Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Amerika Birleşik Devletleri Tarihi

  • Okunma : 1546
Amerika Birleşik Devletleri Tarihi Resim

Amerika Birleşik Devletleri TarihiABD'nin gelişmesine pek çok kişi katkıda bulunmuş bu da dev boyutlu ulus, Yeni Dünya'da kurulan küçük İngiliz sömürgelerinin birleşmesinden doğmuştur.

Kuzey Amerika yarı kıtasının ilk halkı, suları çekilen Bering boğazı aracılığıyla kuzeydoğu Asya'dan gelenlerdi. Bunlar İ.Ö. 8000'de (belki de çok daha önceleri) Kuzey Amerika'da yerleşme yerleri kurdular. Soylarından gelen, İ.S. 1500'e doğru Rio Grande'nin kuzey alanlarında yaşayan Kızılderililer, birbirinden ayrı çeşitli uygarlıklar geliştirmişlerdi. Kayalık Dağlar'dan Atlas okyanusuna doğu yönünde uzanan geniş bölge nispeten daha az nüfusluydu. Buralarda yaşayan kabilelerin ekonomisi genel olarak avcılığa, toplamacılığa, balıkçılığa ve çiftçiliğe dayanmaktaydı.

X. ve XI. .yy'larda Kuzey Amerika yarı kıtasına ulaşan Vikingler de, yerleştiler. Ancak Kristof Kolomb'un ilk yolculuğu (1492-1493) daha kalıcı bir önem taşımaktaydı: Kolomb, Batı yarıkürenin büyük Avrupa keşifleri dönemini başlattı. Çeşitli Avrupa devletleri (İspanya, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Portekiz başta) ve bunların ticaret şirketleri, bu dönemi izleyen bir buçuk yüzyıl boyunca Yeni Dünya'yı keşfetmek için keşif heyetleri gönderdiler.

İspanyollar, yerleşme merkezlerini Rio Grande'nin güneyinde yoğunlaştırmalarına karşın, Florida, Meksika ve Mississippi ırmağının batısındaki bölge dahil, geniş alanlarda hak iddia ettiler.

Fransızlar, günümüzde "Kanada" diye adlandırılan alanın büyük bir bölümünü keşfederek birkaç yerleşme merkezi kurdular. Bu arada, ABD'nin ilerdeki gelişmesi için en büyük önemi taşıyan, hiç kuşkusuz, Atlas okyanusu boyunca uzanan bölgelere İngilizlerin yerleşmeleri oldu.

KUZEY AMERİKA'DAKİ İNGİLİZ KOLONİLERİ

İngiltere'de protestan Reform hareketiyle ilgili karışıklıklar döneminin bitiminde, İngilizler dikkatlerini bazı başka konulara çevirmekte ve küçük adaları dışında yeni fırsatlar aramakta serbest kaldılar. Elizabeth I döneminde (1 558-1603) iç istikrar sağlandı ve ekonomik gelişmenin entelektüel patlamayla birleşmesi sonucunda, ülkeye bir özgüven egemen oldu. İlk darbeyi İrlanda yedi: XVII. yy'ın başlarında bütünüyle İngiltere'nin egemenliği altına girdi. "Vahşi İrlandalIlar", özellikle kuzey eyaletlerinden kovulurken, İskoç ve İngiliz Protestanları bu bölgeleri "kolonileştirmek" için gönderildiler. Daha sonra serüvenciler gözlerini Kuzey Amerika'ya çevirdiler ve john Cabot'un keşif seferleri (1497-1499) temeline dayalı olarak, İngiltere adına hak iddia ettiler.

Chesapeake kolonileri: İngilizler 1580'lerde Virginia kıyısında Roanoke'de bir koloni kurmayı denediyseler de, başarısızlığa uğradılar. Ancak, 1606'da Kuzey Amerika'nın kaynaklarını sömürmek için kurulan Londra Şirketi göçmenler gönderdi ve 1607'de "James-town" adı verilen, Yeni Dünya'daki ilk kalıcı İngiliz kolonisi kurulmuş oldu. Buraya yerleşen İngilizler büyük güçlüklerle karşılaştılar: 1622'de, göçmüş olan 10000'i aşkın kişiden 2 000'i sağ kalabilmişti. 1624'te başarısız şirketin denetimi hükümete geçti ve Virginia bir kraliyet kolonisi oldu. Bunun üstüne, kısa sürede ticareti gelişti; ölüm oranı düştü; bir yasama meclisi (1619'da kurulan Kasaba Meclisi) kurulması ve toprak bolluğu sayesinde koloni bir refah dönemine girdi. Çok düşük fiyatlarla elde edilen çiftliklerde, sözleşmeli "beyaz köleler" (tam özgürlüğe kavuşmadan önce yol paralarını ödemek için birkaç yıl parasız çalışmak zorunda bırakılan işçiler) çalıştırılıyordu. Böylece Chesapeake koyu yoksul İngilizler için bir "fırsatlar ülkesi" oldu.

1632'de Maryland, Calvert ailesine kişisel bir mülk olarak bağışlandı: Katolikler için bir sığınak olması tasarlanmıştı. Ama protestanlar da koloniye akın ettiler ve 1649'da, teslis ilkesine inanan bütün Hıristiyanlar'a din özgürlüğü güvencesi veren Hoşgörü Yasası çıkarıldı.

New England kolonileri: 1620'de, daha sonra "hac yolcuları" diye anılan püritan ayrılıkçılar, Mayflower gemisiyle New England'a ulaşarak, ilk kalıcı yerleşme merkezi olan Plymouth kolonisini kurdular. Onları 1629'da, Massachusetts Koyu Şirketi'nin korumasında başka püritanlar izleyerek Boston çevresindeki alana yerleştiler. Bunu izleyen "Büyük Püritan Göçü" (1629-1642) sırasında Massachusetts koyu kolonisine 16 000 kadar göçmen geldi. Püritanlar, "tepede bir kent" kurmak için kolları sıvadılar. Amaçları dünyaya tanrısal yaşamın bir örneğini göstermekti. Birbirine çok yakın köylerde yaşayan ve toplumsal yaşamla son derece ilgilenen calvinciler, işledikleri günahlardan kaçan insanlara öfkelenen bir Tanrı imgesi yarattılar. Onlarla geçinemeyen vaftizcilik tarikatından bir topluluksa, Rhode İsland'ı kurdu (1644'te kent belgesi aldı). 1639'da püritanlar Connecticut'un "Temel Kuralları"nı hazırladılar: Bu Kuzey Amerika'daki ilk yazılı anayasadır. 1620'lerde kurulan New Hampshire da, nüfusunun artması sonunda 1679'da ayrı bir kraliyet kolonisi ilan edildi. Plymouth daha sonra (1691), Massachussets kraliyet kolonisinin bir parçası oldu.

Restorasyon dönemi kolonileri: İngiltere'de İç Savaş'ı, Oliver Cromwell'in cumhuriyetçi Commonwealth'ünü ve naipliğini içeren uzun bir kargaşalık dönemi (1642-1660), Charles II'yle Stuartların tahta dönmesiyle sona erdi (bu döneme İngiltere tarihinde "Restorasyon dönemi adı verilir). 1663'te Carolina kolonisi kuruldu ve 1670'te yerleşme merkezleri kurulmaya başlanan koloni iyice büyüyüp, canlandı. Bu topraklar daha sonra Güney Carolina (1721) ve Kuzey Carolina (1729) adlarıyla kraliyet denetimine girdi.

1664'te bir İngiliz filosu gelerek, 1624'ten beri HollandalIlar tarafından işgal edilip yerleşime açılmış olan Hudson ve Delaware ırmakları boyunca uzanan topraklar üstünde hak iddia etti. Böylece Yeni Hollanda'nın büyük bölümü New York kolonisine dönüştü ve başlıca yerleşme merkezi New Amsterdam, "New York kenti" diye anılmaya başladı. Zaten çokuluslu ve ticareti gelişmiş olan New York kolonisi, 1685'te İngiltere krallığının denetimi altına girdi. HollandalIlar, İsveçliler ve öbür uluslardan az sayıda insanın bulunduğu New Jersey de, İngiliz işgalinin bir parçası olmaktan kurtulamadı. 1676'da New Jersey, Doğu Jersey ve Batı Jersey diye ikiye ayrıldı; ama 1702'de bir kraliyet eyaleti olarak yeniden birleştirildi.

