Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Böcekler

  • Okunma : 1604

BöceklerEklembacaklılar şubesinin, omurgasız eklemli hayvanlar sınıfı (Bil. a. İnsecta). Hayvanlar âleminin en çok sayıda ve en çeşitli türünü kapsayan sınıfıdır. Betimlenen böcek türü sayısı yaklaşık 750 000'se de yaşayan türlerin büyük olasılıkla üç milyonu aştığı sanılır. Bununla birlikte, yalnızca bugüne kadar betimlenen türleri hesaba katsak bile, böcek türlerinin sayısı geri kalan bütün bitki ve hayvan türlerinin toplam sayısından fazladır.

Böceklerin bedeni üç bölüme ayrılır: Baş, göğüs ve karın; erginlik evresinde, göğüste 6 bacak ve -birçok biçimde- kanatlar vardır. Boyutlarının küçük olması, uçmadaki ustalık, çok yüksek üreme oranı ve dış iskelet sayesinde, böcekler büyük bir gelişme başarısı gerçekleştirdiler ve - kutup çemberi içindeki bölge dışında - biyosferin bütün çevrelerinde yaşamaktadırlar. Dış iskelet, böceklerin su yitirmesini engelleyen mumsu bir maddeyle kaplıdır; bedenlerin küçük boyutuysa en elverişli çevrelerde bile yaşayabilmelerine olanak verir. Bazı türler rüzgâr aracılığıyla çok uzaklara taşınabilir: Küçük böceklerin rüzgâr aracılığıyla 3 000 metre yüksekliğe ulaşabildikleri saptanmıştır. Ekin çekirgeleri ve göçmen kelebekler birkaç hafta içinde yüzlerce kilometre uçabilirler.

Böceklerin hızlı gelişme süreçleri, genetik açıdan, yaşama çevresindeki değişikliklere kolaylıkla uymalarına olanak verir: Gerçekten de böceklerin büyük bölümü bir yıldan kısa sürede gelişir ve birçok biçimi bir mevsimde birçok döl verebilir. Türlerin çoğunda erkekle dişi birbirinden ayrıysa da, her kuşakta genetik kalıtın yeni bileşim geçirdiği saptanmıştır ve böylece gerçekleşen doğal ayıklanma sayesinde bazı türlerin genetik gelişmesi belirlenmiştir.

Böceklerin rengi, koyu kahverengiden ve siyahtan maviye, kırmızıdan yeşile, açık maviye sarıya, vb. kadar bütün renk tonlarında olabilir. Boyutlar 1 mm (bazı yabanarılarında olduğu gibi) - 30 cm (bazı iki kanatlılarda olduğu gibi) arasında değişebilir. Bacaklar yürümeye, sıçramaya, koşmaya, ipek ağ örmeye, çiçektozu taşımaya, titreşimleri ve kimyasal uyarıları algılayacak organlarla donanmaya uyarlanmış olabilir ya da hiç bulunmayabilir. Ayrıca çeşitli takımlarda, çeşitli türlerin morfolojisi büyük farklılıklar gösterebilir.

BEDENSEL YAPI VE İŞLEYİŞİ

Daha önce de belirtildiği gibi, böceklerin bir başı, bir göğsü ve bir karnı vardır. Baş, duyargaları, gözleri ve ağız parçalarını, göğüsse kanatları ve ayakları taşır; karında çeşitli dikensi çıkıntılar, dokunma kılları (duyargalara benzeyen duyu organları) ve üreme aygıtı bulunur. Böceklerin büyük bölümünde bir çift oldukça büyük bileşik göz ve başın tepesinde üç yalıngöz (nokta göz) vardır. Yiyeceği alt çeneler çiğner ve üst çeneler işlemden geçirir, tadına bakar, dönüştürür. Tükürük bezleri yalnızca ön yutağın orta kesimine ya da yakınına açılır. Çiğnenmiş yiyecek, ön ağız boşluğundan geçerek ağıza (üst dudak, alt çene, üst çene ve ön yutaktan oluşur) girer. Yarım kanatlılarda (tahtakuruları, yaprak bitleri, vb.) ağız parçaları sivri dikenlere dönüşmüştür. Bu böcekler beslendikleri bitki ve hayvanların örteneklerini dikenleriyle deler ve içlerinde dolaşan sıvıyı emerler.

