Bankalar ve Bankacılık
BANKALAR VE BANKACILIK, Bankacılığın başlangıcı Babilliler’in ödünç mal alıp verme işini düzenleyen karmaşık bir sistem geliştirdikleri İÖ 2000 yılı öncesine uzanır. Başlangıçta güçlü kişilerce ve tapınaklarda yürütülen bu sistem sonraki yıllarda paranın ortaya çıkmasıyla yaygınlaştı.
Para önceleri altın ve gümüş gibi değerli metallerden yapılırdı. Ekonomik yaşamın gelişmesiyle para daha çok kullanılmaya ve el değiştirmeye başladı. Değerli metallerden yapılan para hem miktar olarak, hem de taşıma zorluğu gibi nedenlerle yeni dönemin gereksinimleri karşısında yetersiz kaldı. Bu durumda bankalar ellerinde bulunan değerli metaller karşılığında kâğıttan (banknot) ve değersiz metallerden para çıkardılar. Bunların her biri üzerinde yazılan miktarda altını temsil ediyordu ve banka isteyene bu kâğıtlar karşılığında, altın olarak ödemede bulunuyordu. Bu yüzden başlangıçta kâğıt para, altın para gibi kabul edildi ve zamanla başlıca ödeme aracı olan günümüz kâğıt parasına dönüştü. Günümüzde kâğıt parayı her ülkenin merkez bankası çıkarır ve bu paranın karşılığında bankalarda artık belli miktarda altın bulundurulmaz; ama bunun yerini devlet garantisi aldığı için, herkesin kabul ettiği bir alım gücüne sahiptir.
Bankacılığın Gelişimi
Eski Yunan’da değerli eşyalar tapınaklarda korunurdu. Kutsal yerlerde hırsızlık yapanların tanrıların öfkesini üzerlerine çekeceğine inanıldığı için, tapınakların güvenli olduğu düşünülürdü. Bu hizmet karşılığında tapınağa bir para ödenirdi. İÖ 4. yüzyıldan başlayarak Yunanistan’da para toplayan ve ödünç veren bir tür banka ortaya çıkmıştır. İÖ 2. yüzyılda Romalılar, Yunanlılar’dan aldıkları bankacılık sisteminden, bazı bakımlardan bugünküne benzeyen bir sistem geliştirdiler. 5. yüzyılda Roma’nın yıkılmasından, 11. yüzyıla kadar bankacılık alanında fazla bir gelişme olmadı.
1171’de bir savaşa para sağlamak amacıyla Venedik Bankası kuruldu. Halk hükümete banka aracılığıyla yüzde 4 faizle borç vermeye çağrıldı. O zamanlar bu işler, pazar yerlerine koyulan sıralarda yürütüldüğü için “banka sözcüğü sıra anlamına gelen İtalyanca “banco” sözcüğünden türemiştir.
Aşağı yukarı aynı yıllarda İngiltere’de tüccarlar altın paralarını kuyumcuların kasalarında saklıyorlardı. Teslim ettikleri altın para karşılığı, tüccarlara verilen makbuzlar para gibi elden ele dolaşıyordu. Kuyumcular daha sonra kendilerine bırakılan altının tümünün aynı anda geri istenmeyeceğini, bunun bir bölümünü başkalarına ödünç vermekte bir sakınca olmadığını fark ettiler. Böylece kendilerine emanet edilen altının bir bölümünü, faiz karşılığı ödünç vermeye başlayan kuyumcular, kendilerine bırakılan altın için de bir miktar faiz öderlerse daha çok altın toplayacaklarını anladılar. Bu uygulamalar çağdaş bankacılık sisteminin başlangıcını oluşturdu ve 17. yüzyıla yaklaşırken çağdaş bankacılığın temelleri atıldı.
Bir savaşa para sağlamak amacıyla 1694’te kurulan İngiltere Bankası 1884’te, İskoçya dışında para basma yetkisine sahip tek banka durumuna geldi. 1946’da devletleştirildikten sonra yalnızca merkez bankası işlevlerine yönelen İngiltere Merkez Bankası tüm dünyadaki bankalara örnek olmuştur.
