AFRİKA
Asya’dan sonra dünyanın ikinci büyük kıtasıdır. Dünya nüfusunun yaklaşık onda biri (500 milyon insan) bu kıtada yaşar. Doğal kaynaklannın zenginliğiyle önemli bir tarım ve maden üreticisi olan Afrika’nın dünya siyasetindeki rolü de giderek artm aktadır.
AFRİKA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
YÜZÖLÇÜMÜ (adalarla birlikte): 30.218.000 km2.
NÜFUS (tahmini): 504.882.000 (1982).
DOĞAL KAYNAKLAR: Elmas, altın, bakır, manganez, boksit, uranyum, demir, kauçuk, kakao, kahve, çay, pamuk, yün, sisal keneviri, yerfıstığı, palmiye yağı, kereste, petrol.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Sahra Çölü; Nil, Nijer, Zaire ve Zambezi ırmakları; Victoria ve Tanganika gölleri; Victoria Çağlayanı; Kilimanjaro Dağı; Mısır piramitleri; Teb, Luksor ve Kartaca kalıntıları; Assuan, Kariba, Er Roseires ve Akosombo barajları
Afrika’nın en geniş yeri (7.360 km), batıdaki Yeşil Burun ile doğudaki Guardafui Burnu arasındaki kesimdir. Kuzeydeki Beyaz Burun’dan güneydeki Agulhas (İğne) Burnu’na kadar olan en uzun bölümü ise yaklaşık 8.000 kilometredir. Bu iki burun arasındaki uzaklığın hemen hemen tam ortasından ekvator geçer. Afrika kıtasını kuzeyden Akdeniz, güneyden ve batıdan Atlas Okyanusu, doğudan Hint Okyanusu ile Kızıldeniz kuşatır.
Afrika kıyılarının açığındaki birkaç ada, geleneksel olarak kıtanın birer parçası sayılır. Bunların en önemlisi olan Madagaskar dünyanın dördüncü büyük adasıdır (bak. A d a ) ve birkaç küçük adayla birlikte Madagaskar Cumhuriyeti’ni oluşturur. Afrika kıyılarının açığındaki öbür adalardan Mauritius bağımsız bir devlettir. Zengibar Adası Tanzanya’nın, Bioko ise Ekvator Ginesi’nin yönetimindedir.
İklim koşulları Afrika’yı değişik bölgelere ayırır. Ekvatorun kuzeyinde ve güneyinde yağmur ormanları kuşağı uzanır. Yağmur ormanlarının sınırından başlayan savanlar (otlaklar) kuzeyde Sahra, güneybatıda Kalahari çöllerine açılır. Çöl iklimi daha kuzeye çıkıldığında yerini Akdeniz kıyılarının, daha güneye inildiğinde de Güney Afrika’nın ılıman iklim koşullarına bırakır.
Bu iklim farklılıkları Afrika insanının yaşamını ve tarihini de biçimlendirmiştir. Yaşam koşullarının güç olduğu orman ve çöllerde küçük topluluklar halinde yaşayan insanlar, düzlük yerlerde ve savanlarda büyük devletler kurabilmişlerdir. Güneydeki ve kuzeydeki ılıman kıyılar ise yüzyıllar boyunca Asyalı ve Avrupalı göçmenleri kendine çekmiştir.
Yüzey Biçimleri
Çok değişik yüzey biçimlerini barındıran Afrika’nın doğusu ve güneyi yüksek, batısı daha alçaktır. Doğudaki yüksek bölge, kuzeyde Etiyopya’nın 4.500 metreyi geçen dağlık alanlarından güneyde 3.300 metreyi geçen Draken D ağlan’na (Drakensberg) kadar uzanır. Bu iki büyük dağlık bölgenin arasında Doğu Afrika Yaylası, Güney Afrika ve Zimbabve’ nin bozkırları gibi daha alçak yaylalar yer alır.
Dağlık alan Afrika’nın doğusunda en büyük yükseltilere ulaşır. Bunlar, Orta Kenya’ daki Kenya Dağı’nın karlarla kaplı, 5.199 metre yükseklikteki doruğu ile Tanzanya’daki, 5.895 metre yükseklikteki Kilimanjaro D ağı’dır.
