Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Kulak

  • Okunma : 319
Kulak Resim

Kulak insanın işitme ve denge organıdır. Ses dalgalarını toplayıp elektrik sinyallerine dönüştürdükten sonra sinirler aracılığıyla beyne iletir. Bir yandan da, başın duruşuna ve konum değişikliklerine ilişkin bilgileri beyne göndererek dengenin sağlanmasına yardımcı olur.

    Yalnız insanda değil bütün omurgalı hayvanlarda (balıklar, amfibyumlar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler), işleyişi temel olarak insan kulağıyla aynı ilkelere dayanan bir işitme organı bulunur. Ayrıca omurgasız hayvanların bazılarında, örneğin böceklerin çoğunda ses titreşimlerine duyarlı özel kıllar vardır; ama bu işitme organı omurgalılarınki gibi gerçek anlamda bir kulak sayılmaz.

    Yaprakların hışırtısından jet uçaklarının gürültüsüne kadar geniş bir frekans aralığındaki sesleri algılayabilen insan kulağı, işitme organının nasıl çalıştığını incelemek açısından iyi bir örnektir. Ama hayvanlar dünyasındaki en keskin işitme duyusunun insanınki olduğu kesinlikle söylenemez. Köpekler ve tavşan, antilop, ceylan gibi bazı yabanıl hayvanlar insanın duyamayacağı kadar hafif sesleri, yarasalar ise insan kulağının işitme sınırının çok üstündeki tiz frekansları rahatlıkla işitebilirler. Özellikle yarasaların işitme duyusu, yönlerini bulmalarını sağlayan bir tür “radar sistemi” gibi çalışır; görme duyuları çok zayıf olan bu uçucu memeliler çok tiz bir ses çıkarır ve nesnelere çarparak geri dönen bu ses dalgalarıyla önlerindeki engellerin yerini ve uzaklığını saptayabilirler.

Kulağın Yapısı ve İşitme Duyusu

İnsanın ve bütün memelilerin, başın iki yanına yerleşmiş iki tane kulağı vardır. Bu organ, kafatasının dışından içeriye doğru uzanan üç bölümden oluşur: Dışkulak, ortakulak ve içkulak. İşitme duyusunun gerçekleşmesinde bu bölümlere ayrı ayrı görevler düşer: Dışkulak çevredeki sesleri toplayıp ortakulağa iletir; ortakulak aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek içkulağa aktarır; içkulak da bu titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir. Ayrıca vücudumuzun denge organı da içkulaktadır.

    Dışkulak, işitme organının dışarıya açılan kapısıdır ve iki bölümden oluşur. Bunlardan ilki başın dışında belirgin bir çıkıntı yapan kulakkepçesi, öbürü de kulakkepçesini ortakulağa bağlayan dışkulak yolu’dur. İşitme organının dışarıdan görülebilen tek bölümü olan kulakkepçesi, üstü deriyle kaplı, geniş ve kıvrımlı bir kıkırdak parçasıdır; sesleri bir “kepçe” gibi toplayarak dışkulak yoluna yöneltir. Kısa bir kanal biçimindeki dışkulak yolunun iç yüzeyini döşeyen derinin altında, kulak kiri dediğimiz mumsu ve yağlı maddeyi üreten küçük salgıbezleri bulunur. Bu yapışkan salgı dışarıdan giren tozlan ve yabancı maddeleri tutarak kulağa zarar vermelerini engeller. Dışkulak yolunun içteki ucu, kulak zarı denen ince ve gergin bir zarla örtülüdür. Bu zar, üzerine çarpan her ses dalgasında titreşerek işitmede önemli bir rol oynar.

    Ortakulak, kafatasındaki şakak kemiğinin içine gömülmüş, kulak zannın öbür yanında kalan küçük bir boşluktur. Bu boşluğun içinde, ilki kulak zarına değen, birbirleriyle bağlantılı üç ilginç kemikçik bulunur. Biçimlerinin benzerliğinden ötürü çekiç, örs ve üzengi denen bu kemikçikler, ses dalgalarının kulak zarına çarpmasıyla oluşan titreşimleri güçlendirerek içkulağa iletir.

    Ortakulaktan başlayıp burnun arkasındaki geniz boşluğuna açılan östaki borusu da burundan ve ağızdan giren havanın ortakulağa ulaşmasını sağlar. Ortakulakta hava bulunması çok önemlidir. Çünkü kulakkepçesinden içeri giren hava kulak zannın dış yüzüne sürekli basınç uyguladığından, bunu dengeleyecek bir iç basınç olmazsa kulak zarı çöker ve titreşemez. Zarın gergin kalabilmesi için her iki yüzüne etki yapan hava basıncının eşit olması gerekir. İnsan bunun önemini en çok uçak yolculuklarında anlayabilir. Gerçekten de uçağın kalkışı ve inişi sırasında dıştaki hava basıncı hızla değiştiği için (yükseklik arttıkça hava basıncı azalır) yolcular bir anda hiçbir şey duymaz olurlar. Bu geçici işitme güçlüğünü gidermek için yapılacak tek şey yutkunmaktır. Bu hareketle östaki borusu açılır ve ortakulağa hava doldukça kulak zarının iki yanındaki basınç eşitlenir.

