Yahudiler ve Musevilik
Yahudiler’in kökeni Hz. İbrahim ’in soyundan gelenlere, yani İbraniler’e kadar uzanır. İbrahim İÖ 2000 dolaylarında, Mezopotamya’da göçebe bir halk olan kavmine önderlik ederek, onları Kenan ülkesine (daha sonra Filistin) ulaştırmıştır. İbrahim ’in Tanrı' nın tek olduğunu söyleyen ilk insan olduğuna inanılır. İbrani kutsal metinlerine göre İbrahim ile Tanrı arasında, “Ahit” olarak bilinen karşılıklı bir bağlılık anlaşması vardır. İbrahim, oğlu İshak ve torunu Yakub, “Üç Soyatası” olarak bilinir. İnanışa göre, Yakub Tanrı’nın buyruğu ile İsrail adını almıştır. Bu nedenle, İsrail’in oğulları ve torunlarının adlarıyla anılan On İki Kabile’nin halkına İsrailoğullan ya da Beni İsrail denir.
Yakub’un yaşamının son dönemlerinde Kenan’da baş gösteren kıtlık, İsrailoğulları’nı Mısır’a göç etmek zorunda bıraktı. İÖ 13. yüzyılda Firavun II. Ramses onları baskı altına alıp köleleştirene kadar, burada rahatça yaşadılar. Soyatalarnın Tanrı’sı (Yahve) tarafından İsrailoğullan’nı özgürlüğüne kavuşturmakla görevlendirildiğine inanılan Hz. Musa onları Mısır’dan çıkardı. Musa öncülüğünde Kızıldeniz’i geçen İsrailoğulları Sina Dağı'na ulaştı.
Tanrı burada Musa aracılığıyla kendini İsrailoğulları’na tanıtarak, On Emir’i ve başka yasaları kapsayan Tevrat’ı gönderdi.
Musa İsrailoğulları’na, geleceklerinin kendi yaşayış ve davranışlarına bağlı olduğunu, Tanrı’nın buyruklarını yerine getirirlerse barış içinde yaşayacaklarını bildirdi. Musa’nın yerine geçen Yeşu, Kenan ülkesini, yani Tanrı tarafından İbrahim’e “Vaat Edilen Toprağı” fethetmek için İsrailoğulları’nı Şeria Irmağı’ndan geçirdi. Kenan ülkesine ulaşan İsrailoğulları, burada yaşayan kabilelerle, özellikle de Filistiler’le savaşmak zorunda kaldılar. (Bu topraklara Filistiler’in ardından Filistin adı verildi.) Bu durum, İsrailoğulları’nı birleşik bir krallık kurmaya yöneltti. İlk kralları, On İki Kabile’den biri olan Benyaminoğulları’ndan Saul, İkincisi ise Yahudaoğullan’ndan Hz. Davud’du. Davud, Kudüs’ü başkent yaptı ve içinde On Emir yazılı olan tabletlerin bulunduğu Ahit Sandığı’nı kente getirdi. Yerini alan oğlu Hz. Süleyman, Kudüs’te Ahit Sandığı’nın çevresinde, Süleyman Tapmağı olarak bilinen büyük bir tapınak yaptırdı.
İÖ 931’de Süleyman’ın ölümünden sonra İsrailoğulları ikiye bölündü ve kuzeydeki 10 kabile İsrail adını verdikleri bir krallıkta birleşti. Güneydeki Benyaminoğullan ve Yahudaoğulları ise Süleyman’ın oğlu Rehoboam’ın önderliğinde Yahuda Krallığı’nı kurdular. İsrail Krallığı 721’de Asurlular’ın işgaline kadar egemenliğini korudu. Asurlular’ca yurtlarını terke zorlanan kuzeyli kabileler başka halklarla karıştılar ve kimliklerini yitirdiler. Bunlara İsrail’in “On Kayıp Kabilesi” dendi. Geride yalnızca güneydeki Yahuda Krallığı kalmıştı. Yakub’un oğullarından Yahuda’nın adıyla anılan bu krallığın halkı, Yahudiler (Yahudalılar) olarak adlandırıldı.
Yahuda Krallığı İÖ 586’da Yeni Babil İmparatorluğu’nu kuran Kaldeliler’ce ele geçirildi. Kaideliler burada yaşayan Yahudiler’i Babil’e sürdüler. Bu sürgün Babil Sürgünü olarak bilinir. Yahudiler bu kez inançlarına bağlı kaldılar ve Persler yarım yüzyıl sonra Babil’i yıkınca yurtlarına dönerek İÖ 516'da Süleyman Tapınağı’nı ikinci kez yaptılar.
