Pop Müzik
Geniş kitlelerce dinlenen ve çok çeşitli müzik üsluplarını kapsayan bu terim, İngilizce’de “yaygın olarak sevilen müzik” anlamına gelen popular music sözcüklerinden gelir. 1950’lerde ABD’de ortaya çıkan rock and roll müziğinden kaynaklanan pop müzik, sürekli değişen üslupları içerir. Pop müziğin doğduğu yer İngiltere ve ABD olduğu için adları da İngilizce olan rock and roll, ragtime, reggae, folk, rhythm and blues, blues, swing, salsa, heavy metal, punk, funk, soul, caz, disco, rap ve country, pop müzik kapsamına giren müzik türlerinin yalnızca birkaçıdır.
Müzik üsluplarındaki bu sınırsız çeşitlilik, pop müziği açıklayıcı bir tanımın yapılmasını güçleştirmektedir. Binlerce izleyici önünde verilen dev konserlerin yanı sıra, pop müziğin geniş kitlelere ulaşmasını ve benimsenmesini sağlayan en önemli öğe, 20. yüzyıl teknolojisinin getirdiği, sesi kusursuz bir biçimde ileten radyo, pikap, kaset, teyp, televizyon ve video gibi sesli ya da hem sesli, hem görsel iletişim araçlarıdır. ABD’de ve Avrupa ülkelerindeki 100 bin kişilik salonlarda yapılan konserlerle ve teknolojik olanaklarla milyonlarca kişiye ulaşan pop müzik, dünyanın öteki ülkelerinde de özellikle gençlerce sevilerek dinlenir. Son yıllardaki pop müzik konserlerinin en ünlüsü 13 Temmuz 1985’te Etiyopya’da açlık çeken insanlara yardım sağlamak amacıyla gerçekleştirilen konserdir. Aynı anda İngiltere’de Londra’da 72 bin, ABD’de Philadelphia’da 90 bin kişilik bir izleyici kitlesi önünde verilen bu dev konser, ABD’den dünyadaki 1,5 milyar televizyon izleyicisine canlı yayınla iletilmiştir.
Aşağıda pop müzik kapsamına giren değişik müzik üsluplarına kısaca değineceğiz.
Blues ve Rhythm and Blues
1900’lerde, Afrika’dan getirilen kölelerin ABD’nin güneyindeki pamuk tarlalarında çalışırken söylediği ezgilerden caz müziği doğdu. Yan yakınma yarı türkü biçiminde, hüzünlü ve ağır tempolu ezgilerden oluşan blues, aksak ritimli ragtime, daha sert ritimlerle söylenen rhythm and blues caz müziğinin ilk örneklerindendi. Ragtime üslubunun kökeni ortaçağ halk ozanlarının şarkılarına, Siyahlar’ın banço müziğine ve honky tonk denen aksak ritimli piyano müziğine dayanıyordu. Ragtime'ın en ünlü temsilcisi, Maple Leaf Rag (1899) adlı parçasıyla adını duyuran Scott Joplin’di. Zamanla çeşitli caz toplulukları, Bessie Smith, Leadbelly, Chuck Berry, B. B. King, gibi ünlü adlar ortaya çıktı. 1950’lerde ABD’de beyazlara özgü kırsal müzik türü olan country üslubu, gene aynı yıllarda hızlı ve güçlü ritimlerden oluşan, coşkulu ve taşkın duyguların müziği olan rock and roll ortaya çıktı. Pop müzik tarihinde yepyeni bir çığır açan rock and roll'un temeli blues ve rhythm and blues'a dayanıyordu.
Rock and Roll ve Rock
1950’lerin ortalarında, aslında Siyahlar’ın müziği olan rhythm and blues'u beyaz gençlerin coşkuyla dinlediğini fark eden Cleveland’lı radyo programcısı Alan Freed, bu müziğe programlarında yer vermeye başladı. Freed’in rock and roll adıyla sunduğu bu müzik kısa zamanda büyük bir hızla yaygınlaştı. Başlangıçta gençler arasında geçici bir heves olarak değerlendirilen rock and roll coşkusu, ateşliliği, kurallara ve geleneklere karşı çıkan tarzıyla tutucu politikacılar ve din adamları tarafından tepkiyle karşılandı. Rock and roll'un gördüğü olağanüstü ilgi plak yapımcılarını da bu alana yöneltti.
