Lonca
Ortaçağa özgü bir kurum olan loncalar, daha çok aynı meslekte çalışan tüccar, esnaf ve zanaatkârların kendi çıkarlarını korumaya yönelik olarak kurdukları birliklerdir. İlk loncalar, genellikle dinsel amaçlarla kuruldu. Bunlar, üyelerinin her yıl ödedikleri ödeneklerle, hasta ve yaşlı üyelerine yardım eder, dinsel törenler düzenler, okul, yol ve köprü yapımlarına destek olurlardı. Daha sonra gelişen tüccar ve zanaatkâr loncalarında da din önemli bir yer tutardı, ama bu yeni tip loncaların etkinlikleri daha çok ticaret ve sanayi alanlarında yoğunlaştı. 11.-16. yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşayan loncalar, ortaçağ kentlerinin ekonomik yaşamına damgasını vurmuştur.
Tüccarlar, özellikle 10. yüzyıldan sonra kentlerin büyümesi ve ticaretin gelişmesiyle zenginleştiler. O dönemde tüccarlar kentten kente dolaşarak mal satarlar, yolda karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı birlikte yolculuk ederlerdi. Kentlerdeki kısıtlayıcı feodal uygulamalardan ve alınan vergilerden hoşnut olmayan tüccarlar daha özgür davranabilecekleri, farklı kurallarla yönetilen kentler için birlikte mücadele etmeye başladılar. Böylece ilk tüccar loncaları doğdu.
Bu loncalar zamanla, dönemin yöneticilerinden bazı ayrıcalıklar elde etti ve kentlerin ticareti üzerinde tekel kurdu. 11. yüzyıldan başlayarak kentlerde alman ve satılan mallar üzerinde söz sahibi olan tüccar loncaları, lonca üyesi olmayanların ticaret yapmasını engelledi. Lonca dışı bir kişinin kent içinde mal satması olanaksızdı. Mal alımında da ilk pazarlık hakkı lonca üyesine tanınırdı. Pazarı tam olarak denetlemek isteyen loncalar, yabancı tüccarları kente sokmamaya başladılar. Malların fiyatlarını da loncalar belirledi. Giderek güçlenen tüccar loncaları, zamanla kent yöneticilerinin seçiminde de söz sahibi oldular. Bu loncalar yalnızca kent içinde değil kentler arasında hatta uluslararasında örgütlendiler. Kendi ticari anlaşmalarını yaptılar, kendileri için ticaret ve savaş filoları oluşturdular.
Loncalar, üyelerini de sıkı kurallarla denetlediler. Kötü mal satan ya da mallarına yüksek fiyat koyanlar bu kurallar gereğince cezalandırılırdı.
Kentlerin gelişmesi daha önce evlerde üretilen birçok malın artık pazar için üretilmesine yol açtı. Kasaplar, fırıncılar, dokumacılar ayrı birer meslek sahibi olarak kent yaşamına katıldı ve tüccarları örnek alarak her meslek kendi loncası içinde örgütlendi. Böylece esnaf ve zanaatkâr loncaları kuruldu.
Bu loncalarda usta olan zanaatkâr, yanında kalfa ve çırak çalıştırır ve onlarla birlikte aynı lonca içinde yer alırdı. Loncalar belirli kurallara göre örgütlenmişlerdi. Lonca üyesi olmayan hiç kimse o meslekte çalışamazdı. Çıraklıktan yetişmeyen kişiler o mesleği uygulayamaz, kent dışından yabancılar ise mesleğe alınmazdı. Ustalar arasında eşitlik gözetilir, lonca yönetiminde eşit söz hakkı bulunurdu. Bir ustanın birden çok işyerine sahip olmasına izin verilmezdi. Üyeler arası rekabet değil dayanışma geçerliydi. Lonca üyeleri, zor günlerinde birbirlerine yardım ederlerdi. Loncalar üyelerine günümüzün işsizlik sigortası ya da emeklilik hakkı gibi sosyal güvenceler de sağlamışlardı.
Loncalarda yükselmenin önü açıktı. Çırak bir süre (genellikle 2-7 yıl) ustanın yanında çalışarak mesleği öğrendikten sonra, loncanın izniyle kendi işyerini açabilirdi. Kendi işini kurabilecek parasal gücü olmayanlar kalfa olur ve ustasının yanında kalarak bir ücret karşılığında çalışırdı. Altın devrini 13. yüzyılda yaşayan loncaların işleyiş kuralları genellikle 14. yüzyıla kadar bu biçimiyle sürdü.
Daha sonra durum değişti. Bazı ustalar daha zengin oldu, daha çok insan çalıştırmaya başladı. Loncalar da “büyük”, “küçük” olarak ayrıştı. Güçlü ustalar lonca yönetimlerini ele geçirdi ve ustalar arası eşitlik kuralı işlemez oldu. Çırak-kalfa-usta zinciri bozuldu. Usta olmak güçleşti ve yeni kurallara bağlandı. Kentler kalabalıklaştıkça kalfalığa yükselen çırakların usta olmalarının önüne yeni engeller kondu. Hatta, Paris’te dokumacılar loncası daha da ileri giderek ustalığın babadan oğula geçmesi kuralını getirdi. Böylece lonca üyesi aileler dışında hiç kimse mesleğe kabul edilmiyordu. 16. yüzyılın sonunda krallar artık, para karşılığı ustalık beratı satmaya başlamıştı.