Batıya doğru arazi giderek alçalır ve dağlık alanlar seyrekleşir. Sahra’daki Ahaggar ve Tibesti dağlarının en yüksek noktası 3.415 metre, Fas’tan başlayarak Cezayir ve Tunus’a kadar uzanan Atlas D ağlan’mn en yüksek tepesi ise 4.165 metredir. Batı Afrika’nın en yüksek bölümü, 4.000 metreyi geçen Kamerun Dağı ile 1.500 metreye ulaşan Gine Dağları’dır.
Kıtanın en çarpıcı yüzey biçimleri, Rift Sistemi olarak bilinen, doğudaki bir dizi çatlak ya da uçurumdur. Asya’nın batısından Afrika’nın doğusuna kadar iki kıtada 6.400 km boyunca uzanan bu çatlağın Afrika’daki görünümü derin ve uzun, dar vadilerdir.
Kıtanın iç bölümünde bir dizi çöküntü ve çukur yer alır. Batıdaki Nijer ve Çad, doğudaki Sudan, ortadaki Zaire, güneydeki Kalahari çukurları bunların başlıcalarıdır.
Akarsu ve Göller
Nil, Kongo, Nijer, Zambezi gibi dünyanın en büyük akarsularından birkaçı Afrika’dadır. Dünyanın en uzun ırmağı olan Nil, ana kolu Beyaz Nil’in kaynağından başlayarak 6.650 km boyunca uzanır. Irmağın akışını yer yer çağlayanlar böler. Bu çağlayanlardan biri, II. Assuan Barajı’nın oluşturduğu Nâsır Gölü’yle kaplanmıştır.
Kongo (Zaire) Irmağı Afrika’nın ikinci uzun ırmağıdır. Birçok kolla beslenerek, ekvator yakınındaki geniş alanlarda akar. Çağlayanlarla kesintiye uğradığından ancak yer yer ulaşıma elverişlidir. Nijer Irmağı Gine’ den doğar, geniş bir yay çizerek kuzeye ve doğuya akar, sonra güneye dönerek Gine Körfezi’ne dökülür. Afrika’nın güneyinde, doğuya doğru akan Zambezi üzerinde, 108 metre yüksekliğindeki Victoria Çağlayanı ve Kariba Barajı vardır.
Afrika’da, çoğu bütün çığın boyunca ulaşıma elverişli olmayan daha birçok büyük ırmak vardır. Kıtanın batısındaki Senegal, Gambia ve Volta, güneyindeki Oranj, Rovuma ve Limpopo ırmaklan bunlardandır.
. Büyük Göller olarak bilinen göller zinciri Afrika’nın doğusunda yer alır. Bu göllerin birçoğu Rift Sistemi’nin kimi bölümlerini kaplar ve derinlikleri deniz düzeyinin çok altına iner. Afrika göllerinin en büyüğü, geniş bir çukurda yer alan ve Kuzey Am erika’daki Superior Gölü’nden sonra dünyanın ikinci büyük tatlı su gölü olan Victoria Gölü’dür. Gene bir çukur gölü olan kuzeybatıdaki Çad Gölü’nün derinliği ve alanı, mevsimlik yağışlara bağlı olarak yıl boyunca değişir.
İklim
Afrika’nın büyük bölümü tropikal ve astropikal iklim kuşaklarında yer alır. Yalnız kıtanın kuzeyindeki Akdeniz kıyılarında, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin güney ve güneybatı kesimleri ile kıtanın doğusundaki yüksek yerlerde ılıman iklim egemendir.
Bu iklim kuşaklarını belirleyen en önemli etken aldıkları yağış miktarıdır. Bütün yıl yağış alan ekvator yakınındaki düzlüklerde yılın 160 günü şiddetli yağış görülür. Batı kıyısı ormanları da bol yağış alır. Ekvator kuşağının kuzeyi ve güneyi yılın beş-altı ayında kesinlikle yağışlıdır. Bu yağışları, ara sıra sağanaklarla kesilen kurak bir mevsim izler. Güneye ve kuzeye gidildikçe azalan yağış Sahra ve Kalahari çöllerinde iyice azalır. Kıyının ılıman kuşağı kış aylarında genellikle orta yağışlıdır.
Afrika’nın büyük bölümünde sıcaklık fazla değişmez ve çöller ile ekvatordaki kimi bölgeler dışında, ender olarak 27°C’nin üstüne çıkar. Sahra’da ise günbatımından sonra sıcaklık donma noktasına düşebilir. Afrika’ nın doğusundaki ve güneyindeki dağlık bölgeler batısındaki alçak bölgelerden daha serindir.