Rock and roll'un ilk beyaz şarkıcısı Bili Haley ve grubu Comets’in, radyo programlarında binlerce kez çalınan Rock Around the Clock (1954) adlı plakları 25 milyonun üzerinde satıldı. Rock and roll'un tüm dünyada yaygınlaşmasını sağlayan bir başka ad ise Buddy Holly idi. Bununla birlikte, dönemin asıl temsilcisi rhythm and blues, country ve o zamanlar, yalnızca güneydeki beyazlarca dinlenen western müzikten yararlanarak, rock and roll'u kendine özgü bir tarzla geliştiren Elvis Presley’dir. Bağımsız, uçarı ve isyankâr görünüşü, gençlerin duygularını ve tepkilerini dile getiren besteleriyle, Presley bir anda savaş sonrası genç kuşağın gözdesi oldu. Arayış içinde olan bu gençler, kendilerinden önceki kuşağın deneyimlerinden yararlanmak yerine, yaşayarak öğrenmek istiyorlardı. Beğenileri, yaşama bakışları ve müzik anlayışları ana babalarınınkinden çok farklıydı. Presley’in müziği, özellikle de rock and roll onların beklentilerinin yanıtı gibiydi. Presley 1956’da, her biri 1 milyonun üzerinde satan 45 plağının birincisi olan Heartbreak Hotel'i çıkardı.
1960’larda pop müziği etkileyen önemli olaylardan başlıcaları “topluluk” kavramının yerleşmesi, ABD’li gitarcı Les Paul’un elektrogitarı yetkinleştirmesi ve sesi yükselten bir aygıt olan amplifikatörün geliştirilmesiydi. Aynı dönemde rock and roll dan daha karmaşık biçimli ve ritmi daha güçlü olan rock müzik ortaya çıktı. Rock müziğin İngiltere’deki en önemli temsilcisi, Liverpool kentinden John Lennon, Paul McCartney, George Harrison ve Ringo Starr adlı dört gencin kurduğu Beatles topluluğuydu. 1960’ta çıktıkları Avrupa turnesinde Yesterday ve Yellow Submarine gibi, pop müziğe yepyeni bir içerik kazandıran parçalarıyla büyük bir ilgi ve hayranlıkla karşılanan bu ünlü topluluk, rock müziğin tüm dünyada tanınmasını ve benimsenmesini sağladı. Topluluk 1970’te dağıldı, ama plak ve kasetleri 1982’ye kadar yaklaşık 1 milyar sattı. Aynı dönemde rock müzikte çok çeşitli yönelimler ve türler gelişti. Sözgelimi psychedelic rock, uyuşturucularla yola çıkan, uzun saçları ve olağandışı giysileriyle “barış ve sevgi” üzerine kurulmuş bir yaşamın sözcülüğünü yapan hippie'lerin dünyasını yansıtıyordu. Ayrıca, daha yumuşak ve uyumlu seslerden oluşan soft rock; Siyahlar’ın gospel müziğinden etkilenmiş, dindışı konulu şarkılardan oluşan soul; geleneksel biçimde yazılmış, akustik gitar, elektrogitar, bas ve davulla desteklenmiş folk rock; melodi öğesini en aza indirerek vurmalı çalgılara ağırlık veren, aksak ritimli funk; elektronik çalgılara ağırlık veren ve klasik motiflerle rock müziğe sanatsal bir nitelik kazandıran progressive rock gibi yeni türler ortaya çıktı.