Gerçek anlamda ilk ABD bankası 1781’de Philadelphia'da kuruldu ve Birleşik Devletler Bankası’na 1791’de 20 yıl süreyle ülkenin tek ulusal bankası olma hakkı verildi. Ama eyalet bankalarının ve Başkan Thomas Jefferson’un karşı çıkması üzerine bu ayrıcalık 1811’de yenilenmedi. 1863’ten sonra eyalet bankalarının ülke çapında örgütlenmesini sağlayacak yasa çıkarıldı. 1933’te özellikle ABD bankacılık sistemi birçok bankanın kapanmasına yol açan bir iktisadi bunalım yaşadı; güvenilirlikleri kanıtlanmadıkça kapanan bankaların yeniden açılmalarına izin verilmedi. Bu durum üzerine bankaları Federal Rezerv Sistemi’ne (Ulusal Bankacılık Sistemi) girmeye zorlamak ve böylece bankacılık alanında denetimi artırmak amacıyla Bankacılık Yasası çıkarıldı. Federal Rezerv Sistemi 25 şubeli 12 yerel Rezerv Bankası’ndan oluşur. Bu bankalar yalnızca üye bankaların işleriyle ilgilenir; kişiler ve şirketlerle doğrudan ilişki kurmaz. Kişiler ve şirketler sisteme üye bankalara para yatırır. Üye bankalar bu paranın belli bir yüzdesini Federal Rezerv bankalarına yatırır.
Türkiye'de Bankacılığın Gelişimi
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise 15. yüzyıldan başlayarak sarraflar Avrupa’dakilere benzer işlevler görmeye başladı. Önceleri farklı değerlerdeki Osmanlı paralarının ve yabancı paraların birbiriyle değiştirilmesiyle uğraşan sarraflar, daha sonra zenginlerin paralarının işletilmesi ve devlete borç verilmesini üstlendiler. Böylece 19. yüzyıla gelindiğinde “Galata Sarrafları” “Galata Bankerleri”ne dönüşmüştü.
Osmanlılar’ın 1854’te ilk kez dış borç almaya başlamasından, borçlarını ödeyemez duruma düştüğü 1870’lere kadar (bak. Düyun-I Umumîye) en ünlüleri İngiliz-Fransız sermayesine dayanan Osmanlı Bankası olmak üzere 10 yabancı banka kuruldu. Bu dönemde yabancı bankaların başlıca kâr kaynakları devlet borçları ve demiryolu yapımıydı. Büyük ayrıcalıklar tanınan yabancı bankaların içinde 1856’da kurulan Osmanlı Bankası'nın özel bir yeri vardı; çünkü yalnızca bu bankaya Cumhuriyet döneminde de süren para basma yetkisi verilmişti.
1888’de çiftçilere kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu. Balkan ve I. Dünya savaşları sırasında Türkler de bankalar kurmaya başladı. 1927’de devlet desteği ve katılımıyla, tanınmış milletvekili ve tüccarlar Türkiye İş Bankası’nı kurdular. II. Dünya Savaşı’na kadar gerek özel sermayeli Türk, gerek devlet bankacılığı alanında önemli gelişmeler oldu. 1930’da Merkez Bankası’nın kurulmasından sonra Türkiye’de para basma yetkisi bu bankaya verildi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise büyük özel bankaların kurulması hız kazandı. Günümüzde, özellikle de 1980’den sonra Türkiye yeniden yabancı bankalar için çekici bir ülke durumuna gelmiştir.
Türk bankacılık sisteminin belirgin özelliği şube bankacılığının yaygın olmasıdır. 1923’te 316’sı Ziraat Bankası’na ait olmak üzere 36 bankanın 420 kadar şubesi bulunurken, bu sayı 1986 sonunda 56 banka için 6.364’e yükselmiştir. Çok şubelilik ulusal bankalar için söz konusudur. 96 şubesi olan Osmanlı Bankası dışındaki 16 yabancı bankanın yalnızca 25 şubesi vardır. Türkiye’deki toplam mevduatın yaklaşık yüzde 98,5’i ulusal bankalardadır. Yabancı bankalar daha çok dış işlemlerde aracılık etmektedir.
Bankaların İşlevleri
Parasal işler söz konusu olduğunda genellikle ilk akla gelen kurum bankadır. Bankalar borç almak isteyenler ile borç vermek isteyenler arasında aracılık eder. Bankalar kendilerine para yatırılmasını özendirmek için mevduat sahiplerine (para yatıranlara) faiz öder; borç verdikleri zaman da borçludan faiz alırlar.