Böceklerin kanatları ve bacakları göğüse eklemlenir. Göğüs, boyun aracılığıyla, başa bağlanır ve ön göğüs (protoraks), orta göğüs (mezotoraks) ve art göğüs (metatoraks) bölümlerine ayrılır. Bütün bu bölütlerde (segment) bir çift bacak vardır; kanatlarsa yalnızca son iki bölüte eklemlenir. Böceklerin bacakları, birbirlerine eklemlenmiş altı bölüte ayrılır:Koksa (bedenin yakınında), trokanter, femur, tibia, öntarsus ve tarsus. Buna karşılık bacaklar değişik görevler üslenebilir ve bu görevler bacakların biçimini ve boyutunu büyük ölçüde etkiler. Örneğin, birçok öbeğin erkeklerinde bacakların ikincil bir görevi de çiftleşme sırasında dişiyi tutmaktır. Böceklerin kanatları, kendilerini güçlendiren damarlar ya da sert borucuklarla donanır.Kanatlardaki damarlar, çeşitli takımların sınıflandırılmasında önemli bir sınıflama özelliğidir.

Karın en çok 11 bölütten oluşur; son iki bölüt üreme organlarının dış bölümlerine bağlıdır ve bu bölütlerde üreme organı dış bölümünden oluşan bütüne terminalia adı verilir. Dişilerin terminaliaları değişerek yumurtlama borusuna, arılarda ve yabanarılarında iğneye dönüşmüştür.

Böceklerin örteneği, esnekliği, geçirimsiz olma niteliği ve sertliğiyle önem kazanmıştır. Örtenek üç tabakadan oluşur: Bazal zar (en içteki tabakayı oluşturan bağdoku), üstderi (kutikulayı salgılayan bazal zarın üstündeki hücre tabakası) ve kutikula (böceğin sindirim aygıtının birinci ve sonuncu bölümünü de kaplayan dış iskeleti)

Kutikula daha çok protein ve kitinden (bitkilerin selülozuna benzeyen bir madde) oluşur ve uzayıp kısalamaz: Bu nedenle böcekler büyüyebilmek için bir dizi deri değiştirme gerçekleştirmek zorundadır. Örteneğin beden boşluğu içine, karın içine, göğüs içine ve baş içine girmesi, böceğe, aynı iç iskelet gibi bu alana büyük mekanik etkinlik kazandırır.

Dolaşım ve solunum sistem: Yüksek, bir dizi pompalayıcı bölme ve bedenin yanları boyunca sıralanan delikleri taşıyan bir üst borudan oluşur: Boru içinden geçen kasılma dalgaları kanın (renksizdir) akmasını sağlar. Böcekler soğukkanlı hayvanlar oldukları için, atışlar dakikada en çok 140 (etkin böcek) ile 1 (donmaya bırakılmış böcek) atış arasında değişir. Böcekler spirakulum adı verilen deliklerden geçen havayı içlerine çekerek solurlar; spirakulumdan göğsün ve karnın yanlarında sıralanır ve bedenin her yanında oluşan, hepsi de küçük ve dallı budaklı bir borular (trake) sistemiyle birbirine bağlanır.

Beslenme ve sindirim sistemi: Böcekler çok çeşitli biçimlerde beslendiklerinden ağız aygıtları da büyük çeşitlilik gösterir, sözgelimi kelebeklerin uzun, yuvarlak bir hortumu vardır; kelebekler hortumlarını uzatıp çiçeğin içine sokarak bal özü emerler. Arılar, bir çeşit dille bal özünü yalarlar. Sarıpizozlar (Bombus cinsi üyeleri) hem ısırabilir, hem emebilirler ve bal özüne ulaşmak için çiçek içinde kendilerine bir yol bile açabilirler.

Gübre sinekleri, eşek arıları ve karıncalar çiğneyici ağızlıdır: Bazı gübresinekleri ısırarak çinko levhaları bile delebilir.