1960’larda rock müziğin siyasal ve toplumsal konuları dile getirmekteki yatkınlığını keşfeden bazı sanatçılar rock müziğinde önemli bir atılım gerçekleştirdiler. Bu dönemin ünlü adları Rolling Stones, The Yardbirds, The Byrds, The Grateful Dead, Jefferson Airplane, The Beach Boys, The Doors, The Who, Pink Floyd, Janis Joplin ve Jimi Hendrix’di. 1960’larda savaş karşıtı protesto şarkılarında beste ve güfte yeteneğini birleştiren Bob Dylan (asıl adı Robert Zimmerman), Blowin in the Wind ve The Times They Are-a-Changin adlı şarkılarıyla dünya gençliğini derinden etkiledi. Aynı dönemde rock müzik dünyasının en önemli olaylarından biri de 1969’da ABD’de, üç gün boyunca 500 bini aşkın izleyici önünde gerçekleştirilen Woodstock Müzik ve Sanat Festivali’ydi. 1960’ların sonlarında kurulan Chicago, Deep Purple, Jethro Tull, King Crimson, Yes, Genesis, Pink Floyd ve Crosby, Stills, Nash and Young gibi topluluklar 1970’lerde ürettikleri özgün müziklerle rock müziğe yepyeni boyutlar kazandırdılar. 1970’lerde rock müzikle klasik müziğin kaynaşması, rock müziğin dans müziği olmaktan çıkıp sanatsal niteliğinin ağırlık kazanmasına yol açtı.
1970’lerin sonlarına doğru rock müzik topluluklarının çoğu dağılırken Elton John, Rod Stewart, Abba, The Eagles, Electric Light Orchestra, Emerson, Lake and Palmer, Rick Wakeman, David Bowie, Bruce Springsteen, Poliçe, Queen, Supertramp gibi yeni topluluklar ve sanatçılar öne çıktı. 1970’lerin sonlarında Chick Corea ve John McLaughlin’in öncülüğünde jazz rock, İngiltere’de Sex Pistols ve Stranglers gibi toplulukların öncülüğünde punk rock ortaya çıktı. 1980’lerdeki heavy metal'in kökeni Led Zeppelin, Deep Purple ve Black Sabbath gibi toplulukların ve Alice Cooper’ın elektrogitar ve davula ağırlık veren yüksek sesli, sert ritimli müziğine dayanır. Bu türün ilk örneklerini verenler Kiss, Def Leppard, Iron Maiden, Krokus ve Scorpions topluluklarıydı. Rock müzikte toplumsal bir niteliği olan öfke ve şiddetin, onun bir uzantısı olarak gelişen heavy metal'de başlı başına, kendi içinde bir amaç olduğu görülür. 1980’lerin önde gelen heavy metal grupları Iron Maiden, Metallica, Guns’n’ Roses ve AC/DC’dir.
1980’lerin bir başka önemli olayı da 1970’lerin sonlarına doğru tırmanmaya başlayan nükleer silahlanmaya, Afrika kıtasında baş gösteren açlığa, Güney Afrika’daki ırkçılığa, Amazon ormanlarının yok edilmesine ve çevre kirliliğine tepki olarak gerçekleştirilen dev konserlerle rock müziğin siyasal, toplumsal olayları konu edinrriesidir. 1985’te Afrika’da açlık çeken insanlara yardım amacıyla düzenlenen “Live Aid” konserlerine ve Uluslararası Af Örgütü’nün düzenlediği konserlere David Bowie, Peter Gabriel, Tracy Chapman, Sting ve Bruce Springsteen gibi birçok ünlü sanatçı katıldı. Ünlü şarkıcı ve söz yazarı Paul Simon, Güney Afrikalı müzikçilerle Afrika ve batı müziğinin uyumlu bir birleşimi olan Graceland (1986) adlı bir albüm çıkardı.
Günümüzde adından en çok söz edilen pop müzik sanatçı ve toplulukları arasında Madonna, U2 ve Simple Minds sayılabilir.