Bundan sonra Yahudi topluluğunun önderi, tapınağın yöneticisi olan yüksek rahip (kohen gadol) oldu. Selevkos kralının Eski Yunan dinini ve kültürünü benimsemeye zorlaması üzerine İÖ 165'te ayaklanan Yahudiler, uzun süren bir mücadele sonunda bağımsız bir krallık kurdular. Bu krallığın başında bulunan Hasmon hanedanı, Roma İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar ülkeyi yönetti.
Babil Sürgünü’nü izleyen yüzyıllarda üç büyük gelişme görüldü. İlk olarak, Yahudiler kutsal metinlerini Tevrat (Hıristiyanlar’a göre Eski Ahit) denen Kutsal Kitap’ta topladılar. İkinci olarak, gittikçe artan sayıda Yahudi Filistin’i terk ederek Babil ve Mısır gibi başka ülkelere yerleşti; bu topluluklara, Yunanca’da “dağılma” anlamına gelen Diaspora dendi. Bu terim bugün de İsrail dışında yaşayan Yahudi topluluklar için kullanılır. Son olarak, sinagog adıyla yeni bir dinsel kurum geliştirildi. Sinagoglarda ibadet biçimi Tapınak’tan farklıydı. İS 70’te Tapınak’m ikinci kez yıkılmasından sonra, kurban sunma geleneği de kalktı. Aynca sinagoglarda, kutsal metinlerin okunması ya da ayin sırasında halktan bilgili bir kişinin yönetimi de geçerli sayıldı. Sinagoglar, Yahudiler’in yaşadığı her yerde, Filistin’de ve Diaspora’da kısa sürede yaygınlaştı.
İÖ 2. yüzyılda Filistin’de ortaya çıkan Ferisiler’in sinagogların gelişimine önemli katkıları oldu. Din bilginleri ve inananlardan oluşan Ferisiler’in amacı, Tanrı’ya ibadeti Kudüs’teki Süleyman Tapınağı’ndan yerel sinagoglara ve evlere taşımaktı.
Filistin İÖ 63’te Roma egemenliği altına girdi. Yahudiler, Hz. Davud’un soyundan gelen ve Tanrı tarafından gönderileceği düşünülen Mesih’in onları kurtaracağı umuduna sığınmışlardı. Bu umut bir dizi bağımsızlık hareketinin başlamasına yol açtıysa da, ayaklanmaların tümü Romalılar’ca bastırıldı.
Yahudiler Roma’ya karşı tüm güçleriyle açtıkları son savaşta yenildiler ve Süleyman Tapmağı İS 70’te ikinci kez yıkıldı. Ama Musevilik yok olmadı. Yahudiler, sözlü yasaları ve bunlarla ilgili yorumları kapsayan Talmud’u da içeren yepyeni bir edebiyat yarattılar.
Yahudiler’in merkezi birkaç yüzyıl daha doğuda kaldı. İS 1000’lerde, Roma İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinde yeni krallıkların kurulmasını izleyen yıllarda Avrupa’ya göç ettiler. Burada kültür ve ekonomi alanında önemli katkılarda bulundular. 9.-12. yüzyıllar arasında, özellikle İspanya’da Magripliler döneminde, Musevi öğreti ve edebiyatı altın çağını yaşadı.
Kilisenin kendilerini Hıristiyanlık’a döndürmeye çalıştığı topraklarda yaşayan Yahudi topluluklar ise, topraklarını ve tefecilik ile küçük çaplı ticaret dışında hemen tüm işlerini yavaş yavaş yitirdiler. Sonunda getto denen özel mahallelere kapatılarak sık sık toplu saldırıya uğradılar. Yahudiler 1290’da İngiltere’den, 1392’de Fransa’dan, 1492’de İspanya’ dan, 1497’de de Portekiz’den kovuldular. İspanya’dan çıkarılan Yahudiler’in bir bölümü Kuzey Afrika ve İtalya’ya, çoğunluğu ise Osmanlı Devleti’ne sığındı.
Yahudiler ancak 18. ve 19. yüzyıllarda ortaçağın baskıcı kısıtlamalarından yavaş yavaş kurtularak eşit yurttaşlık haklarına kavuştular. Ama bu gelişmeler milyonlarca Yahudi’nin yaşadığı Rusya’da gerçekleşmedi. 1880’den başlayarak buradaki Yahudiler pogrom (kıyım) denen kitle saldırılarına hedef oldular. Batı Avrupa’da da eski antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) yeniden canlandı. Bu olaylar Yahudiler’in kitleler halinde ABD’ye göç etmelerine ve Siyonist hareketin başlamasına yol açtı.
