Takvim
Çok eskiçağlardan beri insanlar gerek toplumsal yaşamlarının düzeni açısından, gerek dinsel nedenlerle uzun ölçekli zaman ölçümlerine gereksinim duymuştur. İşte, zamanın gün, ay, yıl gibi uzun süreli dönemlere bölünmesine dayalı olarak geliştirilen takvimler de bu gereksinim sonucunda ortaya çıkmıştır. Eski insanlar ilk takvimleri, herkesin görebileceği en düzenli iki doğal olay olan Güneş’in ve Ay’ın hareketlerine dayandırmışlardı. Bu iki gökcisminin hareketleri, en basit üç zaman dilimi olan gün, ay ve yılı belirler.
Eskiden insanlar Güneş’in Dünya’nın çevresinde dolandığını sanırlardı, ama bugün durumun bunun tam tersi olduğunu biliyoruz. Dünya kendi ekseni çevresinde bir tam dönüş yaptığında, Güneş Dünya’nın çevresinde bir tam dolanım yapmış gibi görünür. Gün, Güneş’in görünürdeki bu hareketinin bir tam çevrimini tamamlayabilmesi, yani Dünya’nın kendi ekseni çevresinde bir tam dönüş yapabilmesi için geçen süredir ve 24 saatin biraz altındadır. Bir zaman dilimi olarak ay adı, Dünya’nın uydusu olan Ay’dan gelir; bu zaman diliminin uzunluğu, bir yeniay evresinden öbür yeniay evresine kadar geçen süreye eşittir ve yaklaşık 29Vz gündür. Yıl ise, Dünya’nın Güneş’in çevresindeki dolanım süresidir ve 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniyeye eşittir. Ay’ın evrelerine dayalı olan takvimlere Ay takvimi, Güneş’in görünürdeki hareketine dayalı olan takvimlere ise Güneş takvimi denir. Ay takvimindeki aylar kavuşum ayı ya da kameri ay, Güneş takvimindeki yıllar ise Güneş yılı olarak adlandırılır.
Bu zaman uzunlukları arasındaki ilişkiler tamsayılarla ifade edilemez, ayrıca ayların uzunlukları toplandığında bir yılın uzunluğuna eşit olmaz; bu nedenlerden dolayı sık sık düzeltme gerektirmeyecek bir takvim geliştirilinceye kadar yüzyıllar geçmiştir. Aslında bu tür bir takvimin geliştirilmesi gereği binlerce yıl öncesinde anlaşılmıştı. Eski zamanlarda insanlar yılın uzunluğunu mevsimlerin değişimini gözlemleyerek belirlerdi; ama aynı zamanda, tohum ekme ve ekinleri biçme zamanını tam olarak kestirebilmek için, düzenli aralıklarla görünen ve gözden kaybolan belirgin bazı yıldızları ve takımyıldızları da gözlemlemeye başlamışlardı.
Yıl uzunluğuna ilişkin oldukça doğru ilk ölçümü İÖ 4200 dolaylarında Eski Mısırlılar gerçekleştirdiler. Mısırlılar için büyük önem taşıyan Nil Irmağı her yıl hemen hemen aynı zamanda taşıyordu. Mısırlı rahipler, her yıl taşkın zamanında Akyıldız’ın (Sirius) Güneş doğmadan hemen önce doğduğunu belirlemişlerdi. Rahipler bu olaya yeniden tanık oluncaya kadar geçen günleri saydılar ve böylece 365 sayısını buldular. Bunu yıl uzunluğu olarak kabul ettiler ve 30’ar günlük 12 aya böldüler, kalan beş günü de yılın sonuna bıraktılar.
Mısır takvimi, yıl uzunluğu her zaman aynı olan ilk takvimdir. Babilliler’in de İÖ 3000-2000 arasında geliştirdikleri bir takvimleri vardı; ama onlar Ay’ın evrelerini dikkate almış ve yılı 29 ya da 30’ar günlük 12 aya bölmüşlerdi. Ama bu Ay takvimindeki bir yılın uzunluğu yalnızca 354 gün olduğu için Güneş yılından daha kısaydı ve bu nedenle de Babil takvimine göre ilkbahar çoğu kez Güneş yılının kışına, yani gerçek kışa rastlıyordu. Böyle bir durum ortaya çıktığında, takvim ile mevsimler arasında yeniden uyum sağlayabilmek için o yıla fazladan bir ay eklenirdi.