Bitki Örtüsü
Afrika’nın büyük bölümü ya savanlar ya da çöllerle kaplıdır. Sık ormanlar kıtanın ancak onda birine yayılır. Sıcak ve nemli ekvator bölgelerinde sert odunlu, yüksek ağaçlardan oluşan tropikal yağmur ormanları yetişir. Tepede birleşen ağaç dallan, çok az güneş ışığı geçiren, çatı gibi bir kubbe oluşturur. Işığın azlığı nedeniyle orman tabanındaki bitki örtüsü seyrektir.
Afrika’nın tropik bölgelerinde, tarım alanları açmak için yüksek ağaçlı ormanlar kesilince bunların yerini daha kısa boylu ve daha az yararlı ağaçlar almış, bu yeni ormanlann tabanında sık bir bitki örtüsü gelişmiştir. Kıtanın bu bölgelerindeki ağaçlar kışın'yapraklarını dökmeyen türlerdendir.
Orman kuşağını çevreleyen daha kurak iklim bölgelerinde, otlakların ve yer yer ormanların bulunduğu savanlardaki bitki örtüsünün boyu 3,5 metreye ulaşırken çöllere doğru bitkilerin boyu kısalır ve bozkır otlanna dönüşür. Buralardaki açık alanlar tahıl üretimine ve hayvancılığa elverişlidir.
Savanların kuzeyinde ve güneyinde iklim giderek kuraklaşır, otlaklann yerini çöller alır. Zaman zaman yağan şiddetli yağmurlann hemen buharlaştığı Sahra’yı insanlar binlerce yıldır vahadan vahaya ulaşarak geçmektedir. Yeraltı su kaynaklarıyla beslenen bu vahalar hurma ağaçlarının ve başka bitkilerin yetiştiği tek sulak alanlardır.
Afrika’nın güney ve kuzeyindeki kıyı bölgelerinde Akdeniz tipi bitki örtüsü egemendir. Dağlık bölgelerde iklim ve bitki örtüsü yüksekliğe bağlı olarak değişir.
Hayvan Varlığı
Sahra’nın güneyindeki savanlar hayvan türleri açısından eşsiz bir zenginlik sergiler. Bu kesimde hem fil, zürafa, zebra, suaygırı ve antilop türlerinden oluşan otçul hayvan sürüleri, hem de bu otçul hayvanlarla beslenen aslan, çakal, sırtlan gibi etçil hayvanlar yaşar.
Yağmur ormanları maymun, yarasa, uçan sincap gibi ağaçta yaşayan birçok hayvanın yanı sıra goril, leopar, kuyruksüren gibi yerde yaşayan hayvanları da barındırır. Afrika’nın yerli hayvan türlerinin başında geyik, Berberi koyunu, dağkeçisi ve araptavşanı gelir. Kuş, balık, sürüngen ve böcek türlerinin zenginliği çarpıcı boyutlardadır.
Afrika’nın tropikal bölgeleri zararlı asalaklann üremesi için uygun bir ortamdır. Birçok yerde rastlanan kancalı bağırsak solucanları kansızlığa yol açarken, bazı sivrisinek türleri de insanlara sıtma ve sarıhumma bulaştırır. Çeçe sinekleri hem insanlara, hem de at ve sığırlara uyku hastalığı taşır. Çeçe sineklerini yok etmek için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Öbür zararlı böcekler göçmen çekirgeler ile termitlerdir (beyaz karıncalar). Çekirge sürüleri kimi zaman yolları üstündeki bütün ekinleri yok ederek Afrika kıtasını boydan boya aşar; termitler işe tahtaları yiyerek ahşap yapılara büyük zarar verir.
Afrika’da birçok yabani hayvan türünün yanı sıra sığır, koyun, keçi, domuz ve kümes hayvanları gibi çeşitli evcil hayvanlar da vardır. Atlar ancak ılıman kuşakta ve çayırlarda yetiştirilebilir. Kuzey Afrika’da çok bol bulunan develer aslında Asya’dan getirilmiştir. Bir zamanlar Sahra’yı aşan uzun yolculukların tek aracı deveydi; ama bugün, çölün bir ucundan öbür ucuna düzenli seferler yapan motorlu taşıtlar vardır.
