AKKOYUNLULAR
15. yüzyılda Horasan’ dan Fırat Irmağı’na ve Kafkas Dağları’ndan Umman Denizi’ne kadar uzanan topraklarda egemenlik kurmuş bir Türkmen devletidir. Oğuzlar’ın Üçok kolunun Bayındır boyundan olan Akkoyunlular’ın Anadolu’ya hangi yoldan ve ne zaman geldikleri kesin olarak saptanamamıştır.
14. yüzyılda Diyarbakır yöresini yurt edinen Akkoyunlular, 1340’tan sonra güçlenerek Tur Ali Bey’in önderliğinde Anadolu, Suriye ve Irak’a akınlar düzenlemeye başladılar. 1340-43 yılları arasında üç kez Trabzon Rum İmparatorluğu’na saldırarak bu toprakları yağmaladılar. Trabzon Rum imparatoru bu saldırıların önünü alabilmek için kızını Tur Ali Bey’in oğlu Kutlu Bey ile evlendirdi. Babasının ölümünden sonra Akkoyunlular’ın başına geçen Kutlu Bey, 14. yüzyılın ikinci yarısında bu bölgedeki beylikler arasında çıkan hemen hiçbir çatışmada tarafsız kalmadı. Hangi beyliği desteklerse para, armağan ya da savaş ganimetleri karşılığında o beyliğin saflarında çarpışırdı.
Önceleri Doğu Anadolu’da bağımsız bir aşiret olan Akkoyunlular’ın iyi örgütlenmiş bir devlet haline gelmeleri Kutlu Bey’in küçük oğlu Kara Yülük Osman Bey ile başlar. Ağabeyleriyle geçinemeyerek Kadı Burhaneddin’in hizmetine giren Osman Bey 1396’da bir anlaşmazlık sonucu ondan ayrıldı; 1398’de de Kadı Burhaneddin’i yenerek öldürdü. Ardından Sivas’ı kuşattı, ama kentin Osmanlılar’dan yardım istemesi üzerine Yıldırım Bayezid'in kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Daha sonra Memlûk sultanının hizmetine giren Kara Yülük Osman Bey 1400’de Timur’un saflarına geçti. Timur, Anadolu seferindeki hizmetlerine karşılık Malatya’yı, 1402’de Osmanlılar ile yaptığı Ankara Savaşı’ndaki desteğine karşılık da bütün Diyarbakır bölgesinin beyliğini Osman Bey’e verdi. 1403’te Diyarbakır’a giden Osman Bey bütün Akkoyunlular’ı yönetimi altında toplayarak Akkoyunlu Devleti’ni kurdu. Bir yandan sınırlarını genişletiyor, bir yandan da Timur’a bağlı kalarak vergi ödüyordu. Aynca Memlûklar ve Osmanlılar ile iyi ilişkiler kurmaya özen gösteren Osman Bey 1435’te Karakoyunlular ile giriştiği bir savaşta öldürüldüğünde, Akkoyunlular’ın sınırları Trabzon Rum İmparatorluğumdan Urfa'nm güneyine kadar genişlemişti.
Osman Bey’in ölümünden sonra, çeşitli bölgeleri yöneten oğulları arasında iktidar kavgaları başladı. Başa geçen Ali ve Hamza beyler zamanında Akkoyunlular’ı zayıf düşüren bu çatışmalar Ali Bey’in oğlu Cihangir Bey zamanında da sürdü. Cihangir Bey bir yandan Karakoyunlular ile uğraşırken, bir yandan da amcalarının başkaldırılarını bastırmaya ve dedesi Osman Bey zamanında kazanılan topraklan elinde tutmaya çalışıyordu. Bu çabalarında en büyük desteği kardeşi Uzun Haşan Bey’den görmüştü. Ne var ki 1453’te ani bir saldırıyla Diyarbakır’ı ele geçiren Uzun Haşan Akkoyunlular’m başına geçti ve kısa sürede iç çatışmalara son vererek devleti güçlü bir yapıya kavuşturdu. Bu dönemde Akkoyunlular, sınırları doğuda H orasan’dan batıda Fırat Irmağı'na, kuzeyde Kafkaslar’dan güneyde Umman Denizi’ne kadar uzanan büyük bir imparatorluk durumuna geldi. Karakoyunlular’ı yenerek ortadan kaldıran Uzun Haşan başkentini Diyarbakır’dan Tebriz’e taşıdı. Azerbaycan, Hemedan ve Kirman topraklarını birbiri ardına ele geçirdi ve 1469'da Timurlular'ı bozguna uğratarak Gürcü Krallığı’nı vergiye bağladı.