Bu takvim İÖ 1000 dolaylarında Asurlular ve Babil Sürgünü’nden döndükten sonra Yahudiler tarafından da kullanıldı. Yahudiler bugün de aynı tür bir takvimden yararlanmaktadırlar; Hamursuz Bayramı’m gerçek zamanında kutlayabilmek için, yeni yıllarını hep eylül ya da ekimde başlatırlar.
Eski Yunanlılar çok çeşitli takvimler geliştirmişlerdir. Bu takvimler genel olarak Ay’ın evrelerine dayandırılmıştı ve bir yıl 12 aya bölünmüş 354 günden oluşuyordu. Yunanlılar kendi Ay takvimleri ile yaklaşık 365 günlük Güneş takvimi arasında uyum sağlayabilmek için bir yıl bekler ve bunu izleyen yıla fazladan bir ay eklerdi. Ama gene de onların toplam 737 günlük iki yıllan, Güneş takvimindeki iki yıldan yedi gün daha uzun olur ve takvimleri hep böyle yanlış giderdi. Bazı Yunan kentlerinde ise, Güneş yılıyla uyumlu olsun diye takvimlere rasgele aylar ve günler eklenir ya da çıkartılırdı.
Çin takvimi son derece karmaşıktı; gökcisimlerinin hareketine dayalı olan bu takvim, her biri 29 ya da 30 günlük 12 ya da 13 aydan oluşuyordu. Çinliler geleneksel olarak, yılları sırasıyla 12 hayvanın adıyla adlandırmışlardır. Bunlar fare, öküz, kaplan, tavşan, ejderha, yılan, at, koyun, maymun, kuş, köpek ve domuzdur. 1991’de başlayan Çin yılı, Koyun Yılı’dır.
Zaman, yıldan çok daha uzun dilimlere de bölünebilir. Yıllar, ulusların tarihindeki belirli olayların zamanı başlangıç alınarak sayılabilir. Hıristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu tarihin en önemli olayı olarak kabul ettikleri için, tarihi “İsa’dan önce” ve “İsa’dan sonra”, olarak ikiye ayırırlar. İsa’nın doğumundan önceki yıllar “İsa’dan önce” sözcükleriyle, İsa’nın doğumundan sonra gelen yıllar ise “İsa’dan sonra” sözcükleriyle nitelenir; ama genel olarak bu sözcüklerin yerine, kısaltmaları olan “İÖ” ve “İS” kullanılır. Yılların bu yöntemle tarihlendirilmesi, İsa’nın yaşadığı dönemin üzerinden 500 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, Dionysios Exiguus adındaki bir keşişin İsa’nın doğum tarihini hesaplamasıyla başlamıştır.
İsa’nın doğuşu Hıristiyanlar’ca kullanılan tek başlangıç noktası olduğu için, İsa’dan önceki yıllan geriye doğru saymak gerekir. Örneğin İngiltere’yi İÖ 54’te istila eden Jül Sezar İÖ 44’te öldürülmüştür.
Romalılar, Hıristiyan takvimine göre İÖ 753 dolaylarına rastlayan Roma’nın kuruluş yılını takvimlerinin başlangıç noktası olarak almışlardı.
Müslümanlar’ın kullandığı hicri takvim, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç ettiği “Hicret” yılından başlar; bu göç bugün kullanılan takvime göre İS 622’ye rastlar.
Yahudiler yıllarım, kutsal yazılarında belirtilen dünyanın yaratılış tarihinden başlayarak tarihlendirirler. Bu başlangıç tarihi, İÖ 3761 yılının 7 Ekim Pazartesi gününe rastlar. Bu nedenle Hıristiyanların takvimi İS 1968 yılını gösterirken, Yahudiler’in takviminde bu yıl 5729’du.