1681 'de Penssylvania, 1682'de de günümüzde Delaware'yi oluşturan topraklar William Penn'e bağışlandı. Penn de, Philadelphia'nın içinde ve çevresinde, büyük bir quaker yerleşmesi kurdu. Quakerlerin dinsel inançları New Englandlı püritanlardan çok farklı olduğundan kendi kilise örgütlerini kurup, kendi papazlarını atadılar.

Kızılderili savaşları: 1675'te New England'da hastalıktan kırılan ve yoksulluğun pençesinde kıvranan Kızılderililer, beyazlara karşı savaşı başlattılar. Aşağı yukarı bütün Massachusetts kentleri Kızılderili savaşının dehşetini yaşadı. Wampanoaglar'ın reisleri 1676'da öldürülüp, savaş sona ermeden önce iki taraftan da binlerce kişi öldü. Bu olayın şokunu yaşayan Virginialılar, 1676'da kraliyet valisi Sir William Berkeley şiddetle karşı çıktığı halde, Occaneechee Kızılderililerine saldırmaya başladılar. Sonra, Nathaniel Bacon'un yönetimi altında Berkeley'i Jamestown'dan kovarak, bütün azatlı beyaz kölelere seçme hakkı tanıyan Bacon Yasası'nı benimsediklerini ilan ettiler. Ama çok geçmeden, İngiliz askerleri gelerek, "Bacon ayaklanması" adı verilen ayaklanmayı bastırdılar.

New York'ta, Mohawk ırmağı boyunca iroquvalar Birliği'nin beş ulusu güçlü konfederasyonlarını korudular ve Saint Lawrence ırmağı boyunca Fransızlara karşı İngilizlerin müttefiki olarak, güçlü ve iyi düzenlenmiş ordularıyla Superior Gölü'nün batısına doğru uzanan geniş bir bölgeyi egemenlikleri altında tuttular. İki Avrupa devleti ve Kızılderili müttefikleri arasında geçen bir dizi büyük çarpışma "Fransız-Kızılderili Savaşları" diye adlandırıldı ve 1763'te sona erdi. Savaşın sonunda Kuzey Amerika'da Fransız yönetimi sona erdi ve Kanada İngiltere krallığının egemenliği altına girdi.

XVIII. yy'daki toplumsal ve ekonomik gelişmeler: 1700'lerde İngiliz kolonileri hem nüğfus hem de zenginlik açısından büyük bir hızla geliştiler. Ticaret gelişirken, kentler büyüdü. 1700'de Kanada'nın güneyindeki kolonilerde yaşayan 250 000 göçmenin sayısı, 1775'te 2 500 000'e, 1800'de 5 300 000'e yükseldi.

XVIII. yy'da bazı İngiliz olmayan etnik gruplar da İngiliz kolonilerine büyük kitleler halinde göçtüler. 1775'te, Orta Koloniler'e ve Güney Koloniler'e yerleşmiş Almanlar'ın sayısı 250 000 kadardı. Bunlar lutherci ve calvinci ya da moravyalılar, mennonitler, amişler, vb. aşırı dinci tarikatların üyeleriydiler. Özellikle aşırı dinciler, İngilizce konuşan insanlardan kaçınmak için ayrı yaşamayı yeğlediler. 1730'lardan başlayarak, Bağımsızlık Savaşı'na kadar, sayıları 250 000'i bulan bir İskoç-İrlandalı göçmen dalgası da İngiliz olmayan topluluğa katıldı. Pennsylvania'ya, günümüzdeki New York eyaletinde Hudson vadisine ve Güney'in kırsal kesimlerine yoğun olarak yerleşen bu göçmenlerin çoğu, sözleşmeli "beyaz köleler", çok az bir bölümü de İngiliz cezaevlerinden gönderilmiş suçlulardı (aralarında katiller, hırsızlar ve borç yüzünden hüküm giymiş mahkûmlar vardı).

1732'de Georgia kolonisi, James Oglethorpe tarafından yönetilen reformculara bağışlandı. Oglathorpe, bir yandan koloniyi İngiliz suçlular için bir sığınağa dönüştürürken, bir yandan da İspanyol Florida'sına karşı bir tampon bölge oluşturdu. Bu arada Georgia'da da İngiliz olmayan birçok kişi tarafından bir koloni kuruldu.

Amerika Birleşik Devletleri Köleciliğin gelişmesi: 1619'dan başlayarak kolonilerde çok az sayıda Afrikalı köle kullanıldı. XVIII. yy'ın sonlarına doğru İngiliz tüccarların köle ticaretinde HollandalIlara katılmalarıyla, giderek artan sayıda siyah insan, büyük tarım çiftliklerinde çalıştırılmak için güney kesimdeki kolonilere taşındı. Kuzeydeki kolonilerde de, daha az sayıda olmakla birlikte, köle kullanılıyordu.

Köleciliğin genişlemesi, bağımsızlık öncesindeki yılların en korkunç olaylarından biriydi. 1700'de Virginia'da ancak 16 000 kadar köle vardı. 1770'te bu sayı 187 000'e, yani koloni nüfusunun aşağı yukarı yarısına yükseldi. Pirinç ve çivit fidanı tarım çiftlikleri kurulan Güney Carolina'da, 1775'te, 100 000 kişilik tarım nüfusunun yalnızca 25 000'i beyazdı. Korkuya kapılan beyazlar, siyahların herhangi bir girişimlerini önlemek için, kaçak köleleri yakalayacak köle devriyeleri düzenlediler ve işlenen suçlara karşı vahşice cezalar uyguladılar.

Bu arada, çok sayıda kölenin beyaz topluluğu tarafından çalıştırılması ilkesine dayalı büyük tarım işletmeleri dünyası, beyazlar arasındaki zenginlik ve refahta da keskin uçurumlar yaratarak gelişti.

Beyazların bütün sınıflarında siyah kadınlarla ilişki kurma, özellikle kölelerin kalabalık olduğu yerlerde, iyice yaygınlaştı; doğan melezler beyaz değil, siyah sayılıyorlardı. Bu arada, çok çelişkili olsa da, Güneyli beyazların arasında özgürlük düşüncesi -tüm sıkıntı ve dertlerden kurtulma düşüncesi- de gelişmekteydi.

Not: General James Wolfe komutasında İngiliz kuvvetleri, 13 Eylül 1759'da kenti Fransızlar'dan almak için Quebec'in üst yanındaki sarp kayalıklara merdiven dayayarak tırmandılar. Bu savaş, Fransız-Kızılderili savaşının (1754-1763) dönüm noktası, Kuzey Amerika'da Fransız yönetimine son veren birkaç çarpışmanın sonuncusu oldu.

Dinsel eğilimler: Denizaşırı ticaret geliştikçe, kolonilerle İngiltere arasındaki ilişkiler arttı; İngiliz görenekleri ve kuruluşları Amerikalılar üzerinde daha güçlü bir etki yaratmaya başladı. Aristokratlar Londra'nın kibar sınıfını taklit ederken, kolonilerde ve New York çevresinde sağlam temellere dayalı bir kilise olan İngiliz kilisesi, statü ve etki açısından güçlendi. Bu arada, Sir İsaac New-ton'un biliminden ve John Locke'un felsefesinden doğan aşırı köktenci ve bilimsel görüş açısı, dinsel inancı yeniden yoğurarak, İngiltere'de ve Amerika'da daha mantıklı kıldı. Tanrıcılık, doğal dinler, vb. akımlar, hıristiyanlığı ve İncil'i eski zamanların boş inançları saymaya başladılar.

