Kilikya
Kilikya, ilkçağda Çukurova ile Mersin’den Alanya Burnu’na kadar uzanan kıyıların ve bu kıyıların arkasındaki Toros Dağları’nın güney yamaçlarını kapsayan bölgenin adıdır. Bölgenin kabaca Alanya ve Mersin’i kapsayan batı kesimi Dağlık Kilikya, Mersin’den İskenderun’a kadar uzanan doğu kesimi ise Ovalık Kilikya diye adlandırılırdı. Tarihçi Herodot Kilikya adının yiğit ata Kiliks’ten geldiğini ileri sürer. Ama, Kilikya sözcüğünün Asurlular’ın Çukurova’ya ve halkına verdikleri Hilakku adından gelmesi daha güçlü bir olasılıktır.
Dağlık Kilikya’nın Göksu Irmağı ağzına kurulmuş olan Selevkeia (Silifke) yöresi dışında verimli alanı çok sınırlıydı. En önemli doğal zenginliği güneybatı kıyı kesiminde Korakesion (Alanya) kenti çevresindeki sedir ağaçlarıydı. Gemi yapımında kullanılan bu ağaçlardan yararlanması için Marcus Antonius bu bölgeyi Kleopatra’ya armağan etmişti. Ovalık Kilikya’nın topraklarıysa çok verimliydi. Bu yörenin en zengin kenti Kilikya krallarının saraylarının bulunduğu, günümüzde Tarsus diye bilinen Tarsos’du. Ovalık Kilikya kentlerinin zenginliği Gülek Boğazı üzerinden yapılan ticaretten ve topraklarının verimliliğinden kaynaklanıyordu.
İÖ 2000 yıllarında Kilikya’da Anadolu’nun ilk halklarından Luviler yaşıyordu. Hurriler’in İÖ 17. yüzyılda kurdukları Kizzuvatna Krallığı, Ovalık Kilikya’yı da içine alıyordu. Bu krallığı I. Şuppiluliuma İÖ 14. Yüzyıl ortalarında Hitit topraklarına kattı. İÖ 9. yüzyılda ortaya çıkan Geç Hitit Devletlerinden Kue ve Hilakku beylikleri Kilikya bölgesinde kurulmuştu. İÖ 8. yüzyıl sonlarında Kilikya, bu beylikleri ortadan kaldıran Asurlular’ın eline geçti. Asurlular’ın İÖ 612’de yıkılışından sonra bölgede merkezi Tarsus olan küçük bir krallık kuruldu. Syennesis sülalesinin yönettiği bu krallığa İÖ 401’de son veren Persler, Kilikya’yı satraplıkla yönetilen eyaletlerinden biri durumuna getirdiler. 333’te Büyük İskender’in imparatorluğunun bir parçası olan Kilikya, onun ölümünden sonra Ptolemaioslar ile Selevkoslar arasında çekişme konusu oldu. Sonunda bölgeye egemen olan Selevkoslar bugünkü Silifke’nin yerinde kurdukları Selevkeia kentini önemli bir merkez durumuna getirdiler. Selevkoslar’ın zayıflaması üzerine İÖ 1. yüzyıl başlarında bölge bir karışıklık dönemine girdi. Dağlık Kilikya’da yerel krallıklar kurulurken kıyı kesimi Akdeniz’de etkinlik gösteren korsanların eline geçti. Ovalık Kilikya ise İÖ 83’te Selevkoslar’ın topraklarının büyük bölümüne sahip çıkan Dikran’ın yönetimine girdi. Sonunda Romalı general Pompeius İÖ 67’de Doğu Akdeniz’i korsanlardan temizleyerek Kilikya’yı bir Roma eyaleti durumuna getirdi. Yaklaşık 200 yıl süren barış ortamında Kilikya’nın Tarsos (Tarsus), Selevkeia (Silifke), Diokaisareia (Uzuncaburç), Olba, Soloi (Pompeipolis), Korykos, Anemurion (Anamur) gibi kentleri büyüyüp zenginleştiler. Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye bölünmesi üzerine Bizans sınırları içinde kalan Kilikya, 5. yüzyıldan başlayarak İran’daki Sasaniler’in saldırılarına uğradı. 7. Yüzyılın ortalarında Müslüman Araplar’la Bizans arasında birçok kez el değiştirdi. Araplar 661’de ele geçirdikleri Ovalık Kilikya’yı, İmparator Nikephoros II. Phokas 964’te bölgeyi geri alıncaya kadar ellerinde tuttular. 11 yüzyıldan sonra bölge Anadolu Selçukluları ile Ramazanoğulları Beyliği arasında paylaşıldı. Bölgenin bir bölümünü de Anadolu Selçuklularına bağlı olarak Ermeniler yönetti. Kilikya 1375’te Memlûklar’ın egemenliği altına girdi. 1517’de Osmanlı egemenliğine giren Kilikya uzun bir barış dönemi yaşadıktan sonra Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusunun işgaline uğradı. I. Dünya Savaşı’nın ardından bu yöre yaklaşık üç yıl süren Fransız işgalinden sonra Ankara Antlaşması ile Türkiye’ye geri verildi.