Peygamberdevesi gibi etçil böcekler avlarını yakalar ve çiğner; buna karşılık bazı eşek arıları (asalak arılar) zehirleriyle avlarını felç edip bedenleri içine yumurtalarını bırakırlar ve böylece yavrularına canlı bir yiyecek deposu bırakmış olurlar: Termitler, besinlerini odundan elde etmeyi başarırlar. bağırsaklarında bulunan ortakyaşar bir hücreliler selülozu bir ön sindirimden geçirdikten sonra termitlerin sindirebilecekleri hale getirirler.

Böceklerin sindirim sistemi, ağızdan başlayan ve yutakta ikiye ayrılan bir boru, yemek borusu, kursak, mide ve mide kör bağırsakından (sindirimi sağlayan sular salgılar) oluşur. Malpighi boruları, kandan çıkan ve mideyi bağırsağa  bağlayan boru içinde toplanan azotlu maddeleri yeniden harekete geçiren ve salgı çıkaran organlardır. Ortaya çıkan en önemli ürün, dışkılarla dışarı atılan ürik asittir.

DUYU ORGANLARI VE SİNİR SİSTEMLERİ

Böcekler, örtenekte bulunan dokunma duyusu algılayıcıları ve sinirler sayesinde yaşadığı çevrede hareket yönlerini belirlerler. Diğer hayvanlardan farklı olarak böceklerde hiç hareket ettiremedikleri ışık algılayıcıları (ya da gözler) vardır; bunların sayısı çok fazladır ve bir çift bileşik göz halinde biraraya toplanırlar. İri kız böceklerinîn bazı türlerinde göz 28 000'i bulan sayıda mercek kapsayabilir. Her mercek ommatidyum ya da yüzeycik adı verilen bir bütün içinde yer alır. Her yüzey cikteki görüntü, böceğin beyninde tek bir görüntüymüşçesine yorumlanan bir tür mozaik oluşturur. Bileşik gözlerin dışında nokta göz de denen yalıngözler de bulunur; yalıngözlerin ışık şiddetindeki değişiklikleri algıladığı sanılmaktadır.

Böceklerin büyük bölümü, duyargaların, ağız parçalarının ve bacakların altında bulunan koku algılayıcıları sayesinde kokuları algılayabilir. Leşle beslenen kınkanatlılar, birkaç kilometre uzaktaki bir leşin kokusunu bile alabilirler; ne var ki, duyargaları herhangi bir zarara uğrarsa, birkaç metre uzaktaki kokuları bile algılayamazlar. Karıncalar kimyasal bir madde (feromun) bırakırlar; aynı kolonide bulunan karıncalar bu maddeyi tanıyıp izleyebilir, hattâ başka koloniden karıncaların bıraktığı maddelerden ayırt edebilirler. Ayrıca Johnston organları adı verilen özel yapılarla donanan duyargalar ses titreşimlerine de duyarlıdır. Çekirgelerde, ön bacaklarındaki duyu kıllarından oluşan ses algılayıcıları vardır.

Bir böceğin sinir sistemi, temelde, sinir düğümleri adı verilen bir sinir dokusu kütlesinden oluşur; sinir düğümleri, çifter çifter sıralanarak bedenin karın kesiminde bir zincir halinde uzanır. Baştaki sinir düğümü çifti, iki yanal sinir demeti aracılığıyla yemek borusu üzerinde bulunan beyne bağlanır.

Karındaki düğümler beden kaslarını denetlerken, beyin salgıbezi sistemini ve hormonların salgılanmasını yönetir. Böceklerin büyümesini ve gelişmesini daha çok beynin salgıladığı hormonlar düzenler; bu hormonlar ya büyüme etkinliğini sürdürmek için kan içine bırakılır ya da sinirler aracılığıyla özel iç salgı bezlerine yöneltilerek deri değiştirme, yüreğin çarpması, kandaki şeker miktarı ya da yumurta üretimi denetim altında tutulur.

BİYOLOJİK ÇEVRİM

Böceklerin üreme sistemi, bir çiftleşme deliğine açılan bir kanala bağlanan bir çift eşeysel bezden (erbezleri ya da yumurtalık) oluşur. Çiftleşme boyunca erkek dişinin eşey deliğinden içeri sperma boşaltır ve bu spermalar bir kese (sperma kesesi) içinde saklanır. Dişinin yumurtası olgunlaşınca orta kanala düşer; burada sperma yumurtayı döller. Yumurta dışarı bırakılır bırakılmaz yapışkan bir salgı aracılığıyla yere yapışır ya da ikincil salgı bezlerinden gelen bir savunma salgısıyla örtülür.