Bankacılık 1970’lerin ortalarından başlayarak, 1980’lerin başlarında hız kazanan bir serbestleşme, yani hükümet denetiminin azaltılması ve değişim sürecine girdi. Serbestleş-menin ilk önemli sonucu faiz oranları üzerindeki denetimin gevşetilmesiyle, faiz oranlarının yükselmesi oldu.
Temel uğraşı para alışverişi olan bankalar, mevduat sahiplerine bazı kolaylıklar da sağlar. Örneğin, bankalarda açılan çek hesaplan alışverişlerde ödeme yapmakta kullanılabileceği için para olarak kabul edilebilir. Çekin kendisi para değildir; ama çeki imzalayıp verenin hesabından, çeki alanın hesabına para aktarılması için bankaya yetki veren bir belgedir. Çekte belirtilen para, çeki verenin hesabından silinip alanın hesabına eklendiği zaman ödeme tamamlanmış olur. Günümüzün gelişmiş elektronik bilgiişlem ve iletişim yöntemleri, çekle ödeme yöntemini, kolaylığı ve zaman kazandırması bakımından aşmıştır.
Bankacılık Hizmetleri
Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda ülke çapında şube ağma sahip az sayıda büyük ticari banka vardır. Bu ülkelerin İtalya ve Fransa gibi birkaçında büyük bankaların bir bölümü ya da tümü devlet denetimindedir. Çoğu ülkede ise bankaların büyük bölümü özel şirketlerdir (bak. Şirket). Büyük ticari bankaların genellikle çeşitli uzmanlık alanlarında hizmet veren bir dizi alt kuruluşu bulunur.
Büyük ticari bankaların, müşterilerin çeşitli gereksinimlerini karşılayacak biçimde düzenlenmiş birçok türde mevduat hesabı vardır. Bankalar mevduat sahiplerine kredi verir ve açık kredi kolaylıkları sunar. Açık kredi, mevduat sahiplerine yatırmış oldukları paradan belirli bir miktar fazlasını çekme olanağı sağlar. Bu hizmet karşılığı banka, fazladan çekilmiş miktara kredi faizi uygular. Burada yapılan aslında, bankanın fazla para çeken kişiye, öteki hesaplarda toplanan paradan kredi vermesidir.
Bankalar mevduat sahibi olmayan kişilere ve şirketlere de kredi verir. “Kredi” belirli bir süre için borç olarak verilen paradır. Krediden yararlananın bu süre sonunda, aldığı parayı ve faizini belirlenen biçimde ve düzenli olarak ödemesi gerekir. Günümüzde bankalar ekonomik koşullara bağlı olarak, mevduat ve kredilere zaman içinde değişen faiz oranlan uygular. Oysa eskiden yalnızca kredinin süresine göre farklılık gösteren sabit faiz oranlan uygulanırdı.
Kredi alabilmek için genellikle bankaya paranın nerede kullanılacağını açıklamak ve taksitleri zamanında ödeyebilme yeteneğini kanıtlamak gerekir. Bunu yaparken çoğu zaman aylık bir gelirin varlığı yeterliyse de bazı durumlarda bankalar “maddi bir güvence” arayabilir. Bu durumda ödemeler zamanında yapılmazsa, banka borçlunun güvence olarak gösterdiği varlığı üzerinde hak sahibi olur.
Bankalarda başlıca iki ana hesap türü ayırt edilebilir: Vadeli tasarruf hesabı ve çek ya da vadesiz tasarruf hesabı. Vadeli hesaba ödenen faiz genellikle daha yüksektir ve bu hesaba yatırılan parayı çekmekte belirli sınırlamalar vardır. Mevduat sahibi parayı çekmeden belli bir süre önce bankaya bilgi vermekle yükümlüdür. Bu yapılmazsa banka para çekilmesini kabul etse de, genellikle mevduata ödenecek olan faizi ödemez. Çek hesaplarına genellikle faiz ödenmez çünkü mevduat sahibi bu hesaptan istediği zaman para çekebilir.
Ticari Bankacılık Sistemi
Ticari bankalar “oransal karşılık sistemi” temeline dayalı olarak çalışır. Günlük yükümlülükleri yerine getirmek için ne kadar para ya da hemen paraya çevrilebilir malvarlığının gerektiği, deneyim sonucu bellidir. Kredilerin ve öteki yükümlülüklerin değerinin belli bir oranı kadar hazır kaynak bulundurmak yeterlidir. Böylece bankacılık sistemi güven temeli üzerine kuruludur. Eğer herkes bankadaki bütün parasını aynı günde çekmek isteseydi bankalar ödeme yapamazdı.
