Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Hint-Türk İmparatorluğu

  • Okunma : 339

1526 da, Asya’nın batısından Babür (Kaplan) adlı bir prens Kuzey Hindistan’ı fethetti ve Hint-Türk İmparatorluğunu kurdu. Babür, büyük fatihlerin soyundan geliyordu. Baba tarafı, Batı Asya’da bir imparatorluk kurup Semerkant’ı başkent yapan ünlü Timur’a; anne tarafı, daha önceki çağlarda geniş topraklar fethetmiş Cengiz Han’a dayanıyordu.

    Babür, babasının yerine geçtiğinde, soyunun topraklarının büyük bir bölümü kaybedilmişti ve yalnızca Türkistan’daki küçük Fergana Hükümdarlığı üzerinde egemenliği vardı. Ama, büyük bir hırsla Timur’un imparatorluğunu yeniden ele geçirmek istiyordu. Bunu yapmaya çalıştıysa da başaramadı. Fergana’yı da yitirince ilgisini Hindistan’a yöneltti.

    Kâbil’den (Bugün Afganistan sınırları içindedir) Hindistan’a akınlar düzenledi. Sonra 1526’da Hayber Geçidi’nden aşağıya, Hindistan’ın düzlüklerine doğru son seferini yönetti. Delhi’nin kuzeyindeki Panipat’ta İbrahim Ludi’yi yendi ve başkent Delhi’ye girdi. Ertesi yıl onu daha zor bir iş bekliyordu. Agra yakınında, Hindistan’daki en iyi askerler olarak bilinen ve büyük bir güce sahip olan Racputlar’la karşılaşmak zorunda kaldı. Düşmanlar fillere güveniyorlardı. Babür, ağır hareket eden fillerin karşısına çok daha kolay yönetilebilen çevik ve hafif atlara binen okçularıyla zaferi kazandı. Patna yakınındaki bir başka savaştan sonra, Babür Kuzey Hindistan’ın büyük bölümünü ele geçirdi.

    Babür, yeni imparatorluğunda egemenliğini sağlam bir şekilde kuracak zaman bulamadan 1530’da öldü. Oğlu Hümayun güvenceden uzak bir ülke devraldı. 10 yıllık kavga ve karışıklık döneminden sonra Hindistan’dan uzaklaşmak zorunda kalarak İran’a kaçtı. Bu kaçış sırasında oğlu Ekber dünyaya gelmişti. 13 yıl sonra 1555’te Hümayun, Hindistan’ı yeniden ele geçirmeye çalıştı; ama tam anlamıyla başaramadan öldü. Böylece genç Ekber taht için savaşmak zorunda kaldı. Kaybedilenden çok daha fazlasını ele geçirdi. 1605’te öldüğünde imparatorluk, kuzeyde Hindukuş Dağları’ndan Hindistan’ın merkezindeki Godavari Irmağı’na kadar uzanıyordu. Parlak bir yönetici olan Ekber her şeyden önce, Müslümanlar’la Hindu halkın uyum içinde yaşamasını istiyordu. Bu yüzden geçmişte Müslümanların sahip olduğu hak ve ayrıcalıkları kaldırdı ve bir Hindu prensesle evlendi. Ondan Selim adında bir çocuğu oldu ve sonra Cihangir adıyla hüküm sürdü.

    Cihangir güçlü bir adamdı ama devlet işleriyle uğraşmadı. Giderek yönetim işlerini etkin bir kadın olan eşi Nur Cihan’a bırakmaya başladı. Cihangir’in hükümdarlığı sırasında İngilizler Hindistan’daki ilk ticaret işletmelerini kurdular. Cihangir 1627’de öldü ve onu 1658’e kadar hüküm süren Şah Cihan izledi. Şah Cihan görkemli birçok yapı yaptırdı. Bunlar arasında en ünlüsü, karısı Mümtaz Mahal için mezar olarak yaptırdığı Agra’daki Tac Mahal’dir. Şah Cihan, 1666’da ölünceye kadar yaşamının son sekiz yılını, onu Agra Kalesi’ne hapseden ve tahta çıkan oğlu Evrengzib’in tutsağı olarak geçirdi.

    Evrengzib, büyük imparatorların sonuncusuydu. Tahtı ele geçirdiğinde imparatorluk zayıflamaya başlamıştı. Tekrar eski tutumu benimseyerek Müslümanlar’a ve Hindular’a karşı farklı davranmaya başlaması toplum yaşayışını daha da kötüleştirdi. Hindu tapınaklarını yıktıracak kadar ileri gitti. Güneyde savaşırken, Hindular ayaklandı; 1708’de öldüğünde her yerde karışıklık egemendi ve açlık yaygındı. İmparatorluk birçok ayrı devlete bölündü. İranlılar ve Afganlılar Hindistan’ı işgal etti; o dönemde birkaç Avrupa ülkesi de burada sömürge kurmuş bulunuyordu.

    İmparatorlar 150 yıl kadar daha Delhi’de hüküm sürmeye devam etti ama hiçbir zaman gerçekten güçlü olamadılar. 1857’de Hintli askerler Doğu Hint Kumpanyası’na karşı ayaklandıklarında, Bahadır Şah’ı Hindistan imparatoru ilan ettiler. Ayaklanma bastırılınca Bahadır Şah İngilizler tarafından bugünkü Birmanya’ya sürüldü.