Böcek türlerinin yaklaşık % 85'i, eksiksiz bir başkalaşmayla ve birbirinden çok farklı bir dizi evreden geçerek gelişir. Geri kalan türlerin yaklaşık % 1'i, bir evreden başka bir evreye geçişin daha yavaş gerçekleştiği bir eksik başkalaşmadan geçer. Böceğin yaşama çevrimi yumurtanın bir yere bırakılmasıyla başlar, art arda gerçekleşen deri değiştirmeler aracılığıyla süren olgunlaşmamış bir biçimin gelişmesiyle sürer ve son deri değiştirmeden sonra erginin ortaya çıkışıyla son bulur. Ergin böcekler beslenir, çiftleşir, sonra da yumurtlarlar. Bazı türler vivipardır, dolayısıyla canlı yavru yaparlar: Sözgelimi yaprak bitleri 175 nemf doğurabilir. Bazı termit türlerinde kraliçeler günde 2 000 - 3 000 yumurta yapabilir ve 15-20 yıl yaşayabilirler. Yumurtalar çeşitli biçimlerde olabilir ve kabuklarla ya da çeşitli tipte salgılarlar örtülüdür.

Böceklerin henüz olgunluğa erişemedikleri evrelere nemf ve larva evreleri denir. Nemf aşama aşama gelişir ve dış görünüşü erişkinlere benzer; larva da yavaş yavaş gelişir, ama erişkine benzemez ve erişkine dönüşmeden önce bir pupa ya da kundaklanma evresinden geçer; pupa, hareketsizdir ve bir kozayla (ya da kundakla) çevrilidir. Larvalar erişkinlerinkinden farklı bir çevrede yaşarlar ve farklı yiyeceklerle beslenirler. Pupalar da biçimlerine göre farklılık gösterirler:Kimilerinin bedene yapışık bacakları ve kanatları vardır; kimilerininse bacakları ve kanatları bedene yapışık değildir. Gelişme süresi birkaç günle 17 yıl (bazı ağustos böceklerinde olduğu gibi) arasında değişir.

Böceklerin yumurtalarıyla ilgilenmelerinde büyük farklılıklar görülür: Kimi böcekler yumurtalarını rastgele bırakırlar; kimilerindeyse (kulağakaçanlar, altın gözgiller, vb.) dişi, yumurtalara ve nemflere bakar. Bazı halanlarında, eşek arılarında ve karıncalarda, kraliçe yumurtadan çıkan ilk işçileri güneşlendirir.

Böcekler içindeki en ilginç biyolojik çevrim, bir kınkanatlı türü olan Micromalthus debilis'te görülür: Bu böcekte olgunlaşmamış evrelerden birinde (pupa ya da larva) dişiler yumurta yapar ya da canlı yavru doğurur. Yumurta açılacak olursa, içinden çıkan larva annesini yer ve sonunda erişkin bir erkek olur. Canlı doğan larvalarsa gelişerek dişi bireyleri oluştururlar ya da larva evresinde üreyebilirler. Bu türün erişkinlerinin döl verdiği konusunda hiçbir bilgi yoktur ve erişkinlerin kısır oldukları sanılmaktadır.

BÖCEKLERİN DAVRANIŞI

Böceklerdeki davranış biçimleri büyük ölçüde kalıtsaldır ve dürtülerle oluşan tepkiler otomatik ve içgüdüseldir. Böceğin dürtülere verdiği doğrudan yanıtlar (bir dürtü kaynağına yönelme ya da kaynaktan uzaklaşma gibi), ışık, sıcaklık, su, dokunma, ağırlık, hava akımı ya da su akışıyla ilgili olabilir. Bir dürtüye verilecek yanıtı başka dürtüler (böceğin fizyolojik durumu, yiyeceğin durumu ya da böceğin gelişme evresi gibi) değiştirebilir. Yuva yapma ya da çiftleşme gibi bazı davranışlar bir dizi farklı eylem kapsar: Bu tip davranışlar çok akıllıca görünseler de genellikle içgüdüseldir. Bununla birlikte böceklerin belli bir öğrenme yeteneklerinin de bulunduğu sanılır: Labirentte yolunu bulmayı öğrenen karıncalar ve çevredeki belli noktalara bakarak kovanın yolunu bulan arılar gibi.

