Hititler
Hititler, İ.Ö. yaklaşık 1750'den sonra Orta Anadolu'da bir krallık, İ.Ö. XIV. ve XIII. yy'larda da Yakındoğu'nun büyük bölümünü egemenliği altına alan güçlü bir imparatorluk kurmuş olan Hint-Avrupa kökenli eski halk.
Başlangıçta Karadeniz'in kuzeyinde göçebe hayvancılıkla geçinen bir halk olan Hititler, İ.Ö. 2300'de Anadolu'ya göçerek, daha önce bölgeye yerleşmiş olan Hattilerle kaynaştılar. İ.Ö. 1640'a doğru kral Labarna I (ya da Tabama), krallığını Akdeniz'e kadar genişletti (adı, sonraki bütün hükümdarlar tarafından krallık unvanı olarak benimsendi; eşi Tavanana'nın adı da kraliçelerin unvanı oldu.)
Bu arada Suriye'de ve Mezopotamya'nın bir bölümünde, Hint-Avrupa kökenli başka devletler de kurulmuştu. Aralarından en güçlüleri, Mitanniler ile Haleplilerinkiydi. Labarna'nın oğlu Hattuşili I, krallığın merkezini Hattuşaş'a (Boğazköy) aktararak, Eski Krallık dönemini başlattı. Halep'e savaş açtıysa da, büyük başarı sağlayamadı. Oğlu Murşil (ya da Mursilis) l'se, Halep'i (Halpa) ele geçirip, Hammurabi'nin kurmuş olduğu Babil sülalesine son vermeyi başardı.
Hitit Krallığı, İ.Ö. XVIII. yy'ın ikinci yarısından, İ.Ö. XVI. yy'a kadar sık sık iç ve dış (Hurrilerle) savaşlarla çalkalandı. Ünlü krallarından Telepinu, imparatorluğu yeniden düzenlemeye çalıştıysa da, başarıya ulaşamadı. Tuthalya ll'yse, Hurri-Mitanni ve Halep krallıklarına büyük bir darbe indirip, İ.Ö. 1440'a doğru Yeni İmparatorluk dönemini başlattı.
İ.Ö. 1371 'e doğru tahta çıkan Hititlerin en büyük hükümdarı Şuppiluliuma, bazen kaba kuvvete, bazen de diplomasi oyunlarına başvurarak yurdunu askerlik ve siyaset açısından Ortadoğu'nun en güçlü ülkesi haline getirmeyi başardı, Hurri-Mitanni Krallığı'nı da parçaladı. Ayrıca Mısır'a bir sefer düzenleyerek, ilk Hitit-Mısır çatışmasını başlattı. Yerine geçen oğlu Murşil (ya da Mursilis) II (İ.Ö. 1344'e d.-İ.Ö. 1315), babasının izinden yürüyüp, birçok başarılı sefer düzenleyerek egemenliğini yaygınlaştırdı.
Murşil'in oğullarından Muvatallis'in, Ramses ll'yle Suriye'yi paylaşarak, Mısır tehlikesini önlemesinden sonra öbür oğlu Hattuşili III de, Ramses ll'yle İ.Ö.
1283'te, her iki krallığın saygınlık ve etkisini artıracak bir antlaşma (tarihte bilinen en eski yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması) imzaladı. Yerine geçen oğlu Tuthalya IV, çeşitli savaşlarla topraklarını batıya doğru genişletti.
Bütün bu başarılara karşın, Hitit imparatorluğu İ.Ö. 1190'a doğru "Deniz Halkları" adı verilen halklar tarafından ortadan kaldırıldı ve yerinde küçük krallıklar kuruldu. Zaman içinde yıkılan bu Hitit kent-devletlerinin sonuncusu olan Kargamış devleti de, İ.Ö. 717'de Asur kralı Sargon ll'ye boyun eğmek zorunda kaldı.
Mezopotamya uygarlığının tersine, Hitit uygarlığında şiddet yerine hoşgörü egemendi. Adalet işleri kısasa kısas yerine, cezayı ödeme ilkesine göre işlerdi. Kadınları, yarı kölelikten kurtulmuş, büyük saygınlık kazanmıştı.
Akkad, Sümer ve Hitit dilinde yazılmış tabletler yardımıyla uzun çalışmalardan sonra çözülen Hitit hiyeroglifleri, eski Hattuşaş'ta (Boğazköy) pek çok metnin anlaşılmasını sağlamıştır.
Gene belgelerden öğrenildiğine göre Hitit halkı, bir tapınağa, bir saraya ya da beylik topraklarına bağlı, ama özgürdü. Soylu diye adlandırılabilecek kesim, genellikle krallık soyundan gelenlerden oluşuyordu ve üyeleri, sarayda askerî ve yönetici işlerle görevliydiler.
Tanrının "sevgili kulu" sayılan kral, hem siyasal önder, hem de din adamıydı. Kralın yanı sıra kraliçenin de dinsel törenlerde önemli görevleri vardı. Hükümdarlar öldükten sonra tanrılaştırılırdı. Hititlerin dini, yabancı tanrılara da açık, bağdaştırıcı nitelikte bir dindi. İmparatorluk döneminde, ilkel tanrılar (verimlilik, fırtına, güneş ve cehennem tanrıları) ile büyük önem taşıyan eski totemlere (boğa, aslan, geyik) aynı derecede saygı gösterilirdi.