    İçkulak işitme ve denge organlarını içeren iki ayrı bölümden oluşur. Salyangoz (ya da aynı anlamdaki Latince adıyla koklea) denen işitme organı gerçekten de salyangoz kabuğunu andıran dolambaçlı bir yapıdır ve içi sıvıyla doludur. Salyangozu dolambaçlı kanallara ayıran zar bölmenin tabanında da Corti organı denen incecik tüylü kirpiksi hücreler bulunur. Beyne giden işitme sinirinin incecik uçları bu hücrelerle bağlantılıdır. Ortakulaktaki üç küçük kemiğin ilettiği ses titreşimleri bu bölüme ulaştığında salyangoz kanallarındaki sıvı çalkalanmaya başlar. Bu hareket kanalların taban zarını titreştirir; Corti organının kirpiksi uzantıları bu titreşimle dalgalanarak sinir uçlarını uyarır ve bu uyarı elektrik sinyalleri halinde beyne iletilir.

    İçkulağın ikinci bölümü işitmede hiçbir rol oynamaz, yalnızca dengeyle ilgilidir. Bu bölüm, içleri sıvıyla dolu yanmdaire biçimindeki üç kanaldan ve yarımdaire kanalları’ndan salyangoza geçit veren dalız bölümünden oluşur. Dalızın ve yarımdaire kanallarının içinde de Corti organındaki gibi kirpiksi hücreler vardır. Bu hücreler, başın en küçük bir hareketinde çalkalanan içkulak sıvısının çarpmasıyla uyarılarak yerçekimi şiddetindeki değişiklikleri ve başın açısal hareketlerini anında beyne iletir. Böylece, özellikle görme duyusunun da yardımıyla dengenin sağlanmasına yardımcı olur. Eğer bu denge organı herhangi bir nedenle görevini yapamazsa insanın başı döner ve düzgün yürümesi güçleşir. Örneğin bir geminin sallantısıyla kanallardaki sıvı sürekli harekete geçtiğinde deniz tutması dediğimiz rahatsızlık belirtileri başlar.

    Kulak, değişik sesler arasındaki en küçük farkı bile yakalayabilecek kadar duyarlı bir organdır. Kulağın yakaladığı bütün sesleri ancak beyne ulaştıktan sonra işitir, daha doğrusu niteliklerini algılarız. Çünkü bir sesin yüksekliğini ya da frekansını (ince mi yoksa kalın mı olduğunu) ve hacmini ya da şiddetini (hafif mi yoksa güçlü mü olduğunu) ayırt eden beyindir. Genellikle olduğu gibi aynı anda birçok ses kulağımıza ulaştığında, beyin bunların arasından birini seçerek dikkatimizi onun üzerinde yoğunlaştırmamızı sağlar. Ayrıca belirli ses kalıplarını tanıdığı için, yüzlerce değişik ses arasından daha önceden bildiğimiz bir sesi ayırabiliriz.

Kulak Hastalıkları ve Sağırlık

Kulağı etkileyen birçok hastalık vardır. Örneğin bakterilerden ileri gelen kulak iltihabı (otit) genellikle ortakulak boşluğunda sıvı toplanmasına yol açar. Bu sıvı kulak zarına basınç yaparak zarın serbestçe titreşmesini engeller. Çok şiddetli bir kulak ağrısı ve işitme güçlüğüyle ortaya çıkan kulak iltihapları antibiyotiklerle tedavi edilebilir.

    Meniere hastalığında kulaktaki denge organı bilinmeyen nedenlerle şişer ve görevini yapamayacak duruma gelir. Baş dönmesi, kulak çınlaması ve bulantı nedeniyle kendini çok kötü hisseden hasta sürekli yatmak zorundadır. Hastalık giderek ağırlaşır ve geçici işitme yitimi zamanla kalıcı bir sağırlığa dönüşür. İlaç tedavisinin tek yararı belirtileri hafifleterek hastayı rahatlatmasıdır.

    Sağırlık terimi tıpta, hafif işitme yitiminden hiç ses duymama eşiğine (tam ya da mutlak sağırlık) kadar uzanan bütün işitme sorunlarını tanımlamak için kullanılır.