Afrika’da birçok hayvan türünün azalmasında, doğal kaynakların giderek tükenmesinin ve nüfus artışının büyük payı vardır. Topraklar çiftliklere ve sanayi kentlerine dönüşürken birçok hayvan yerinden olmakta, yoğun avlanma da hayvan sayısını giderek azaltmaktadır. Hayvan soylarının tükenmesini önlemek için birçok Afrika hükümeti avlanmanın yasak olduğu geniş koruma alanları kurmuştur. Kenya’daki Tsavo ve Tanzanya’daki Serengeti ulusal parkları gibi koruma alanları, hayvanların serbestçe dolaştığı çok geniş ve açık hayvanat bahçelerini andırır.
Tarih
19. yüzyıldan önce Afrika’nın büyük bölümünde, her biri kendi yönetimine, çoğu kez kendi diline ve kültürüne sahip bağımsız devletler vardı. Değişik dinlerin ve bu dinlerden kaynaklanan özgün sanat biçimlerinin beşiği olan Afrika’da bugün de dans, müzik ve heykel ilanında çeşitli üsluplar görülür.
Hıristiyanlık ve Müslümanlık Hz. İsa ile Hz. M uhammed’in ölümlerinden kısa bir süre sonra Afrika’ya ulaştı. Ne var ki Afrikalılar’ın çoğu geleneksel toplum düzenlerini koruyabildikleri sürece yerel dinlerine bağlı kaldılar. 17. yüzyıla kadar Afrika büyük uygarlıkların ve imparatorlukların beşiği oldu. Daha sonra küçük krallıklar yaygınlaştı.
Afrikalılar’ın ilk ilişkiye geçtikleri yabancılar doğulular, özellikle de A raplar’dı. 9. ve 10. yüzyıllarda Arap denizciler Kızıldeniz’den Madagaskar Adası’na kadar bütün Doğu Afrika kıyılarında ticaret merkezleri kurdular.
15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi keşifler yeni kıtalann Avrupa ülkelerince keşfedilmesine ve sömürgeleştirilmesine (yönetimleri altına alınmasına) yol açmıştı. İlk coğrafi keşifler ve sömürgeci yayılma, Portekiz ve İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ticaret şirketleri aracılığıyla gerçekleştirildi. Bu şirketlere çoğu kez sömürgeleri yönetme görevi de verildi. Afrika’nın tropikal bölgeleri 15. yüzyıldan başlayarak önce altın, sonra köle ticareti nedeniyle Avrupalılar’ın akınına uğradı. Özellikle Güney Afrika’ya giden beyaz göçmenler, geri dönmemek üzere bu bölgeye yerleştiler. 1440’larda ilk kez Batı Afrika’dan altın tozu ve köleler Portekiz’e gelmeye başladı.
1494’te papa, yeni keşfedilen toprakları ve insanları Portekiz ile İspanya arasında paylaştırdığını Tordesillas Antlaşması’yla açıkladı. Buna göre Afrika kıyıları, Hindistan ve Brezilya ile birlikte Portekiz’e bağışlandı.
Yerli halk belirli malları yalnızca sömürgeci ülkelerin şirketlerine satmaya zorlandı. Sömürgeci ülkelerin üretimiyle rekabet edebilecek ürünlerin yetiştirilmesi kısıtlandı ya da yasaklandı. Örneğin Portekiz, kendi sömürgelerinde zeytin, zeytinyağı ve üzüm üretimini yasakladı; şekerpancarı üretimini özendirirken şeker yapımını durdurdu. Usta dokumacılar sömürgelerden sürüldü, yalnızca en kaba kumaşların dokunmasına izin verildi.
Sömürgecilik yöntemlerini daha da geliştiren İspanya, Afrika’nın güçlü kuvvetli erkeklerini yakalayıp köle olarak satan şirketlerden aldığı köleleri Am erika’daki kolonilerinde (sömürgelerinde) çalıştırmaya götürdü. Köle ticaretinin sürdürüldüğü 400 yıl boyunca Afrika, 75 ile 90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde Am erika’ya 15 milyon köle getirilmişti. Aradaki fark, köleleştirilen Afrikalılar’ın yolda ya da Afrika’daki bekleme depolarında ölmesinden kaynaklanmaktadır.
Sömürgecilik 17. yüzyılda Fransa ve Hollanda’nın, 18. yüzyılda Fransa ve İngiltere’ nin, 19. yüzyılda ise yalnızca İngiltere’nin egemenliğinde sürdü.
