Yankı
Yankı, bir kaynaktan çevreye yayılırken bir engele çarpıp kaynağa doğru geri yansıyan ses dalgalarına denir. Bir vadide ya da mağarada bağıracak olursanız, çıkardığınız sesin bir süre sonra tekrarlandığını işitirsiniz. Sesiniz, tıpkı ışığın bir aynadan yansıması gibi, vadinin yamaçlarından ya da mağaranın duvarlarından yansıyıp tekrar size dönmüştür, ama bu arada biraz zayıflamıştır.
Sessiz bir caddede duvar kenarında yürürken, ayak seslerinizin yankısını, sanki ses duvardan geliyormuş gibi işitebilirsiniz. Duvara yaklaştıkça, ayak sesiniz ile yankısı arasında geçen zaman da giderek kısalır ve bu kısalma duvara yaklaşık 30 metre kalıncaya kadar sürer; ondan sonra da yankı artık işitilmez olur. Bunun nedenini anlamak için sesin nasıl oluştuğunu ve nasıl yayıldığını bilmek gerekir. Yere çarpan ayağınız havada bir tedirginlik yaratır ve bu tedirginlik ses dalgaları biçiminde, saniyede yaklaşık 335 metrelik bir hızla her doğrultuda çevreye yayılır. Tuğla duvar ya da sarp kayalık gibi bir engel gelen ses dalgalarını yansıtır.
Eğer yansımaya neden olan engel çok yakınsa, yansıyan dalgalar ile kaynaktan doğrudan gelen dalgalar kulağa hemen hemen aynı anda ulaşır ve dolayısıyla da bunları ayırt etmek olanaklı olmaz, bu yüzden de hiçbir yankı işitilmez. Eğer caddedeki duvar sizden 335 metre uzaktaysa, ses dalgalan bu uzaklığı iki kez kat edeceği için (duvara kadar 335 metre, oradan geri dönüşte gene 335 metre) yankı iki saniye sonra kulağınıza ulaşır. 67 metrelik bir mesafede bu süre saniyenin beşte biri kadardır. İnsan kulağının iki sesi ayrı ayrı işitebilmesi için bunlar arasında en az saniyenin onda biri kadar bir zaman olması gerekir.
Yansıtıcı yüzey yeterince uzaktaysa ve yansıyan dalgalar işitilemeyecek kadar zayıf değilse, birbirini izleyen çeşitli seslerin yankısı da elde edilebilir. Londra’daki St. Paul Katedrali’nin “fısıldayan galeri”sinde ve Washington kentindeki Capitol Binası’nda (ABD Kongresi’nin toplandığı bina) yankıların eğrisel duvarlar boyunca yansıyıp gitmesi nedeniyle fısıltılar çok uzaktan işitilebilir.
Bina içlerinde, mağara ve tünellerde ses dalgaları üst üste (tekrar tekrar) yansıyabileceği için, çoğu kez tek bir sesin birden çok yankısı işitilebilir. Bu etkiye bileşik yankı denir. İtalya’da Milano’daki bir eski sarayda tabanca patlaması sesinin en az 50 kez yankılandığı görülmüştür. Bazen hemen hemen aynı zamanda ulaşan yankılar birbirine karışarak kulağa hoş gelen bir ses, bir ezgi, oluşturabilir. İskoçya’nın batı kıyılan açığındaki Staffa Adası’nda yer alan Fingal Mağarası’nda bunun bir örneğine tanık olunabilir. Bu mağaranın dip tarafındaki küçük bir açıklıktan, girişin dış yanındaki dalga seslerinin yankılanmasıyla oluşan, org sesine benzer sesler gelir. Bu yankılar besteci Felix Mendelssohn’un Fingal Mağarası olarak da bilinen Hebridler Uvertürü'nü bestelemesinde esin kaynağı olmuştur.
Gök gürültüsü de bir bileşik yankı örneğidir. Bu olayda bulutlar yansıtıcı engel işlevi görür ve ses dalgalarını başlatan tedirginliği, çakan şimşeğin ısısından kaynaklanan ani hava genleşmesi yaratır.
İstenmeyen Yankılar ve Yararlı Yankılar
Yankılar bazen başa dert olur. Örneğin, kötü tasarımlanmış bir konser salonunda, tavan ve duvarlardan yansıyan yankılar müziğin niteliğini bozabilir ve konuşmaların anlaşılmasını güçleştirebilir. İyi bir salon tasarımı sayesinde ve ses dalgalarını soğuran halı, perde ve başka yumuşak döşemelerin kullanılmasıyla istenmeyen yankılar önlenebilir
Ama yankıdan yararlanılabilir de. Eğer ses dalgaları gibi bazı dalgaların hangi hızda yol aldıkları biliniyorsa, yankı sayesinde ses kaynağının yansıtma yüzeyine ne kadar uzakta olduğu bulunabilir. Denizciler okyanus derinliklerinin haritasını çıkarmak için yankılı iskandil aletlerinden yararlanırlar. “Sesle seyir ve uzaklık saptama” anlamına gelen İngilizce sound navigation ranging sözcüklerinden türetilerek sonar olarak adlandırılan alet, II. Dünya Savaşı sırasında düşman denizaltılarımn yerini belirlemek için geliştirilmiştir. Sonar, geminin altına yerleştirilmiş bir vericinin gönderdiği yüksek frekanslı ses dalgalarının katı cisimlerce yansıtılmasına ve yankının bir alıcıyla saptanmasına dayanır. Sonar yankısı, yansıtıcı cismin türüne göre değişen bir “ping” sesi verir ve böylece, örneğin bir denizaltı, bir balinadan ayırt edilebilir. Sonar günümüzde balık sürülerini izlemek, deniz yatağının haritasını çıkarmak ve batık gemilerin yerini bulmak için de kullanılmaktadır.
Yarasaların kendi doğal sonar sistemleri vardır; bunlar, insan kulağının algılayamayacağı kadar yüksek frekanslı (ultrasonik, sesüstü) sesler yayarlar ve aldıkları yankılardan yararlanarak engellerden kaçınır ve karanlıkta küçük böceklerin yerlerini belirlerler. Musurlar ve yunuslar da yiyecek balık bulmak için benzer organlardan yararlanırlar.
Vücudun organları ve dokuları tarafından yansıtılan sesüstü dalgaların yankıları, X ışını kullanmanın güç olduğu vücut bölümlerinin elektronik resimlerini çekmek için kullanılabilir. Ultrason denen bu aletler tıbbi tanıda giderek önem kazanmaktadır.
Gözle görülemeyecek kadar uzakta bulunan cisimlerin yerini belirlemek için, yüksek frekanslı radyo dalgaları yayan ve bunların yankılarını toplayan radarlar kullanılır.