Bankanın kazandığı para, gelir ve giderleri arasındaki farktan kaynaklanır. En önemli gelir kaynakları sunulan hizmetlerden alman ücretlerle, verilen kredilerden alman faizlerdir. İhracat ve ithalat işlemleri de bankalar aracılığıyla yapılır. Banka bu işlemler nedeniyle, işleme konu olan paranın belirli bir yüzdesi kadar komisyon alır. Büyük alım satımlarda bu komisyon, verilen hizmetle ilgisi olmayan çok büyük miktarlara ulaşabilir. Bu hizmetleri sağlamak için banka bazı harcamalar yapar. Başka şirketler gibi, çalışanlarının ücretini ödemek, içinde çalışılan binaları, mobilya, bilgisayar ve öteki donanımları kiralamak ya da satın almak zorundadır. Ayrıca mevduat toplayabilmek için tasarruf sahiplerine faiz ödemek gerektiği gibi, birçok bankanın reklam harcaması da olur. Gene başka şirketler gibi, işi kurmak, genişletmek ve beklenmedik durumlara karşı hazırlıklı olmak için sermayeye gereksinimi vardır.
Bankaların sunduğu hizmet türleri de ülkeden ülkeye değişir. Örneğin Japonya ve ABD’de, yatırım bankacılığı ile ticari bankacılığın birbirinden ayrı olması yasa gereğidir. Federal Alman bankaları ise eskiden beri hem yatırım bankacılığı, hem de ticari bankacılığı birlikte yürütür. Fransız bankacılık sistemi de 1960’ların ortalarından başlayarak genel bankacılığa yönelmiştir. İngiltere’de ticari bankalar, alt kuruluşları aracılığıyla yatırım bankacılığı yapar. Yatırım bankaları, anonim şirketlerin hisse senetlerinin halka satılmasında uzmanlaşmıştır. İngiliz bankacılık sisteminin önemli bir parçasını tüccar bankaları oluşturur. Adlarından da anlaşılacağı gibi bu bankalar iç ve dış ticaretin finansman gereksiniminden doğmuştur. Çağdaş tüccar bankaları, öteki ülkelerdeki yatırım bankalarının şirketlere verdiği hizmetlere benzer bir dizi hizmet verir. Ama 1986’ya kadar bu bankaların Londra Borsası’nda doğrudan tahvil ve hisse senedi alıp satmak yetkisi yoktu. Bu tarihten sonra öteki mali kurumlarla iç içe geçtiler ve böylece yatırım bankalarına daha çok benzer bir duruma geldiler. İngiliz ticari bankaları da, tüccar bankacılığı yapan alt kuruluşlarını yatırım bankası benzeri kurumlara dönüştürdü.
Tasarruf Bankaları
Çoğu ülkede uzmanlaşmış tasarruf kurumlan bulunur. Bu kurumlar bazı ülkelerde banka olarak sınıflandırılır; başka bazı ülkelerde ise “mevduat toplama kurumlan” adı altında ayrı bir grup oluşturur. Bunlar çoğunlukla kooperatif yapısındadır. Mevduat sahipleri kurumun ortaklarıdır. Ayrıca birçok ülkede posta örgütü de, şubeleri aracılığıyla tasarruf bankacılığı hizmetleri verir. Bu tasarruf bankacılığı kurumlarından bazıları özel kişilerin yanı sıra, yörelerindeki ticaret ve tarım işletmelerine ve yerel yönetimlere de bankacılık hizmeti verir. Birçok ülkede konut kredisinin büyük bölümünü bu kurumlar sağlar. Ama mali hizmetler alanındaki geleneksel uzmanlaşmanın yıkılmakta oluşu, bu alana da daha büyük bir rekabet getirmektedir. Banka şubelerinde sigorta hizmeti verilmesi de uzmanlaşmanın ortadan kalkmakta oluşunun bir örneğidir. Böylece her tür müşteriye bütün mali hizmetleri sunabilir hale gelen büyük bankalar, genel bankalara dönüşmektedir. Bunlar artık mali holding diye anılmaya başlamıştır.