Daha sonra İngiltere'den John Wesley (methodist kilisesinin kurucusu) ve George Whitefield önderliğinde evanjelist protestanlık dalgası geldi. Yeni köktencilikle savaşmayı savunan bu mezhep, Hıristiyan inancının yine eskisi gibi güçlü biçimde canlandırılmasını öneriyordu. Whitefield'in kolonilere gelmesiyle birlikte 1738'den başlayarak, "Büyük Uyanış" adı verilen bir akım kolonicilerin aklını çeldi. Bu akım, Massachusetts'de Jonathan Edward'in önderliğinde daha önce patlak vermiş olan (1734-1735) "yeniden canlanmacılık" akımının da desteğini alarak iyice güçlendi. Temelinde çok demokratik olan "Büyük Uyanış", koloniler arası ilk kültür hareketiydi. 1600'lerin ortalarından beri gücünü yitirmiş olan püritanlığı yeniden canlandırdı; bütün kiliseler ya destekleyerek ya da karşı çıkarak, onun etkisiyle konumlarını yeniden gözden geçirdiler. Akım ayrıca Amerika'nın "tepede bir kent" olması gerektiğine ilişkin eski püritan düşüncesini de canlandırdı: Böylece "Tanrı'nın yarattığı bu özel yer", yozlaşmış ve dinsiz sayılan İngiltere'nin tam tersine, yükseklerdeki konumunu her zaman koruyacaktı.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BAĞIMSIZLIK SAVAŞI

XVIII. yy. ortalarına doğru Amerika'nın genişleme dalgası Apalaş dağlarını aşarak Ohio vadisine taşmaya başlamıştı. Kolonilerde iş gören emlak şirketleri bu sınıra açgözlülükle bakıyorlardı. Ne var ki, bu genişlemeyi Kızılderililerle yaptıkları kürk ticaretine ciddi bir tehdit olarak gören Fransızlar, hemen harekete geçtiler. 1749'da Ohio Vadisi'ndeki haklarını pekiştirmek için takviye kuvvetleri göndererek, bir dizi kale kurdular. İngilizler ve koloniciler, hem İngilizler hem de Fransızlar tarafından uzun süredir üzerinde hak iddia edilen bu topraklarda geniş bir iç kesimi yitirmeyi göze alamadıklarından, bu harekete karşılık vermek zorunda kaldılar. Bunun sonucunda patlak veren Fransız - Kızılderili savaşı (1754-1763), Avrupa'da "Yedi yıl savaşları" adı verilen dünya genelindeki çatışmanın başlangıcı oldu. Savaşın sonunda, Fransız Sömürge İmparatorluğu'nun büyük bölümünü ele geçiren İngilizler, İspanyol Floridası'nı da alarak, Kuzey Amerika'ya egemen oldular; yalnızca Mississippi ırmağının batısındaki İspanyol toprakları bu işgalin dışında kalmıştı.

Gerginliğin artması: Bu zafer üstüne kolonilerde ve İngiltere'de çılgınca bir gurur rüzgârı esmeye başladı. Birbiri ardına patlak veren yurseverlik kutlamaları ve İngiltere tahtına bağlılık çığlıkları tüm Amerikalılar'ı sarhoş etti. Bu arada, savaşın akıllara durgunluk veren maliyeti ve ele geçirilen yeni toprakların yüklediği büyük sorumluluk, İngiltere'yi altından kalkılamaz savaş borçlarıyla ve ağır yönetsel masraflarıyla karşı karşıya bıraktı. Öte yandan, Kuzey Amerika'da Fransız yönetiminin sona ermesi, koloniler halkında bu devletle ilgili korku yükünü de kaldırmış, onları daha bağımsız düşünceli olmaya teşvik etmişti. Savaşta harcadıkları çaba, yeni bir gurur duygusu aşılamış ve kendi askerî güçlerine güvenmeyi öğretmişti. Ayrıca, XVIII. yy. ortalarındaki hızlı büyüme hızı da, koloni yönetimlerini, İngiltere modeline göre kurulmuş eskiye oranla daha etkili bir rol oynamaya yöneltti. Koloni erkeklerinin çoğu mülk sahibi olduklarından ve oy kullanma hakkına sahip bulunduklarından, bunun sonucu olarak demokrat siyasete dayalı çalkantılı bir dünya doğdu.

Londralı yetkililer imparatorluk yönetiminin masraflarını kolonicilere vergi yüklemekle karşılamaya giriştiler. 1765'in Damga Resmi Yasası, bütün kamu belgelerinin, gazetelerin, senet ve bonoların, basılı herhangi bir kâğıdın vergiye bağlanması uygulamasını getirince, kolonilerde öfkeli bir protesto dalgası patlak verdi ve bütün iş kollarını felce uğrattı. Dokuz koloninin temsilcilerinden oluşan bir Damga Resmi Kongresi, Ekim 1765'te New York'ta toplanarak ciddi bir protesto yayınladı. Kolonilerde yaşayanların anavatandaki İngilizlerle aynı haklara ve aynı özgürlüklere sahip oldukları belirtildi. Özellikle, "kendi rızaları olmadan ya da temsilcilerinin onayı alınmadan hiç kimsenin onlara herhangi bir vergi yükleyemeyeceği" vurgulandı. Mart 1766'da, İngiltere Parlamentosu Damga Resmi Yasası'nı kaldırdı.

Bundan sonra Atlas okyanusunun iki yakası arasındaki anlaşmazlık yatışır gibi oldu. Ama koloniler halkı, 1763'ten sonra Londra tarafından kolonilerde tutulan savaşa hazır durumda 6 000 askere büyük bir kuşkuyla bakmaya başladı; böyle bir barış gücü daha önce hiç görülmemişti. İngiliz yetkililer askerî gücü, özellikle Potiac ayaklanmasından (1763-1765) sonra sınırda barışı korumak için gerekli olduğunu söyleyerek savundular. Söz konusu ayaklanma, İngilizleri iç kesimlerden çıkarak Fransız yönetimini yeniden kurmak isteyen kurnaz Kızılderili lider Pontiac tarafından başlatılmıştı. Kızılderili ayaklanmasını bastırmanın başka bir girişimi olarak, Londra 1763'te Apalaş dağlarının dorukları boyunca uzanan bir çizgiyle, daha etkili bir Kızılderili programı geliştirilene kadar kolonilerin batıya doğru genişlemesini sınırladı. Koloniler halkı bu yasağa son derece öfkelendi. Söz konusu çizgi boyunca üslenen askerlerin Kızılderililere karşı değil de koloniler halkına karşı kullanılacağı söylentileri kulaktan kulağa yayıldı.

Aslında koloniler halkı radikal İngiliz basınını yıllar boyu izliyordu. Bu gazetelerde, İngiltere'de, imparatorluğun her yanında özgürlükleri ezmeye yönelik bir Muhafazakâr komplosundan söz edilmekteydi. Geçmiş yüzyıldaki İngiliz İç Savaşı'ndan sağ kalanlar, özellikle İskoçlar, Mandalılar ve İngiliz muhalifler (anglikan kilisesinden olmayan protestanlar), monarşiye karşı tam bir güvensizlik duygusu içindeydiler. İngiliz yaşamından dışlanmış azınlık gruplarının üyeleri olarak, birçok siyasal ve ekonomik sıkıntının acısını çekmişlerdi. Köktenci liberaller, anglikan kilisesi piskoposlarından, büyük toprak sahiplerinden ve para babalarından oluşan "kokuşmuş bir şebekenin" toplumu iyice sömürmek için kraliyet hükümetiyle işbirliği yaptığını iddia ediyorlardı. Onlara göre, eleştiriden korkan bu muhafazakârlar şebekesi, özgürlükleri ve serbest düşünceyi ortadan kaldırmak istemekteydi.

Britanya İmparatorluğu'nun kültür siyasetinde, Amerika'daki kolonilerin halkı da dışlanmış bir topluluktu ve "anavatanda" yaşayanların onları horlamasına, büyük bir kin besliyorlardı. Ayrıca, kolonilerde yaşayan özgür halkın çoğu ya ayrılık yanlısı (New England'da kongreciler, New York ve güneyde presbiteryenler ve vaftizciler), ya İngilizlerden nefret etmek için eskiye dayanan nedenleri bulunan İngiliz olmayan kişiler (İskoçlar ve İrlandalılar) ya İngiliz egemenliğindeki bir toplumun dışında kalanlar (Almanlar ve Hollandalılar) ya da anavatandaki İngilizler tarafından aşağılandıklarının bilincinde olan köle sahiplerinden oluşmaktaydı.

XVIII. yy'ın ortalarına doğru anglikan kilisesinin yetkileriyle ilgili bir anlaşmazlık kolonileri karıştırdı. Pek çok kişi din özgürlüğüne karşı bir anglikan komplosunun varlığına inanmaktaydı. New England'da büyük bir kitle, anglikan egemenliğindeki İngiltere ile olan koloni bağlarının Amerika'nın "ruhunu zedelediğine" inanmaktaydı. Bunların tümü, İngiltere'den biran önce ayrılmak gerektiğini savunmaktaydılar.