İÖ 1000’de Hindistan’da kullanılmaya başlanan Hindu takvimi Ay’ın evrelerini temel alırdı. 12 aya bölünen 354 günlük Hindu takvim yılı ile Güneş yılı arasında uyum sağlamak için her 30 ayda bir takvime fazladan bir ay eklenirdi; ama hata gene de tam olarak düzeltilmiş olmazdı.
Jülyen Takvim
Bugün kullanmakta olduğumuz takvim, Jül Sezar’ın düzenlemiş olduğu Roma takvimine dayanır ve Jülyen takvim olarak adlandırılır. Jülyen takvim yürürlüğe girmeden önce Romalılar yalnızca 10 aya bölünmüş toplam 304 günden oluşan bir takvim kullanıyorlardı. Kral Numa Pompilius buna ianuarius (ocak) ve februarius (şubat) aylarını ekledi ve böylece toplam gün sayısı 355 oldu. Romalılar çift sayıların ölümü, tek sayıların ise yaşamı temsil ettiğine inandıkları için, bütün ayların 29 ya da 31 gün çekmesini kararlaştırmış, yalnızca şubatın 28 gün olmasına izin vermişlerdi. Roma yılının Güneş yılıyla uyumunu sağlamak için rahipler ve yöneticiler istedikleri zaman takvime fazladan aylar eklerdi. Sonuç olarak takvim kısa bir süre içinde karmaşık bir hal almıştı.
İÖ 46’da Sezar, Güneş yılının kesin uzunluğunun 365 ¼ gün olduğuna ve takvimdeki yıl uzunluğunun da böyle olması gerektiğine karar verdi. Sezar bu yeni takvimi yürürlüğe koymadan önce, içinde bulunulan karmaşık durumu düzeltmek için İÖ 46 yılının 445 gün olarak alınmasını emretti. Bu yüzden o yıl “karmaşa yılı” olarak anılır oldu. Sonraki yıllar 365 gün çekecek, arda kalan dörtte birlik günleri tüketmek için de her dört yılda bir takvim yılı 366 gün olarak kabul edilecekti; işte bu ek günün bulunduğu yıllar “artıkyıl” olarak anılmaya başlandı.
Sezar, beş ayın 30 gün, altı ayın 31 gün çekmesine ve şubat ayının normal yıllarda 29 gün, artıkyıllarda ise 30 gün olmasına karar verdi. Jül Sezar’ın bu takvim reformundan sonra rahipler, şubata her dördüncü yılda fazladan bir gün eklemek yerine, her üçüncü yılda bir gün ekleme hatasına düştüler. Buradan kaynaklanan birikmiş hataları Augustus Caesar düzeltti ve julius (temmuz) ayından sonra gelen ayın adının augustus (ağustos) olarak değiştirilmesini buyurdu. Bundan başka, şubat ayından bir gün alındı ve ağustosa eklendi.
Bütün bu düzeltmelere karşın Jülyen takvim yılı gene de Güneş yılından yaklaşık 11 dakika daha uzundu; bu uzunluk tek bir yıl için önemli değildi, ama yüzyıllar geçtikçe dakikalar günleri buldu.
Gregoryen Takvim
16. yüzyıla gelindiğinde Jülyen takvimdeki hata 10 güne çıkmıştı. Kutsal günlerin tarihi o kadar kaymıştı ki, Papa XIII. Gregorius 1582 yılından 10 gün düşürülmesini emretti. Gregorius ayrıca, gelecekteki takvim hatalarının önüne geçmek için, 400’e tam olarak bölünemeyen yüzyıl başlarının (örneğin 1700, 1900) hiçbir biçimde artıkyıl olmaması kuralını koydu. Bu yeni sistem Gregoryen takvim olarak adlandırılır.
Katolik ülkeler Gregoryen takvimi kısa sürede, Protestan ülkeler ise biraz daha geç kabul ettiler. İngiltere’de Jülyen takvim, hatanın 11 günü bulduğu 1752’ye kadar kullanıldı. O yıl, 2 Eylül’den sonraki günün 14 Eylül olacağı ilan edildi ve bunun nedenini anlayamadığı için yaşamından 11 günün çalındığını düşünen pek çok kişi sokaklara dökülerek, “11 günümüzü geri verin” diye bağırıp çağırdı.
