Bizans İmparatorluğu
Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu'nun 330'da ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan, Batı Roma İmparatorluğu yıkılınca (395) Roma'nın vârisi olan, ama coğrafi durumu, topraklarında yaşayan halkların çeşitliliği, akıncı halklarla sürekli ilişkileri ve Doğu uygarlıklarının etkileri nedeniyle, çok geçmeden Romalı özelliğim yitiren, 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in başkenti Bizans'ı (İstanbul) fethetmesiyle ortadan kalkan devlet. İ.Ö. 657'de Bisa tarafından kurulan Bizans kenti (İ.S. 330'da imparator Constantinus'un buyruğuyla yeniden kurulurcasına genişletildi ve adı Constantinus'un adından Konstantinopolis'e dönüştü) çevresinde gelişen Bizans İmparatorluğu, altın çağını VI. yy'da İustinianos döneminde (527-565) yaşadı. Devleti yemden örgütleyen İustinianos, eski Roma İmparatorluğu nu da yeniden kurma çabalarına girişti. Ama ölümünden sonra Bizans, Kuzey İtalya ve Orta İtalya, İspanya, Suriye, Filistin ve Mısır'ı peş peşe yitirdi. İçerde saray entrikaları ve ayaklanmalar patlak verirken, Hunlar, Avarlar ve Persler imparatorluk sınırlarına dayandılar. İslavlar da Balkan yarımadasına yerleştiler.
Bu tehditler karşısında Herakleios I (610-641), sınır bölgeleri (thema) kurdu. Sivil ve askerîyetkileri elinde tutan bir generalin yönettiği bu sınır bölgelerinde, halkın büyük bölümü, imparatorun toprak verdiği askerlerden oluşuyordu. Themalar, zamanla önemli siyasal ağırlık kazandılar. Anadolu Themaşı'nın generali, Leo III İsauros adıyla tahta çıktı(717-741); devlet ileri gelenleri soylular ve ordu arasındaki çekişmeye son verdi. Buna karşılık, 726 yılındaki buyrultusuyla ikonalara tapmayı yasaklayarak, ünlü "ikonalar çekişmesi"ni başlattı. Öte yandan, onu hakkı olmayan bir tahta el koymuş sayan Charlemagne, Doğu Roma imparatorunun "koruyuculuğu"ndan çıktı.
İkonalar çekişmesi, yüzyıllık bir kargaşa döneminden sonra, Mikhael lll'ün (842-867) annesi Theodora'nın naiplik döneminde sona ererken (843) Bizans İmparatorluğu'nda büyük bir kültür gelişmesi gerçekleşti. Kyrillos ve Methodios kardeşler, İslavlar ve Bulgarlar arasında hıristiyanlığı yaymaya başladılar: Bulgar hanı 865'te vaftiz edildi. Ama "Kutsal Üçlü"den (teslis) kuşkusunu açıkça ortaya koyan patrik Photios, Bizans ile Roma'nın dinsel açıdan birbirleriyle ilişkilerini kesmelerine yol açacak büyük bir kavgayı başlattı. Bu arada Araplar, Bulgarlar ve Ruslar, yüzyıl süreyle Bizans'ın zayıflığından yararlandılar. Ne var ki, İoannes I Timiskes (967-976) ve Basileios II (976-1025) dönemlerinde, Bizans ordusu Bulgaristan'ı ilhak etti. Ruslar yenildiler ve ortodoksluğu kabul ederek İstanbul patriğine bağlandılar. Gene Basileios döneminde, Arnavutluk, Bizans topraklarına katıldı. Ama Basileios'tan sonra tahta çıkanların beceriksizliği, ülke mâliyesini iflas ettirirken, sınırlar zayıfladı. Üstelik hıristivanlık tarihinde "büyük din ayrılığı" diye adlandırılan olayla (1054), imparatorluk düzeninin derebeylik düzeni özelliğini alması, işleri daha da karıştırdı: X. yy'dan sonra, ekonomik bir bunalımdan yararlanan toprak aristokrasisi, themalardaki köylü ve askerlerin topraklarına el koyarak, tümünü toprak kölesi haline getirdi. Paralı askerler tutmak zorunda kalan Bizans imparatorlarının gücü azaldı. İsaakios I Komnenos (1057-1059), gücü son derece artan bu toprak aristokrasisinin desteğiyle tahta çıkabildi. Buna karşılık, yeni ayrıcalıklar tanımak ve yapılan hizmetlere karşılık toprak bağışlama sistemini koymak zorunda kalması, imparatorluğu büsbütün zayıflattı.
