Kurbağa
Amfibyumlar olarak bilinen ve yaşamlarını hem karada, hem suda geçiren soğukkanlı hayvanların en tanınmış grubu kurbağalardır. Birçoğunun derisi düz ve nemli, öbürlerinin derisi siğil denen kabartılarla örtülüdür. Uzun arka bacakları, kısa ve kalın gövdeleri, gövdeye boyun ayrımı olmaksızın bağlanan başları ve patlak gözleriyle kolayca tanınabilirler. Ama 2.600’ü aşkın türü arasında önemli davranış, yapı ve boyut farklılıkları göze çarpar. Kurbağaların çoğu sıçrayarak yer değiştirir. Genellikle siğilli olanların arka bacakları daha kısa ve sıçramaya daha az elverişlidir.
Kurbağaların çoğu böcek ve solucan gibi küçük canlılarla beslenir. Ağızları geniş, dilleri ağzın ön bölümüne yapışıktır. Ağız kapalıyken dilin ucu geriye doğru yatar. Kurbağa kendine yeterince yaklaşan bir böceği, hızla fırlattığı dilinin yapışkan ucuyla yakalar ve diliyle birlikte ağzına çeker. Kurbağanın iri ve patlak gözleri ağız boşluğuna basınç yaparak avını yutmasını kolaylaştırır. Ağzına aldığı solucanı ise yutmaya elverişli biçimde tutmak için ön bacaklarını kullanır.
Kurbağalar akciğerle solunum yapar, ama memelilerden değişik biçimde soluk alırlar. Hava, gırtlağın alçalmasıyla birlikte iki burun deliğinden ağza doğru emilir. Daha sonra burun delikleri kapatılır ve gırtlak yükseltilerek havanın akciğerlere dolması sağlanır. Kurbağanın yukarı aşağı sürekli oynayan gırtlağının hareketi dıştan bakıldığında da görülebilir.
Öbür amfibyumlar gibi kurbağalar da ağızlarıyla su içmezler. Bunun yerine suyu yüzerken ya da yağmur altında durarak derilerinden alırlar. Uzun süre sudan uzak kalmak kurbağalar için tehlikelidir. Çünkü derilerinin nemini yitirip tümüyle kuruması bu hayvanların çok geçmeden ölmesine yol açar.
Kurbağalar düşmanlarına karşı kendilerini zehir bezlerinin salgısıyla korurlar. Kurbağa sertçe tutulduğunda türüne göre değişen güçte bir zehir salgılar. Bayağı siğilli kurbağanın (Bufo bufo) salgısı öylesine iticidir ki, bu kurbağayı ağzına almayı hayvanlar ancak bir kez deneyebilir. Güney Amerika’da yaşayan canlı renklerle bezeli ağaç kurbağalarının zehri ise insanı öldürebilecek ölçüde güçlüdür. Eskiden bu zehir Amerika Yerlileri tarafından okların ucuna sürülerek kullanılmıştır.
Kuzey ülkelerinde kurbağalar kış uykusuna yatar. Havalar soğumaya başladığında yapraklar arasına ve su birikintilerinin dibindeki çamura gömülerek ya da su kıyısındaki oyuklara ve kütüklerin altına girerek havalar ısınıncaya kadar yerlerinden çıkmazlar. Bu süre boyunca çok az oksijene gereksinimleri vardır. Kan dolaşımları ise son derece yavaşlar.
Sıcak ülkelerde yaşayan kurbağalar da kendilerini yere gömerek yağmur mevsimini beklerler. Yağış başlayınca gizlendikleri yerlerden üremek üzere çıkar, yumurtalarını gölcüklere ve akarsulara bırakırlar.
Kurbağaların Yaşam Çevrimi
Kurbağa yumurtaları saydam ve jöleye benzer bir maddeyle kaplıdır. Bu maddenin çok kaygan olması yumurta avcısı hayvanlar tarafından yenmesini önemli ölçüde engeller. Jölemsi örtü ayrıca güneşin sıcaklığının yumurtanın içine ulaşabilmesini de sağlar. Kurbağa yumurtaları genellikle ya akarsu ve durgun suların yüzeyine kümeler halinde ya da uzun şeritler halinde su bitkileri arasına bırakılır.
Kurbağalar yaşamları boyunca üç gelişim evresinden geçer: Yumurta evresi, iribaş ya da tetari evresi ve erişkin evre. İribaşlar her jöle kabarcığının içinde görülen yuvarlak kara benekten gelişirken, gene kabarcığın içindeki yumurta sarısıyla beslenirler. İribaşların başı doğrudan gövdesine bitişiktir. Solungaçlarıyla solunum yaparlar. Başlangıçta bacakları yoktur ve uzun kuyruklarını kullanarak yüzerler. Ama zamanla bacaklar belirmeye, kuyruk kısalmaya başlar. Yok olan solungaçların yerini akciğerlerin alması ve kuyruğun da kaybolmasıyla birlikte başkalaşma sona erer. Artık küçük kurbağa iribaş evresine özgü yapılardan tümüyle arınmıştır.
Bir kurbağa genellikle 3-4 yıl içinde büyüyebileceği kadar büyür ve 40 yıl kadar yaşayabilir. Üreme mevsimi boyunca yüksek bir sesle bağrışır ve bu vıraklamalarmı gece boyunca sürdürürler.
Kurbağaların çoğu yumurtalarını döktükten sonra bırakıp gider. Ama bazı türler yumurtalarına büyük bir özen gösterir. Avrupa’nın batısında yaşayan ebe kurbağanın (Alytes obstetricans) erkeği, dişinin döktüğü yumurta şeritlerini bacaklarına dolayarak taşır ve yumurtaların açılma zamanı geldiğinde suya girer. Yumurtalardan çıkan iribaşlar erişkin haline gelinceye kadar öbür kurbağalarda görüldüğü gibi gelişimlerini suda tamamlar.
Tropik bölgelerde yaşayan ve ağaç kurbağaları olarak bilinen türlerin parmaklarında, ağaçlara tırmanmalarını kolaylaştıran yastıkçıklar vardır. Uçan kurbağaların ayaklarındaki geniş perdeler, havada süzülmelerine yardımcı olur. Bazı ağaç kurbağaları yumurtalarını suya doğru sarkan bir çalının üzerine bırakır. İribaşlar yumurtadan çıktıktan sonra hemen suya atlarlar.
Güney Amerika’da yaşayan Surinam kurbağası (Pipa pipa) yumurtalarını sırtındaki oyuklarda taşır. Bu oyuklar deriyle örtülü ve içi yavruların iribaş evrelerini geçirdikleri bir sıvıyla doludur.
Kurbağaların düz derili ve uzun bacaklı bazı türleri birçok ülkenin mutfağına girmiş, kurbağa bacağı eskiden beri lezzetli yiyecekler arasında sayılmıştır. Kuzey Amerika’da yaşayan öküz kurbağası (Rana catesbeiana) ise özel kurbağa çiftliklerinde üretilmektedir.