Bu da, zor durumda kalan kalfaların kendi loncalarını kurmalarına yol açtı. Bu loncalar, yönetimde etkili olan zanaatkâr loncalarının sert tepkisine karşın güçlendi ve işçi dernekleri gibi ücret pazarlığı yapmaya başladı.
15. yüzyılda başlayan kıtalar arası deniz ticaretiyle genişleyen pazar, daha fazla mal üretilmesini gerektiriyordu. Oysa loncaların örgütlenme biçimi kısıtlı bir üretim için yeterliydi.
Zanaatkâr loncalarına hammadde sağlayan ve onların ürünlerini pazarlayan aracı tüccarlar ortaya çıktı. Loncaların alım satım tekeli kırıldı. Dış ülkelere mal satan aracı tüccarlar artan talebi karşılamak için evlere iş vermeye başladılar. Böylece bazı loncaların yapısı değişti. Tüccar için onun sağladığı hammaddeyle üretim yapmaya başladılar.
Ayrıca coğrafi keşiflerin sonucunda Avrupa’ya gelen tütün, şeker gibi ürünlerin işlenmesi yeni iş alanları da yaratmıştı. Kırsal alanlarda özgürleşen serflerin kentlere göçüyle lonca dışı özgür işçiler çoğaldı. Madencilik gibi büyük yatırım ve çok para gerektiren işler, loncalardan farklı bir örgütlenmeyi zorunlu kıldı. Kapitalist yatırımcılar ve tüccarlar buralarda özgür işçileri çalıştırarak işyerlerini loncalardan farklı bir anlayışla örgütlediler. Artık loncalara bağlı, az sayıda çırak ve kalfa
çalıştırarak yalnızca sipariş edilen malları üreten ustaların yerini, çok sayıda işçi çalıştıran ve pazar için üretim yapan, üretim araçlarının ve fabrikaların sahibi kapitalistler alıyordu. Dış ticaretle zenginleşen tüccarlar da şirketler kurmaya başladılar. Bu da ticaret loncalarının sonunu hazırladı.
Ekonominin gereklerini karşılamakta yetersiz kalan loncalar ile şirketlerin sürtüşmesi, loncaların giderek zayıflamasına ve 17. yüzyıldan başlayarak hızla yok olmasına yol açtı. Ama atölye ve fabrika üretimi loncaların yerini tümüyle alana kadar bir ölçüde varlığını korudu. Loncalar Fransa’da devrime (1789), İngiltere’de ise 19. yüzyılın başlarına kadar yasal olarak ortadan kalkmadı.
Osmanlı Devleti'nde Loncalar
Lonca Osmanlı Devleti’nde de kent esnafının ve küçük çaplı üretim yapan zanaatkârların örgütlenme biçimiydi. Temelini Ahilik’ten alan. Osmanlı lonca düzeni 15. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, 18. yüzyılın ortalarına doğru “gedik” biçimini alarak 20. yüzyıl başlarına kadar varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı loncaları manevi kurucuları saydıkları Ahi Evran’a bağlılıklarını sürdürürken, bir yandan da Ahilik’in kabul etmediği esnaf türlerini ve gayrimüslimleri de içlerine almışlardı. Ama çırak, kalfa, usta biçimindeki yükselme aşamaları ile üretimde ve ticarette uymak zorunda oldukları ahlaki kurallar Ahilik’le büyük benzerlik göstermekteydi. Osmanlı loncaları yöneticilerini kendileri seçmekte ve iç işleyiş kurallarını da kendileri saptamaktaydı. Bununla birlikte devletin koyduğu kalite standartlarına (ihtisab) ve fiyatlara (narh) da uymak zorundaydılar.
Osmanlı loncaları genellikle aynı tür işi yapan esnaf ve zanaatkârların toplu olarak bir arada bulundukları çarşı, han, arasta (açık çarşı) gibi yerlerde etkinliklerini sürdürürlerdi. Buraların dışında işin niteliği gereği ayrı yerlerde açılan dükkânlara “koltuk” adı verilirdi. 18. yüzyılın ortalarında çarşı ve dükkân sayısının çoğalması, gerçek esnaf ve zanaatkâr olmayanların (bunların başında yeniçeriler
geliyordu) da buralarda işyeri tutmaları lonca düzenini sarstı. Bunun üzerine devlet her alanda iş yapacak esnaf ve zanaatkâr sayısını sınırlandırarak bir tür tekel düzeni kurmaya çalıştı. Gedik adı verilen bu düzende elinde esnaf ya da zanaatkâr belgesi olmayan kişilerin dükkân açması yasaklanıyordu. Ama ekonomik gelişmeyi ve rekabeti önleyici bu sistem pek başarılı olamadı. 1838 ticaret sözleşmeleriyle Avrupa malları OsmanlI pazarını istila edince sistem iyice çöktü. Devlet 1866-73 yıllan arasında esnafı, kooperatifler biçiminde örgütleyerek ayakta tutmaya çalıştıysa da olumlu sonuçlar alınamadı. 1913’te kabul edilen bir yasayla gedik sistemine de resmen son verildi.