Yahudiler eski anayurtlarına ve özellikle Kudüs’e (Eski Ahit’te Siyon) dönme düşünü her zaman korumuşlardı. Başlıca önderlerinden biri de Theodor Herzl olan Siyonistler, 19. yüzyılın sonuna doğru bu düşü gerçekleştirmeye karar verdiler. 1917’de İngiliz hükümeti, Yahudiler’in Filistin’de bir devlet kurmalarına yardımcı olmaya söz vererek Balfour Bildirisi’ni ilan etti. I. Dünya Savaşı’nın ardından, OsmanlIlar 400 yıldır yönettikleri Arap topraklarından çekildiler ve Milletler Cemiyeti 1922’de Filistin’in manda yönetimini İngiltere’ye bıraktı. Ama İngilizler bu topraklarda bir çıkmazla karşılaştılar. Bir yanda, Araplar Yahudiler’in Filistin’e kitlesel göçüne karşı çıkıyorlar; öte yanda da, Yahudiler’in sığınacak bir yere olan gereksinimleri giderek artıyordu. Özellikle, Almanya’da Adolf Hitler’in başa geçmesinden ve Yahudiler’e karşı tüm tarihleri boyunca uğradıkları en barbarca saldırıyı başlatmasından sonra durum daha da ivedilik kazandı. II. Dünya Savaşı’nda Almanya ile Alman işgali altındaki topraklarda 6 milyon Yahudi öldürüldü.
1947’de İngiltere sorunu Birleşmiş Milletler’e (BM) devretti. BM, Filistin’in Arap ve Yahudi devleti olarak bölünmesine karar verdi. 1948’de bağımsız İsrail Devleti kuruldu. Ama A raplar’la İsrail arasındaki anlaşmazlık sona ermedi. 1956, 1967 ve 1973’te üç savaş oldu. Bu savaşlar İsrail sınırlarının genişlemesine ve bölgede tedirginliğin süreklilik kazanmasına yol açtı.
Bugün İsrail’de yaşayan Yahudiler’in sayısı yaklaşık 4,3 milyondur. Dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış olan Yahudiler’in yaklaşık 7,1 milyonu Kuzey Amerika’da, 3,1 milyonu Rusya’da, 1,4 milyonu Avrupa’da ve 1 milyonu Latin Amerika’da yaşamakta; toplam Yahudi nüfusu ise yaklaşık 17,4 milyonu bulmaktadır.)
Musevilik
Yahudiler bir ırk ya da, İsrail’de yaşayanlar dışında, bir ulus değildir. Daha çok kültürleri ve Musevilik olarak adlandırılan dinleriyle ayrılırlar. Ama günümüzde birçok Yahudi dindar değildir ve kendi insanlarına karşı güçlü bir bağlılık da duymaz.
Dindar Yahudiler’in inançları da farklılık gösterir. Önemli bir bölümü (ABD’dekiler dışında) Ortodoks’tur. Bu, dinsel yaşamlarını eskiden olduğu gibi sürdürmeye çalıştıkları, yani geleneklerine sıkı sıkıya bağlı oldukları anlamına gelir. Küçük bir bölüm de kendilerini, ilerici, liberal, reformcu ya da tutucu olarak adlandırır. Bu, Musevilik’i 16. yüzyılda etkilemeye başlayan “çağdaşlaşma” hareketlerinden birine bağlı olduklarını anlatır. Ama her dindar Yahudi, Musevilik’in başlıca inanç ve uygulamalarını benimser.
Musevilik’te temel inanç tek Tann’mn varlığıdır ve yalnızca ona tapılır. Tanrı insana, düşünme ve yaratma, doğru ile yanlış arasında seçim yapma, ibadet ederek Tanrı’yla ilişkiye geçebilme yetenekleri ve ölümsüz bir ruh bağışlamıştır. İnsanın “iyiliğe” ve “kötülüğe” eğilimi vardır. Ama, günah işlediği zaman tövbe edebilir ve eğer bunu yaparsa Tanrı onu affeder.
Tanrı doğayı yönettiğine göre, insan tarihine de yön verir. Tüm kadın ve erkeklerin onun varlığını kabul edecekleri, isteklerine uyacakları ve böylece hep birlikte adalet, kardeşlik ve barış içinde yaşayacakları yetkin bir çağa doğru yol gösterir. Ortodoks Yahudiler bunun Mesih’in gelmesi ve anayurtlarına dönmeleriyle gerçekleşeceğini ileri sürer.
