Gümüş İşçiliği
Parlak, beyaz bir metal olan gümüşün ilk kez İÖ 4000 yıllarında kullanıldığı sanılmaktadır. Uzun süre toprağın altında kalan gümüş eşya, altın eşyanın tersine toprakta bulunan asitten etkilenerek kolaylıkla bozulup yok olabildiği için, eski gümüş eşyalara altından yapılanlar kadar sık rastlanmaz. Gene de, eskiçağlardan kalma bazı gümüş eşyalar günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bugün Londra’daki British Museum’da bulunan Mildenhall hâzinesi bunlardan biridir. İS 4. yüzyıldan kalan bu hazine Suffolk’un kumlu topraklarında bozulmadan korunmuş ve 1940’larda bulunmuştur. 1985’te, Bulgaristan’ın kuzeyinden içinde Trakya gümüşleri bulunan büyük bir define çıkarılmıştır. İÖ 4. yüzyıldan kalma bu gümüşleri Yunanlı ve Ortadoğulu zanaatkârların yaptığı sanılmaktadır.
Gümüş kullanımının eskiçağlardan günümüze ulaşan ilk örneği gümüş bir yüzüktür. Beycesultan’da (Denizli) bulunan bu yüzük Bakır Çağı'ndan (Kalkolitik Çağ) kalmıştır. Eski Yunanistan ve İtalya’da gümüş ve altından süs eşyaları, takılar, vazolar, oklar, silahlar, paralar ve başka metaller üzerine bezemeler yapılmıştır. Truva yöresinde İÖ 2000 yıllarından kalma zengin bir definede çeşitli gümüş ve altın eşyalar bulunmuştur. Bu defineden içinde altın süs eşyaları bulunan büyük gümüş bir kupa çıkarılmıştır. Bol miktarda gümüş bulunan Eski Yunanistan’da Miken uygarlığı öncesi dönemden günümüze ulaşan gümüş eşya sayısı ve çeşidi fazla değildir. Vazolar, baş bantları, iğne ve yüzükler kalan örnekler arasında sayılabilir.
Eski Mısır’da, Yeni Krallık döneminin son zamanlarına kadar gümüş altına göre daha az rastlanan bir metaldi ve bu yüzden daha değerliydi. Bubastis’teki bir definede 19. hanedandan kalma değerli gümüş eşyalar bulunmuştur. Bu definede sapı altın olan ve keçi biçimi verilerek yapılmış bir testi çıkarılmıştır. Tanis’teki kral mezarlarında bulunan, daha sonraki dönemlerden kalma iki büyük gümüş tabut Eski Mısır’da gümüş kullanımının güzel örnekleridir.
Roma İmparatorluğu’nda İÖ 4. yüzyılda başlayan kabartmalarla süslenmiş gümüş eşya yapımı, imparatorluğun sonuna kadar sürdü. Hıristiyanlık’ın ortaya çıkışından sonra, özellikle Bizans döneminde gümüş genellikle kiliselerde kullanılmaya başlandı. Bu dönemden kalan eşyalara daha çok Anadolu, Suriye, Mısır, Kıbrıs ve Rusya’da rastlanır. Ayar damgasının başlangıcı sayılan kontrol damgaları 6. ve 7. yüzyıllarda görüldü. Bu dönemde, gümüş eşya üretiminde Konstantinopolis (İstanbul) en önemli merkezlerden biriydi.
Ortaçağda yapılan gümüş işleri kralların ve soyluların savaş harcamalarını karşılamak üzere eritildi ve gümüş para basımında kullanıldı. Bu çağda, gümüş eşyaların çoğu kilise için yapılıyordu. 13. yüzyılda bazı Avrupa ülkelerinde evlerde de gümüş kullanılmaya başlandı. Aralarında gümüş ustalarının da bulunduğu altın ustaları loncaları kuruldu. Bu ustalar eşyanın metalini inceleyerek (metal çözümleme) gümüşün genel standarda uygunluğunu saptar ve uygunluğu saptanan bu eşyaya ayar damgası vururlardı.
