmeye ve kırmaya elverişli üç tabakanın birleşmesinden oluşmuştur. En dıştaki birinci tabakaya, "serttabaka" ya da "gözakı" denir; bu tabaka önde tümsekleşerek, saydamtabakayı oluşturur. Beyaz ve telsel yapıda olan serttabaka, gözü koruyan gerçek bir zardır. Çok damarlı bir bağdokusu olan damartabaka, iki yüzündeki boyalı hücre örtüsüyle, gözyuvarını tam bir karanlık oda haline getirir. Bunun ön bölümünde, kirpiksi cisim kasları ile kirpiksi bölge yer alır; kirpiksi bölgenin çok damarlı olan ve aşıcı bağı gergin tutmak için kanla dolan küçük piramitler halindeki çıkıntılarına, "kirpiksi uzantı" adı verilir.

Kirpiksi bölgenin uzantısı olarak, ön bölümde damartabaka renk değiştirerek ortası delik (gözbebeği) bir diyafram oluşturur (iris). Rengi insandan insana değişen iris, gözbebeğini büyültüp küçültmeye yarayan kas telleri kapsar: Işınsal kas telleri gözbebeğinin genişlemesini, iris büzücü kasının çember telleriyse, gözbebeğinin büzülmesini sağlar.

Gözün üçüncü ve çok ince saydam tabakası olan ağ tabaka, duyarlı bir tabakadır. Bunun arka bölümünde bulunan ortası çukur, beyazımsı küçük kabarcık (görme sinir diski), görme sinirinin girdiği yerdir ve "kör nokta" diye adlandırılır. Kör noktanın biraz ötesinde, sarıbenek yer alır; burası da, dıştan gelen görüntülerin en iyi biçimlendiği görme bölgesidir.

Gözün arka kutbuna giren görme siniri, damartabakaya doğru birçok sinir teli halinde yayılır ve üç tabaka halinde dizili nöronlarla sona erer. Birinci tabakadaki nöronların (çokkutuplu nöronlar) silindir ekseni, görme sinirinde sürer; ön uzuntılarıysa, ikinci tabakanın iki kutuplu nöronlarıyla bağlantı kurar; ikinci tabakanın nöronları da, üçüncü tabakanın görme nöronlarının silindir eksenlerine bitişir. Bu tabakada, bir ucu ağtabakanın kırmızı bölümüne giren, koni ve çubuk biçimindeki nöronlar yeralır.

Koni ve çubukların serbest uçları, damartabakadan yana yöneliktir: Damartabakaya gelen ışık ışınları kırılır ve ağtabaka hücrelerinin sinir uçlarını etkiler.

Gözün ışık kırıcı bölümleri, dıştan içe doğru, şu organlardan oluşur: Saydamtabaka, ön oda (önde saydamtabaka, arkada iris ve billur cisimle sınırlıdır), ön odayı dolduran ve dışbükey bir mercek oluşturan saydam sıvı, billur cisim (iki yüzü de dışbükey olan billur cisim, iç içe girmiş bir dizi saydam lamelden oluşan, dört milimetre kalınlığında yakınsak bir mercektir), camsı cisim (içbükey-dışbükey bir mercektir; saydam, camsı bir zarla sarılı, jelatin görünüşlü bir maddeden oluşur ve ışık kırıcı bölümlerin sonuncusudur).

Göz, önden arkaya doğru yönelik kaslarla, göz çukurunun içinde ve olduğu yerde hareket eder; kasların bir ucu göz çukuruna, öbür ucu oynayan gözyuvarına bağlıdır.

Gözün ön bölümü, gözkapaklarıyla korunur. Dıştan ince bir deriyle, içten de "göz sümüksel zarı" (konjonktiva) denen bir mukozayla kaplı kas-zar kıvrımlarından oluşan göz kapaklarının kenarı pürüzsüzdür, buradan kirpikler çıkar; kirpiklerin görevi, göze toz girmesini önlemektir. Üst gözkapağının üst yanında, kaş kemerinin üstünde bulunan sıra sıra kıl topluluğuna "kaş" denir; kaşlar da, gözü yukardan gelen ışıktan ve gene toz-topraktan korur.

Görme aygıtının ilişiklerinden biri olan gözyaşı bezleri, gözü ıslak tutmaya yarar ve dıştan gelen tozlardan korur. Bu bezler, göz sümüksel zarına açılan beş-on kadar küçücük delikten sürekli olarak, ama az miktarda gözyaşı salgılar.

Görme organının başlıca atardamarı göz atardamarıdır; toplardamarlar birleşerek, yüzdeki yüzeysel toplardamarlarla bağlantılı olan göz toplardamarını oluştururlar. Duyu siniri, görme siniridir.

Göz, tam bir mercek sistemiyle donanmıştır: Önden arkaya doğru saydamtabaka; saydam sıvı; billur cisim; camsı cisim. Bunların tümünün merkezi, billur cismin biraz arkasındadır; odak noktasıysa, tam sarıbeneğin üstüne düşer.

Gözbebeği diyafram sayılırsa, göz tam bir fotoğraf makinesine benzetilebilir. Gözbebeği gerçekten, açıklığın genişliğini ayarlar. Çapı, ışık şiddetli olduğu zaman, iki milimetreyi ancak bulur; aydınlık azaldıkça, onun da çapı genişler; tam karanlıkta sekiz milimetreyi bulur. Gözbebeğinin büyüyüp küçülmesi otomatiktir; yani refleks yoluyla sağlanır. Damar tabaka, boyamaddesi (pigment) bakımından zengin olduğundan, ağtabaka üstünde iz bırakmalarından sonra, ışık ışınlarını soğurup emer.