Koloniler halkının büyük çoğunluğun arasında cumhuriyetçilik yaygınlaşmıştı. Cumhuriyetçiler, yetkililerin seçimle işbaşına gelmesini, hükümetin basit ve sınırlı tutulmasını, vatandaş haklarına saygılı olmasını, savunuyorlardı.

İmparatorlukla bağların gevşemesi: Bu kritik ortamda Londra'nın beceriksiz ve acımasız tutumu, Amerikalılar arasında öfkeli tepkilere yol açtı. 1765'te çıkarılan bir yasa, koloni meclislerinin silah altındaki ordunun giderlerini karşılaması uygulamasını getirdi. Amerika'da bunun yol açtığı protestolara karşı, Londra, New York Meclisi'ni kararı kabul edinceye kadar kapattığını açıkladı. 1767'de çıkarılan Townshend Yasaları'yla, kolonilerin ithal ettiği pek çok mala gümrük vergisi koydu. Bu vergilerden toplanacak parayla, hem ordunun harcamaları karşılanacak, hem de kraliyet valileri ile yargıçlarının aylıkları ödenecekti. Dışalım karşıtı dernekler kolonilerde hemen ayaklanarak, İngiliz mallarını boykot ettiler. Kitle saldırıları görevlilerin vergi yasalarını uygulamasını engelleyince, ordunun bir bölümü, görevlileri korumaları için Boston'a yerleştirildi (1768). Mart 1770'te bir grup asker kendilerini sürekli rahatsız eden bir kalabalığa ateş açarak beş kişiyi öldürdü: Boston Kıyımı'yla ilgili haberler tüm kolonilere yayıldı.

Londra'da şaşkına dönen bakanlık, bütün Townshend gümrük vergilerini -çaya konan dışında- hemen kaldırdı. Ancak, Avrupa kıtasına giden koloni ticaret gemilerini İngiltere'ye uğramak zorunda bırakan Denizcilik Yasaları, uzun süredir ekonomik merkeziyetçiliği yansıtmakta ve koloniler halkına imparatorluğun bir üyesi olmanın karşılığında ödedikleri ağır bedeli anımsatmaktaydı. Bu tür yasaklayıcı önlemlerin sonuncusu olan Şeker Yasası (1764), vergileriyle krallık için kabarık bir gelir üretti: 1776'ya kadar kolonilerden toplam 600 000 sterlin çekti. İngiltere'yle yapılan ticaretin dengesi, sürekli kolonilerin zararına çalışmaktaydı.

1772'de kolonilerdeki yargıçları keyfi olarak görevden alma yetkisini daha önce açıklamış bulunan kraliyet hükümeti, bu kez de Massachusetts'deki yöneticiler ile yargıçların ücretlerinin doğrudan koloniler tarafından ödenmesi gerektiğini belirtti. Uzun yıllardır ateşli bir cumhuriyetçi olan Samuel Adams, hemen Kolonilerarası İletişim Komitesi'ni kurdu. Devrim duyguları canlandı. Aralık 1773'te, Mohawklarin kılığına girmiş birkaç gönüllü, Boston limanına yeni gelen çay gemilerini basıp, yüklerini suya attılar. Öfkelenen krallık yönetimi "Boston Çay Partisi" diye adlandırılan bu olaya, Massaechusetts'deki özerk hükümeti görevden alan ve Boston limanını kapatan yasalarla karşılık verdi (1774).

1774 sonlarında Philadelphia'da ilk Kıta Kongresi'ni toplayan Virginia, Massachusetts'i desteklemeye koştu. Bir insan hakları bildirisi yayınlanarak, İngiliz mallarından alınan vergilerin kaldırılması istendi. Koloni milisleri Massachusetts'in kırsal kesimlerine sızmaya başladılar. New Englandlılar, kiliselerinin kısa sürede anglikan piskoposlarının denetimine verileceğine inanmışlardı. Ayrıca, toprak sahibi İngiliz aristokrasisinin yıkıcı vergiler çıkarttırarak New England'daki özgür küçük toprak sahiplerini yarıcı durumuna düşüreceklerine de inanıyorlardı. "Kölelik" sözcüğü dudaklarından hiç eksik olmuyordu.

Bağımsızlık Savaşı: Nisan 1775'te, Boston'daki İngiliz kuvvetlerinin başında bulunan general Thomas Gage, artık kraliyet hükümetinin düşmanları ilan edilmiş olan Massachusettsli ayaklanmacıların üstüne yürüme emri aldı. Milis eğitim kamplarını dağıtması ve halkın elindeki tüm silahları ve cephaneyi toplaması için de talimat verilmişti. 19 Nisan'da, Gage silahları toplamaları için Concord'da 800 askerden oluşan bir birlik gönderdi.

Aynı gün Lexington ve Concord çarpışmaları oldu ve krallık askerleri, yenilerek Boston'a kaçmak zorunda kaldılar. Bağımsızlık Savaşı ya da Amerikan Devrimi başlamıştı.

Savaş patlak verir vermez, Avrupa'daki düşmanları, geçmişteki yenilgilerinin acısını çıkarmak için, İngiltere'ye ayaklanan koloniler halkıyla seve seve işbirliği yaptılar. İngiliz kuvvetleri Antil adalarından Amerika'daki kolonilere ve Hindistan kıyılarına kadar yayılan bir alanda savaşmaktaydılar. Üstelik, Kıta Kongresi'nin ayaklanmacı 13 koloniye verdiği adla "Birleşik Koloniler" büyük ve vahşi bir alana yayılmışlardı. Amerikan halkının böylesine dağılmış olması, New York, Boston ve Philadelphia gibi küçük (günümüzdeki boyutlar gözönünde tutulursa), kentlerin alınarak sonucu herhangi bir biçimde etkilemeden uzun süre elde tutulabileceğini gösteriyordu.

Kıyı boyunca rahat bir ömür süren kralcıların sayısı 60 000 kadardı; birbirlerinden oldukça ayrı ve güçsüzdüler. Pennsylvania'daki quakerler, krallık hükümetini İskoçlara İrlandalılar'a ve Pennsylvania'daki öbür militan gruplara karşı bir koruyucu olarak görmekteydirler. Bu yüzden ayaklanmaya şiddetle karşı çıkıp, desteklemeyeceklerini açıkladılar. Bu arada, Londra, kralcıların yarı kıtada kısa sürede denetimi ele geçirip ayaklanmaya son verecek bir çoğunluğu temsil ettiği düşüyle avunuyordu.

Concord çarpışmasından kısa süre sonra, yaklaşık bütün krallık yetkilileri 13 koloniden kaçmak zorunda kaldılar. Her kolonide ayaklanmacı hükümetler kuruldu ve Philadelphia'daki Kıta Kongresi ilkel bir ulusal yönetim sağladı. Artık İngilizler, kıtayı savaşarak ele geçirmek, her kolonide krallık yönetimlerini yeniden kurmak ve koloniler ordusunu yenmek zorundaydılar. Mart 1776'da Boston'u boşaltan İngilizler, New York'u ele geçirmek için yola çıktılar. İngilizlerin New York'a çıkmalarını izleyen günlerde, Philadelphia'daki Kongre, Bağımsızlık Bildirisi'ni yayınladı (4 Temmuz). Aralık 1776'da, General George Washington, Amerikalıların başlangıçta art arda yenilgilerle kötüye giden durumunu, New Jersey'de kazandığı olağanüstü bir zaferle tersine çevirdi. Daha sonra, savaş hızını kaybedip, amaç canlılığını korudukça, Washington gerek Amerika'da, gerek dışarda gücün ve büyük cesaretin simgesi oldu.

Şubat 1778'de, Kıta Kongresi'yle bir ittifak antlaşması imzalayan Fransa da savaşa katıldı. Fransız filosunun yardımıyla, kuzeydeki İngiliz ordusu New York kentindeki bir köprübaşına indirgendi. Bunun üzerine çabalarını güneye kaydıran kraliyet ordusu, 1778 ile 1780 arasında harekatı Georgia ve Carolinalar boyunca yürüterek, 1781'de Virginia'daki james yarımadasına yöneldi. Burada, Yorktown hareketi sırasında, Washington'un askerlerinin, Fransız ordusu ile donanmasının ortak çabaları sonucu, Lord Cornwallis, 19 Ekim 1781'de teslim olmak zorunda kaldı. Böylece cephelerde savaş resmen sona erdi. Eylül 1783'te imzalanan Paris Antlaşması, Amerika'nın bağımsızlığını çok cömert koşullarla sağladı. Yeni ulusa İngiltere'nin Kanada kolonileri ve İspanyol yönetimine bırakılan Doğu ve Batı Florida dışında, Mississippi'nin batısına doğru uzanan çok geniş bir alan verildi.