15. ve 16. yüzyıllarda “havari kaşıkları" denen 12 adetlik kaşık takımları yapılmaya başlandı. Saplarına 12 havarinin figürü işlenmiş olan bu kaşıklar vaftiz hediyesi olarak yaygınlaştı.
16. yüzyılda İngiltere Kralı VIII. Henry, Katolik Kilisesi ile anlaşmazlığa düşünce, o dönemin en değerli gümüşlerini kullanan manastırları kapattı. Bu olaydan sonra, İngiliz gümüş ustaları para ödeyen herkes için gümüş eşya yapmaya başladılar. Böylece üretilen eşyalar çeşitlendi.
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da gümüş çokça kullanıldı. Giderek yaygınlaşan kahve, kakao ve çay gibi içecekler için gümüş kaplar yapıldı. Çatal kullanımı da yaygınlaştı. 18. yüzyılda Sheffield’da geliştirilen bir teknikle başka metallerin üzeri gümüşle kaplanabildi. Bu yöntemle yapılan eşyaların ucuz olması, gümüş eşya kullanımının halk arasında yaygınlaşmasına yol açtı.
O günlerde, zenginlerin şölen sofralarının gösterişli bir görüntüsü vardı: Görkemli salonlarda, büyük sofralarda gümüş çatal bıçak takımları avizelerin ışığı altında parlar; çayların konduğu küçük kutular, çaydanlıklar, çay ve kahve kapları, başka içecekler için kadehler, şamdanlar, sofraların ortasına konan süs eşyaları, büyük çorba kâseleri ve bütün çeşitleri ile tabak ve çanaklar bulunurdu. 200 yıl önce yapılan bu parçaların çoğu günümüzde de aynı amaçlarla kullanılmaktadır.
19. yüzyılda gümüş eşya yapımında makinelerin kullanılmaya başlaması ile el işlemeciliği neredeyse unutuldu. ABD ve İngiltere'de başlayan Güzel Sanatlar ve El Sanatları Hareketi insanları etkileyerek, eski zanaatları sürdürme konusunda cesaret verdi.
Kuzey Amerika’da koloniler döneminde gümüş eşya üretimi yapılıyordu. Bu dönem öncesinde de, Güney ve Orta Amerika’da gümüş maden olarak çıkarılıyor ve Yerliler tarafından günlük eşyaların ve aletlerin yapımında kullanılıyordu. Kuzey ve Güney Amerika’da koloniler döneminde gümüş eşya yapımı o dönemin Avrupa üslubundan etkilendi. Kuzey Amerika gümüşlerinin üretildiği Boston kenti bu alanda İngiliz beğenisini izledi. Yörelerindeki Yerliler’in gümüş işleme üsluplarından etkilenmelerine karşın Montreal Paris’in, Meksika ise İspanya’nın izinden gitti.
Türkler'de Gümüş İşçiliği
Türkler Orta Asya’da yaşadıkları dönemlerde çeşitli madenlerden yararlanmanın yanı sıra gümüş işlemeyi de biliyorlardı. Altay ve Tanrı dağları ile Orhun bölgesinde yapılan kazılardan elde edilen buluntular arasında kulpsuz gümüş maşrapalara rastlanması Türkler’in bu dönemde gümüşü işlediklerini ve kullandıklarını gösterir.
11. yüzyıldan sonra ve özellikle 12. ve 13. yüzyıllarda altın ve gümüş daha çok takılar ile çeşitli eşyalar ve aletler üzerine kakma tekniğiyle yapılan süslemelerde kullanılmıştır. Kakma, genellikle ağaç, deri ya da bakır, pirinç, tunç gibi metaller üzerinde uygulanır. Bunlann yüzeyine istenilen figür ve şekiller oyulur ve bu oyuklara gümüş kakılarak doldurulur. Bu teknikle yapılan süslemelere kakma denmektedir. Bu dönemde doğrudan gümüşten yapılma eşyaların azalmasına ve gümüşün daha çok süslemelerde kullanılmasına, değerli madenlerin kıtlaşması ve gümüş para basımının artması gibi nedenlerin yol açtığı sanılmaktadır. Ama, devlet ileri gelenleri ve özellikle hükümdarlar için gümüş eşya yapımının sürdürüldüğü günümüze kalan az sayıdaki örnekten anlaşılmaktadır.