Topluluk içindeki davranışlar: Birçok böcek öbek halinde yaşar ve her öbek kategorisi, birlikte yaşayan farklı bireyler kapsadığı için, birbirinden farklıdır. Aynı dürtüye yönelik bir çekimin (sözgelimi bir yiyecek kaynağı) sonucu olarak öbekte belli bir uzmanlaşma görülür. Karıncalar, termitler ve bazı balansı ve eşekarısı türleri, topluluk adı verilen ve daha sıkı bir bütün oluşturan öbekler halinde yaşarlar. Böcek toplulukları, çok sayıda bireyden oluşmalarına karşın, bir bütün halinde işlevlerini yerine getirir. Böcek toplulukları, çeşitli tipler arasındaki iş bölümünü ve çeşitli etkinliklerin uyumlu biçimde yürütülmesi sorunlarını kendilerine özgü yöntemlerle çözerler.

Böceklerin ötüşü: Böceklerin davranışlarında seslerin rolü önemlidir. Ne var ki frekanslarının ya çok alçak ya da çok yüksek olması nedeniyle böcek seslerinin çok azını insan kulağı işitebilir. Böcekler, sesleri çeşitli biçimlerde çıkarırlar; en yaygın teknik cırlamadır: Bu teknikte ses, bedenin bir bölümünün başka bir bölüme sürtülmesiyle çıkarılır. Çeşitli böcek türleri ele alınacak olursa, ses çıkarma eylemi sırasında hemen hemen bedenin bütün bölümlerinden yararlanıldığı görülür: Bazı böcekler (örneğin ağustos böceğigiller) timpanum ya da kulak davulu adı verilen özel zarları titreştirirler; başka böceklerse bedenlerinin bir bölümünü yere vururlar (sözgelimi çekirgeler bacaklarını yere vururlar). Birçok böcek, özellikle belli dönemlerde sürekli ses çıkarır: Bu tür seslere ötme denir. Böceklerin ötüşlerinin ritmik özellikleri, sıcaklık, frekans, vb. etkenlere bağlıdır. Ötme, çiftleşme davranışında önemli rol oynar ve bir türün dişisi yalnızca kendi türünden erkeklerin ötüşüne yanıt verdiği için, bu özellik sayesinde, aynı türün erkek ve dişileri çiftleşmek için birbirlerini kolayca bulabilirler.

Savunma: Böceklerin büyük bölümü en iyi savunmayı kaçmakta bulur: Bazı kınkanatlılar bacaklarını kasıp yere düşerek ölü taklidi bile yapabilirler. Başka böcekler çeşitli biçim ve yöntemlerle korunmaya çalışırlar: Yer altında dehlizler kazarlar; çeşitli gereçlerle sığınaklar hazırlarlar. Bazı türlerse, çeşitli kamuflaj yöntemleri (bedenini yaşadığı çevrenin biçimlerine benzetme) uygulayarak, yaşadıkları çevreyle aynı renkleri alarak (ağaç gövdeleriyle aynı renkte olan bazı kelebekler gibi) ve bazı biçimleri taklit ederek (ağaç dalı gibi duran mühendis pervanesigiller ailesinden bazı türler gibi) düşmanlarından korunmaya çalışırlar. Bazı böceklerse üstlerini döküntüler ve pislikle örterler. Kimyasal savunma, bedenden salgılanan itici ya da kötü tadlı ya da saldırganı zehirleyebilecek salgıların çıkarılmasıyla gerçekleşir. Yalnızca zar kanatlılar takımı üyelerinde (eşek arıları, bal arıları, karıncalar) bulunan iğnenin kullanılması hem öldürücü hem etkili bir savunma yöntemidir.

Uçma: Böceklerin büyük bölümü uçabilecek yetenekte olduğuna göre, beden ağırlığı/kanat açıklığı oranı kuramsal olarak uçmak için yeterli koşul gibi görünmemektedir. Kanatların çırpılması o kadar hızlı ve güçlüdür ki, kuramsal olarak kabul edilen kaldırma kuvveti eksikliğini ortadan kaldırabilir. Bir böceğin kanadı titreştiği sırada, kanadın uç bölümü bir elips ya da sekiz biçimi çizer: Böylece dönen bir uskurunkine benzeyen bir etki ortaya çıkar ve böceğin bedeni alttan ve arkadan gelen bir hava akımıyla öne doğru itilir.