Aynı dönemde Normandlar Güney İtalya'yı ve Mora'yı ele geçirirlerken, Selçuklular Malazgirt Meydan Savaşı'ndan (1071) sonra Anadolu'yu fethe giriştiler. Aleksios I Komnenos (1081-1118), Venediklilerin yardımıyla durumu biraz düzeltti. Bu arada hıristiyan Batı dünyası, Türklere karşı birleşerek İlk Haçlı seferini düzenledi. Durumdan yararlanan Aleksios I, Anadolu'nun bir bölümünü işgal etti; ama Haçlıların, hukuken kendisinin olan topraklar üstünde yeni devletler kurmalarına engel olamadı. İoannes II Komnenos (1118-1143) ve Manuel I Komnenos (1143-1180), yeni devletlere savaş açtılar. Manuel l'in yenilmesiyle (1176), o tarihten sonra imparatorluk yıllarca kargaşadan kurtulamadı. Dördüncü Haçlı seferine katılanlar, İstanbul'u işgal edip yağmaladılar (1204) ve kenti Latin İmparatorluğu'nun merkezi yaptılar.
Trabzon Rum İmparatorluğu, Mora (Epir) despotluğu ve soylularla patriğin desteklediği İznik İmparatorluğu, bu yeni imparatorluğa karşı çıktılar. Patriğin karar gücü, imparatorunki kadar arttı; İznik, parlak bir kültür merkezi haline geldi. Cenevizlilerin desteklediği Mikhael VIII Palaiologos (1250-1282), İstanbul'u geri almayı başardı. Ama mâliyenin bozuk durumu, imparatorluğun hem Türklerle hem de Latinlerle çarpışmasına olanak vermiyordu. Mikhael VIII, İoannes V, Manuel II ve İoannes VIII, Avrupa'dan yardım alabilmek için iki kiliseyi barıştırmayı denedilerse de, Bizans halkının Batılı hıristiyanlara düşmanlığı nedeniyle bu çabalar sonuç vermedi. İmparatorluk hızla eski gücünü yitirdi; Bizans imparatorları Türklere bağımlılığı kabul ettiler ve savaşın önünü almak için ağır vergiler ödediler. Ne var ki, Murat II ve oğlu Fatih Sultan Mehmet II, o sırada İstanbul, Mistra ve birkaç başka kent dışında bütün topraklarını yitirmiş olan bu imparatorluğu ortadan kaldırmaya karar vermişlerdi. Nitekim, Konstantinos XII Dragases'in (1438-1453) ortodoks kilisesi ile Roma kilisesini barıştırma çabaları da, ortodoksların karşı çıkmalarıyla sonuç vermedi ve İstanbul Türkler tarafından fethedildi (29 Mayıs 1453).
Bizans sanatı ve mimarlığı: Bizans sanatı ve mimarlığı, IV. yy'dan XV.yy'a kadar süren uzun bir dönem boyunca, Doğu Roma İmparatorluğu'nun kapladığı uçsuz bucaksız topraklar üstünde gelişti ve görkemli başkent İstanbul'dan yönetildi. Günümüzün Türkiye, Yunanistan, Balkanlar, Rusya ve Ortadoğu'su ile Akdeniz'de birçok bölge, uzun süre bu sanatın etkisinde kaldı. Bu arada Bizans sanatı ve mimarlığı da, söz konusu bölgelerin sanat ve mimarlıklarının etkisi altında kaldı ve zaman zaman bu etkileri ustaca kaynaştırmayı başardı.
Bizans sanatı, başlangıçta Roma sanatı geleneklerini benimsemişse de, daha sonra başta Anadolu, sonra Balkanlar, Suriye, Irak, Mısır ve Kuzey Afrika sanatlarından geniş ölçüde yararlanmıştır. Bizans sanatının Roma sanatından özde ayrıldığı nokta, bir hıristiyan sanatı olmasıdır.
