Ruhi Su
(1912-1985). Halk türkülerini özgün söyleyişiyle, kalın ve tok sesiyle, sazı değişik bir tavırla çalışıyla tanınan Ruhi Su, halk müziği geleneğinin yanı sıra batının şan tekniğinden de yararlanmıştır.
Asıl adı Mehmet olan Ruhi Su Van’da doğdu. I. Dünya Savaşı’nın yıkımı içinde yitirdiği anne ve babasını hiç tanımadı. Çok küçük yaşta Adana’ya giderek çok yoksul bir ailenin yanında yaşamaya başladı. İngilizler ve Fransızlar Adana’yı işgal edince, birçok aile gibi Mehmet’in yanında bulunduğu aile de işgalin getirdiği sorunlara dayanamayarak Toroslar’a sığındı. Uzun süre oradan oraya göçtüler. Kurtuluş Savaşı bitince aile yeniden Adana’ya döndü. Bu arada Mehmet, “amca” dediği aile reisinin gerçek amcası olmadığını öğrendi.
Ailenin Adana’ya dönüşünden hemen sonra Adana Öksüzler Yurdu’na yazıldı. Burada müzikle ilgilenmeye başladı, keman çalmayı öğrendi. Öksüz yurtlarını bitiren tüm öğrencilerin zorunlu olarak askeri okullara gönderilmesi uygulaması uyarınca İstanbul’a askeri liseye gitti. Bu arada, Adana’da onu muayene eden askeri hekim adının yanma bir ad daha almasını söylemişti. Böylece adına Ruhi’yi de ekledi.
Ankara’ya gidip müzik öğrenimi görmeyi amaçlayan Ruhi Su askeri liseden ayrıldı, ama isteğini gerçekleştiremediği için Adana’ya dönerek ortaöğrenimini orada tamamladı. Ardından Ankara Müzik Öğretmen Okulu’na girerek 1936’da mezun oldu. Bir süre Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası’nda (bugün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) kemancı olarak çalıştı, ama sonra şan çalışmaya başladı. Aynı yıl Ankara Devlet Konservatuvarı’nda yeni açılan opera bölümüne kabul edilen Ruhi Su 1942’de mezun olunca Ankara Devlet Operası’nda göreve başladı. 1943-45 arasında radyoda türkü söyledi. 1952’de siyasal nedenlerle yargılanarak beş yıl tutuklu kaldı. Bu sırada evlendi. Tutukluluğu bittikten sonra uzun bir işsizlik dönemi geçirdi. Yerleştiği İstanbul’da çeşitli gazino ve kulüplerde türküler söyleyerek yaşamını kazanmaya çalıştı. Bir yandan da müzik çalışmalarını sürdürdü. Anadolu’nun çeşitli yörelerinden birçok türkü derledi; Nâzım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli gibi şairlerin şiirlerinden ve kendi şiirlerinden besteler yaptı. 1962’den sonra türkülerle ilgili çalışmalarını plaklarda topladı. Bu plaklarda Köroğlu’nu, Pir Sultan Abdal’ı, semahları ve zeybekleri dile getirdi. Birkaç kez yurtdışına çıkarak Almanya, İngiltere, Hollanda, İsveç, Bulgaristan ve Avustralya’da konserler verdi. 1980’lerin başında hastalandı. Kendisine pasaport verilmediğinden tedavi için yurtdışına gidemedi.
Geleneksel türküleri yerel üslup özellikleriyle söylemeyi taklitçilik olarak kabul eden Ruhi Su bunun ulusal düzeyde ortak bir müzik diline ulaşılmasını engelleyeceğini ileri sürmüştür. Ruhi Su’ya göre halk müziği, yaşayan bir varlık gibi her an değişen, yeniden doğan bir sanattır. Halk türkülerinin çağdaş bir yoruma ulaşması, bu türkülerin ancak batının şan tekniğinden yararlanarak söylenmesiyle gerçekleşebilirdi.
Derlenip yayımlanmış kitap ve notaların, bir türkünün bütün incelik ve özelliklerini yansıtmada yeterli olamayacağını savunmuştur. Bu nedenle Anadolu’yu dolaşarak o türküleri söyleyenleri bulmuş ve derlediği türküleri yorumlarken ezginin ana çizgisini korumuştur.