Lidya
Eskiçağlarda Batı Anadolu’nun güneyde Karya, doğuda Frigya, batıda Aiolia ve İyonya, kuzeydeyse Demirci (Temnos) ve Murat (Dindymos) dağları ile çevrilmiş bölgesi Lidya adıyla anılırdı. Bölgenin merkez alanını Gediz ve Menderes havzaları oluşturuyordu. Bu topraklar doğal kaynaklar açısından
çok zengindi. Dağlar ormanlarla kaplı olduğu için ev yapımında gerekli tahta buralardan sağlanıyor; bol miktarda bulunan kil yataklarından da bina, çanak ve çömlek yapımında yararlanılıyordu. Yörede ayrıca mermer yatakları da vardı.
Bu bölgede Bakır Çağı’ndan beri yerleşim yerleri vardı. Hititler’in Anadolu’ya egemen olduğu dönemlerde bölgede Hitit kralına bağlı küçük beylikler halinde yaşayan birçok kabile bulunuyordu.
Lidya’ya ilişkin bilgiler Eski Yunan söylencelerine dayanır. Herodot’a göre Lidya’da üç kral ailesi egemen oldu. Bunlardan ilki Atyad hanedanıydı. Bunu Heraklid hanedanının egemenliği izledi. İÖ 1200’lerdeki büyük Trak göçünün hemen ardından egemen olan, Trak kökenli bu hanedana Yunanlılar, tanrı Herakles’le bir ilinti kurarak, Heraklidler adını verdi. Herodot’a göre bu hanedan İÖ 1185-680 yılları arasında egemenliğini sürdürdü. Heraklidler konusunda bilgiler çok sınırlıdır. Korunaklı ve savunmaya elverişli kaleleriyle, askeri bir düzene dayanan derebeylikler kurdukları bilinmektedir.
Lidya tarihi konusundaki en sağlıklı bilgiler Mermnad dönemine ilişkindir. İÖ 680’de başlayan bu hanedanı Gyges kurdu. Gyges ile Lidya’nın güç ve zenginlik dönemi başlar. Bu döneme kadar Maionia adıyla anılan bölgeye Lidya, Hyde adı verilen başkentlerine de Sart dendi. Gyges, Lidya’nın Doğu Anadolu ve Mezopotamya ile Ege kıyıları arasındaki coğrafi konumundan yararlanmak amacıyla ticaretin gelişmesine, ayrıca bölgenin topraklarının verimli olması nedeniyle de tarıma önem verdi. Ekonomik gelişmede barışın önemini kavrayarak doğuda Asurlular’la, batıda İyonyalılar’la iyi ilişkiler içine girdi. Bu ülkeler arasında yer alan topraklarında güvenliği sağlayarak Lidya’yı doğu-batı arasında bir geçit durumuna getirdi. Bu arada güçlü bir de ordu oluşturdu. Bu orduda uzun mızraklı süvari birlikleri önemli bir yer tutuyordu.
Gyges, Lidyalılar arasındaki çatışmalara son vermek ve ülke sınırlarını genişletmek amacıyla önce kuzeye, ardından batıya, İyonya kentlerinin üzerine yürüdü. İyonya’ya karşı giriştiği saldırının en önemli nedeni bu kentleri ülkenin çıkarına hizmet edecek üsler durumuna sokmaktı. Bu sırada Frigya’yı yıkan Kimmerler Lidya’nın üzerine yönelmişti. Lidyalılar ilk Kimmer saldırılarını püskürtüp önderlerini tutsak ettiler, ama ağır demir kılıçlarla savaşan Kimmerler’in ikinci saldırısında yenildiler. Gyges savaş alanında öldü. Kimmerler ele geçiremedikleri Sart dışında tüm Lidya’yı yağmaladılar.