YENİ BİR ULUS:
Yeni Amerikan cumhuriyetinin ilk federal anayasası Konfederasyon Maddeleri oldu. 1781'de bu belgenin onaylanması sonucunda ulus resmî adını aldı: Amerika Birleşik Devletleri.

Konfederasyon Maddeleri uyarınca yönetim: Maddeler'e göre Konfederasyon Kongresi tek ulusal kuruluştu. Her eyalet hükümeti, Kongre'de yer alacak bir temsilci seçerek egemenliklerini korudular. Ulusal yürütme ya da yargı organı kurulmamıştı. Her eyalet delegesi tüm konularda eşit oy sahibiydi. Kongre, Amerika Birleşik Devletleri'nin dış ilişkilerini yürütmekle görevliydi. Ancak, vergilendirme yetkisi olmadığından, diplomasisini yürütme gücünden yoksundu. Ayrıca, eyaletler arası ticarette de yargılama yetkisi yoktu. Her eyalet komşularına karşı isteğidi gümrük tarifesini uygulamakta serbestti.

Ne var ki çok geçmeden, Konfederasyon Kongresi bir zafer kazandı: 13 eyaletin batı topraklarını örgütlemek ve yönetmek için bir plan üstünde anlaşmalarını başardı. Her eyalet, Apalaşlar'ın ötesindeki batı toprakları üstünde iddia ettikleri hakları Kongre'ye bildirdi. Ayrıca, batı bölgelerinde kurulacak yeni eyaletlere eskileriyle eşit statü sağlayan kuzeybatıyla ilgili üç kural kabul edildi (1784, 1785 ve 1787): Kuzeybatı bölgesinin toprakları (yani Ohio ırmağının kuzeyindeki alan), kare biçimi parsellere bölünüp 36 parçaya ayrılacak ve düşük fiyatla göçmenlere satılacaktı. Ayrıca, Kuzeybatı bölgesinde kölecilik yasa dışı ilan edildi (Ohio'nun aşağı kesimindeki Güneybatı bölgesi, daha sonraki Federal Kongre tarafından 1790'da köleci bölge olarak örgütlenecekti).

Ancak, Konfederasyon Kongresi uzun ömürlü olamadı. Vergilendirme yetkisinden yoksun olduğu için parasının hemen hiç değeri yoktu. Ayrı eyaletlerde sürüp giden yaygın toplumsal kargaşa, birçok Amerikalı'nın yeni ulusa duyduğu güveni yitirmesine yol açtı. Cumhuriyet, özerk hükümetlerin insanlara büyük özgürlükler getireceği inancıyla kurulmuştu. Ama kısa sürede bu düşüncenin boşa çıktığı görüldü. Massachusetts'deki Shays ayaklanması (1786-1787), mahkeme sistemini zorla kapatarak borçlulara yardım amacı güden bir girişimdi. Çeteler bu amaca ulaşmak için yasa koyucuları ve yargıçları dehşete düşürdüler. Kraliyet görevlileri kovulunca tüm yetkileri ele alan yeni eyaletin yasa koyucuları, mülkleri müsadere ediyor, adli kararları tersine çeviriyor, bolbol değeri olmayan kâğıt para basıyor ve durmadan kendi çıkarlarına yasa çıkarıyorlardı.

Kurulu yeni düzenin toplumsal ve siyasal seçkin sınıfı, güçlü bir ulusal hükümetin hemen gerekliliğini savundu. Londra hükümetinin daha önce yerel yönetimlere bir denge öğesi olarak sağladığı etki ortadan kalkmıştı. Massachusetts'deki vaftizciler ve Pennsylvania'daki quakerler gibi daha önce kraliyet hükümetinin korunduğu azınlıklar şimdi savunmasız kalmışlardı. Varlıklı sınıflar, kitlelerin insafına kaldıklarını iddia ediyorlardı. Yeni ABD öylesine zayıftı ki, bütün dünyada horlanıyor ve diplomatları önemsenmiyordu.

1787 Anayasa toplantısı: 1786'da Virginia ve Maryland arasında başlayan zincirleme toplantılar, aynı yılın sonlarına doğru daha büyük Annapolis Toplantısı'na yolaçtı. Her şeye yeniden başlamaya ve yeni bir ulusal yönetim yaratmaya karar veren eyalet delegeleri önemli bir karar aldılar: Ulusun egemenlik kaynağı varolan eyaletlerde değil, doğrudan halkın kendisinde olacaktı. İngiliz Parlamentosu'nu örnek alarak, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'ni kurdular. Kongre'nin birbirini denetlemesi ve dengelemesi için iki meclisi olacaktı. Meclislerden biri, temsilcileri nüfusa orantılı olarak, her eyaletin halkı tarafından doğrudan seçilecekti. Öteki, her eyalete eşit temsilcilik sağlamak için (her birinden iki senatör) eyalet meclisleri tarafından seçilecekti.

Ulusal yönetimin yetkileri daha önce Londra hükümetince uygulanan şeyler olacaktı: Eyaletler arası ve dış ticareti, dışişlerini ve savunmayı, Kızılderili işlerini düzenleme; ulusal toprakları denetleme; sosyal güvenliği en üst düzeyde sağlama. En önemlisi, Kongre'ye vergi ve gümrük resmi koyma yetkisi tanındı. Eyaletlerin dış ilişkileri yürütmesi, para basması ve eski yasaları uygulaması yasaklandı. Ayrıca, bir eyalette toplumsal kargaşa ciddi bir durum alırsa, federal hükümet-bu eyaletin yasama meclisinin ya da en büyük mülki amirinin çağrısı üzerine- cumhuriyetçi bir yönetimin güvenini sağlamak için asker gönderebilecekti.

İngiltere kralınınkine benzer yetkilerle donanmış, ancak seçimle işbaşına gmelen bir Amerika Birleşik Devletleri başkanı kurumu yaratıldı. Özel bir kurul (Seçmenler Kurulu) tarafından seçilen başkan, yönetimi etkili biçimde elinde tutan güçlü ve bağımsız bir ulusal önder olacaktı. Anayasa Toplantısı ayrıca tam anlamıyla bağımsız bir Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi oluşturdu. Bu mahkemenin üyeleri ancak bir suç işlerlerse görevden alınabileceklerdi. Ayrıca (en önemlisi), Philadelphia'da hazırlanan bu belge, ABD yönetiminin yetkisi altında yapılan yasalar ve antlaşmaların "Ülkenin en yüce ve tartışılmaz yasası olacağını" belirtmekteydi.

Önerilen anayasa, dokuz eyaletin onay kurulları tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecekti. Ne var ki federasyon karşıtları iktidar gücünün ve yetkilerin ulusal yönetimde toplanmasına karşı çıktılar. Anahtar sorunlardan biri İnsan Hakları Bildirisi'nin yokluğuydu. Çoğu Amerikalılar, bireysel özgürlükleri korumak için insan hakları bildirisinin gerekli olduğunu düşünüyorlardı. Anayasa'nın hazırlayıcıları onaydan sonra böyle bir bildirinin belgeye ekleneceği sözü verdiler. Böylece onaylama işi dokuz eyalet tarafından tamamlandı(1788) ve Amerika Birleşik Devletleri Anayasası yürürlüğe girdi. Daha sonra İnsan Hakları Bildirgesi, ilk Kongre tarafından hazırlanarak Anayasa'nın ilk on düzenlemesinden biri oldu.