Başka bir çağdaş yönelim ise para piyasalarının gelişmesidir. Bu piyasalar, bankaların yurtiçinde ve dışında öteki bankalardan büyük miktarlarda borç almalarına olanak verir. Büyük anonim şirketler de kısa dönemli kaynak fazlalarını, bu piyasalarda borç vererek değerlendirir. Ayrıca bankalar mevduat sertifikası ve dövize bağlı tahviller gibi mali araçlar yoluyla ek kaynak sağlar. Tüm bu gelişmeler sonucunda bankalar artık kredi verilecek kârlı alanlar aramadan önce, mevduat toplamak zorunda değildir. Bunun yerine önce kredi verilecek yer bulunur sonra gerekli kaynak para piyasalarından sağlanır. Bu uygulama “borç yönetimi” olarak tanınmaktadır. Doğrudan kredi vermek, bankacılık piyasasının bazı sektörlerinde gözden düşmeye başlamıştır. Bankalar artık kredi vermek yerine belli müşterilerinin mali gereksinimlerini, onlardan bonolar satın alarak karşılamakta ve önemli alacaklarını da halka sattıkları tahvillere çevirmektedir. Ayrıca ücret karşılığı teminat mektubu vermek de yaygınlaşmıştır. Bankalar gitgide genişleyen Avrupa para piyasasından borç alacak müşterilerine, aldığı ücret karşılığında teminat mektubu vererek kefil olur.
Bankalar ve öteki mali kurumlar kârlarının önemli bölümünü, müşterilerinin mali bir aracı kullanmak yerine dolaysız olarak birbirlerinden borç alıp vermeleri durumunda karşılaşacakları riskleri üstlenmekten kazanır. Bu nedenle bankalar öngörülemeyecek kayıpları karşılayabilmek için yedek sermaye bulundurur. Bu yedek sermaye günlük olağan yükümlülüklerini yerine getirmek için elde tutulan yedeklerden ayrıdır. Bankalar ayrıca, işleri iyi gitmeyen şirket ya da ülkelere vermiş oldukları çürük kredilerden doğacak zararı karşılayabilmek için de karşılık ayırır. Birçok ülkede bankalar, mevduat garantisi fonlarına katkıda bulunur. Böylece bir bankanın güç duruma düşmesi durumunda mevduat sahipleri, özellikle küçük mevduat sahipleri korunmuş olur.
Merkez Bankaları
Bankacılık sistemi sermaye, nakit kaynaklar ve çürük krediler için ayrılan karşılıkların varlığına karşın halkın güvenini korumadıkça çalışmasını sürdüremez. Bu güven yitirilince banka, kapanmak ya da merkez bankasından destek almak zorunda kalır. Böyle durumlarda merkez bankası hızlı hareket etmelidir. Yoksa, güvensizlik öteki bankalara ve giderek tüm bankacılık sistemine yayılabilir. Bu tehlike bankaların para piyasasında birbirine büyük borçlar verdikleri günümüzde daha da büyüktür. Merkez bankası bankacılık sisteminde son çare olarak borç alınabilecek bir kurum olarak, güven ortamının yeniden kurulması yönünde çalışır. Öncelikle, sıkıntıdaki bankaya, durumu düzeldiği zaman mümkün olursa faizi ile birlikte geri ödeneceği beklentisiyle borç verilir. Zor duruma düştüklerinde merkez bankasının yardımlarına koşacağına güvenerek, bankaların gereksiz risklere girmelerini önlemek için, merkez bankaları genellikle bankacılık sistemini denetler ve bankacılık kurallarına uyulmasını sağlar. Bazı büyük ülkelerin merkez bankaları şunlardır: İngiltere Merkez Bankası; Federal Rezerv Sistemi (ABD); Gosbank (SSCB); Kanada Bankası; Avustralya Rezerv Bankası; Fransa Merkez Bankası; Japonya Bankası ve Bundesbank (Almanya Federal Cumhuriyeti).