20. yüzyılın başında bütün kıta İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Belçika ve Portekiz arasında bölüşülmüştü. I. Dünya Savaşı’nda Almanya yenilince, onun sömürgeleri zafer kazanan ülkeler arasında bölüşüldü.
Bugünkü Afrika ülkelerinden yalnızca Etiyopya sömürge olmadı. 20. yüzyıla gelindiğinde Liberya ve Mısır bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Bugün Afrika’da yalnızca Reunion Fransa’ya bağlı bir ada devletidir.
Özellikle son 30 yıldan bu yana ulusal bağımsızlık hareketleri, askeri darbeler, dış müdahaleler ve ırk ayrımcılığına karşı mücadeleler Afrika kıtasını sarsmaktadır.
1960’larda kıtanın büyük bölümü yeniden Afrikalılar’ın yönetimine girdi. Yalnız Güney Afrika’daki ırk ayrımı politikası güden beyaz yönetim bugün de siyasal iktidarı elinde tutmaktadır.
Sömürge yönetimleri döneminde Afrika’ mn büyük bir bölümü gelişemedi. Çünkü bu yönetimler yüzyıllar boyunca Afrika halkının yaşam düzeyini iyileştirmeden, kıtanın madenlerini, hammaddelerini ve öteki zenginliklerinin başlıca amacı, kıtanın kaynaklarını Bağımsızlık sonrasında yeni Afrika yönetimlerinin başlıca amacı kıtanın kaynaklarını halklarının yaşam ve eğitim düzeyini yükseltmek için kullanmak oldu.
Ekonomi
Ülkeden ülkeye değişiklikler göstermekle birlikte Afrika ekonomisinin ortak özelliği geçmişte bir sömürge ekonomisi oluşudur. Sömürgeci ülkeye hammadde sağlayan ve bu ülkenin işlenmiş mallarına zorunlu pazar olan ülkelerde gelir çok az sayıdaki üründen elde edilirdi. Bağımsızlığına kavuşan ülkelerin hemen hepsi bu durumdan kurtulmaya, ürünlerini çeşitlendirmeye çalışmaktadır. Ancak sanayileşme ve kalkınma büyük ölçüde sermaye birikimine bağlı olduğundan, gerekli parasal kaynakların sağlanması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Hızla dış borçlanmaya başvuran ülkelerin büyük bölümü, Nijerya gibi borçlarını ödeyemez duruma düşmektedir.
Afrika ülkelerinden pek çoğunun ekonomisi, çağdaş teknolojiden yoksun araç, gereç ve yöntemlerle yapılan tarımsal üretime dayanır. Her 100 Afrikalı’dan 80’i, 15 ile 20 kulübeden oluşan köylerde yaşar. Kıta topraklarının ancak yüzde 10’u ekilebilmektedir. Bu nedenle Afrika ülkelerinin ekonomik kalkınma hızı çok düşüktür (1970-79 arasında ulusal gelirlerin ortalama yıllık büyüme hızı yüzde l ’in altındaydı).
Afrika’da “geçimlik” ve “ticari” olmak üzere iki tür üretim yapılır. Afrikalılar’ın geleneksel geçim kaynakları olan avcılık, yabani bitkileri toplama, tanm ve hayvancılık halkın geçimini ancak karşılar. Nüfusun “ticari üretim” yapan bölümü ise pazarda satmak üzere ürün yetiştirir ya da imalat ve madencilik alanında çalışır.
Bugün Afrika dış ticaretinin yaklaşık yüzde 75’i Avrupa, ABD ve Japonya arasında bölüşülmüştür.
Tarım
Afrika’nın batısındaki tropik ormanlarda yetişen ve tatlı patates ile yerelmasına benzeyen yam bitkisi buralarda yaşayan halkın temel besinidir. Tropik bölgenin doğu kesiminde temel besin maddesi muz, Afrika’nın güneyinde mısır, çayırlık yerlerde ise mısır, darı ve yayla pirinci gibi tahıllardır. Çayırlıklar aynı zamanda hayvancılığa da elverişlidir.
Afrikalılar tarıma açmak istedikleri yerlerdeki bitkileri elbirliğiyle keser, köklerini yakar ve bu alanı bir mevsim için ektikten sonra yeni bir yere göçerler. Tarıma açılan alanlar, bitkilerin yeniden büyümesi için birkaç yıl işlenmeden bırakılır. Böylece aşırı ekim nedeniyle toprak verimliliğinin azalması önlenmiş olur.