Kurduğu bu imparatorluğun gücüne güvenen Uzun Haşan Osmanlılar'a karşı düşmanca tavır almaya başlamıştı. Osman topraklarına akınlar düzenliyor ve Osmanlılar’a karşı girişeceği mücadelede kendisine yandaşlar arıyordu. Bu amaçla Rodos Şövalyeleri ve Venedik ile ilişki kurdu. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki ilk çatışmalar, Fatih Sultan M ehmed’in Trabzon Rum İm paratorluğu’nun üzerine yürümesiyle başladı. Rum imparatorunun kızıyla evli olan Uzun Haşan, Osmanlı ordusunu durdurmak için Trabzon’a kuvvet gönderdi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun bu kuvvetleri yenmesi, daha sonra 1461’de Fatih’in Trabzon’u alması Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki ilişkileri iyice gerginleştirdi. 1472’de Uzun Hasan’ın Karamanlılar’a yardım için gönderdiği kuvvetler de Osmanlı ordusunca bozguna uğratıldı. Uzun Hasan’ın bu düşmanca tutumu karşısında Fatih Sultan Mehmed ordusuyla Akkoyunlular’ın üzerine yürüdü ve 1473’teki Otlukbeli Savaşı’nda Uzun Hasan’ı yendi. Bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitiren Uzun Haşan 1478’de ölünce, oğullan arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlular’ı hızla çöküntüye itti. Sonunda, Safeviler’ in hükümdarı Şah İsmail 1503’te Akkoyunlu Devleti’ne son verdi. (Aynca bak. SAFEVİLER.)
Devlet Yönetimi
Türk devlet geleneğini sürdüren Akkoyunlular, bütün ülkeyi hükümdar ailesinin ortak malı sayarlardı. Hanedan üyelerinden biri öbürlerince hükümdar olarak tanınırdı. Öbür bey ve şehzadeler de “uluğ bey” ya da “han” unvanıyla anılan bu hükümdara bağlı kalmak koşuluyla illere vali atanır ve gittikleri yerde yarı bağımsız hareket ederlerdi.
Devlet örgütünün merkezi Büyük Divan’ dı. Bu divana bağlı Eşraf Divanları ayrı ayrı devlet görevlerinden sorumlu tutulurdu. Sahib denen vezirler, hükümdar ailesinden büyük boyların beyleri ve kazasker Büyük Divan’ın doğal üyesiydiler. Ayrıca illerde divanın küçük bir örneği bulunurdu. İllerde hukuk işlerine kadılar, din işlerine de müftüler bakardı.
Akkoyunlular’ın düzenli bir devlet olarak 100 yıl süren egemenlikleri hemen hemen tümüyle savaşlarla geçti. Gerek devlet yönetiminde, gerek askeri örgütlenmede Osmanlılar’ı örnek alan Uzun Haşan bu alanlarda çok önemli yenilikler yaptı. Onun zamanında ordu, Osmanlılar’da olduğu gibi kasaba ve köylerden devşirilen piyade azapları, illerdeki beylerin emrinde toprağa bağlı tımarlı sipahiler ve göçer Türkmen boylarından toplanan atlı askerlerden oluşan bir yapıya kavuşturuldu. “Haşan Padişah Kanunları” adıyla bilinen yasaları koyan Uzun Haşan, Kuran’ı ve birçok bilimsel yapıtı Türkçe’ye çevirtmiş, bilginleri ve sanatçıları çevresinde toplamıştı. Ali Kuşçu, Celaleddin Devvani ve İsa Savcı gibi bilim adamları, Diyarbakır ve Tebriz’i birer bilim ve kültür merkezi yapmaya çalışan Akkoyunlu hükümdarlarının koruyuculuğu altında önemli yapıtlar verdiler.
Akkoyunlular ile Osmanlılar arasında, özellikle mimarlık alanında çok yakın bir etkileşim olduğu açıkça görülebilir. Başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere Ahlat, Hasankeyf, Erzincan, Bayburt köyleri ve Hasankale’de Akkoyunlular’dan kalma birçok cami, türbe, medrese, kale, kale surları ve yazıt vardır. Bunlardan en önemlileri Diyarbakır’daki Şeyh M atar ve Şeyh Safa camileri, M ardin’deki Sultan Kasım M edresesi ve A hlat’taki Emir Bayındır Camisi ile kümbetidir. Müslüman olmadan önce koyun totemine bağlı olan Akkoyunlular, İslam dinini benimsedikten sonra da bu toteme bağlılıklarını sürdürerek bayraklarını ve mezar taşlarını koyun resimleriyle süslediler.