Salgın Hastalıklar
Birçok hastalığın nedeni insandan insana bulaşan bakteri ve virüs gibi mikroplardır. Bir hastalık bu yolla çok sayıda insana bulaşır ve geniş bir bölgede birçok insan bu hastalıktan ölürse bu bir salgın hastalıktır ya da o yörede bir salgın (epidemi) söz konusudur. Buna karşılık belirli bir yörede her zaman karşılaşılan, ama salgınlara yol açmayan hastalıklara “yerleşik” ya da “endemik” denir.
Geçmişte en ağır salgınların nedeni, kentlerde kanalizasyon olmadığı için idrar ve dışkıların içme suyuna karışmasıydı. Tarih boyunca, mikroplu içme sularından kaynaklanan çok ağır kolera salgınları görülmüştür. Ayrıca mikroplu sütler, açıkta satılan ya da kirli ellerle tutulan yiyecekler ve mikrop taşıyan sinekler de hastalıkların yayılmasında önemli bir etkendi. Günümüzde, sağlık kurallarına uygun kanalizasyon ağları, temiz içme suları ve sütlerin pastörize edilmesi salgın hastalıkların sıklığını bir yüzyıl öncesine oranla büyük ölçüde azaltmıştır.
Bazı hastalıkların taşıyıcısı da böceklerdir. Fare ve sıçanların üstünde yaşayan pireler vebanın, bitler tifüsün, sivrisinekler de sıtmanın etkeni olan mikropları taşır. Birçok ülkede, insanların temizlik kurallarına uyması, evlerde ya da kentlerin çevresinde yaşayan farelerin yok edilmesi ve sivrisineklerin ürediği bataklıkların kurutulmasıyla bu hastalıkların önü alınabilmiştir. Ama bu önlemlerin alınmadığı bazı ülkelerde bugün bile bazen büyük salgınlar görülür.
Soluk alıp verirken, aksırır ya da öksürürken soluğumuzdaki buhar damlacıklarıyla birlikte havaya karışan mikroplar da bazı hastalıkların hızla yayılmasına yol açar. Bu yolla yayılan en öldürücü hastalıklardan biri çiçek hastalığıydı. Çağımızda çok geniş kapsamlı bir aşı kampanyasıyla çiçek hastalığı yeryüzünden silinmiştir. Verem, grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklar da ağzımızdan saçılan damlacıklarla bulaşır. Soğuk algınlığı gerçekten en yaygın salgın hastalıktır. Bir salgının ne zaman bitip öbürünün ne zaman başladığını söylemek bile güçtür. Suçiçeği, kızamık ve kabakulak gibi çocukluk çağı hastalıkları da okullarda ya da kentlerde zaman zaman salgınlara yol açar.
Bazen bir tek kişi bile salgınlara neden olabilir. 1900’lerde New York’ta yaşayan Mary Mallon bir tifo taşıyıcısıydı; kendisi hastalanmıyor, ama hastalığın etkeni olan bakterileri başkalarına bulaştırıyordu. En ağırı 1903’te olmak üzere dokuz tifo salgını başlatmıştı.
Bazen bir bölgede çok ciddi sorunlar yaratmayan bir hastalık, kişilerin o hastalığa karşı doğal bağışıklığının olmadığı bir başka yöreye yayıldığında şiddetli salgınlara yol açarak birçok insanın ölümüne neden olabilir. Bunun yaşanan örneği, Kuzey Amerika’daki Eskimolar ile Avustralya Yerlileri arasında tehlike yaratan grip salgınlarıdır.
Halk sağlığı ve koruyucu hekimlik çalışmaları difteri, çocuk felci gibi tehlikeli hastalıkların salgın boyutlarına varmasını büyük ölçüde azaltmıştır.
Epidemiyoloji
Tıbbın salgın hastalıklarla ilgili dalına epidemiyoloji denir. Bu dalda uzmanlaşmış doktorlar salgınların nereden kaynaklandığını, toplumda nasıl yayıldığını ve ölüm nedenlerini araştırırlar. Günümüzde epidemiyoloji uzmanları, salgın yapan bulaşıcı hastalıklar dışında, kanser ve kalp krizi gibi çok sık karşılaşılan hastalıkların toplumsal özellikleriyle de ilgileniyorlar.
Bu uzmanlar belirli bir hastalığı araştırırken hastalığın nerelerde görüldüğünü, hangi yaş grubundan insanları etkilediğini, hastaların belirli bir meslekten olup olmadığını, beslenme alışkanlıklarını ve yararlı olabilecek her tür bilgiyi derlerler. İstatistikleri gözden geçirir ve eldeki ipuçlarını büyük bir titizlikle değerlendirirler. Örneğin bir fabrikada herhangi bir kimyasal maddeyle çalışan işçilerde belirli bir kanser tipi yaygınsa araştırmalarını o kimyasal madde üzerinde yoğunlaştırırlar.