Gözdeki ışık kırıcı çeşitli ortamlar, dışardaki nesnelerin görüntüsünü ağtabakaya yöneltir; ağtabakada görüntü gerçek (bir perdeye yansıtılabilir) ve terstir. Billur cisim, şişkinliğini azaltıp artırarak, görüntü için gerekli uyumu sağlar (20 yaşında bir insan için 65 m-0,10 m arası). Ama, uyumun da bir sınırı vardır: Cisimler, sonsuzdan belli bir yakın noktaya kadar (yaklaşık 25 cm yakınlıkta) belirgin olarak görülür; bu uzaklığın altında, normal göz, görüntünün ağtabaka üstünde oluşması için billur cismi yeterince şişkinleştiremediğinden, görme açık seçik olamaz.

Göz hareketleri birleşiktir; yani bir gözün hareketi, otomatik olarak öbür gözün de hareket etmesine yol açar. İki gözün bu birlikte çalışması, her uzaklıktan, çok geniş bir alanı iki gözün ortak görmesini sağlar.

Normal gören göz, normal uyum yapabilen gözdür. Yaşın ilerlemesiyle uyum genliğinin giderek azalması anlamına gelen presbitlik, billur cismin esnekliğinin azalmasından ileri gelir; bu kusur, yüksek dereceli pozitif camlarla düzeltilir.

Göz bozukluğu, gözyuvarının uzunluğu ile görme gücü arasındaki anormal orantıdan doğar. Göz çok kısa olursa, çok uzaktaki bir nesnenin görüntüsü, ağtabakanın ardına düşer: Buna "uzak görme" ya da "yakın görmenin azalması" denir. Tersine, çok uzaktaki bir nesnenin görüntüsü ağtabakanın önüne düşerse miyopluk (yakıngörme) vardır. Bu bozukluklar, yakıngörmezlik (hipermetropi) için dışbükey, uzakgörmezlik (miyopi) için içbükey camlarla düzeltilir.

Saydamtabakadaki bir kusurdan (dairesel bakışım yokluğu) ileri gelen astigmatlık, göz ile göz kapakları arasına kaydırılarak yerleştirilen kontak lenslerle giderilir. Ağtabakada A ve C vitaminlerinden başka, ağtabaka kırmızısı, yani rodopsin maddesi vardır; ışığa karşı çok duyarlı olan bu madde, ışık titreşimlerinin alınma sürecinde çok önemli rol oynar. Ama son yıllarda ağtabakadaki elektrik etkinliği konusunda edinilen bulgular, görmenin yalnızca bir fotokimyasal olgu olmadığını düşündürmektedir.

Renkleri görme görevinin, ağtabakadaki koni ve çubuk biçimli hücreler tarafından sağlandığı sanılmaktadır. Koni biçimli hücreler güçlü ışık ve renklere daha duyarlıdırlar.

Hayvanlarda göz ve görme. Hayvanlarda, çok çeşitli göz biçimlerine rastlanır. Yalın canlılarda gözler bedenin önünde, deride yer alan ışığa duyarlı hücrelerden oluşur. Bu tür hücreler, evrim sonucunda karmaşık birer organa dönüşmüşlerdir. Söz konusu organların yapısı yalın ya da böceklerin bileşik gözleri, omurgalıların gözleri gibi daha gelişmiş olabilir. Sineklerin gözleri özellikle hareket ve rengi ayırt edecek bir yapıdadır. Avcı kuşlarınkiler, insanda olduğu gibi başın önünde, buna karşılık başka kuşlar tarafından avlanan kuşların gözleriyse daha geniş bir görme alanını kaplayacak biçimde başın iki yanında yer alır. İnsan, maymun ve bazı başka gelişmiş canlıların gözleri, özel biçimleri seçip tanıyabilirler. Buna karşılık hayvanların çoğu, renkleri ancak bir ölçüde algılarlar. Bazı hayvanlarsa renk körüdür. Toprak altında ya da denizin derinliklerinde yaşayan bazı canlılarda, gözler işlevlerini bütünüyle yitirmiştir. Memelilerin gözleri kafatasının içindeki boşluklara (göz çukurları) yerleşmiştir ve kaslar sayesinde her yönde hareket edebilir.

Salyangozlar ve solucanlar ancak karanlık ile aydınlığı ayırt edebilirler; yalın gözlü eklembacaklılarsa ışığın yanı sıra, hareketi de belirleyebilirler. Sinekler ve arılar küçük hareketleri, genel biçimi ve rengi algılayabilirler; ayrıca, böceklerin birçoğu, insanların göremedikleri morötesi ışığı da görebilirler. Gözlerinin yapısı omurgalılara benzeyen ahtapot ve mürekkepbalığı, cisimleri net görebildikleri halde, üç boyutlu göremezler. Omurgalılardaysa, gelişmiş gözler çok farklı koşullarda ayrıntılı biçimde görmelerine olanak sağlar. Gece dolaşan canlılar, az ışıkta iyi görmelerine karşılık, gündüz, ışığın şiddeti karşısında körleşirler.