    Geçici işitme yitimi, mikropların neden olduğu kulak iltihaplarından başlayarak pek çok kulak hastalığının ortak belirtisidir. Ayrıca dışkulak yolunun kulak kiriyle dolarak tıkanması da geçici işitme yitimine yol açar. Bunun nedeni ya kulak kiri salgısının gereğinden fazla olması ya da dışarı atılamayan bu mumsu maddenin havayla sertleşerek bir tıkaca dönüşmesidir. Kirleri temizlemeye çalışırken kulak zarını örseleme tehlikesi olduğundan, bu tıkacın yalnızca doktor tarafından ılık su püskürtülerek çıkarılması gerekir.

    Kalıcı sağırlıklar doğuştan ya da sonradan olabilir. Doğuştan sağırlığın nedeni ya kalıtsal etkenler ya da gebelik sırasında annenin geçirdiği bazı hastalıklardır. Ayrıca gebelikte kullanılan bazı ilaçlar da çoçukta sağırlığa yol açabilir.

    Çocuklar duydukları sesleri taklit ederek konuşmayı öğrendikleri için, doğuştan sağır olanlar doğal olarak konuşmayı öğrenemezler. Ses organlarında bozukluk olmadığı halde ancak anlaşılmaz sesler çıkarabilirler. Bu nedenle doğuştan sağır olanlara “sağır dilsiz” denir.

    Sonradan ortaya çıkan işitme yitiminin başlıca nedenleri kazalar, mikroplu hastalıklar ve sürekli olarak çok şiddetli bir gürültü ya da sesle karşı karşıya kalmaktır. Sağırlık aslında insan kulağının işitebileceği frekans aralığındaki bütün seslerin duyulmasını engellemez. Kulak bazı frekanstaki sesleri normal olarak duyarken başka frekanstaki seslere tümüyle sağırdır.

    İleri derecede sağır olan çocuklara, çevreleriyle iletişim kurma sorunlarına yardımcı olmak amacıyla özel eğitim uygulanır. Bu eğitimin temeli “dudaktan okuma” yöntemidir. Çocuk, öğretmeninin dudak hareketlerini dikkatle izleyerek onun çıkardığı sesleri çıkarmaya çalışır. Pille işleyen güçlü işitme aygıtları da işitme özürlülerin en büyük yardımcısıdır. İşitme güçlüğü daha hafif olan çocuklar, ayrıca desteklenmeleri koşuluyla normal okullarda eğitim görebilirler.

    Doğuştan sağır çocukların çoğu, zihinsel özürlü olmadıkları halde, iletişim kurma ve öğrenme güçlüğü nedeniyle eğitimde başarılı olamayabilir. Kullanılan aygıtlara ve eğitim yöntemlerindeki büyük gelişmelere karşın bazı çocuklar konuşmayı ve dudaktan okumayı öğrenemez. Bazıları da parmaklarını kullanarak özel bir işaret diliyle iletişim kurmaya çalışır. Genellikle bir başka işitme özürlüden öğrenilen bu işaret dilinde alfabenin her harfi elin ve parmakların çeşitli hareketleriyle belirtilir. Ayrıca bazı sözcüklere ve cümleciklere karşılık düşen belirli hareketler vardır. Doğal olarak her ülkede kendi dilinin özelliklerine uygun ayrı bir işaret dili benimsenmiştir. İşaret dili aracılığıyla sağırlarla hızlı “konuşabilmek” için çok alıştırma yapmak gerekir. Ayrıca işitme özürlülerin çoğu kısa ve basit mesajlarla yazılı iletişim kurabilir.

    Yaşlılıktan ileri gelen işitme yitiminde de birçok insana yardımcı olan işitme aygıtları, 19. yüzyılda kullanılan basit kulak borularından bugünün elektronik düzeneklerine ulaşıncaya kadar çok büyük bir gelişme göstermiştir. Bu aygıtlardan bazıları kulak arkasına sığacak kadar küçüktür ve tırnak büyüklüğündeki pillerle çalışır.

    İşitme aygıtlarının özel bir türü de, dışkulak ve ortakulak sorunu olanlarda kullanılan kemik iletisi aygıtlarıdır. Bu aygıtlar ses titreşimlerini kulağın tam arkasındaki kemik çıkıntısına iletir. Bu kemik aracılığıyla içkulağa geçen titreşimler buradaki sıvı ve sinir uçlarınca alınarak beyne gönderilir.

    Doğuştan sağır dilsiz olmanın getirdiği güçlükleri yenerek verimli bir yaşam süren pek çok insan vardır. ABD’li Helen Keller’in öyküsü bu çabanın en anlamlı örneklerinden biridir.

Kulak Resimleri