Böcekler saniyede 600-1 000 çırpışlık bir hızla, başka bir deyişle herhangi bir kuşun kanat çırpışından yaklaşık 20 kat daha büyük bir hızla kanatlarını titreştirebilirler. Böcekler belli bir güç uyumu içinde kanatlarını hareket ettirirler: Kanatları göğse bağlayan kasların hareketleri ve göğsün yukarı aşağı hareket etmesi sanki içlerinde bir yay varmışçasına büyük bir düzen içinde gerçekleşir. Kanat kaslarının her kasılması göğüs kafesini küçültür; daha sonra, küçülen göğüs kafesi yay gibi yeniden eski halini alır ve böylece art arda gerçekleşen kanat çırpışlarının gücünü artırır.

Not: Bilinen 750 000'i aşkın böcek türü, değişik bilim adamlarının görüşlerine bağlı olarak 23-32 takımda sınıflandırılmaktadır; böceklerin sınıflamasında temel alınan özellikler, kanatların bulunup bulunmaması, ağız aygıtının yapısı ve konumu, kanatların tipi ve damarları, başkalaşma tipidir. En gelişmemiş böcekler arasında, başkalaşma geçirmeyen kanatsız böcekler olan sıçrar kuyruklular (ya da kuyrukla sıçrayanlar) sayılabilir. Kız böcekleri (Libellula) eksik bir başkalaşma geçirirler ve bu hayvanların kanatları dinlenme sırasında kıvrılmaz. Çift kanatlıları (sinekler ve sivrisinekler), pul kanatlıları (kelebekler), zar kanatlıları (bal arıları, eşek arıları ve karıncalar) ve kınkanatlıları (mayıs böcekleri,uğur böcekleri, vb.) kapsayan daha gelişmiş takımların üyelerindeyse kanatlar uzunlamasına katlanabilir ve bu hayvanlar gelişmeleri sırasında eksiksiz bir başkalaşma geçirirler.

BÖCEKLERİN EVRİM VE SINIFLAMASI

1988'de, o güne kadar bulunan en eski böcek fosilinin 390 milyon yıllık olduğu kesinlik kazandı. Modern bönlere çok benzeyen fosil örneği, böceklerin ele geçirilmiş örnekten milyonlarca yıl önce evrim geçirdiğini düşündürmektedir. Bu durum kara hayvanlarının ortaya çıkışlarının eskiden sanıldığından çok daha eski olduğunu, hayvanların ilk kara bitkileriyle aynı dönemde (Üst Silüryen'de, yani günümüzden yaklaşık 408 milyon yıl önce) ortaya çıktıklarını göstermektedir. Genellikle, böceklerin bir kara eklembacaklıları sınıfından (Symphyla) türedikleri düşünülür. Başka bazı bilim adamlarıysa hem böceklerin hem de Symphyla sınıfı üyelerinin ortak bir atadan türediklerini öne sürmektedirler. Günümüzde yararlanılabilen bütün denemeler, bu böceklerin kanatsız olduğunu ve günümüzde püskül kuyruklular ya da tüylü kuyruklular (Thysanura) takımına sokulan böceklere (evlerde rastladığımız gribalıkçıl da bu takıma girer) çok benzediklerini göstermektedir. Geçen 100 milyon yıl içinde, yeryüzünde, uçma yeteneğiyle donanan ilk canlılar olan kanatlı böcekler dahil, birçok böcek biçimi ortaya çıkmıştır.

