Rabindranath Tagore
(1861-1941). Geleneksel Hint şiirinin son temsilcisi sayılan Rabindranath Tagore aynı zamanda romancı, oyun yazarı, filozof, ressam ve müzikçi olarak da tanınır. Kalküta kentinde doğan Tagore geniş bir Brahman ailesinin 14 çocuğunun en küçüğüydü. Babası, Hindu dinini putperestlikten kurtararak tek tanrılı bir din olarak yeniden oluşturmaya çalışan bir din akımının önderlerindendi. Büyükbabası ise soylu bir prensti. Tagore ilk yıllarını dine son derece bağlı, ama batı kültürüne açık bir ortamda geçirdi. İlköğrenimini aile içinde özel öğretmenlerin gözetiminde ve katı kurallara bağlı olarak aldı. Babasından Sanskritçe, İngilizce ve eski kutsal Hindu metinlerini okumayı öğrendiğinde 11 yaşındaydı. Küçük yaşta şiir yazmaya başladı. 1878’de hukuk öğrenimi için İngiltere’ye gitti. Londra’da kaldığı süre içinde batı kültürüyle yakından tanıştı ve İngiliz edebiyatı ile ilgilendi. Kendini şiir dünyasına öylesine kaptırdı ki, sonunda hukuk eğitimini anlamsız bularak yanda bıraktı. 1880’de İngiltere’den ülkesine dönen Tagore şiir ve şarkılarını yayımlamaya başladı. Ama 1891’de, tüm direnmesine karşın, babasının ısrarıyla aile mülklerinin yönetimini üstlenmek zorunda kaldı. Bu yeni uğraşı ona kırsal bölgelerin halk sanatlarını, şiir ve şarkılarını tanıma ve öğrenme olanağı sağladı. Köylülerin içinde bulunduğu yaşam koşullarının geriliğinden ve ilkelliğinden etkilenen Tagore’un bu yıllarda toplumsal ve siyasal sorunlara ilgisi arttı. 1901’de Bolpur yakınlarındaki Şantiniketan’da kurduğu okulda, doğayla doğrudan ilişkiyi temel alan, katı geleneksel kurallarla sınırlanmamış özgür bir ortam içinde bir eğitim programı uygulamayı denedi.
22 yaşında evlenen Tagore önce çok sevdiği karısını, ardından yakın aralarla kızını ve oğlunu yitirdi. Tagore 40 yaşınaa gelinceye kadar, karısına ve çocuklarına adadığı romanlar, küçük hikâyeler, çocuk ve aşk şiirleri yazdı. Bu arada dünyanın çeşitli halklarının kültürlerini tanıma isteğiyle Asya ve Avrupa’da birçok ülkeyi gezdi, ABD’ye gitti. 1912’de İngiltere’de tanıştığı William Butler Yeats ve Ezra Pound gibi şairler Tagore’un lirik şiirlerine büyük ilgi gösterdiler. Gitanjali adlı şiir kitabı İngiltere’de Yeats’in önsözüyle yayımlandı. Ardından 1913’te şairin yazdıklarının hemen hemen tümü bir dizide toplanarak basıldı. Aynı yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Hindistan o yıllarda İngiltere’nin sömürgesiydi. Tagore’un Nobel Ödülü’nü kazanması, yazarın ülkesinde ulusal duygularla yüceltilmesine neden oldu. Öte yandan batı Tagore’un dinsel lirik şiirlerini büyük bir hayranlıkla karşıladı. Ne var ki, ödülle gelen ün Tagore’un sürdürmekte olduğu yalın yaşamı altüst etti. Ödülün ardından tüm dünya halklarının birliğine duyduğu özlemle yeni bir dünya gezisine çıktı. 1916’da Japonya yolculuğu sırasında savaşı ve milliyetçiliği yeren ünlü söylevi tüm dünya aydınları arasında geniş yankı uyandırdı. 1930’da Oxford’da verdiği bir dizi konferans ertesi yıl kitap olarak yayımlandı.
Halkıyla içli dışlı olmasına, Bengal köylerinin sefalet ve ilkelliğini yakından bilmesine karşın, Tagore başta siyasetten uzak durmuştu. Ama Mohandas Karamçand Gandhi’nin sesi yükseldikçe yavaş yavaş Tagore’da da ulusal bilinç uyanmaya başladı. 1915’te İngiltere kendisine “sir” unvanı verdi. O dönemde ulusal kurtuluş ve özgürlük hareketinde Gandhi ile aynı çizgide olmasına karşın, bu unvanı hoşgörüyle kabul etti. Ama dört yıl sonra Pencap’ta İngiltere’nin giriştiği katliamı protesto ederek bu unvanı geri verdi. Tagore siyasal yaşamın içine girmişti ve Gandhi’den sonra tek manevi önder sayılmaktaydı. Gandhi Tagore’a “Guride” (Büyük Üstat) sanını takmıştı. Ne var ki, Tagore çalışma arkadaşlarıyla uyuşmazlığa düşünce siyasal yaşamdan çekildi. 1921’de kurduğu Visva-Bharati Üniversitesinde değişik ulustan öğrencilere batı ile Hint geleneklerini kaynaştıran bir eğitim programı uyguladı. Yaşamının son dönemlerini edebiyat çalışmalarını sürdürerek ve dünyanın değişik ülkelerinde konferanslar vererek geçirdi.
Tagore yapıtlarının büyük bölümünü Bengal dilinde yazmış ve bunların çoğunu İngilizce’ye kendisi çevirmiştir. Şiirlerindeki evrensel sevginin kaynağı İÖ 400’lere uzanan dinsel geleneklerdir. Şiirlerinin esin kaynağını ülkesinin yoksul insanlarının çileli yaşamı ve sevdiklerini yitirmenin verdiği acı oluşturur. Tagore’un yapıtlarında Hindistan’ın toplumsal ve dinsel geçmişinin büyük etkisi görülür. Gitanjali (1910), Büyüyen Ay (1913), Bahçıvan (1913) ve Meyva Zamanı (1916), Tagore’un dilimize de çevrilen başlıca şiir kitaplarıdır.