Reggae, Kalipso, Rap ve Disco
Bob Marley öncülüğünde gelişen Jamaika kökenli reggae müziğin belirgin özellikleri, ağır vurmalı çalgılar, yankılanan ritmik gitar, derin bas ve vokaller’dir. Kökeni, 1950’lerde yaygınlık kazanan kalipso'ya. dayanır.
Jimmy Cliff’in The Harder They Come (1973) adlı filmiyle daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaşan reggae, 1970’lerden başlayarak çok sayıda pop müzik topluluğuna ve şarkıcıya esin kaynağı olmuştur. Reggae'nin dünya çapında ün kazanmasını sağlayan İngiliz topluluğu UB40’tır.
1970’lerde yaygınlık kazanan disco müziği yalnızca hareket ve dans amacıyla geliştirilmiş, özellikle ritmin vurgulandığı bir türdür. 1977’ye kadar daha çok Siyahlar’m soul müziğinin etkilerini taşıyan disco, Michael Jackson’la daha vurucu ve daha renkli bir yapıya kavuştu. Sonraları, rhythm and blues öğeleriyle kurulmuş bir başka hareket ve dans müziği olan rap ortaya çıktı. Kurtis Blow’un The Breaks adlı yapıtı bu türün ilk örneklerindendi. Dans ve rock'u en iyi biçimde birleştiren Talking Heads topluluğu, Genius of Love adlı plaklarıyla büyük ün kazandı.
Türkiye'de Pop Müzik
Ülkemizde pop müzik batı ülkelerinden oldukça değişik bir biçimde gelişti. 1940’larda halk müziği ve sanat müziği dışında, Türkçe sözlerle söylenen ve dans müziği olarak dinlenen yabancı kaynaklı tangolar Türkiye’de pop müziğin başlangıcı sayılır. Radyo yayıncılığının altın yıllarını yaşadığı 1940’larda ve 1950’lerde Fehmi Ege, Necdet Koyutürk ve Şecaattin Tanyerli’nin Türkçe sözlerle yazdıkları tangolar sevilerek dinlenirdi. 1960’larda dünyada hızla yayılan pop müzik ülkemizde de etkisini gösterdi. Ama o yıllarda özgün pop şarkıları yazmak yerine yabancı şarkılara Türkçe sözler yazılırdı. Dönemin en çok tutulan şarkılarına söz yazan Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal’ın şarkıları radyo programlarında sık sık yer alıyordu. O dönemde özellikle okullarda amatör müzik toplulukları çeşitli konserler verir, kendi aralarında coşkuyla izlenen yarışmalar düzenlerlerdi.
Zamanla sayıları artan pop müzik sanatçıları yeni arayışlar içine girdiler. Bu arayışın ilk ürünleri geleneksel halk müziğinden esinlenerek yazılmış şarkılar oldu. Dönemin önde gelen adları Fikret Kızılok, Cem Karaca, Alpay, Erol Büyükburç ve Ajda Pekkan ile Moğollar, Üç Hürel ve Dönüşüm topluluklarıydı. Aynı yıllarda pop müzik dünyasında yeni bir çığır açan Beatles ülkemizde de etkisini gösterdi. 1960’ların sonlarında ortaya çıkan Modern Folk Üçlüsü özgün besteleriyle pop müziğe yeni bir soluk getirdi. 1970’lerin önde gelen öteki adları halk müziğinden esinlenerek yazdığı şarkılarla ve ilginç görünümüyle tanınan Barış Manço, ülkemizde rock müziğin ilk özgün örneklerini veren Erkin Koray, söz yazarı, besteci ve şarkıcı Timur Selçuk’tu. 1980’lerde adını en çok duyuranlar arasında Mazhar-Fuat-Özkan ile Yeni Türkü toplukları sayılabilir. Son yıllarda ülkemizde büyük bir ilgi gören disco, hard rock ve özellikle heavy metal müzikte kendi olanaklarıyla çalışmalar yapan gençlerin kurduğu çeşitli amatör topluluklar vardır. Bu topluluklardan özellikle Pentagram ve Metafor’un çalışmaları ilgiyle izlenmektedir.