Babil
Babil, Mezopotamya'da, Dicle ve Fırat ırmaklarının aşağı vadisinin (günümüzde Irak'ta) eski adı. Günümüzdeki Bağdat kentinin biraz kuzeyinde, İ.Ö. III. binyıla doğru kurulan Babil (eski adı Bab-ilu ya da Bubel "Tanrı'nın kapısı anlamına geliyordu), kısa sürede Mezopotamya'nın en zengin sitelerinden biri, daha sonra Hammurabi döneminde de,BabiI Krallığı'nın başkenti oldu(İ.Ö. 1792-1750). Parlak bir uygarlık merkezine dönüşerek, aydınlarının, hekimlerinin ve müneccimlerinin ünü, bütün Ortadoğu'ya yayıldı. Efsaneye göre, Güneş kral Şamaş, İ.Ö. 2000'de Hammurabi'ye silindir biçimli bir taş üstüne kazılmış 282 yasa maddesini bir bir yazdırdı. Bu, Babil toplumunun hukukla ilgili ilkelerinin ilk olarak bir araya getirilmiş biçimidir. Yatay olarak 34 sütunda yer alan bu yasalar, çivi yazısıyla yazılmıştır ve yukardan aşağı doğru okunur.
Efsaneye göre, Babil kraliçesi Semiramis, kenti saraylar ve asma bahçelerle süsledi. Babil'in asma bahçeleri, "dünyanın 7 harikasından biri sayılıyordu. Daha sonra İ.Ö. 729'da Asur kralı Tiglatpileser III, Babil'i ele geçirdi ve eyaletlerinden biri yaptı. Bağımlılığa katlanamayan Babillilerin, işgalcilere sürekli başkaldırmaları sonucunda kral Sanherib, Babil'deki tapınakları yıktırdı ve kentin üstünden Fırat ırmağının sularını akıttı (İ.Ö. 689). Ama ölümünden sonra Babil, yeni kralın buyruğuyla yeniden kuruldu.
Bir süre sonra (626) Yeni Babil Krallığı'nın başkenti olan Babil, Nabukodonosor II döneminde en görkemli günlerini yaşadı. O dönemde, kulelerle tahkimli çifte surlar, kenti dört bir yandan kuşatıyordu. Ayrıca, kentin her biri bir tanrıya ayrılmış dört kapısı vardı. En ünlüsü, tanrıça İştar'a adanmıştı ve ana yola açılıyordu; bu kapı, tuğladan alçak kabartmalarla süslüydü. Canlı renklerde yapılmış kabartmalar, Marduk'un simgesi olan deniz canavarlarını ve İştar'ın simgesi olan boğaları canlandırmaktaydı. Bir başka ünlü yapı da "Babil kulesi"ydi. Çok katlı piramit biçimindeki (ziggurat)bu yapının yüksekliği 90 metreydi. İ.Ö. 539'da Pers kralı Büyük Keyhüsrev tarafından işgal edilerek, Pers İmparatorluğu eyaletlerinde birinin merkezi olan kent, sonra eyalet merkezi oldu. Ardından, İ.Ö. 331'de de Büyük iskender tarafından alındı. Yarım yüzyıl sonra, MakedonyalI Seleukos'un, yeni bir kent kurup, "Dicle Seleukeiası", adını vererek, Babillileri de kente yerleşmeye zorlamasıyla, eski güzel kent yavaş yavaş kumlara gömüldü; yılanların ve akbabaların yaşadığı bir yıkıntıya dönüştü: İ.S. 127'de bölgeyi gezen coğrafyacı Strabon, kumullarla kaplı bir çölden başka şey bulunmadığını belirtti.