Amerikan cumhuriyetinde birbirinden uzaklaşan görüşler: Yeni federal Kongre için yapılan ilk seçimleri(1789), yeni sistem yanlıları büyük bir çoğunlukla kazandılar. George Washington bütün oyları alıp, rakipsiz olarak başkan seçildi. 30 Nisan 1789'da geçici başkent New York City'de and içerek göreve başladı. Böylece cumhuriyetçi özerk hükümet denemesi Amerika'da yeniden başladı. Maliye bakanı Alexander Hamilton'un önderliğinde, Kongre, federal hükümetin gelirleriyle eski yönetimin tüm borçlarının ödenmesini kabul etti. İç borçların büyük bölümü değeri iyice düşmüş olan paraya çevrilmiş durumdaydı. Kongre, eyalet borçlarının yeni ulusal hükümetin çıkardığı değer bakımından daha yüksek tahvillerle değiştirilmesini onayladı. Böylece bir kalemde yeni yönetimin parasal kredisi güvence altına alınmış oldu. Ancak Güneyliler, bunun Kuzeyli spekülatörleri daha zenginleştirmeye yaradığını ileri sürerek plana güvenmediklerini açıkladılar. Çoğu güneyli ayrıca, yeni ulusun New Englandlılar tarafından yönetileceğinden korkuyordu. Bu grubun güneydeki köleciliği ve yaşama biçimlerini durmadan eleştirmesi onları incitmekteydi.

1791'de Hamilton, Kongre'ye ABD Bankası'nın kurulması kararı aldırmayı başardı. İngiltere Bankası model alınarak kurulacak banka, hükümet gelirlerini alıp kasalarında tutabilecek, para basabilecek, eyalet bankalarını düzenleyebilecek ve kasalarındaki vergi paralarını uygun gördüğü işlere yatırmakta serbest olacaktı. Ülkenin en büyük kapital gölünü kontrol edebileceği için, ulusal ekonominin gelişmesini biçimlendirebilecekti. Hamilton ayrıca, ABD fabrikalarının gelişmesini hızlandırmak için koruyucu gümrük vergileri çıkarılmasını da önerdi. Kısacası, Federalist Parti diye anılacak siyasal grubun ekonomik felsefesini kurdu: Yönetim kapitalistlere her tür yardımı sağlayarak ekonomik büyümeyi etkin biçimde özendirmek zorundadır; serpilip büyüyen kentler ve güçlü bir sanayi düzeni, Amerika'nın geleceğidir. Aşırı ulusçu tutumu, ona New York City ve Philadelphia'daki seçkinlerin yanı sıra, New England'lı "Yankee"lerin de desteğini kazandırdı.

Öte yandan, kırsal kesim insanları olan Güneyliler, kentlerden ve kendilerine uzak bankerlerin gücünden korkuyorlardı. Thomas Jefferson'un önderliğinde, Federalistler'in ABD'yi anglikanlaştırma görüşüne karşı savaşıma giriştiler. Jefferson, yönetimle kapitalistler arasındaki sıkı bağların sonuçta kaçınılmaz olarak yolsuzluk ve sömürüye yol açacağını açıkladı.

Orta Atlantik eyaletleri önceleri ulusçu Federalistleri desteklediler. Böylece Washington 1792'de ikinci kez seçildi. 1796'da bu kez John Adams başkanlığa seçildi. Ancak, bu eyaletlerdeki İskoçlar, Mandalılar, Almanlar ve HollandalIların çoğu Yankee'lerden hiç hoşlanmıyordu. Philadelphia ve New York City'de giderek büyüyen işçi sınıfı, Federalist seçkinlere karşı tavır aldı. 1800'de Orta Atlantik eyaletlerinin etnik azınlıkları, bu bölgenin, bir Virginialı olan Jefferson'ın ve başkanı olduğu Demokrat Cumhuriyetçi Parti'nin ardında toplanmasına yardım ederek, başkanlığı Jefferson'un kazanmasını sağladılar. Bundan sonra, 1860'a kadar çok az aralıklarla, Güney ve Orta Atlantik eyaletleri federal yönetime birlikte egemen oldular. ABD Anayasası siyasal partilerden hiç söz etmemiş olmasına karşın, parti sisteminin gelişmesi için on yıllık bir dönem yetmişti. Siyasal partiler, Amerika'nın yönetim sisteminde bütünün ayrılmaz bir parçası olarak kalacaklardı.

Ancak, 1790'larda dışişleri ön plana geçti. Cumhuriyetçilerin basitlik ve sessizlik hayalleri yıkıldı. İngiltere ile devrimci Fransa arasında bir dizi savaş bu dönemde başladı ve Amerikalılar istemeden bu kaynayan kazanın içine çekildiler. ABD, Jay antlaşmasıyla (1794) İngiltere'nin savaş süresince ABD ticaret gemilerine ve yüklerine el koymasına istemeyerek razı oldu. Buna karşılık İngilizler, Amerika topraklarındaki batı kalelerini boşaltacaklar ve İngiliz Batı Hint Adaları'nı ABD ticaret gemilerine açacaklardı. Amerikan ticaret gemilerine karşı Fransız donanmasının uyguladığı saldırılar, açık denizlerde John Adams yönetiminde Quasi Savaşı'na (1798-1801) yol açtı. Federalistler'in Fransız istilasının yakın olduğu yolundaki propagandaları, hükümeti eleştirmeyi kesinlikle yasaklayan Düşmanlık ve İsyana Teşvik Yasalarının (1798) çıkarılmasıyla sonuçlandı.

Not: Quasi Savaşı'nı sona erdiren ABD-Fransa barış anlaşması Fransa'da, Mortefontaine'de 1800'de imzalandı ve 1801 'de onaylandı. Napolyon geniş Louisiana Bölgesi'ni 1803'te ABD'ye satınca, Yeni Dünya'da Fransız imparatorunun emelleriyle ilgili korkular yatışmış oldu.

Ceneral William Henry Harrison komutasındaki ABD birlikleri, 1812 Savaşı sırasındaki Thames Çarpışmasında (5 Ekim 1813) İngilizler'i ve müttefikleri Kızılderilileri yenilgiye uğrattılar. Kızılderili önder Tecumseh'in öldürüldüğü bu çarpışma, Kuzeybatı'nın ABD denetimi altına girmesini sağladı.

1815-1850'deki batıya doğru göç dalgası sırasında, binlerce Amerikalı üstü örtülü arabalarla ovaları aştı.

Kaliforniya'daki "altına hücum" (1848-1849) sırasında madenciler, ırmak yataklarında ve yakınında altın aradılar.

Demokrat Cumhuriyet: Jefferson başkan olarak "Demokrat Cumhuriyetçi" görüşü yürütmeye girişti. Böylece merkezî yönetimin etkinliklerini dizginledi; adalet sistemini daralttı; alınan vergileri düşürdü; savunma harcamalarını kıstı. Bu arada, Fransa'dan Louisiana'yı satın alıp (1803), ABD'nin topraklarını neredeyse ikiye katlamakla, belki başkan olarak en büyük başarısını gerçekleştirdi: ABD'nin batı sınırı Kayalık Dağlar'ın tabanı boyunca genişlemişti.

1811 'de, Jefferson'dan sonra başkanlığı üstlenen James Madison döneminde, 20 yıllık ABD Bankası'nın çöküşüne göz yumularak, Federalistlerin ulusçu programı iyice geçersiz kılındı. İngiltere ile Fransa arasındaki savaşın yeniden alevlenmesi, ABD'nin dış ticaretini engelleyince, 1812 savaşına yol açtı: ABD, gemilerinin taşıdığı yüklere el koyan İngilizler, ayrıca Amerikan denizcilerini kendi donanmalarında çalıştırıyorlardı. Birçok ABD'liye göre cumhuriyet büyük bir tehlike içindeydi.

Gönülsüzce ve Federalistlerin taşkın muhalefetine karşın, Kongre İngiltere'ye karşı savaşa girmeye karar verdi. Başlangıçtaki birkaç küçük deniz zaferinin dışında, savaş Amerikalılar için kötüye gitti. Batılı Kızılderililer, savaşçı liderleri Tecumseh'in buyruğunda İngilizler'in yanında savaştılar. Ancak, 1814'te Kanada'dan gelen bir istila ordusu püskürtüldü. Daha sonra Ghent'te (Belçika) bir barış antlaşması imzalanacağı sırada, Andrew Jackson, New Orleans'a saldıran istilacı başka bir İngiliz ordusunu bozguna uğrattı. Böylece savaş büyük bir zaferle noktalandı ve cumhuriyet bir kez daha onaylandı. Hartford toplantısında (1814'te Connecticut'ta) savaşa şiddetle karşı çıkarak Anayasa'da köklü değişiklikler istemiş olan Federalistler, artık hain sayılıyorlardı ve partileri New England'da küçük bir merkez partisine indirgendikten sonra 1820'lerde dağıldı. Düşmanlarını yitiren Jefferson'ın Demokrat Cumhuriyetçileri de hiziplere ayrıldı ve sonuçta ulusal bir parti olarak etkinliğini yitirdi.