Bizans sanatının dinsel mimarlık alanında en önemli yapı türü, bazilikadır. Bazilikaların doğu-batı ekseni üstünde uzanan dikdörtgen bir planı vardır. Bu uzun dikdörtgen, genellikle iki sütün dizisi ile üç bölüme (nef ya da şahın) ayrılır. Ortadaki bölümün doğu ucunda yer alan yarım daire bölüme, "absida" adı verilir. Bu türdeki yapıların Türkiye'deki en önemli örnekleri, İstanbul'da Aya İrini ve Ayasofya, Efes'te Çifte Kilise, Silifke yakınlarında Alahan manastırıdır. Bizans dinsel mimarlığında kullanılan ikinci bir önemli plan çeşidi olan merkezi planlı yapılara İstanbul'da Küçük Ayasofya camisi (Sergios Bakhos kilisesi), İtalya'da San Vitale kilisesi, Yunanistan'dan Hagios kilisesi, Yunan haçı planlı yapılaraysa İstanbul'da Zeyrek camisi (Pantokrator manastırı), Bodrum camisi (Myralaion manastırı) örnek gösterilebilir. Sekiz dayanaklı, dehlizli, yonca planlı yapılar da, Bizans dinsel mimarlığında yaygın örneklerdendir. Bizanslı mimarlar, kiliselerin dışında, çok sayıda kent surları, saraylar, zafer takları, konutlar, su tesisleri, mezar anıtları da yapmışlardır.
Bizans'ta heykel sanatı, IV.- VI. yy'larda yunan figüratif sanatına bağımlıydı ve güzel heykeller (Sarı güzel lahitleri ve havari heykelleri, İstanbul Arkeoloji müzesi) yapıldı,. Ama sonradan, süsleyici kabartmaya yönelme oldu. Üsluplaştırılmış öğelerle, gerçek bir oya gibi işlenmiş ünlü alınlıklar yapıldı. Fildişi oymacılığı da Bizans İmparatorluğu'nda son derece gelişmiş bir sanat dalıydı.
Bizans sanatı, resim dalında da önemli ürünler verdi. Mozaik, fresk, minyatür (kitap resmi), ikona (levha resmi) türleri, özellikle mozaik sanatı, Bizans'ta, önemli ölçüde gelişti. BizanslIlar, mozaik tekniğini Romalılardan alıp, kendi zevk ve gereksinmelerine uyarlayarak geliştirdiler. Romalılar mozaik sanatını daha çok yapıların döşemelerine uygularken, Bizanslılar, mozaik resmini genellikle yapıların duvarlarına ve örtü sisteminin iç yüzüne uyguladılar. Özellikle hıristiyanlıktaki 12 yortunun,Bizans resminde mozaik ve fresk teknikleri ile dinsel yapılarda uygulanması dikkat çekicidir. Belli sahnelerin yapıların belli yerlerine konulmasıyla, bir resim programı ortaya çıkmıştır. Bu programın uygulandığı önemli bir örnek, İstanbul'daki Kariye camisidir (Khora manastırı kilisesi). Günümüzde müze olarak kullanılan yapıda, İsa, Meryem, havariler ve azizleri görüntüleyen sahnelerde, mozaiğin yanı sıra fresk tekniği de uygulanmıştır. Gene İstanbul'da Ayasofya'da, Fethiye camisi (Pammakaristhos manastırı kilisesi) ile Vefa camisinde (Theodoros kilisesi) Bizans mozaiklerinin zengin örneklerine raslanır. İmparatorluğun İstanbul dışındaki başlıca kentlerinden Ravenna'daki San Vitale kilisesinin mozaikleri de, Bizans sanatının göz kamaştırcı örnekleri arasındadır.
Bizans döneminde minyatür sanatı da gelişmiş, el yazmaları minyatürlerle süslenmiştir. Minyatürlerin konuları, genellikle yazılan kitapların konularını açıklar niteliktedir; yer yer figürlere de yer verilmiştir. Kutsal kişilerin tahta üstüne yapılmış resimleri olan ikonalarsa, özgün bir sanatın ürünleri sayılır. Özellikle XII.-XV. yy'lar arasında sayıları hızla çoğalan ikonalarda, renklendirme gereci olarak mumlu boyalar kullanılmıştır. En iyi örnekleri Moskova'daki Tretyakof müzesi ile Petersburg'daki Ermitaj müzesinde yer almaktadır.