Bugün Afrika ülkelerinin çoğu besin maddelerini dış ülkelerden satın almak zorundadır. Çünkü daha fazla besin üretimini zorunlu kılan nüfus artışı ve kentlerin büyümesi karşısında, ancak geçimlik ürünü sağlayabilen geleneksel yöntemler yeterli olmamaktadır. Bu nedenle Afrika yönetimleri makineli tarım yöntemleri uygulayarak besin üretimini, gübre kullanımını özendirerek de toprak verimliliğini artırma çabasındadır.
Sahra’yı çevreleyen topraklardaki uzun kuraklık dönemleri nedeniyle, kıta topraklarının hemen hemen yarısında yaşayan halk açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ama, Afrika’nın bu bölümü için olağan olan bu kuraklık açlığın nedenlerinden yalnızca biridir. Nüfus fazlalığı, gübre ve tarım ilaçlarının yeterince kullanılmaması, tarım alanındaki hükümet yatırımlarının azlığı ve ülkelerin geri kalmışlığı da açlık nedenleri arasında sayılabilir. Durumun en ciddi boyutlara ulaştığı Etiyopya’da yedi milyon kişi açlıkla karşı karşıyadır.
Afrika’nın birçok bölgesinde belirli ürünler yalnızca yurtiçi ve yurtdışı pazarlara satılmak için üretilir. Dünya palmiye çekirdeği üretiminin büyük bölümünün ve bundan elde edilen palmiye yağı ile kakaonun üçte ikisinin kaynağı Afrika’dır. Önemli miktarda üretilen pamuk, sisal keneviri, çay, kahve, kauçuk ve yerfıstığı da ihraç edilir.
Ormancılık ve Balıkçılık
Orman ürünleri Afrika’nın değerli ihraç mallan arasındadır. Tropik ormanlardan abanoz, maun ve mobilya yapımında çok aranan öbür sert odunlar elde edilir. Afrika’nın kuzeyinde ise şişe m antan üretilir. Fas’ta ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde balıkçılık kuruluşlannın önemli olmasına karşılık, ticari balıkçılık kıta düzeyinde önemli bir gelir kaynağı değildir.
Madencilik
Afrikalılar 2.000 yıldır demir, bakır ve altın gibi madenleri çıkarıp işlemektedir. Afrika’ mn batısındaki ormanlık alanlardan çıkarılan altını eskiden Afrikalı tüccarlar Sahra boyunca taşıyarak Avrupa ve Asya ülkelerine satıyorlardı. AvrupalIlar Yenidünya’yı keşfedinceye kadar Afrika’dan gelen altını kullandılar. Bugünkü Zimbabve’den çıkanlan altın kıyıya taşınarak Hindistan’a ihraç edilirdi.
Sömürgecilik döneminde madencilik gelişti, birçok yeni maden yatağı bulundu. Günümüzün bağımsız Afrika devletleri de maden kaynaklarının geliştirilmesine büyük önem vermektedir.
Kıtanın en gelişmiş madencilik bölgeleri Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabve, Zambia ve Zaire’nin Katanga yöresidir. Bu bölgelerden çıkarılan çeşitli madenler arasında en önemlileri altın, elmas, bakır (Zambia’nın bakır kuşağından), platin, vanadyum, kobalt, uranyum, asbest ve kromdur.
1950’lerde Libya ve Cezayir’in Sahra bölgelerinde zengin petrol ve doğal gaz yatakları bulundu. Petrol ve doğal gaz Nijerya’nın kıyı bölgelerinde, Mısır Arap Cumhuriyeti’nde ve G abon’da da çıkarılır. Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabve, Nijerya ve Fas’ta büyük kömür yataklarının bulunmasına karşılık öbür yörelerde kömür azdır.
Sanayi
Afrika’daki sömürge yönetimlerinin temel uygulaması kıtanın hammaddelerini dış ülkelere satmaktı. Bağımsız Afrika ülkeleri kendi imalat sanayilerini geliştirerek sömürge tipi ekonomi modelini kırmaya yöneldiler. Bugün gelişmekte olan imalat sanayilerinin bir bölümü, yerel olarak üretilen tarım ürünlerini işlemeye, bir bölümü de iç tüketim mallarını üretmeye yöneliktir.
Afrika’nın en sanayileşmiş ülkesi olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ekonomisi zengin maden kaynaklarına ve ucuz Afrikalı işgücüne dayanır.