TAM BİR SINIRSIZLIK ÇAĞI 1815-1850
1815'ten 1850'ye kadar süren uçucu ve pahalı yıllar aslında pek çok bakımdan bir sınırsızlık çağı oldu. Daha önce insanları sıkıntıya sokan birtakım koşullar kalkınca, rahat soluklanma olanağı doğdu.

Ekonomik ve kültürel mayalanma: 1815'ten sonra ABD ekonomisi hızla büyümeye başladı. Güneydeki pamuk tarımı patlamasının yerleşme merkezlerini körfez ovalarının ötelerine hızla yayması sonucu "Derin Güney" doğdu. Çiftçiler de Ohio ırmağının kuzeyindeki göl ovalarına göçtüler. Bu göç 1825'te Erie kanalının tamamlanmasından sonra büyük ölçüde hızlandı. Mississippi'nin doğusundaki aşağı yukarı bütün Kızılderililer küçük rezervlere yerleştirilmişler ya da Missouri ırmağının ötesindeki Büyük Ovalar'a sürülmüşlerdi. Kanallar ve demiryolları iç kesimleri, hem yerleşim, hem de ticaret açısından hızlı bir büyümeye açmıştı. Ortabatı'da büyük buğday ve hayvancılık "imparatorlukları" ortaya çıktı, Chicago gibi birçok yeni kent kuruldu. 1815'ten 1850'ye kadar ortalama her iki buçuk yılda bir yeni bir batı eyaleti Birleşik Devletler'e katıldı.

Sınırın batıya doğru bu genişleme hareketini, kuzeydoğu hızlı bir ekonomik gelişmeyle dengeledi. Ulusal üretim 1820'lerde kabarıp taştı; fiyatlar 1830'larda doruğa ulaştı. 1840'larda bir süre düştükten sonra, 1850'lerde fiyatlar ve üretim yeniden tırmanışa geçti Fabrikalar sistemi iyice gelişti. 1848-1849'da Kaliforniya'da başlayan "altına hücum"dan sonra, Nevada dağlarından ve öteki batı bölgelerinden 500 milyon dolarlık altın ve gümüşün gelmesiyle, 1850'lerde sanayi gelişmesi daha büyük bir hız kazandı. Toprak değerleri arttı ve batı eyaletlerinde yüzlerce yeni topluluk ortaya çıktı.

Bu arada, seçim için mülk bildirimi ortadan kalkarken, yalnızca beyaz erkeklerin oy kullanmaları bir kural oldu ve çoğu görevler seçime bağlı tutuldu. Ucuz gazeteler ve kitle eğitimiyle (Güney dışında) patlak veren iletişim devrimi, okur-yazarlık oranını büyük ölçüde kabarttı. New England kökenli yeni birdin akımı olan İkinci Büyük Uyanış(1787-1825), ülke genelinde bir dinsel çoşku yarattı. Bunun yanı sıra, kuzey eyaletlerinde bir toplumsal reform dalgası başlatıldı.

Not: 1803'te Louisiana Bölgesi'nin elde edilmesi, özellikle kürk avcılarının ve tüccarların kıta boyunca yayılmalarını kamçıladı. Bu öncüler, daha sonra göçmenlerin araba kervanlarının kullanacakları batı yollarını açtılar.

ABD topraklarının genişlemesi: 1815-1850 arasındaki yıllar ulusal toprakları genişletti. Anglo-Amerika Toplantısı'nda (1818), Ormanlar gölünden Kayalık Dağlar'a kadar Kanada ile ABD arasında sınır olarak 49. paralel benimsendi; 1819'da Adams-Onis Antlaşması'yla İspanya, Florida'yı ve Oregon yönetim bölümü üzerindeki toprak haklarını ABD'ye bıraktı. 1840'larda kıta genelinde genişleme kaçınılmaz görülüyordu. Meksika'dan bağımsızlığını 1835-1836'da kazanmış olan Texas, 1845'te ilhak edildi. Daha sonra Rio Grande'nin Texas'in sınırı olarak gösterilmesi konusunda Meksika'yla çıkan anlaşmazlık, Meksika Savaşı'na (1846-1848) yol açtı. ABD orduları zafer üstüne zafer kazanarak Meksika'nın içerlerine doğru ilerlerken, başka bir koldan ilerleyen kuvvetler de bu ülkenin kuzey yarısını (New Mexico ve Alta California) ele geçirdiler. Guadalupe Hidalgo Antlaşması'nda (1848) Meksika'nın 3 milyon km²'den büyük bu eyaletleri bırakması için 15 milyon dolar ödendi.

1846'da İngiltere ve ABD, Oregon sorununu çözüme kavuşturdular. Oregon'u 49. parelelde ikiye bölen bir antlaşma imzalanarak, Büyük Okyanus'un kuzeybatısının ABD topraklarına katılması sağlandı. Ayrıca, 1853'te ABD, 10 milyon dolar karşılığında, günümüzdeki New Mexico ve Arizona eyaletlerinin güney kesimlerini elde etti. 1860'da ABD, Mississippi'nin ötelerinden başlayıp Texas, Kaliforniya ve Büyük Okyanus kıyısında Oregon'u da içine alarak batıya ulaşan 33 eyaletten oluşuyordu. Yüksek doğum oranı ve İrlanda ile Almanya'dan gelen göçmen akınıyla beslenen ülkenin nüfusu, sürekli artmaktaydı: 1820'de 9,6 milyondan 1850'de 23 milyona, 1860'ta 31,5 milyona.

İç siyaset 1815-1846: 1812 Savaşı'nın bitiminde Kongre, 1816'da İkinci ABD Bankası'nın kurulmasını onayladı. İlk koruyucu gümrük vergisini koyup, iç kesimleri yerleşmeye açmak için iç gelişmeleri (yollar ve köprüler) destekledi. Başkan James Monroe'nun "İyi Duygular Dönemi" diye anılan dönemini (1817-1825), John Quincy Adams dönemi (1825-1829) izledi.

1819'da Yüce Mahkeme'nin başına başyargıç John Marshall getirildi. Federal yönetimin işlerine eyaletlerin karlamayacağını ve uluslararası ticaretin yalnızca federal hükümetin yetkisinde olduğunu açıkladı. 1820'de Missouri uzlaşmasında, Kongre köleliği 36°30'nın üstünde yasa dışı ilan etti. İspanyol yönetimine karşı Latin Amerika devrimine tanık olan ABD hükümeti, 1823'te Monroe Doktrini'ni yayınlayarak üstünlüğünü kanıtladı: Doktrin diplomatik, ama açık bir dille ABD'nin bundan sonra kendi yarıküresinde Avrupa'nın girişeceği herhangi bir istila ve sömürü hareketine karşı savaşacağını belirtiyordu.

Andrew Jackson'ın başkanlığı döneminde (1829-1837), ülkede yine keskin bir kutuplaşma oldu. İskoç-İrlanda kökenli Jackson, İngilizlerden nefret ettiği gibi, kendisi de onu "şiddet yanlısı ve barbar" bulan New Englandlılar tarafından hiç sevilmiyordu. 1832'de Güney Carolina sınırları içinde 1828 gümrük tarifelerini değersiz ve geçersiz ilan etmeye giriştiğinde, Güney'de de düşmanlar edindi.

Jackson, Geçersizlik Bildirisi'nde (1832) Anayasa gereğince federal hükümetin en büyük olduğunu vurgulayarak, Güney Carolinalılar'ı geri çekilmeye zorladı. Yine 1832'de, İkinci ABD Bankası'nın çalışmalarını, zenginlere hizmet ederken, çiftçilerle çalışanları sömürdüğü gerekçesiyle veto etti.

Eski federalist koalisyon ona karşı çıkmak için Amerika Whig Partisi biçiminde yeniden oluştu. Jackson'ın ardındaysa, Jefferson'ın eski Demokrat-Cumhuriyetçi koalisyonunu içeren Demokrat Parti oluştu. Bu iki partinin rekabeti her eyalette görülmeye başladı. 1840'lar-da modern kitle partileri her ocakta ve bucakta örgütlendiler.