İngiltere’nin Gregoryen takvime geçtiği dönemde Amerika’da 13 kolonisi vardı; bu yüzden buralarda da 1752’de Gregoryen takvim kabul edildi. George Washington’ın doğum günü 1732’de yürürlükte olan Jülyen takvime göre 11 Şubat’tı, ama Gregoryen takvim kabul edilince bu tarih 22 Şubat oldu. Bugün kullanılmakta olan resmi takvim Gregoryen takvim olduğu için Washington’ın doğum günü de 22 Şubat’ta kutlanmaktadır.
Bazı ülkeler ve kiliseler Gregoryen takvimi İngiltere’den de sonra kabul ettiler. Bu takvimi Bulgaristan 1916’da, SSCB 1918’de, Rum Ortodoks Kilisesi 1924’te, Türkiye ise 1 Ocak 1926’da benimsedi. (Türkiye’de Gregoryen takvime, miladi takvim denir.) Dinsel bayramların zamanını belirlemek için başka takvimlerden yararlanan bazı halk toplulukları dışında bugün artık tüm dünyada Gregoryen takvim kullanılmaktadır.
Yılbaşı
Başka bir sorun yeni yılın başlayacağı günün saptanmasıydı. Eski Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler yıllarını, gündüz ve gecenin eşit uzunlukta olduğu güz ılımında (21 Eylül) başlatırlardı. Eski Yunanlılar bir süre için yılbaşını, gündüzün en kısa olduğu kış gündönümünde (21 Aralık) kutladılar. Sezar yılın ilk gününü 1 Ocak olarak değiştirinceye kadar Romalılar da aynı şeyi yaptılar. İngiltere Kilisesi yılbaşını 25 Aralık olarak kabul etti, ama devlet 1 Ocak’a bağlı kaldı. Avrupa’da Gregoryen takvim yılbaşını 1 Ocak olarak saptamıştı. 1753’te İngiltere ve ABD’de hem kilise, hem de devlet, Gregoryen takvimi benimseyen bütün ülkelerde olduğu gibi yeni yıllarını 1 Ocak’ta başlatmayı kabullendiler ve bu bir daha hiç değişmedi.
Türkler'de Takvim
İslam öncesi dönemde Türkler Güneş yılına dayalı, 12 ya da 60 yılda tamamlanıp yeniden başa dönen takvimler kullanıyorlardı. Bu takvimlerde yıllar sayıyla değil, genellikle hayvan adlarıyla belirtiliyordu. İslamiyeti kabul etmelerinden sonra Türkler arasında da hicri takvim giderek yaygınlaştı. Ama Ay yılma dayalı hicri takvim (bir yılı 354 gün kabul eden hicri-kameri takvim) yanında Güneş yılına dayalı hicri-şemsi takvimin (bir yılı 365 gün kabul eden takvim) kullanıldığı dönemler de oldu. Örneğin Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın (hükümdarlığı 1072-92) kabul ettiği ve yılbaşı Nevruz (21 Mart) olan Takvim-i Celali bugün de İran’da ve Afganistan’da kullanılmaktadır.
Osmanlılar 17. yüzyıl sonlarına kadar yalnız hicri-kameri takvimi kullanmışlardı. 1678’de mali işler için uygulamaya konulan, Jülyen takvime dayalı, yılbaşı 1 Mart olan mali takvim (rumi takvim de denir) giderek yaygınlaştı. Tanzimat’la (1839) birlikte devletin bütün kayıtlarında hicri-kameri takvim yanında mali takvim de resmen uygulanmaya başlandı. Ama iki takvim yılı arasındaki 11 günlük fark birçok karışıklığa yol açtı. Bu fark 1917’de bir yasayla ortadan kaldırıldı. 1 Ocak 1926’da Türkiye’de de Gregoryen takvim uygulanmaya başlandıktan sonra mali yılbaşı 1 Haziran olarak kabul edildi. Çeşitli zorluklar yüzünden 1950’de başlangıcı 1 Mart’a alınan mali yıl, 1983’te genel takvimle birleştirildi ve 1 Ocak’ta başlaması kararlaştırıldı