Mesut Cemil
(1902-1963), koro yöneticiliğiyle de tanınan tanbur ve viyolonsel sanatçımızdır. Kısa bir süre “Tel” soyadını kullandıktan sonra “Cemil” soyadını aldı.
Ünlü besteci ve tanbur, kemençe, lavta virtüözü Tanburi Cemil Bey’in oğlu olan Mesut Cemil, 10 yaşındayken babasından kemençe ve müzik bilgileri öğrenmeye başladı. 1916’da babasının ölümünden sonra onun en iyi tanbur öğrencisi sayılan Kadı Fuad Efendi’den tanbur dersleri aldı. Başında Ali Rifat Bey’in (Çağatay) bulunduğu Şark Musiki Cemiyeti’ne girdi ve çok geçmeden bu derneğin halka açık konserlerinde tanbur çalmaya başladı; üstün yetenekli bir genç olarak dikkat çekti. Ünlü ud virtüözü ve besteci Şerif Muhiddin’in etkisiyle viyolonsel çalmaya başladı ve ondan aldığı derslerle bu çalgıda da kısa sürede büyük ilerleme gösterdi. Darülfünun’daki (üniversite) hukuk öğrenimini yarıda bırakarak Almanya’ya gitti ve Berlin Müzik Akademisi’ne girdi. Burada Hugo Becker’in viyolonsel öğrencisi oldu.
Mesut Cemil parasal sıkıntılar ve annesinin hastalanması nedeniyle iki buçuk yıl sonra İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Yurda dönünce 1925’te Darülelhan’da tanbur, solfej ve müzik kuramı öğretmenliğine atandı. Cemal Reşit (Rey) ve Muhittin (Sadak) gibi müzikçilerle birlikte Union Française’de batı müziği konserleri verdi. Türk Telsiz Telefon Şirketi’nin 1926’da İstanbul’da ilk kez başlattığı radyo yayınlarında programcı, spiker, tanbur ve viyolonsel sanatçısı, yönetici olarak uzun yıllar çalıştı. 1938’de Ankara Radyosu yeni yerinde yayma geçince Ankara’ya giden Mesut Cemil, burada önce Türk müziği yayınları şefliği, 1940’ta radyo müdürlüğü ve 1941’den sonra da müzik yayınları şefliği yaptı. İlk adı “Tarihi Türk Musikisi Korosu” iken, bazı eleştiriler üzerine adı “Klasik Türk Musikisi Korosu” olarak değiştirilen ve daha çok “Klasik Koro” diye bilinen ünlü koroyu kurarak yönetti. Aynı yıllarda, Gazi Terbiye Enstitüsü’nde (bugün Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi) viyolonsel ve Ankara Devlet Konservatuvarı’nda klasik Türk müziği tarihi ve viyolonsel dersleri verdi. Bu arada, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden diploma aldı. 1950’de Türkiye Radyoları genel müdürü oldu. Ertesi yıl İstanbul Radyosu müdürlüğüne getirildi. 1955-59 arasında, Irak hükümetinin çağrılısı olarak, Bağdat Güzel Sanatlar Akademisi’nin müzik bölümünü yönetti; burada ayrıca tanbur öğretmenliği de yaptı. Yurda dönünce, Türkiye Radyoları başmüşavirliğine (başdanışman) atandı. Bir yıl sonra emekliye ayrıldı, ama Klasik Koro şefliğini ölümüne kadar sürdürdü.
Cumhuriyetin ilanından sonra ülkemizde, “alaturka” denen geleneksel Türk müziği ile “alafranga” denen batı müziğinin karşılıklı değerlendirilmeleri gündeme geldi. Alafranga yanlıları alaturkayı çağı geçmiş ve yetersiz bir müzik olarak niteliyorlardı. Her iki müziği de ayrı ayrı değerlendiren Mesut Cemil radyoda, viyolonseliyle batı müziği yayınlarına, tanburu ile de Türk müziği yayınlarına girerek müzik anlayışını ortaya koydu ve bu anlayışı savundu. Aynı yıllarda, artık iyiden iyiye bozulmuş olan koro icrasını, batılı anlayışla yeniden düzenleyerek iyileştirdi; gerek sanatı ve kültürüyle, gerek yetkisini kullanarak genç müzikçileri derinden etkiledi. Yeni müzikçi kuşağına düzenli ve yöntemli çalışma alışkanlığı, müzik zevki aşıladı. Bazı uygulamaları Türk müziğiyle uğraşan gelenekçi çevrelerce eleştirildi. Çeşitli gazete ve dergilerde müzikle ilgili birçok yazısı yayımlandı. Babası üzerine bir monografi olan Tanburi Cemil’in Hayatı (1947) başlıklı kitabı ise, edebiyat alanındaki yeteneğinin kanıtıdır. Babası gibi taksim plakları dolduran Mesut Cemil, besteci olarak verimli değildi. Batı müziği etkisi taşıyan birkaç şarkı ve birkaç saz eseri besteledi. Bunların içinde en başarılısı Nihavendi Saz Semaisi' dir.