Merkez bankalarının başka işlevleri de vardır. Kesin bir gizlilikle hükümete bankacılık hizmetleri sunar. Aynı zamanda öteki ticari bankalara bankacılık hizmetleri verir. Çek hesabı açan bankaların merkez bankasında birer hesabı vardır. Kullanılan çekler nedeniyle bankalar arasında ortaya çıkan alacak ve borçlar, karşılıklı olarak birbirinden düşülür ve her günün sonunda bir bankanın ötekine borçlu olduğu miktar, merkez bankasındaki hesaplarından yapılan aktarmayla ödenir. Bankalara merkez bankası dışındaki bankaların bankacılık hizmetleri sunmasına “muhabir bankacılık” adı verilir. Merkez bankaları genellikle kâğıt ve metal paraların çıkarılması ve para politikalarının yürütülmesinden de sorumludur. Bundesbank para politikalarını hükümetten bağımsız olarak saptar ve uygular. Ama İngiltere Merkez Bankası bunun tersine, maliye bakanlığı adına hareket eder. Öteki merkez bankalarının para politikalarını saptama ve uygulamadaki bağımsızlıklarının derecesi ülkeden ülkeye değişir.
1980’lerde bankacılık sistemlerinin giderek daha riskli bir duruma gelmesi, merkez bankaları için yeni bir kaygı oluşturdu. 1970’lerde büyük bankalar Üçüncü Dünya ülkelerine büyük borçlar verdi. Bu ülkelerin birçoğunun 1980’lerin başında çeşitli nedenlerle giderek artan bir ödeme güçlüğü içine girmesiyle, bankalar zarara girme tehlikesiyle karşılaştı. Buna ek olarak, para piyasalarının büyümesi, bankaların birbirlerine bağımlılığını ve böylece bankacılık sisteminin bir yerinde ortaya çıkacak bir bunalımın, öteki bölümlere de yayılması olasılığını artırdı. Kredilere değişken faiz oranları uygulamanın yaygınlaşmış olması da, faiz oranlarının aniden yükselmesi durumunda borçluların ödeme güçlüğüne girmeleri tehlikesini artırarak, bankalar için yeni bir sorun yarattı. Üstelik teminat mektubu verme uygulamasının genişlemesi bankaları, bilanço dışı riskler olarak bilinen bir durumla karşı karşıya getirdi. Teminat mektubu yalnızca gerekince mali destek olmak üzere verilmiş bir söz olduğu için bankanın hesaplarında doğrudan gözükmez. Bu tehlikeler karşısında bankalarla ilgili kuralları koyanlar ve merkez bankaları, bankalara sermaye kaynaklarını ve çürük kredi karşılıklarını artırma zorunluluğu getirmiştir.
Bankacılık sisteminin uluslararası nitelik kazanması sonucunda, bir ülkede çalışan yabancı bankaların kendi ülkelerinde gerektiği gibi denetlendiklerinden emin olmak ve o ülkenin kendi bankalarının da yurtdışındaki çalışmalarını yeterince denetlemek, merkez bankaları için bir zorunluluk olmuştur. Belli başlı merkez bankaları, denetleme sorumluluklarım paylaşmak için Basle Concordat diye bilinen bir anlaşma yapmışlardır.
Özellikle bilgiişlem ve iletişim alanlarındaki yeni teknolojinin uygulanması bankacılıkta bir dönüşüme yol açtı ve bankalarla öteki mali kurumlar arasındaki farkların ortadan kalkması eğilimini hızlandırdı. Bu teknolojik uygulamalar sonucunda insanlar banka şubelerine gitmek yerine bilgisayar bağlantıları, hatta belki görüntülü telefonlar kullanarak işlerini yürütecektir. Evle banka arasında kurulan bilgisayar bağlantısıyla yürütülen ev bankacılığı uygulaması birçok ülkede şimdiden başlamıştır. Gelecekte insanlar video kataloglarından seçerek alışveriş yapmak yerine mağazalara gitmeyi yeğleseler bile, yanlarına çek defteri ya da para yerine, ödeme işlemlerinde kullanılacak bir plastik kart alacaklardır. Sanayileşmiş ülkelerde bankalar şimdiden, Alışveriş Noktasında Elektronik Kaynak Transferi Sistemleri’ni (EFTPOS) denemeye başladı. Fransızlar alışverişleri kaydedebilen, içinde bir mikroçip bulunan bellek kartı geliştirdiler. Günümüzdeki EFTPOS sistemleri, ödemeleri hesaplar arasında aktarmalar yoluyla gerçekleştirme düşüncesine dayanır. Belki de gelecekte paranın hiç kullanılmadığı, alışverişin hesaplar arasında aktarmalar yoluyla yapıldığı bir sistemi düşünmek mümkün olabilecektir.