Kimmerler’le savaş, Gyges’in yerine tahta çıkan oğlu Ardys döneminde de sürdü. Ardys Asur Kralı Asurbanipal’dan yardım istemek ve onun koruması altına girmek zorunda kaldı. Asurlular’a İÖ 640’ta yenilen Kimmerler dağıldılar. Ardys, Kimmerler’in harabeye çevirdiği ülkeyi onarıp düzene koydu. Ardından İyonya üzerine yürüyerek Priene’yi aldı.
Daha sonraki Lidya kralları da Gyges’in açtığı yoldan yürüdüler. Kral Alyattes döneminde İyonya’ya yapılan seferlerin sonunda Smyrna (Bayraklı, İzmir), Kolophon (Değirmendere) gibi kentler alındı, birçok İyon kentine saldırılar düzenlendi. Ama Efes’le daha Gyges döneminde başlayan dostluk ilişkileri sürdürüldü ve bu kente saldırılmadı. İyonya üzerine düzenlediği başarılı seferlerin ardından Alyattes Anadolu’daki Kimmerler’i yenilgiye uğrattıktan sonra Lidya’nın sınırlarını doğuda Kızılırmak’a kadar genişletti.
Bu sırada İran’da Med Krallığı güçlenmiş, sınırları Kızılırmak boylarına kadar ulaşmıştı. Böylece Asya’nın batısındaki o dönemin en güçlü iki devleti karşı karşıya geldi ve kısa sürede savaş çıktı. Taraflar Kızılırmak yöresinde beş yıl süresince savaştılar. 28 Mayıs 585 yılındaki Güneş tutulmasını her iki tarafın da tanrıların barış çağrısı olarak yorumlaması üzerine savaş sona erdi. Kızılırmak iki devlet arasında sınır olarak kabul edildi.
Doğu sınırını güvence altına alan Alyattes yeniden Batı Anadolu’ya yöneldi. Priene ve Karya bölgesine (Büyük Menderes vadisi ve güneyi) sefer düzenledi. Lidya ile Yunanlılar arasındaki ilişkilere çok önem veren Alyattes, Ege kıyılarındaki birçok Yunan kolonisini ele geçirdi. Bu arada Milet’te iki tapınak yaptırdı. Ayrıca Delfi’deki bilicilik merkezine birçok armağan yolladı. Lidya Alyattes’ten başlayarak yoğun bir Yunan etkisi altına girdi.
Lidya tahtına Alyattes’ten sonra oğlu Krezüs geçti. Mermnadlar’ın beşinci, Lidya’nın son kralı olan ve İÖ 560-546 yılları arasında hüküm süren Krezüs devraldığı güçlü ve zengin devletle ününü kısa sürede tüm ilkçağ dünyasına duyurdu. En zengin dönemini yaşayan Sart, Eski Yunan kültür ve sanatının Anadolu’daki en önemli merkezlerinden biri oldu. Anadolu’nun verimli topraklarını, ticaret ve sanat merkezi olan öbür kentlerini krallığına bağlayan Krezüs bunlardan elde ettiği zenginliklerle çok görkemli bir yaşam sürmeye başladı. Her yandan Sart’a gelen bilginlere ve sanatçılara maddi yardımda bulunarak o dönemin uygar dünyasında kendisine büyük ün sağladı.
İyonya’nın tümünü egemenliği altına alan Krezüs, Alyattes’in baştan sona yıktığı Smyrna kentini yeniden kurdurarak Lidya’nın önemli bir ticaret limanı durumuna getirdi. Bu arada Kimmerler tarafından yakılıp yıkılmış, Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak kabul edilen Efes’teki Artemis Tapınağı’nı yeniden yaptırdı.