Henry Clay ve Daniel Webster tarafından yönetilen Whigler, koruyucu gümrük tarifeleri, ulusal bir banka ve ekonomiyi canlandırmak için iç gelişmeler istiyorlardı. Ayrıca, alkollü içkilerin yasaklanması ve göçmenlerin devlet okullarında "Amerikalılaştırılması" için de çağrıda bulundular.  Ortabatı'ya göçmüş çok sayıda Güneyli de Whigler'i tüm güçleriyle desteklediler.

Demokratlar, yolsuzluğun ve sömürünün kaynakları olarak gördükleri bankaları kınamayı sürdürdüler. Dışlanmış azınlık grupları -İrlandalı katolikler ve Almanlar-Güney'deki yöntemlerin kendilerine benimsetilmesinden kaçınmak için tüm güçleriyle Demokratlara oy verdiler. Martin Van Buren'in başkanlığı döneminde (1837-1841), Demokratlar bağımsız maliye sistemi ile bankacılığı, yönetimden tam anlamıyla ayırmayı başardılar. William Henry Harrison (1841) ile John Tyler'ın (1841-1845) başkanlıklarında kısa bir Whig yönetimi dönemini, Demokrat James K. Polk'un (1845-1849) başkanlığı izledi. Başkan Polk, Walker Gümrük Tarifesi'yle (1846) ABD'yi serbest ticaret temeline yaklaştırdı.

Bölgesel anlaşmazlıkların büyümesi: Başkan Polk'un Meksika'yla yaptığı savaş, kölelik sorununu yeniden tüm açıklığıyla ortaya döktü. Yeni bölgelerde buna izin verilecek miydi? Köleliği dışlayacak olan Wilmot Koşulu (1846), Kongre'de tekrar tekrar oylanarak sonuçta Güneyliler tarafından başarıyla reddedildi. William Lloyd Garrison ve yandaşlarının önderliğinde yürütülen köleliğin kaldırılması akımı, köle sahiplerine hiç tazminat vermeden kölelerin hemen azat edilmesini istiyordu. Bununla birlikte, Kuzeyli beyazların çoğu da siyahlardan hiç hoşlanmıyor ve köleliğin kaldırılmasını desteklemiyordu.

1848'de varolan partilerin ikisinden de hoşnut olmayan Kuzeyliler, Özgür Toprak Partisi'ni kurdular. Seçimlerde adayları Martin Van Buren için 300 000 oy toplayıp, zaferi Demokratlar'a bırakmayarak, Whig Zalchary Taylor'ı başbakan seçtirmeyi başardılar (1849-1850). Onun ölümü üzerine Millard Fillmore başkan oldu (1850-1853). 1850 Uzlaşması, Meksika bölgesinde yaşayan insanların alın yazılarını kendilerinin belirlemelerini sağlayan Halk egemenliği ilkesinden hareketle, köleliğin genişlemesi konusunu çözmüş gibi göründü. 1850'de güçlü bir Kaçak Köle Yasası da çıkarıldı. Bu yasa köle sahiplerine, kaçan köleleri yakalamak için Kuzey eyaletlerine geçmek gibi yeni yetkiler veriyordu.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ İÇ SAVAŞ DÖNEMİ

1850'ler başladığında, Kuzey ile Güney arasındaki kölelik sorununun ve öbür bölgesel anlaşmazlıkların, er ya da geç uzlaşmayla sona ereceği sanılıyordu. Ama Amerikan ulusunun batıya doğru yüklenmesiyle, tüm uzlaşma girişimleri boşa çıktı. Bunun sonucunda çıkan patlak veren Ayrılık Savaşı Amerikan ulusunu kökten değiştirdi.

Siyasal parçalanma: 1854'te Kansas-Nebraska Yasası, Louisiana'nın örgütlenmemiş geniş topraklarını halkın egemenliğine açtı. Kuzey öfkeden çıldırdı: Binlerce kişi yeni ve çok daha Güney karşıtı (yalnızca kuzey eyaletleriyle sınırlı) bir parti kurmak üzere Whig partisinden ayrıldı. Böylece Cumhuriyetçi Parti kuruldu.

Büyük bir İrlandalı katolik göçmen dalgasını hedef alan bir katolik karşıtı öfke patlaması da Cumhuriyetçilere yardımcı oldu. Öte yandan, Katoliklik karşıtı akım, Whiglep'i yeni bir örgüte doğru sürüklüyordu. Bu örgüt, "Bir Şey Bilmeme" Partisi oldu; ama Kuzeyli ve Güneyli üyelerini, kölecilik konusundaki anlaşmazlık yüzünden birarada tutamayınca, katolik karşıtları Cumhuriyetçilere katıldılar.

Kansas'da kölecilik yanlıları ile kölecilik karşıtları arasında ilk çarpışma patlak verdi. Franklin Pierce (1853-1857) ve James Buchanan (1857-1861) (her ikisi de Demokrat Parti'den başkan seçilmişlerdi). Kansas'ta kölecilik yanlısı grubu destekliyormuş gibi göründüler. 1857'de, Güneyliler egemenliğindeki Yüksek Mahkeme, Kongre'nin bölgelerden köleciliği dışlamaya yetkisi olmadığına ve Missouri Uzlaşması'nın zaten bütünüyle anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Binlerce Kuzeyli artık, "köle komplosu"nun ulusal hükümetin içine sızmış olduğuna inanıyorlardı.

1860'ta siyasal sistem tam anlamıyla parçalandı. Demokratlar kuzey ve güney kanatlarına bölündüler. Küçük Anayasal Birlik Partisi, eski Whigleri kendisine çekmeye çalıştı. Ancak, Cumhuriyetçiler Abraham Lincoln'un Beyaz Saray'a seçilmesini sağlamayı başardılar.

Güneyliler, Kuzeylilerin ağır bastığı Cumhuriyetçi Parti'nin yükselişini büyük bir korkuyla izlemişlerdi. Partinin gizlice köleliğin kaldırılması yanlılarının denetimine girdiğine iyice inanmışlardı. 1859'da John Brown, bir köle ayaklanması başlatmak umuduyla, Virginia'da Harpers Ferry'deki federal cephaneliğe bir baskın düzenledi. Güneyliler bu olaydan sonra, Kuzeyliler ülkenin denetimini ele geçirirlerse, kölelerin azat edilmesinin er ya da geç kaçınılmaz olacağına inandılar.

Ayrılma: Güneyli önderler, Lincoln 1860 seçimlerini kazanırsa Birlik'ten ayrılacakları tehdidini savunmuşlardı. Birçok Güney Carolinalı, Cumhuriyetçiler koruyuculuğunda kölelerin azat edilmesinin siyahların beyazlara besledikleri öc alma duygusuyla, kanlı bir kıyıma dönüşeceğine inanmışlardı. Güney Carolina bu dehşeti engellemek amacıyla, Lincoln'un zaferinden kısa süre sonra, Aralık 1860'da Birlik'ten ayrıldı. Lincoln'un andiçme töreninden (Mart 1861) önce, altı eyalet daha onu izledi (Mississippi, Florida, Alabama, Georgia, Louisiana ve Texas). Şubatta eyaletlerin temsilcileri Alabama'nın Montgomery kentinde toplanarak, Amerika Konfedere Devletleri'ni kurdular. 12 Nisan 1861'de, Başkan Lincoln, Charleston limanındaki Sumter kalesinde bulunan federal askerleri takviye etmeye kalkışınca, Konfederasyon kıyı bataryaları kaleyi 34 saat boyunca döverek teslim olmaya zorladılar. Ayrılık Savaşı ya da öbür adıyla ABD İç savaşı başlamıştı.

Not: 21 Temmuz 1861'deki ilk Bull Run çarpışmasında, Konfederasyon cephesini Birlik saldırısına karşı savunup, tutmayı başaran general Thomas J. Jackson, kendisine takılan "Taşduvar" lakabına layık olduğunu kanıtlamıştır. İç Savaş'ın bu ilk büyük çarpışmasında Güney'in zaferi, Kuzey dayanışmasını önemli ölçüde sarsmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri Tarihi Resimleri