Yahudiler bu sona ulaşmada özel bir sorumlulukları olduğuna inanırlar. İnançlarına göre Tanrı bu amaçla onları “seçmiş”, onlarla bir “Ahit” yapmış ve Tevrat'la bunu kendilerine bildirmiştir. Ortodoks Musevilik’e göre, Tevrat Tanrı buyruklarının gerçek, değişmez bir belgesidir ve bu yüzden her ayrıntısına uyulmalıdır. İlerici Yahudiler ise Tevrat’ın, Tanrı tarafından bildirilmiş de olsa, yanılgıya düşebilen insanlarca yazıldığına; bu nedenle de çağdaş bilgi ve koşulların ışığında bazı değişiklikler olabileceğine inanırlar.
Musevilik’te dinsel görevler, ahlaksal ve ibadetle ilgili olanlar biçiminde ikiye ayrılır. Ahlaksal açıdan Museviler’in doğru, adaletli, iyi, cömert olmaları ve böylece “komşunu kendin gibi sev” buyruğuna uymaları istenir. Musevilik genel olarak insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemenin yanı sıra, karı ile koca, ana baba ile çocuk, öğretmen ile öğrenci, tüccar ile müşteri, işçi ile işveren arasındaki ilişkilerde doğru davranışın nasıl olması gerektiğini de en ince ayrıntılarına kadar belirler.
Musevilik’te, günlük dualar, yemeklerden önce ve sonra şükran sunma, beslenme kuralları gibi, bazıları günlük yaşamı doğrudan etkileyen çok çeşitli ibadet gelenekleri vardır.
Şabat, haftanın yedinci günüdür. Cuma günbatımından cumartesi günbatımına kadar sürer. Bu, ibadetle uğraşılan, bedensel ve ruhsal bir dinlenme günüdür. O gün ateş yakılmaz, yiyecekler bir gün öncesinden hazırlanır. Hatta, hastanın yaşamı tehlikede değilse, tedavi bile uygulanmaz.
Museviler’in yıllık takvimlerinde çok sayıda bayram vardır. Bunlardan en önemlileri, sonbaharda kutlanan ve tövbeye çağrı olarak koç boynuzundan bir borunun üflendiği Roş Haşana (Yıl Başı) ile 10 gün sonra kutlanan, tümüyle ibadete ve günahların kefaretini ödeyerek Tanrı’yla barışmaya adanmış olan Yom Kippur'âur (Kefaret Günü). Ayrıca, Tevrat' ta sözü edilen üç bayram da önemlidir. Hamursuz Bayramı (Pesah) baharda, 14 Nisan’da, İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışını kutladıkları özgürlük bayramıdır. Yedi ya da sekiz gün süren bayram boyunca mayasız ekmek yenir. Hamursuz Bayramı, Mısır’dan kaçarken acele etmeleri gerektiği için ekmeklerini mayasız pişirmek zorunda kalan Yahudiler'in anısına yapılır. İkincisi, Ham ursuz Bayramı'ndan yedi hafta sonra başlayan Hamsin ya da Şavuot Bayramı’dır. Bu bayramda Tanrı'nın Hz. Musa'ya Sina Dağı'nda On Em ir’i bildirmesi kutlanır. Üçüncüsü olan ve Çardaklar Bayramı da denen Sukkot bir sonbahar şenliğidir ve hasadın bereketi için şükran sunulur. Ayrıca, daha az önemli Yahudi bayram ve şenlikleri de vardır.
Bazı Yahudiler sinagoglarda her gün dua eder. Çoğu bunu yalnızca Şabat günlerinde ya da daha seyrek yapar. Her sinagogda, içinde Tevrat'ın yazılı olduğu parşömen tomarlar bulunan Kutsal Sandık vardır. Her Şabat sabahı Tevrat'tan bölümler okunur. Haham dinsel öğütler verir; dualar ve şarkılar söylenir. Kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde oturduğu Ortodoks sinagoglarında ayinler baştan sona İbranice'dir. İlerici sinagoglarda ise yarı İbranice, yarı o ülkenin dili kullanılır ve kadın, erkek birlikte oturur.
Musevilik'te erkek çocuklar sekiz günlükken sünnet edilirler. Dinsel eğitim 5-6 yaşlarında başlar ve en az 13 yaşma kadar sürer. Bu yaştaki erkek çocuklar Bar Mitzva denen bir törenle dine kabul edilirler. Oldukça yeni ve henüz genel olarak kabul görmemiş olan benzer bir tören kızlar için de yapılır. Birçok ilerici sinagog 16 yaşındaki kız ve erkekler için grup töreni düzenler. Yahudi evlenme törenleri oldukça renklidir. Cenaze törenlerinde ise kişinin Tanrı’ya şükretmesi ve üzüntülü zamanlarda olduğu kadar mutlu anlarda da onun düzeninin gerçekleşeceği dönemi beklemesi gerektiğini anlatan bir dua okunur.