Krezüs’ün söylencelere konu olan sınırsız servetini bağlı bölgelerden aldığı vergiler, ticaret gelirleri ve Lidya’daki altın madenleri sağlamıştı. Ama elde edilen gelirin büyük bir bölümü üretici işler için kullanılmadı. Bu nedenle sınırsız gibi görünen servetine karşılık Lidya’nın gücü günden güne eriyordu. Krezüs tahta çıktığı dönemde Asya’nın batısında genel bir barış ve uyum havası egemendi. Ama bu durum pek uzun sürmedi. İran’da kurulan büyük Pers İmparatorluğu Lidya’nın doğu sınırlarının güvenliğini sarsmaya başlamıştı. Bunun üzerine İÖ 547’de Kapadokya’ ya doğru sefere çıkan Krezüs, Kızılırmak’ı geçti. Bu sırada Pers ordusu da Kızılırmak’ın çizdiği yayın içine girmişti. Lidya ordusunun büyük bölümünü kiralık askerler oluşturuyordu. Bu durum Lidya ordusu için önemli bir sakıncaydı. Paralı askerler ülkeleri için savaşmadıklarından güçlü düşman karşısında kolayca çözülmekteydiler.
Kızılırmak’ııı doğu kıyısında Lidyalılar ile Persler arasındaki ilk savaş Lidyalılar’ın geri çekilmesiyle sonuçlandı. Lidyalılar’ı izleyen Persler, Sart kapılarına dayandılar. Sart yakınlarında bir ovada yapılan meydan savaşını da yitiren uzun mızraklı Lidya süvarileri ele geçirilmez sandıkları akropole çekildiler. 14 gün süren savunma sonunda Sart İÖ 547 ya da İÖ 546’da düştü. Böylece Anadolu’da Pers dönemi başladı.
Lidya Uygarlığı
141 yıl süren Mermnad hanedanı zamanında başkent Sart önemli bir kent durumuna geldi. Lidyalılar bu dönemde sanatta çok ilerlediler. İyon sanatının yumuşaklığı ile doğu sanatının coşkusunun karıştırılıp harman edildiği kendine özgü nitelikleriyle öne çıkan heykelcilikte Sart Okulu denen bir anlayış gelişti. Özellikle Alyattes ve Krezüs, Yunanistan’dan gelen düşünürleri, İyonya kentlerinden gelen heykeltıraş ve mimarları, doğudan gelmiş sanat elçilerini toplayarak, Sart’ta renkli bir çevre
oluşturdular. Böylece güzel sanatlarda Yunan etkisi ağır bastı. Daha sonra güzel sanatlar Lidya’ya özgü beğenilerle gelişti ve zenginleşti.
Paranın Bulunuşu
Paranın tarihte kimler tarafından bulunup kullanıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte ilk kez Lidyalılar’ın, değerli madenlerden para bastıkları ve kullandıkları saptanmıştır. Dünyada ilk kez altın ve gümüş sikke kullananlar ve malların değerini para karşılığı olarak hesaplayanlar Lidyalılar’dı. Lidya Krallığı tarafından devletin ve sarayın resmi arması ile güvence altına alman sikkeler, altın ve gümüş karışımından oluşan maden parçalarıydı. Çok hafif olan sikkeler kolayca taşınabiliyor ve saklanabiliyordu.
Lidya sikkeleri kısa süre içinde gelişti. Krezüs döneminde altın sikke birimleri saptandı. Sikke birimi alanında yapılan bu düzenlemeler sonucunda çok daha kesin bir ödeme biçimi doğdu. Bu da malların belli fiyatlarının oluşmasına yol açtı. Ayrıca bu buluşun sonucunda okuryazarlığa gereksinme duyuldu. Böylece herkesin öğrenebileceği bir alfabe geliştirilip yayıldı.
Beyaz altın denen altın gümüş karışımı madenden yapılmış olan ilk Lidya sikkeleri elips biçimindeydi. Önyüzleri önce düz, sonra çizgili, daha sonra kabartma resimli olan bu sikkelerin arka yüzlerinde bir, iki ya da üç derin dört köşe, dikdörtgen ya da üçgen çukur bulunurdu. Sikkelerin önyüzlerinde ise önceleri krallığın arması olan aslan başı, pençesi ya da karşılıklı duran iki aslanın üst bölümlerinin kabartmaları yer alırdı. Krezüs’ün bastırdığı sikkelerin önyüzlerinde sırt sırta vermiş yalnız üst bölümleri olan bir boğa ile aslan bulunuyordu.