Bu dönemde Horasan ve Kuzey Mezopotamya’ya göç eden Türkler, burada öbür metallerin yanı sıra gümüş işçiliğinin de ileri düzeyde geliştiği bir ortamla karşılaştılar. O dönemden günümüze kalan eşyalar arasında başka metaller üzerine kakma tekniğiyle işlenmiş altın ve gümüş süslemelere sıkça rastlanır. 13. yüzyıldan başlayarak metal işçiliğinde önemli bir merkez olan Musul gümüş işlemelerde de çok gelişmişti. Bugün Paris’te Louvre Müzesi’nde bulunan şişkin gövdeli, üzeri gümüş ve bakır kakmalarla bezenmiş, ejder başlı pirinç ibrik Musul sanatının güzel bir örneğidir.
Anadolu Selçuklu döneminde de altın ve gümüşün çeşitli eşyaların yapımında kullanıldığı yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Ama bu dönemden günümüze ulaşabilen örnek sayısı oldukça azdır. Bu dönemde yapılan gümüş eşyalann eritilerek para basımında kullanıldığı sanılmaktadır.
Anadolu Selçukluları döneminde büyük gelişme gösteren metal işleme sanatı Osmanlılar’a zengin bir miras bırakmıştır. Döneminin en büyük kültür ve sanat merkezlerinden biri olan İstanbul 16. ve 17. yüzyıllarda gümüş işçiliğinin de merkezi olmuş ve 19. yüzyılın sonuna kadar bu özelliğini korumuştur.
Kafkasya kentleri ve Van’da savatlama denen gümüş işleri büyük ün kazanmıştı. Gümüş üzerine kurşunla siyah renkte nakışlar işleme ve bu nakışları gümüş yüzeyiyle aynı düzeye getirme yöntemiyle yapılan savatlama her türlü gümüş eşya ve takıda uygulanırdı.
Osmanlılar'da kakma ve savatlama yavaş yavaş önemini yitirirken, doğrudan gümüşten yapılan eşyalar büyük gelişme gösterdi. Gümüş eşyalar arasında sahanlar, kupalar, ibrikler, leğenler, güğümler, mangallar, şamdanlar, divitler, maşrapalar, sürahiler, aşurelikler, tabakalar, hamam tasları, nargile gövdeleri, gülabdanlar, buhurdanlar, çaydanlıklar ve fincan zarfları sayılabilir. Bilezik, küpe, kolye, yüzük ve tepelik gibi gümüş takılar da yaygın olarak üretilmiştir. Gümüş ayrıca kamçı sapında, ayna arkasında, kemer tokasında ve at eğeri ile öbür koşum takımlarının süslenmesinde de kullanılmıştır.
Anadolu’da ve İstanbul’da çok yaygın olan gümüş kemerlerde gümüş işçiliğinin en güzel örneklerini görebiliriz. Bu kemerlerde genellikle telkâri denen yapım ve süsleme tekniği kullanılırdı. Telkâri yapımında, kalınca çekilmiş gümüş teller istenilen biçimi vermek üzere kesilir, kıvrılır ve birbirine lehimlenir. Böylece yapılan motiflerle süslenen telkâri kemerler Osmanlı gümüş işçiliğinin en zarif örneklerindendir. Gümüş plakaların birbirine iliştirilmesiyle oluşturulan kemerlerde kabartmalı bitki motifleri ve geometrik desenler kullanılmıştır. Bu kemerlerde kakma tekniği uygulanarak yerleştirilmiş değerli taşlar da görülür.
Osmanlı gümüş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri de hamam nalınları üzerindeki gümüş işlemelerdir. Dayanıklı ağaçtan oyularak yapılan nalınların yüzeyi telkâri gümüşle kaplanır, bazıları değerli taşlarla da süslenirdi. Bazı nalınlarda ise, kemerlerde olduğu gibi, üzeri kabartmalarla süslü gümüş plakalar kullanılmıştır.
Günümüzde üretilen gümüş eşya ve takılar arasında geleneksel özelliklerini koruyan örnekler bulunduğu gibi, çağdaş motiflere de yer verilmektedir.