Afrika’nın güneyindeki öbür ülkelerden Zimbabve, Zambia ve Zaire daha az sanayileşmiştir. Kuzey Afrika’daki Mısır Arap Cumhuriyeti, Tunus, Cezayir ve Fas’ta ağır sanayi ile tüketim malları sanayisi gelişmiştir. Afrika’nın doğusunda ve batısında sanayi genellikle başkentlerin çevresinde yoğunlaşır.
Enerji
Afrika’nın başlıca enerji kaynağı ırmaklardır. Akarsu gücünden yararlanmak için 20. yüzyılın ortalarında pek çok büyük proje başlatılmış, bunlardan bir bölümü henüz tamamlanamamıştır. Gana’daki Volta Irmağı’nda, alüminyum sanayisine enerji sağlamak ve elektrik üretmek amacıyla bir baraj yapılmıştır. Nijerya’nın Kainji bölgesinde de, planlanan demir-çelik sanayisine enerji sağlamak üzere, Nijer Irmağı üzerinde benzer bir proje geliştirilmiştir. Zimbabve’de Zambezi Irmağı üzerindeki Kariba Barajı ve Mısır Arap Cumhuriyeti’nde Nil Irmağı üzerindeki Assuan Barajı da elektrik enerjisi üretir.
Ulaşım
Afrika’nın büyük bölümünde yeterli bir ulaşım ağı yoktur. Karayolu ve demiryolu ulaşımı yalnızca sanayileşmiş yörelerde gelişmiştir. Ulaşım ekonomik gelişmenin en önemli öğelerinden biri olduğu için, Afrika hükümetlerinin çoğu ulaşım olanaklarını geliştirme çabasındadır.
Eğitim ve Sağlık
Geleneksel Afrika toplumlannda çocuklar topluluk içinde eğitilir, yaşamlannı nasıl kazanacaklannı ve nasıl davranacaklannı ana babalanndan, aile büyüklerinden öğrenirlerdi. 19. yüzyılda Afrika’ya gelen Hıristiyan misyonerler (din adamlan) Avrupa’daki eğitim sistemlerini burada uygulamaya başladılar. Ama Avrupalılaşın sömürge yönetimleri genellikle eğitime çok az para ayırdığından milyonlarca Afrikalı okuma yazma eğitimi alamadı.
Bugün Afrika’nın bağımsız hükümetleri, halklarını sanayileşmiş bir dünyanın yaşam biçimine hazırlamak gibi çok büyük bir eğitim göreviyle karşı karşıyadır. Bütün Afrika ülkelerinde eğitim sorumluluğunu devlet üstlenmiştir. Bununla birlikte birçok hükümetin bütün halka eğitim olanakları sağlamak için yeterli parasal kaynağı olmadığından, günümüz Afrika’sında pek çok çocuk okula gidemez.
Çağdaş bir devleti yönetmek için gerekli olan yönetici ve teknisyen kadrosunu yetiştirmek amacıyla birçok ülkede üniversiteler kurulmuştur. Dünyanın en eski üniversitesi, 10. yüzyılda Kahire’de kurulmuş bir İslam kurumu olan El-Azhar Üniversitesi’dir. Fas ve Tunus’ta da eski Müslüman üniversiteleri vardır. Sömürge döneminde Avrupa eğitim modeline uygun birkaç üniversite kurulmuşsa da, yükseköğretimde asıl gelişme 20. yüzyıl ortalarında başlamıştır. Bugün büyük Afrika ülkelerinin hepsinde en az bir yükseköğretim kurumu vardır.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde eğitim, bu ülkedeki ırkları birbirinden ayrı tutma politikasına uygun olarak kesin bir ayrımcılığa dayanır. Afrikalılar, AvrupalIlar ve Asyalılar ayrı ayn okullara gider, ayrı konularda eğitilirler. Afrikaner dilindeki Apartheid sözcüğüyle adlandırılan bu ırk ayrımcılığı politikası 20. yüzyılın son döneminde ülkede büyük huzursuzluklara ve şiddet olaylarına yol açmış, öbür ülkelerce eleştirilip kınanmıştır.
Sömürge yönetimi altındayken çok az doktoru ve hastanesi olan Afrika’da bugün genel sağlık düzeyini yükseltmek, sıtma, uyku hastalığı ve veremle savaşmak için büyük çabalar harcanmaktadır.