Bilinen böcek türleri, çeşitli bilim adamlarına göre, 23-32 takıma ayrılabilir. En kullanışlı sınıflama, çok geniş bir yaşama çevresine uyarlanmayı temsil eden evrim aşamalarına dayanan sınıflamadır. Sınıflamanın en alt basamağında, püskül kuyruklular ve sıçrar kuyruklular gibi kanatsız böcekler yer alır; sıçrar kuyruklular bilinen ilk fosil böceklerdir ve günümüzde de en kalabalık böcek öbeğini oluşturmaktadır. Üyeleri daha gelişmiş böcek takımlarının tüm üyeleri kanatlıdır ve başlıca iki öbeğe (yaşayan böceklerin büyük bölümünü kapsarlar) ayrılır: Paleoptera ve Neoptera. Paleoptera öbeği, dinlenme anında kanatlarını karnı üzerinde kıvıramayan türleri kapsar; yaşayan sadece iki takımı vardır: Kız böcekleri ve günlük böcekler ya da bir gün sinekleri. Bunlar çok iyi uçarlarsa da uçuş sırasında manevra yapabilmeleri için çok geniş bir alana gereksinimleri vardır. Neoptera öbeği üyelerinin kanatları dinlenme anında kıvrılabilir ve bu böcekler dar alanlarda bile uçabilirler.

Eksiksiz başkalaşma geçiren ve kanatlarını kıvırabılen böcekler daha da gelişmiş böceklerdir. Bunların hepsi de yumurtadan kurtsu larva biçiminde çıkarlar, bir koza ördükten sonra pupaya, en sonunda da kusursuz bir ergine dönüşürler. Bu öbekte çok çeşitli böcekler bulunur: Kınkanatlılar, pul kanatlılar (kelebekler), iki kanatlılar (sinekler), pireler (evrim sırasında kanatları yok olan pire) ve zar kanatlılar (bal arıları, eşek arıları ve karıncalar).

Bazı balarıları ve eşekarıları ve bütün karıncalar, çok iyi örgütlenmiş bir toplumsal yaşam geliştirmişlerdir; bu böceklerin topluluklarında bireyler kastlara ayrılır ve her kastın ayrı görevleri vardır. Başka bir gelişmişlik evresi de, kimyasal yöntemlerle (feromon gibi) ve karmaşık davranışlarla iletişim, iklimsel koşulları (sıcaklık ve nem) denetim altına alabilecek kadar gelişmiş yuvalar yapma etkinlikleridir.

BÖCEKLER VE İNSAN

Böcekleri inceleyen bilime böcek bilim ya da entomoloji denir. Böcek bilim, hem böceklerin betimlemesini, sınıflamasını yapar ve evrimini inceler, hem de metabolizması, genetiği ve ekolojisiyle ilgilenir. Meyve sinekleri uzunca bir süredir genetik çalışmalarının gözde deneği olmaktadır ve bu çalışmalar sonucunda insana, başka hayvanlara ve bitkilere de uygulanan birçok buluş gerçekleştirilmiştir.

Böcek bilim araştırmaları, insana yararlı ve zararlı hayvanlara ilişkin bilgilerimizi artırmayı da amaçlamaktadır. Böcekler aracılığıyla gerçekleşen dölleme birçok ekilen bitki açısından (özellikle de meyve ağaçları) çok önemlidir. Bal arıları bitkilerde döllenmeyi sağlayan hayvanların başında gelir; ayrıca bal arılarının ürettiği bal, insanın hayvanlar aracılığıyla elde etiği en eski ürünlerden biridir. Böcekler sayesinde elde edilen başka ürünler arasında balmumu ve ipek de sayılabilir.

Öte yandan, ekin çekirgeleri ve hortumlu kınkanatlılar gibi bazı böcekler ekinlere ya da depolanan ürünlere zarar vermektedir. Zaman zaman milyonlarca çekirge Afrika'nın iç kesimlerine girerek yolları boyunca önlerine çıkan bütün yeşillikleri yiyip bitirirler. Hortumlu kınkanatlılar (kınkanatlılar takımının hortumlu böcekgiller ailesi üyeleri), her yıl yüz milyonlarca dolarlık pamuğa zarar vermektedir. Böcekbilim araştırmalarının büyük bölümü, bu böcekleri ve verdikleri büyük zararları önlemek amacına yönelik olarak laboratuvarlarda yürütülmektedir.

Birçok böcek, insan ve hayvanlar için ölümcül hastalıklar taşır ve bu böcekleri inceleyen bilim dalına tıbbi böcek bilim adı verilir. Böceklerin bulaştırdığı tehlikeli hastalıklar arasında uyku hastalığı, sıtma, tifüs, dizanteri ve kolera sayılabilir.